akli-siyaset-ve-guvenlik
Aklî Siyaset ve Güvenlik

Aklî Siyaset ve Güvenlik

9 Şubat 2017
Okuyucu

Bugün siyaset bizi bir güvenlik sınavına getirdi. Ülkede siyaset milletten medet umuyor, millet ise siyasetten!.. Biz bundan ne anlıyoruz? Neyi eksik veya yanlış yaptık da biz bu duruma geldik? Güvenilir ve yetişmiş insan gücü neden önemli bir sorun? İlk amaç neydi de son noktada bu tablo ortaya çıktı?

Antik Mısır’daki eski tasvirler elinde kamçı ile at terbiyesi yapan güçlü insanları gösterir, bunlar seyistir, yani siyaset yapandır, atlara bakan demektir, atları yetiştirenlerdir. Sonra insanlarla ilgili kullanılmış. Unutulmasın MÖ 3000’lerde Mısır küresel güç idi. Bu anlam ve ifade Mısır’dan Araplara, Araplardan ise tüm Müslüman alemine geçmiştir. Arapçada siyaset, bakmak anlamına daha yakındır, insanlar için kollayıp gözetendir. Araplarda zor işlerin bedeli vardır. Arap kültüründe siyasetle uğraşan her kim ise rezil olmayı bile göze alandır, ancak bunun anlamı cesaretli olmakla açıklanır. Bu açıdan siyaset tehlikeli bir iş kabul edilir, siyaseti ancak gücü elinde bulunduranlar yapabilir, öyle sıradan insanlar ötede durmalıdır, çünkü yapanın başına her şey gelebilir, kimse gözünün yaşına bakmaz denir. Siyasetçi tehlikeli işlere girerse yaptığı işin hakkını veren kabul edilir.

Kültürümüzdeki temel geleneğe bakarsak siyaset, devleti yönetmenin ve içindeki varlıklara bakmanın yanı sıra, devlete karşı işlenen suçlara verilen veya kamu düzenini sağlamak için uygulanan cezaları da ifade etmektedir. Zamanın algısı bu şekildedir. Örneğin Osmanlı’da verilen Siyaset-i Katl ölüm cezası bu anlamdadır. Topkapı Sarayı içindeki çeşitli infazların gerçekleştirildiği mahal Siyaset Çeşmesi’dir ve buna Cellat Çeşmesi de denmektedir. Kültürümüzde, “Biz siyaset gömleği giydik… Kefen giydik,” diye ortaya çıkanların ölümlü bir siyaset algısıyla hareket etmeleri bundan dolayıdır.

Demek ki biz politika yapmayı öğrenememişiz! Nedir bu algıdaki ölüm, rezaleti göze almak, güçlü olma şartı, kıyasıya mücadele, düşmanlık, ihanetler, suçlama, çamur, kan, kılıç, cellat, darağacı meseleleri? Dünyanın müreffeh toplumları örneğin İsveç’te, Finlandiya’da toplumdaki algı olarak politika nasıl bir şey acaba, oralarda darağacı var mı ki?..

Yanılgı şuradadır. İnsanın geriye kalanı ismi, bıraktıkları, hikayesi… İnsan öldükten sonra kendisi, çocukları, yürüyen nesli iyi anılsın istenir. Yani konu bir kefenle veya kara toprak anlatımı ile bitmez. Yaşamı tümüyle garantiye almak demek, ölüm sonrasında da iyi hatırlanmak demektir. Dolayısıyla yaşamda iyi anılmak için gerekenler yapılmalıdır. Gerekenler siyasetle de yapılır, dikkat edin, henüz sağken! Bu böyledir, aksini söyleyen ya akıldan nasip almamıştır ya da başkalarının aklıyla alay etmektedir. Bu işin boynu bükük edebiyatıyla ilgisi yoktur, işin içinde yine çıkar vardır. Bugünün bireysel ve çıkarcı siyasetinin ölümden sonraki senaryosunu böyle anlasak iyi ederiz: Ahireti karıştırmadan, herkes için malum ve makul olduğu şekliyle…

Ha, adam kendini kaderin işaret ettiği seçilmiş kişi, mehdi veya peygamber zannediyormuş, bu onun ve biraz da ona körü körüne inananlarının meselesidir. Biz siyaset yaparken bu meseleyi aklıyla hareket edenlerle ele almak isteriz.

Şimdi bir iç sorgulama yapalım. Ortaya farazi bir soru atalım. Bu bize meselenin çok derinlerde olduğunu gösterebilir, neler olduğunu daha iyi anlamak mümkün olabilir. Cevap vermeden önce soru tam anlaşılmalı, öyle değil mi?

Şimdi düşünelim, bu ülkede biri bir biçimde süper bir teknoloji yarattı, devlet de sahip çıktı. Bu teknoloji dünyayı dize getirecek bir silaha da dönüşüyor, milleti ekonomik açıdan çok ilerilere de taşıyor. Özetle ülkeyi süper güç yapıyor, refaha ve güvenliğe kavuşturuyor. Her şey tamam ise geriye ne kalır? El cevap: Bunu gerçekleştirecek insan gücü.

Mesele önemlidir! Bugünkü tabloya, sadece mahkeme kayıtlarına ve liderlerin konuşmalarına bakıp bir değerlendirme yapacak olursak, iş o kadar kolay değil. Apaçık ortaya çıktı. Hani o FETÖ, PKK, vs. konular ortada duruyorken!.. Örneğin bu çok kıymetli ve çok iyi gizlenmesi gereken proje için güveneceğiniz, satılmamış, düşmanlık yapmayacak bir yönetici, teknik ve yardımcı personel, finans kaynağı arıyorsunuz. Peki, memlekette gözünüz arkada kalmayacak şekilde bu insanları bulabilir misiniz? Ne oldu bizim o güzel insanımıza?

Eğer bu farazi örnekten yola çıkar, daha basit ve günün icaplarına uygun örneklere gelirsek, söz konusu tehlikenin ne denli somut olduğunu da görmüş oluruz.

Politika yapmanın sınırlarını özümseyememiş, bir hayal aleminde aklı karmakarışık olmuş, fakat özgüvene bakılırsa şaşkınlık verecek tepkilerle dolu bu nesli kim veya ne yarattı? Hangi düşünce, fikir akımı, dış müdahale, iç kültürel değer; kim, nasıl kolaylaştırdı bu güvenilir ve yetkin olmaktan uzak duran bölük pörçük yapıyı? Önce bunları cevaplamak gerekiyor.

Bir ileri aşama: Eğer proje konusu milletin bütün ideallerini gerçekleştirecek değerdeyse, bize ne gereklidir? El cevap: İnanmış insan! Ama neye inanmış? Devletine, milletine, sistemine, kaynaklarına, değerlerine inanmışlık ve ahlaki yeterlilik konusu değildir bu konu!.. Bunlar zaten olacak, başka türlüsü asla düşünülemez. Devletseniz, binlerce yıllık bir maziniz varsa bunların olmaması kabul edilebilir mi? O halde sorun ne?

Yapılan ne biliyor musunuz? İnsanlar belli periyotlarla bir inanmışlık sorunsalı içine çekiliyor, ama sorun yanlış yerlerde. Sanki sadece bu nokta biliniyor, başka bir şey bilinmiyor, siyaset etme biçimi bu. Teknik konulara girilemediğinden midir ne, hep bu konu!.. İnanç olsa diğer tüm işler olur. Tamam inanç var, diğer konu ne peki? Somut proje, ona inanan ve yeterli potansiyel var mı? Toplum dönüp dolaşıyor siyasete takılıyor. Herkesin üstünde kefen! Bu bir alın yazısı mı?

Bir türlü politika yapamıyoruz. Politika ileriyi planlar, en az elli-yüz yılı, sanatsal tarafı vardır, çözüm bulur, barış ve esenlik getirir… Öyle değil mi? İbn-i Haldun bile açıklamış: Siyaset, aklî ve dinî olmak üzere ayrı ayrı yapılır demiş. O zaman aradığımız bu kelam, aklî siyaset denilen politikadır. Nerede bizim politik algımız?

Tarihten örnek verelim. İstanbul’un fethi politika olarak ne zaman belirlendi? Hz. Muhammed (sas) zamanında. Ne zaman gerçekleşti? II. Mehmet zamanında. Arada yaklaşık sekiz asır var. Bu nedir biliyor musunuz? El cevap: Sekiz asırlık bir proje.

Dolayısıyla strateji ve vizyon üzerine politika zaman ister. Diyelim bir asır sonra şunu gerçekleştirmeyi hedefledim dediniz. Peki bunun için yetiştirilecek, çalıştırılacak ve korunacak insan gücü de bu hesabın içinde mi? Bir asır dört-beş nesil demektir. İnanmadan bir asır aklı bir noktaya odaklamak mümkün müdür?

Benim oğlum bina okur döner bir daha okur! Temel inanmışlık meselelerini irdeleyen olmayı geçemedik, projeleri geliştiremedik bir türlü. Halen dinî siyasetteyiz, aklî olana terfi edemedik. Acaba zeminimiz mi buna müsait, yoksa bize bunu dayatanlar mı var? El cevap: İkisi de.

Bu meseleler asırlar süren doğal titreşimlerle zeminde yerli yerine oturmuş olmalıyken, belli periyotlarla başa dönüyoruz, kimlikleri ve çıkar paylaşımlarını tekrar gözden geçirmeye yöneliyoruz. Halbuki bunlar hassas ve yeterince dengede duruyor! Sürekli inanç ve kimlik üzerinden siyaset yaparsanız eğer, dengeye gelmiş olanlar da sorgulanır olur. Dengeler bozulmak için kurulmaz, biraz aklî siyaset efendiler. Eğer dışarıdan gelen teşvik veya öğüt bu ise uyanalım artık!..

Halbuki ülke ve devlet meselelerinde inanmış insan deyince, temel değerler mevcuttur ki, bunun üzerine, daha ilerideki somut konulara bakılır. Temelden emin olup diğer teknik ve güncel meselelere bakılır, kapsayıcı ve adil olunur, gelecek kılı kırk yararak hesap edilir, planlanır, hedeflenir… Biz ancak başımıza taş düştüğünde önlem alıyor, buna bakan insanlara da siyasetçi diyoruz. Biz ancak olup bitenle uğraşıyor, bunlarla boğuşuyoruz. Ya şimdiki zamanla uğraşıyoruz ya da geriden gelip zamanın icaplarına yetişmekle boğuşuyoruz. Kırk yıl önce bitmesi gereken işleri bugün yapabildik diye mutlu oluyoruz. Aslen projeye, projelere, başka teknik çalışmalara ve bütün bunlarla başarıya ulaşılacağına inanan insanların varlığına bakılırken biz geç kalıyoruz. Geç kalmak güvenlik dahil pek çok konuda bizleri etkiler.

Tekrar hatırlatalım, biz neden buralara geri döndük de temeldekileri düşünüp duruyor, ileri bir adım atamıyoruz? Projeleri yürütecek güvenilir ve ehil insanlar konusunda emin olamıyoruz? Büyük ve teknik projeleri bile başkalarına ihale ediyoruz? Mesela nükleer teknolojiyi elde etsek ve bir silah yapmaya kalksak bunu becerebilecek miyiz?

Yetişmiş insanlar projeleri korurlarsa, geliştirirlerse, sonuçlandırırlarsa ve yaşama katarlarsa başarılı olmak söz konusudur. Eğer örneğin Apple’dan daha iyi bir telefonunuz olacaksa, önce bunu yapabilecek insan gücünüz olmalı. Çünkü akıl da azim de maharet de onda, beklenti de onda!.. Bir telefon yapamayacak, yapsak bile pazarda satamayacak durumdaysak, süper savaş uçağını veya bir nükleer silahı çoktan unutun derim.

Genel çerçevede söylüyorum, önce proje yapılır sonra insan gücü hazırlanır. Tersi olmaz. İki nesil yetiştirir, sonra bakarız duruma deniyorsa, bu olmaz. Çünkü bugün elindekini sıkı tutamayan yarın için kime, ne tür bir ümit verir ki? O halde bugünün gereklerini sindirerek başarmak şarttır. Bunun için önceden yola düşmek, işin güvenliğini tesis etmek, insanı buna göre önemsemek, hedefleri belli adımlar için isabetli olmak gerekmekteydi. Ne yapalım, böyle icap etti, biz de elimizden geleni yaptık, demek bize yakışmıyor! Çünkü, bugünün başarısı yarının teminatı olacaktır; geçmişin isabetsizliği ise bugünün kaybıdır.

Nereden çıktı bunlar demeyin, tamamen örnek, mesele özümsensin diye açıklıyorum. Piyasada satılacak ürünler için gönülden inancı olan bir toplumu bulamadığımızda, eğer konu böyle ele alınmaz da başka yerlerde, hatta temeldeki mevzularda sürekli vakit harcanır şekilde oluyorsa işleri bütün cepheleri ile düşünmemiz şart olur. Eğer konmuş ve korunmuş dengelerin önemini bilen yoksa veya az sayıdaysa, üst üste örülmüş o kilden kalıplanmış ve ateşte pişirilmiş tuğlaların değerini bilen olmazsa, başka hiçbir şey olmaz.

İmanımız tam! Her gün vatan, millet diyoruz. Ama, açık olalım, birbirimize güvenmiyoruz. FETÖ olayından sonra itirazı olan da kalmadı herhalde. Peki bu ne? Dinî siyaset var, aklî siyaset yok demek mi? Birbirimizin düşman olduğunu iddia ediyoruz. Ve bunu topyekûn siyaset için yapıyoruz. Bir kere istiklal mücadelesi yapıp kazanmıştık. Sonra pişmiş tuğlaları üst üste koyma aşamasındayken, kimler ara yerlere o kötü çimentoyu karıştırdı dersiniz? Sen, ben, o… Şimdi yine başa döndük ve olup bitene, bu bir istiklal mücadelesi demek durumundayız. Maalesef durum bu. Ya kayıplar? Güvenilir ve yeterli insan gücünün bulunamadığı bir yerde, bugüne de şükür diyoruz. Diyeceğiz tabii de yarın aynı noktaya gelmemek şartıyla!

Durum buysa, yapılacak olan istiklal mücadelesiyse, bu millet elbette gereğini yapar, millet davasına sahip çıkmaktan asla geri durmaz. Ölümü pahasına…

Ah o toplumun hafızasında çözümlenmemiş değer sorunsalları olmasa, bireysel açıdan bir eksiklik kalmasa! Ah bu toplum aklî siyaset, yani politika yapmanın kolaylıklarını bir tatsa!.. Ah Ortadoğu’nun siyaset algısını aşsak da Batı’nın politikasını yaparak onlarla, onların bildikleri ekonomi, bilim ve teknoloji dahil birçok alanda biz uğraşsak!..

Bu noktada olması gereken ne? Üretilmiş yapay değerlerin milletin önüne konmaması gerekir, değil mi? Buna dönük algı mekanizmaları ile millet meşgul edilmemelidir. Bu dünyanın olgularına karşılık gelmeyecek ve güvensizlikleri daha da derinlere indirecek türden konulara bakılmamalıdır. Yapay gündemler ve hayaller bizi aldatır!..

Çünkü, toplumumuzun içten içe zayıflamasını sağlamak için bugüne kadar çeşitli teknikler uygulamış, bu işte hünerli ve tecrübeli olan, eski tabirle, sömürgeci zihniyet bugün de elini ovuşturuyor, kendi ellerimizle açacağımız çıkar alanlarını bekliyor, velhasıl o gerçek düşman dışarıdan seyrediyor ve “Şimdi bana muhtaç kaldın, sana bir akıl vereyim mi?” diyeceği anı bekliyor.

Yine birbirimize düştük, iyi mi? Bunu da atlatırsak!.. Ama atlatırız, biz böyleyiz!..

Madem durum açık; bölünmemiş ve tekrar geriye dönmemiş halde olabilecek miyiz diye sormuyorum artık. Eğer bu son başa dönüş ise vatandaş adına şunu soruyorum: Bu kadar değişiklik ve süre sonunda bizler teknik işleri projelendirip yapabilecek miyiz? Memlekette onca siyaset bilimcisi, sosyolog ve hukukçu hoca var, herhalde bunda bir hata olmadığından eminler!..

Akılla siyaset yapmak bir projedir. Bugün inanç duymak tasarlanan bu projeye yönelik olmalıdır. Akıl gerektiren işler aklî siyaset konusudur, değil mi? İnanç ve güven bağlamında önce bir varlık gösterelim, teknik kısmını sonra nasıl olsa yaparız, denmemelidir. Çünkü bu bir ilerleme, tarihe mıh çakma projesidir ve çok teknik yönleri olan bir mevzudur. Bir kere yeterli birikim, kültürel gelişmişlik, güvenli ve yeterli insan gücü gerektirir… Sosyal yapılar, hukuk, elitlik, ekonomik çıkar dengeleri, anayasal kurumların teşkilleri, kurumlar arası ilişkiler ve bunların sahaya kadar uzamlarının eksiksiz yerleşmesi düşünülür. Bütünsel kurumsallaşma ve uyumla çalışma hadisesidir bu. Bakın tıpkı başta söylediğimiz gibi, aslında toplumu süper güç yapabilecek değerde bir projedir bu. İnsan gücüdür; sosyal, politik, ekonomik, bilim ve teknolojik, vs. bütün diğer dengelerin anahtarıdır. Hataları tekrarlamayacak, bina okuyup durmayacak, dengeleri koruyabilecek, üzerinde emin olunan insan gücünün mevcut olacağı bir toplum mevzuudur bu.

Milletin aradığı unutulmak değil, hatırlanmaktır. Bu tür projelere inanarak dahil olmak ister. Başka açıklamalar çerçevesindeki inanca bağlanmak değil mesele, önce bu projeyi anlamak icap eder, proje bilinsin ve akıl hâkim olsun ki, sonra gönülden inanarak hareket edilsin, hükme varılsın. Bilmeden, idrak etmeden, içselleştirmeden, özümsemeden, anlamlandırılmayan inanç da gönül bağı da başarı da olmaz, hüküm yerini bulmaz!

Ama görüyorum ki kimse kimseyle doğru bir iletişimde değil, kimse kimseye güvenmiyor… Bize ne gerekli? El cevap: Güven, ama önce akıllı politika.

(Görsel: Flickr, Ettore Bonanno)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

zaman-nedir
ÖNCEKİ YAZI

Zaman Nedir?

gercek-ne
DİĞER YAZI

Gerçek Ne?

Kültür 'ın son yazıları

370 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
367 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
562 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
512 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme