dogu-akdenizde-turk-deniz-gucu
Doğu Akdeniz’de Türk Deniz Gücü

Doğu Akdeniz’de Türk Deniz Gücü

14 Eylül 2018
Okuyucu

Bu yazıda özellikle Türkiye’nin Doğu Akdeniz jeopolitiği bakımından bir değerlendirme yapacağım. Bu bağlamda ortaya çıkan bir ihtiyacı, Türk deniz gücünün imkan ve kabiliyetinin geliştirilmesini inceleyeceğim. Türkiye KKTC’de bir deniz üssü kurmalı mıdır? Bu temel soruyu cevaplayacağım.

Akdeniz giderek ısınıyor. Ortadoğu’daki mevcut yeraltı zenginliklerinin çıkarılmasına ilave olarak pek yakında Kıbrıs doğrusundaki deniz alanında zengin doğalgaz kaynakları işletime açılacak. Henüz uluslararası paylaşım ve yasal zeminin inşası süreci devam eden bu süreçte pay almak anlamında ülkeler kendi çıkarlarına göre şimdiden bazı fiili durumlar yaratmak ve kendi alanlarını korumak istemekteler. Temel olarak bakıldığında Ortadoğu’daki zengin enerji kaynaklarının işletilmesi ve piyasasının kontrolü faaliyeti için önemli ölçüde bir tartışma ortaya çıkmış görünmektedir. Bölgeyi kontrol etmek isteyen ülkeler gruplaşmaktadırlar.

ABD bölgeyi tamamen kontrol etmek istemektedir. Enerjinin işletilmesi, piyasanın belirlenmesi, Aden, Basra, Kızıldeniz başta olmak üzere bölgede su yollarının ve deniz trafiğinin, ilave olarak boru hatlarının kontrolü için tek güç olmak istemektedir. İsrail, Ortadoğu’yu ABD gibi kontrol etmek, Arap dünyasını idare etmek, kendi güvenliğini güçlendirmek, ülke topraklarını genişletecek zeminleri hazırlamak ve dolayısıyla küresel güç olmak adına yürüttüğü faaliyetler için aktif bir politika izlemektedir. İngiltere imparatorluk döneminden bu yana aynı faaliyetlerle meşguldür. Kıbrıs’ta iki adet askeri üssü vardır. Bu üç ülke eşgüdümle çalışmaktadırlar. Bunların etkisindeki Körfez’deki Arap devletleri, Suudi Arabistan ve Mısır da bunlara katılmaktadır. Zaten GKRY ve Yunanistan da bu kampa dahildir. Avrupa’da bazı ülkeler (Fransa, Almanya, İtalya, vs.) bu kamptakilere yanaşarak çıkar elde etmenin yollarını aramaktalar ve özellikle NATO haklarından yararlanarak bölgede askeri güç bulundurmakta ve bazı operasyonlara aktif olarak katılmaktadırlar. Halen bu ülkelerin bölgede önemli sayılabilecek deniz gücü bulunmaktadır.

Türkiye Soğuk Savaş ve hemen sonrasında bu ülkelerle birlikte hareket etmekteydi. Kıbrıs sorununun çözümü yolunda Türkiye inisiyatif aldıysa da henüz belli bir anlaşma gerçekleşmedi. Üstelik somut olarak Mavi Marmara olayı, Filistin halkına ve liderlerine arka çıkılması, ABD’nin Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasıyla başlayan süreçte İslam İşbirliği Teşkilatı ile sürekli çıkışlar yapılması, ABD ve İsrail’in bölgede inşa etmek istedikleri yapının önünde durması, Suriye’de uydu bir Kürt devleri kurmak istemelerini engellemesi söz konusu olmuştur ve konuya Doğu Akdeniz’deki enerji bağlamında bakılırsa, gerek ülkesinin gerekse bölgedeki halkların çıkarlarını gözeten bir Türkiye ortaya çıkmış bulunmaktadır. Kıbrıs konusunda, “Ver Magosa’yı, yap anlaşmayı!” diyen İsrail, İngiltere ve ABD yaklaşımı gerçekleşmemiştir. Yunan ve Rum tarafı ise halen Kıbrıs’ta tek söz sahibi olunacak bir çözüm üzerine diretmektedir. Halen Türkiye KKTC’yi ayakta tutmak, Doğu Akdeniz’de söz sahibi olmak ve sınırlarındaki oldubittilere karşı durmak adına yoğun bir savaş vermektedir.

İşte bu bakışla, halen Esad’ın davetlisi olarak Suriye’de bulunan Rusya Federasyonu ile Türkiye’nin çıkarları birbirine yaklaşmış görünmektedir. Zira Rusya bölgedeki varlığını devam ettirmektedir. Suriye rejimindeki gücünü kullanmak, karşı ülkelerin daha fazla hak elde etmelerinin önüne geçmek, Doğu Akdeniz’de söz sahibi olmak, enerji piyasasının kontrolünde küresel etkinlik elde etmek, bu bağlamda ABD’yle aynı türden amaçları gütmek istemektedir. Dolayısıyla İran ile işbirliği içindeki Rusya, yeni ortaya çıkmış jeopolitik gereklilikle beraber Türkiye’yi de yanına alarak bir ortak güç haline gelmiş bulunmaktadır. Suriye ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere Türkiye bu kampta olmakla beraber NATO ve Batı kampına dayalı politikalarla, özgün bir politika gütmektedir. Ama Türkiye’nin bölgedeki en önemli gücü tam da bu konuşulan jeostratejinin merkezinde yer almış olmasıdır, tarih ve kültürel bağlarla konudan uzaklaşamayacak durumda olmasındandır.

Şimdi bu çerçevede bakılırsa akla bir soru geliyor: Türkiye geleceğine dönük ne önlemler almalıdır? Halen Türkiye deniz gücünü Akdeniz’e daha çok Aksaz Deniz Üssü’nden çıkarmaktadır. Bölgede bulundurduğu deniz gücünü sivil trafiğin yoğun olduğu Mersin ve İskenderun limanlarından desteklemeye çalışmaktadır. Ama bütün bu ikmal ve lojistik zor işlemektedir. Halen Türkiye Doğu Akdeniz’de diğer ülkeler gibi petrol ve gaz aramaktadır. Gelecekte uluslararası hukuki üstünlük için gerekli olan bir adımın atılma zamanı gelmiştir. Türkiye deniz gücünü ve askerini Doğu Akdeniz’de sürekli konuşlandırması gerektiğini bilmektedir. Bu bakımdan KKTC’de bir askeri üs açmanın uygun olacağı değerlendirilmektedir. Halen Türkiye münhasır ekonomik alanında inisiyatifi elinde tutmak adına Doğu Akdeniz’de en az 2 denizaltı ve 10 civarı savaş gemisi bulundurmaktadır.

İsrail kaynaklı basın bu tip bilgilere dayalı olarak haberler yapmaya başlamıştır. Ayrıca ayrıntılı analizler yapmaktalar ve raporlar hazırlamaktalar. Politikacıların ve bürokratların kendi kamplarındaki ülkelerle neler yapabileceklerini görüşmekteler. Kıbrıs barış sürecinin üzerine fikirler ileri sürmektedirler. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri takip etmekteler ve KKTC’ye yapılan askeri yardımların çetelesini tutmaktadırlar. Hatta Yunan ve Rum istihbaratı üzerinden ajanlar devşirip kendilerine bilgi temin etmektedirler.

Bütün bu mülahazalar ışığında söyleyebileceğim şudur: Türkiye KKTC’ye kalıcı bir deniz üssü inşa etmelidir. Doğu Akdeniz’de böyle bir adımın gecikmesi demek, bundan sonraki gelişmelerde de söz sahibi olamamak demek olacaktır. Peki, ne yapılıyordur dersiniz? Bu değerlendirme hiç bilinmeyen bir fikir olabilir mi? Hayır. Türkiye bu konuda adımlarını atmıştır bile.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

istihbarat-oyunlari-ve-mit
ÖNCEKİ YAZI

İstihbarat Oyunları ve MİT

suriyede-rus-istihbarat-ucagi-dusuruldu
DİĞER YAZI

Suriye’de Rus İstihbarat Uçağı Düşürüldü

Güvenlik 'ın son yazıları

54 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
88 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
145 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
190 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
215 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme