enerji-bagimsizligi
Enerji Bağımsızlığı

Enerji Bağımsızlığı

20 Ağustos 2020

Yakın zamandan bu yana Türkiye “enerji bağımsızlığı” kavramını kullanıyor. Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı bir konuşmada cuma günü (21 Ağustos) bir müjde açıklayacağını ifade etti. Yurt çapında bu müjde bir enerji bağımsızlığı konusu mu diye ele alındı. Hatta ben de bu konuda değişik platformlarda açıklamalarda bulundum. Ama daha çok ülkenin stratejik vizyonuna dayalı yorumlar yaptım. Şimdi buradan bir kesitle size konuyu aktarmak isterim.

Bir süredir Fatih sondaj gemimiz Karadeniz’de idi. Diyelim yarın açıklandı ve sosyal medyada da fazlaca ifade edildiği üzere Karadeniz’de zengin bir doğalgaz rezervi bulundu. Bu ne demek?

Bu siyaset üstü bir konudur.

Bu Türkiye’nin istikbaline dair bir konudur.

Bu jeostratejik güç konumuna yükselmektir. Türkiye üç kıtanın kesişiminde zaten jeostratejik bir konumdadır. Ancak bunun maddi değer içeren bir zenginlik kaynağı ile taçlanması halinde düşünülürse, ülke bölgesel güç olmak seviyesinden küresel güç seviyesine doğru yükselmek manasına gelir.

Jeostratejik güç dışa jeopolitik halde yansır. Bu durumda Türkiye jeopolitik bütün değerlendirmelerde mutlaka hesaba katılması gereken bir seviyede ele alınır. Örneğin Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) açısından değeri jeopolitik açıdan ele alınmak zorunda olur. AB Türkiye’ye farklı bakar, Türkiye’nin kendisine yaklaşmasına bakmadan harekete geçer ve tam tersi yaklaşımlarda bulunur.

AB ülkelerini, en başta Almanya’nın, en önemli sorunu enerji bağımlılığı yönüyle Rusya’nın tekelinde kalmış olmasıdır. AB her yaptığı hamlenin içinde Rusya’nın tekelinden kurtulacak bir stratejik çözümü arar. Son asırda Avrupa ülkelerinin Orta Doğu, Kuzey Afrika bölgesinde (MENA) ve Doğu Akdeniz’de agresif bir biçimde yer almak istemesinin bir açıklaması da Rusya’ya enerji bağımlılığı konusudur.

İşte Türkiye bugüne kadar konumu itibarıyla bir enerji güzergahı idi veya hesaplar hep bu yönde yapıldı. Eğer Türkiye enerjide kaynak ülke konumuna gelirse bunun anlamı daha farklı olacaktır. Türkiye enerji üreten, satan, piyasasında fiyatları bir miktar da olsa etkileyen ve kısa yol üzerinden enerjiyi Avrupa’ya aktaran olacaktır.

Türkiye’nin doğalgaz boru hatları hazırdır. Bugün Azerbaycan üzerinden Hazar zenginliklerini Avrupa’ya taşımak mümkündür (TANAP). Ayrıca Rusya’dan Karadeniz’i geçerek Trakya’ya ulaşan Rus gazı hattı da çalışmaktadır (TürkAkım). Mevcut ulaşım potansiyelinin varlığı diğer bütün projelerin gelişimine etki eder. Türkiye burada avantajlı olur.

Karadeniz’de enerji rezervi bulunması ve çıkarılması sadece o bölge itibarıyla değil, Türkiye’nin diğer eksenlerindeki çabaların da gelişmesine etkisi olacaktır. Örneğin Akdeniz’deki faaliyetleri güçlenecek ve hızlanacaktır. Veya tam tersi bir durum olur; bir eksen diğer eksenin başarısına yansır.

Bilindiği gibi bugün Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çabaları bazı karşıtlıklarla engellenmek istenmektedir. Türkiye ise hakkı ve gücü olduğu halde daha fazla çaba göstererek buradaki çabalarını sürdürmektedir. Şimdi, Karadeniz’de bir enerji potansiyeli var olur ise Akdeniz’de ülkelerden tutun şirketlere kadar Türkiye’ye yanaşarak hareket etmek isteyenler belirginleşecektir. Dolayısıyla kendiliğinden ortaklıklar kurulabilecektir.

Halen Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sorunu yoktur. Anlaşmalar imzalanmıştır. Eğer Karadeniz’de gaz var ise bu bir çatışma konusu olmayacaktır.

Halen Türkiye enerjide İran ve Rusya ile ilişkilerinde bağımlı pozisyondadır. Daha genel manada söylersek, yıllık 50-55 milyar dolarlık ödeme ile Türkiye enerji bağımlısı ülkedir; bu her ürünün yüksek fiyatlı olmasının, enflasyonun ve döviz baskısının da sebeplerindendir. Ancak özellikle bu iki ülke bölgede Türkiye ile işbirliği yaparken enerji kozunu kullanabilmektedir. Bu ekonominin dışındaki alanlarda da bir engeldir, stratejik hareketleri kısıtlayabilecek haldedir.

Bütün bunların yanında böylesi bir enerji bağımsızlığı konusuyla Türkiye ileriye dönük yatırımlarda cesaret bulur. Uzun vadeli (75-100 yıl) yatırımlar için sermaye girişleri ve sermaye kullanımları ülkenin hızla ve istikrarla gelişmesinde bir etken olur.

Bütün bu hususları “eğer” diyerek açıkladık. Gaz var mı, değeri ne, miktarı ne, öğreneceğiz. Ben burada konuyu teorik olarak ele aldım ki böylesi bir kabiliyetle stratejik manada neler olabilir konusunu toparlayarak ifade edebildim. Bütün bunlar Türkiye’nin “enerji bağımsızlığı” konusu dahilindedir. İstikbal için çabalar bu seviyededir. Bunlar günlük kazanımlarla açıklanacak hadiseler değildir.

Acaba Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın müjde dediği konu enerji bağımsızlığı ile alakalı mıdır? Böyleyse bunun stratejik açıklamasını yapmış olduk.

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

bidenli-kronoloji-ve-politika
ÖNCEKİ YAZI

Biden’li Kronoloji ve Politika

DİĞER YAZI

Müjde Doğalgaz Keşfi

Politika 'ın son yazıları

Stratejik Derinleşme

Politikada "stratejik derinleşme" terimini ifade etmekle, beraberinde neleri söylemiş oluyorum: Aktif, nötür (yeni-izolasyonizm) ve karma politikalar, politik seçenek olarak aynı anda yapılması gerekenler.

İran’ı Konuşmak

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekiler için dün, bugün cenaze töreni yapılıyor ve yarın toprağa verilecekler. Peki bu durumda bizler İran'ı nasıl konuşmalıyız?

Reisi’nin Olayı

Dün öğle saatlerinde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Amirabdullahiyan'ın içinde olduğu bir helikopter, Azerbaycan sınırında İlham Aliyev ile açılışı yapılan barajların töreninden sonra dönüşte kötü hava şartlarında düştü ve sadece İran değil, herkes şokta. Enkazı Türkiye'den kalkan Akıncı İHA buldu. Ben bir havacı olarak burada kendi açımdan bazı hususlara değineceğim.

Rusya’nın Kharkiv Harekatı

Son günlerde Ukrayna-Rusya savaşında önemli bir gelişme var. Rusya için Kharkiv harekatı çok önemli bir koz olacak. Bu kez Rusya tarafı daha derli toplu harekat yapıyor, politikada daha akıllıca ifadeler seçiliyor. Zelensky ise endişeli görünüyor.

Politik Vizyona Göre Konumlanma Stratejisi

Ülkeler için sihirli kelimeler refah ve güvenlik, öyle değil mi? Peki 2030’lardan sonrasına bakın, dünyadaki gelişmeler ve Türkiye özelinde cevap arayın, vizyonumuz ve stratejimiz ne, refah ve güvenlik için neler düşünülmeli? Bu stratejik-vizyona esas olacak şekilde, politik anlayışımız, sosyo-politik ve sosyo-ekonomik etkileşimlerimiz ne durumda, neredeyiz, ne tarafa doğru gidiyoruz, riskler neler?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme