abdnin-teror-ve-hukuk-acmazi
ABD’nin Terör ve Hukuk Açmazı

ABD’nin Terör ve Hukuk Açmazı

11 Mayıs 2019
Okuyucu

Başat güç ABD’nin tutumları ister istemez başka ülkelerin gidişatına etki etmektedir. Öyleyse terör gibi çok öne çıkmış bir tehdit konusunun objektif gözle tekrar irdelenmesinde yarar vardır. Zira ABD, uyguladığı politikalarda, diplomaside ve hukukta bu terör konusunu yoğun biçimde ele almaktadır. Buna karşılık elde edilen sonuçlar, daha iyi olması beklenirken, giderek karmaşıklaşmaktadır.

ABD açısından teröristler bireysel veya örgütseldir. Örgütsel olana daha üst seviyeden ve kapsamlı bakılır. Terör örgütü ne olmalı ve ne olmamalı? Terör örgütünün bir hareket veya parti motivasyonuna sahip olmaması gerekiyor. Motivasyonu masum ve muharip olmayan insanları taammüden (kasti ve planlı biçimde) öldürmek, korkutmak, sindirmek ve bunun üzerinde çıkar elde etmek olan terörist örgütleri ABD iki grupta ele alıyor. Birincisi çapına göre, ikincisi ise hedefine göredir. Çapına göre olanda lokal ve küresel, diğer grupta ise ABD’yi ve bulunduğu yeri hedefleyen terör örgütleri şeklinde. Bunların içinde ABD’yi hedef alanlar için özel yasalar çıkartılır ve bunlarla ülkeden uzakta mücadele edilir.

Yabancı Terör Örgütü (FTO, Foreign Terrorist Organization) ilanı ile işaret edilenler hakkında ABD yasaları ne diyor, öncelikle bu hususu belirginleştirelim. ABD yasalarına göre, ABD vatandaşları ve ilişkide olan kişi ve kurumlar, FTO’ya ve iltisaklı olanlara hiçbir şekilde maddi destek ve kaynak sağlayamazlar. Bu tarzdaki kişiler ABD’ye giriş yapamazlar. Hazine, bu kişilerin ve grupların ABD bankacılık sisteminden yararlanmalarına engel olur, varsa varlıkları dondurulur. ABD diplomatları FTO yetkilileri ile görüşme yapamazlar.

Süreç içinde ABD uyguladığı politikalar gereği terörle savaşan ama onlarla her ne kadar savaşsa bile aslında “sorumlulukla davranan ve ilgi gösteren rehber” konumunda olmuştur. ABD, Soğuk Savaş’tan hemen sonra küresel teröre savaş açmıştır. Bugün temel politikalara etki eden konular içinde küresel terör örgütleri ve terörist devletler bulunmaktadır. ABD yasaları bu hassas noktada hem ABD’yi koruyacaktır hem de ABD’nin çıkarına sürdürülen politikaları destekleyecektir.

Diğer yandan ABD gizli servisi hem kendi amaçları için hem de bir ortağının amaçları için “üretilmiş” terör örgütleri operasyonlarına bir şekilde müdahildir. ABD yönetimi lokal veya küresel çapta bir “istihbarat operasyonu” neticesi tarif edilebilecek türdeki örgütlere karşı kendi diplomatik tutumunu takınır, hukuk insanları ise teröre ne şekilde bakılacak ise öyle bakmaya çaba sarf eder. Bu aynı zamanda yönetim içinde “olup biteni biliyorken bilmezden gelmek,” gibi bir tutum sergilenmesinin de kaynağıdır.

ABD gizli servisinin yabancı bir bölgede terör yolu ile amaçlarını elde etmesi söz konusu ise bir örgüt yaratması veya mevcut nüvenin geliştirilmesi için destek vermesi pratikte kabul edilebilir. Yine de bu husus sadece bir spekülasyon konusu olacak mahiyette ele alınabilir. Örneğin El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerinin ABD gizli servisinin etkisiyle geliştiğine dair söylentiler veya birtakım iddialar öne sürülebilir. Sonuçta El Kaide, ABD’de 11 Eylül’de binlerce kişinin ölümüne sebep olan büyük bir facianın sorumlusudur. Dolayısıyla El Kaide için spekülasyon ve iddialar bir tarafa bırakılmalıdır.

Diğer yandan IŞİD, üzerinde oldukça şüphe duyulacak türden bir örnektir. Maalesef ki gizli operasyonların tabiatı gereği, gerçeklerin ispatı mümkün olamıyor. Bugün terör örgütünün elebaşı olan ve El Bağdadi takma ismiyle sinsice görüntü veren kişiyi yakalayın ve konuşturmaya çalışın, bir sonuç elde etmeniz söz konusu değildir. En basit yaklaşımla, kendisi bile (düzmece de olsa) bir Halifelik payesi varken, adi ve hastalıklı bir terörist olarak bilinmekten kaçacaktır. Zaten istihbarat operasyonuyla birini alıp örgüt lideri yapacaksanız kişiliğin buna müsait olması gerekir. Böylesi bir örgüt lideri uzun süre üzerinde çalışılmayı ve beyninin yıkanmasıyla alakalı süreçleri geçirmesi söz konusudur. Terörist kişilik böylelikle belli çarpıklıklara müsait hale gelebilir. Dolayısıyla kendinden beklenen açıklamaları asla yapmaz, yapamaz da. Bir de bu tiplerin kontrolden çıkmasının cezasının ölüm olduğu konusu var tabii.

ABD tarafından son kabul edilen 150 bin askerden oluşan İran Devrim Muhafızları bir terör örgütü müdür? ABD yanlısı olan Şah Rıza Pehlevi 1979’da devrildikten sonra İslam devrimi ile işbaşına gelen Ayetullah Humeyni zamanında, bu yeni İran rejimi tarafından, Devrim Muhafız Ordusu kurulmuştur. Teşkilat yapısı ve işlevi İran yasalarıyla sabittir. Her neyse diyelim… Şimdi görüyoruz ki ABD yasalarına göre bu bir terör örgütüdür. Bu durum 8 Nisan 2019’da kabul ve ilan edildi. Böyle bir örgütün oluşumunda ABD’nin veya gizli servislerin bilinen bir katkısı yoktur. Olsa olsa ABD düşmanlığının etkisinden söz edilebilir. ABD’nin ve İsrail’in iddialarına göre halen İran bu askeri teşkilatı Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak’ta değişik kisvelerle kullanıyor. İşte fiili terörün varlığını ispat konusu bu çatışma alanlarından elde edilen “istihbarata” dayanıyor. Bu da ABD yasalarına göre FTO tanımına dair ileri sürülen iddiayı kuvvetlendirmekte kullanılan bir argüman olabiliyor. ABD Kongresi bunu FTO olarak ilan edebiliyor ama hukukçuları da buna katılıyor. Halbuki yasaların temyiz kapısı açıktır. Demek ki bu vakıada ya deliller çok kuvvetlidir ya da hukuk devlet politikaları gereği yönlendirilebilmektedir.

Şimdi başka bir tartışma konusuna geçelim. Bir terör örgütü var ve ABD Ulusal Güvenlik Stratejisine (NSS) ve hedeflerine bağlı uyguladığı politika bakımından bu durumdan nasıl istifade edebilir? Bu durumda ABD’nin başvurduğu “terörist ilan etme yasası” politik açıdan da irdelenmesi gereken bir konudur. Bu yaklaşımla, yabancı teröre bağlı uygulanan politikalar için şu örnek verilebilir: ABD, ilan ettiği yabancı bir terör örgütünü politikası doğrultusunda kullanmadan önce “aklamak” isteyecektir. Bu terör örgütü artık bir politik aparata dönüşür. Örnek PKK terör örgütünün Suriye kuzeyindeki uzantılarının SDG’ye (Suriye Demokratik Güçleri) dönüştürülmesi gibi. ABD hukukçuları bu konuda kaşı duracak bir çaba içinde değildir. Halbuki ABD, PKK terör örgütünü bir terör örgütü olarak kabul eder. Ancak IŞİD ile mücadele eden Suriye’deki PYD/YPG’yi, ki PKK uzantısı olduğunu da kabul eder, aklamak için kendisi eğitip donatmıştır, terör elebaşlarıyla çeşitli müşterek planlar yapmışlardır. ABD yasaları bu duruma “politika gereği” mi demektedir? Halbuki ABD bütçesinden para harcamıştır ki bu verginin harcanması konusunda hukuk kılı kırk yardığı bilinir. Bir ABD vatandaşı, bilerek bir terör örgütü uzantısına benim ödediğim vergiden nasıl harcama yaparsın, diye sorma hakkına sahiptir. Sistem ancak böyle gelişebilir, aksi halde dosya bile açılmaz.

ABD yasalarına göre her ne kadar ABD’nin politikalarına engel veya karşıt olsa da henüz herhangi bir terörist örgüt ilanında bulunulmamış politik örgütler ve hareketler, bir şekilde kullanılacaktır. Bu kez diplomatik planda yer alan bir husus ortaya çıkmıştır. İki seçenek vardır; ya dost ya da düşman olarak kullanılabilirler. Eğer hedefteki politik örgüt yerinde kullanılmayacak ise başka bir politik gücün oluşmasında (kendi kontrolü dışında) görev alabilirler. Örneğin Müslüman Kardeşler (İhvan Hareketi) önce Arap Baharı içinde işlev görmüş, daha sonra bastırılarak “karşıt politik potansiyel” sıfatıyla bir yerde tutulmaya başlanmıştır.

Bu önemli konuda birtakım gelişmeler var. Her ne kadar durum yukarıda işaret edildiği gibiyken, ABD Başkanı Donald Trump, Dışişleri Bakanlığı’ndan Müslüman Kardeşler hakkında “Yabancı Terör Örgütü ilan etmesi” yönünde çağrıda bulunmuştur. İlk 2017’de bu fikir ortaya çıkmıştı, bekletiliyordu. Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah es Sisi’nin Nisan 2019’daki Beyaz Saray ziyaretinden sonra konu yeniden gündeme getirildi. (Bu ziyarette ABD’nin İsrail ile birlikte ilan edecekleri “Yüzyılın Planı” dedikleri Filistin-İsrail konusu öne çıktı. Dolayısıyla ABD açısından konu Müslüman Kardeşler ile doğrudan ilgilidir.) Ancak bu FTO ilanı için hukuken ve çıkarlar bağlamında bazı engeller öne sürülmüştür. Halen ulusal güvenlik görevlileri, diplomatlar ve hukukçular bu ilana itiraz etmeyi sürdürmektedirler. Müslüman Kardeşler’in ABD yasaları uyarınca bir FTO olarak nitelendirilemeyeceği, üstelik birçok ülkede Amerikan diplomasisini zora sokacak davranışlarda bulunmadıkları, ifade ediliyor.

O zaman ortaya şu çıkıyor: Demek ki hukuk istendiğinde işe yarıyor! Bırakılsa politikacılar, nasıl yabancı bir askeri teşkilatı terörist ilan ettiler ise ciddi istihbarat alındığı gerekçesi öne sürülerek partileri de terörist ilan edebilirler. Bu durumda “çıkarlar daha öncelikli geliyor” olabilir. Buradan çıkan sonuç şu olabilir; temel sebep çıkarlardır, hukuk değildir.

Mısır’da seçimle işbaşına gelen Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Mursi’yi Batı destekli General Sisi 2013’de Cumhurbaşkanlığından devirdi ve daha sonra gelebilecek eleştirileri önlemek adına bir kampanya başlattı, Müslüman Kardeşler’in terör örgütü olduğunu ileri sürdü. Açıktır ki darbecilerin hedefinde Müslüman Kardeşler vardı.

General Sisi ile yakın işbirliği içindeki Trump yönetimi, yukarı ifade edilen tartışmalardan dolayı, bugüne kadar Müslüman Kardeşler hakkında net bir tavır koyamadı. Eğer ABD, “Müslüman Kardeşler bir terör örgütüdür,” diyecekse; yabancı olmasının yanı sıra, terör üretmesi ve bunu ABD’ye karşı kullanması gerekmektedir. Ancak böyle bir durum söz konusu değildir.

Düşünce kuruluşu CFR’de (Council on Foreign Relations) 9 Mayıs 2019’da çıkan Zachary Laub imzalı makalede bu konu ele alınmış durumdadır. Bu makalede, Lawfare Bloğunun “Müslüman Kardeşler bu kriterlerden hiçbirini karşılamıyor gibi görünüyor,” dediği yazıyor. Müslüman Kardeşler, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da doktrini ve stratejileri olan bir hareket ve siyasi parti olarak tanımlanmaktadır. Üstelik Mısır’da Müslüman Kardeşler baskı karşısında bile şiddeti reddetmektedir. Makaleye göre Filistinli Hamas ABD tarifine göre FTO kabul ediliyor. Yine aynı makalede, eğer Müslüman Kardeşler’e FTO denir ise ABD, Columbia Bölgesi Temyiz Mahkemesi itiraz edebilir; ayrıca Kongre de bu tür bir ilanı kabul etmeyebilir, denmektedir.

Makalede “bölge uzmanı” olarak takdim edilen Marc Lynch’in 2016’daki yazısı ilgi gösteriliyor ve her ne kadar seçimle işbaşına gelseler de teorik bağdan ötürü Müslüman Kardeşler gibi örgütlerin radikal unsurların gelişmesine zemin hazırladığı iddia ediliyor. Bu nedenle bu tür hareket veya partilerin kamusal hayata olan etkilerinin incelenmesi işaret ediyor. Eğer Trump yönetimi bu gibi endişelere bakıp Müslüman Kardeşler’i bir FTO olarak tanımlarsa neler olur? Bu durum “ılımlı İslam” fikrindeki rejimleri etkiler mi? Sorular peşi sıra gelmektedir.

İlgili makalede tartışılan konu budur. Yazıya bakıp alınganlık gösterilir ise bazı çevrelerce, “Aba altından sopa gösterildiği de anlaşılıyor,” denebilir. Bazı kesimlere, “Dikkatli olun ha!” dercesine bir yaklaşım havasından da söz edilebilir. ABD (ve İsrail) tarafından 2017’de Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan bir politik blok ilan edilmişken, Katar karşı grupta değerlendirilmiştir. Resmen Katar’a karşı tavır alınmıştır, yaptırım politikaları uygulanmıştır. Katar’ı suçlayan iddia, Müslüman Kardeşler’e destek verdiğidir. Bahse konu ülkeler bir süre diplomatik bağlarını kestiler ve ekonomik ambargo uyguladılar.

Şimdi son örneğe geçelim. ABD Fethullah Gülen’i kendi ülkesinde tutmaktadır. 15 Temmuz 2016’da hain darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ mensupları, 251 masum insanın ölümüne 2.703’ünün yaralanmasına sebep olmuştur. Türkiye dosyalar dolusu bilgi ve belgeyi ABD makamlarına gönderdiği halde terör elebaşının ve karargahının iadesi hakkında somut bir adım elde etmiş değildir. Bu durum için politikacılar tarafından ABD hukuk sistemi işaret edilmektedir. ABD hukuk sistemi ise her ne kadar “konuyu inceliyoruz” dese de esasen konuyu, “bu bir terör örgütü sınıfına giren konu değildir,” demeye getirmektedir.

Sonuç: Mevcut örnekler üzerinden bakıldığında ABD terör, politika ve hukuk konusunda çok farklı yaklaşımlar göstermektedir. ABD’nin terörü en azından çözmeye yönelik samimi girişimlerde bulunmadığına, ama daha da önemlisi, bunu politik çıkarı için kullandığına dair sonuçlar ortadadır. Bir başat güç olarak ABD’nin bir taraftan teröre karşı savaş açması, diğer taraftan ise bu yolu tartışılır hale getirmesi, büyük bir güvensizlik vesilesidir. Bu yolla kazanılan veya kazanılacak her ne varsa, bunların etkisiyle gelecekte de potansiyel sorunlar beslenmektedir. Bu durum adaletle açıklanabilir bir tutumu göstermezken, yaşanabilir bir dünyanın inşasında da büyük gedikler açmaktadır. Özellikle kleptokratik, popülist ve merkantilist yaklaşımlarla iktidarda olanlar ile muhataplarının bu hususa ciddi şekilde eğilmeleri gerekmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

tbmm-100-yasinda
ÖNCEKİ YAZI

İç Cephe Neden Önemli

sonsuz-savas-meselesi
DİĞER YAZI

ABD’nin Suriye’ye Bakışındaki Çarpıklık

Politika 'ın son yazıları

32 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
37 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
71 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
112 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
87 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme