Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Şubat’ta Ukrayna’da. Elbette ikili ilişkiler bakımından önemli bir ziyaret. İkinci bir amaç daha var mı? Acaba Rusya Devlet Başkanı Putin’e “Suriye’de garanti verdiğin konuları neden sağlayamadın!” demek mi isteniyor? Bunu söylememin sebebi belli, bu gece (02.02.2020) Hava Kuvvetleri desteğiyle Türk Askeri ve 200’den fazla zırhlı vasıtayla, Esad rejim güçlerinin İdlib’den kuzeye doğru gerçekleştirdiği ilerlemesini ve bir zulme dönüşmüş bu kirli harekatını durdurmak amacıyla Serakib’de.
Geçtiğimiz günlerde Suriye askerleri hedef gözetmeksizin kuzeye ilerlemesini sürdürecek biçimde ilerlemiş ve Maaret el Numan’a yerleşmişti. Bugünlerde İran ve Rus askerlerinin ve vekil güçlerinin desteğiyle rejim askerleri Halep’e doğru harekat başlattı. Halep’ten batıya ve Maaret el Numan’dan kuzeye olacak biçimde (zaten batıda, Lazkiye’de Ruslar var,) asıl hedef İdlib kent merkezi olacaktı. Bu amaçla M-5 karayolu hattı üzerinden hızla ilerleyeceklerdi. İşte tam da bu noktada bu gece Türk askeri yine sürpriz bir harekat gerçekleştirdi ve M-5 karayolu üzerindeki kritik kasaba Serakib’e konuşlandı.
Bugüne kadar Soçi ve Astana mutabakatları gereği İdlib’de çatışmasızlık bölgesi ve en son Erdoğan-Putin görüşmesiyle Esad’a ikinci ateşkes şansı verilmişti. Putin her defasında Türkiye’ye garanti vermişti. Hatta son olarak İstanbul’a TürkAkım’ın açılışına gelirken Putin önce Şam’a uğramıştı. Beklenti şuydu, “Bu kez Putin Esad’ı yola getirmiş olmalı!” Ama böyle olmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrika ziyaretlerinden dönerken ve en son Ankara’da yaptığı konuşmada Rusya’yı ikaz eder manada açıkça Türkiye’nin izleyeceği adımları ve çizdiği sınırları ifade etti. Belki arada geçen üç günlük süre Putin’e bir defa daha zaman vermek gibiydi. “Rusya ile yol ayrımına mı gelindi?” bağlamında ifadeler gündeme yerleşince merak konusu oldu, “Türkiye ne tür bir tepki verecek?” diye. Erdoğan Berlin ve Washington ile görüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa’nın ve özellikle Almanya’nın İdlib politikasıyla yakından ilgilenmesi gerektiğini sadece göçmenlerle alakalı işaret etmedi, aynı zamanda Rusya’nın ve dolayısıyla Esad’ın pervasızca politikalarına karşı birlikte hareket edilmesi gerektiği yönünde oldu. Rusya’nın genişlemesi devam ediyordu, Kırım’ın ilhakı sürecine sebep olmuştu. Rusya uluslararası sisteme arkasını dönmüştü ve özellikle Avrupa, ABD ve Türkiye’nin sözlerine kulak asmamıştı.
Rusya’nın Esad ile İdlib’de giriştiği harekat neticede “insani” bir konuyu gündeme getirmekteydi. Bu kadar acımasız olunabilir miydi? Kış günü sivillerin üstüne atılan bombalar, göçe zorlayan bir operasyon… Bu terörle mücadele formatına uymayan bir operasyon biçimiydi. Uçaklarla, topçularla ve tanklarla terörist vurulamazdı. Olsa olsa yapılan operasyon hedef gözetmeden, yaşlı, çocuk, kadın, erkek demeden, hatta hangisi terörist, hangisi değil, bakmadan silip süpürmekti. Türkiye’ye, “Bu bölgeden HTŞ dahil radikal teröristleri çıkaramadınız,” dediler. Ama Ruslar ve rejim güçleri de teröristi temizlemiyor aslında, kuzey istikametine sürüyor! Bu mücadele biçimi doğru değil, üstelik Türkiye’ye zarar verebilecek bir hal aldı. Çünkü göçmenlerin içinde kimin kim olduğunu ayırt etmekte güçlükler olabilir.
Güç mücadelesi şöyle olur: Sahaya ineceksiniz ve rakibinizin önünde duracaksınız. Uluslararası meşruiyetiniz olacak ve müttefikler edineceksiniz. Zamanında ve doğru noktadan yaptığınız hamle ile karşı tarafı durduracaksın. Bu gece Türkiye’nin yaptıkları bütünüyle böyle, hem Ukrayna’da diplomasi yapılıyor, hem de İdlib’de Esad güçlerine dur deniyor. Bir de ilavesi var, Rus askerine ve İran milislerine geri dönün, burası kırmızı çizgi şeklinde ikaz mesajı veriliyor. Bakalım sabah nasıl olacak?
Meşruiyet konusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı, Adana mutabakatı, Birleşmiş Milletler’in kararları. Zaten İdlib Mutabakatı ile Türk askerinin bölgede mevcudiyeti söz konusu. Bölge çepeçevre 12 gözlem noktası ile çevrili. Şimdi önemli bir güç İdlib güneyinde pozisyon almış durumda. Esad askerleri yeterli güce sahip değil ve Türk askeri ile bir çatışmaya girecek olurlarsa bu İdlib bölgesi tamamen Türkiye’nin kontroluna girebilir.
Bu harekat öncesinde Türkiye Lazkiye-Halep hattını “askeri bölge” ilan etti. Bu ilan ile Esad rejimine “bu bölgenin kuzeyine çıkma” denilmiş oldu. Bu hat aynı zamanda bir tür güvenli bölge olacak. Göçmenler bu bölgede saldırıdan korunmuş olacak.
Bugün Rus ve Esad uçaklarıyla helikopterleri İdlib’i bombaladılar ve ilk belirlemelere göre 11 ölü var, çok sayıda yaralı. Bu demek oluyor ki yarın sabah harekatlarına devam edebilirler. Türkiye’nin askeri girişimi eğer bir sivil katliamına engel olacaksa çok yerindedir. Ancak bu konu zamana ilişkindir. Oysa konuya geniş bakmamız gerekiyor: Hatay’ın güvenliği İdlib’den başlar. O halde biz topraklarımızı korumaya devam edeceğiz, hem de ileriden savunma ile. Sınırlarımızın güvenliğini bir başkası sağlayamaz, bunu ancak biz yaparız. Egemenlik budur!