Uzay Çağı Kuralları

9 Mayıs 2021
Okuyucu

ABD, Rus, Çin ve Avrupa başta olmak üzere bütün başat uzay güçleri bütün dikkatini uzaya sevk etti. Uzayla ilgili konular insanlığın günlük yaşamına girdi. Uzay yeni savaş alanı konumunda. Paylaşılması gereken çok çıkar noktası var, ama kurallar da bu belirsizlik ortamında belirleniyor. Tıpkı yelkenlilerin keşiflere çıktığı, sonra sömürgeleşmenin ve korsanlık döneminin yaşandığı denizlerdeki maceralı döneme benzer biçimde bugün insanlık uzayda. Elbette bu yazıda belirtilen tartışmaları okurken kendi ülkemizdeki kaynakları ve çalışmaları düşünüyor olmamız, hangi noktadayız, bir karar vermemiz gerekiyor. Biliyorum, uzun bir yazı olacak, gelişme süreci, anlaşmalar, tartışmalar, çözümler, derken sizi bir hayli meşgul edeceğim. Ancak konuyla ilgilenenler açısından böyle başlamakta yarar olacak. Yazının tartışmalar ve çözümler bölümü daha ziyade başat uzay güçlerini ilgilendirir beyin fırtınası türünden bir bölüm olacak.

Giriş

RAND Corparation’dan Bruce McClingtock, Katie Feistel, Douglas C. Ligor ve Kathryn O’Connor, 2021 yılı başında, Sorumlu Uzay Davranışı, Yeni Uzay Çağı için İnsanlığın Alanını Koruma başlıklı bir inceleme yayımladı. Elbette bu bir Amerika Birleşik Devletleri (ABD) görüşüdür. Ancak bu doküman derli toplu halde bütün uzay meselelerini, hatta bugüne kadarki girişimleri ve en önemlisi, hukuk meselesini kapsamış bir yazıdır. Ben de bu yazıyı tercüme ederek sizlere kendi girdilerimi de yaparak sunmak istedim.

Bu tip bir inceleme Birleşmiş Milletler (BM) dahil, uzayda aktif çaba sarf edenleri bütünüyle ilgilendiriyor. Ancak Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Aksine, uzayda ben de olacağım, denen bir noktadayken, ilgililer ve kamuoyu nezdinde bu konuların yeterince tartışılmıyor olması da ilginçtir. Geçtiğimiz gün Çin roketi kontrolden çıkmıştı. Sadece haberlerde yer alan ilginç bir konu olmanın ötesine geçilemedi. Bu noktada soru şu: Egemenlik haklarımız açısından Türkiye konuya nasıl baktı veya bakmalıydı?

Konuya yeni ilgi duyanlar için hatırlatıyorum, hukuk ve tanımlar önemlidir. Bunun için yine derli toplu bir külliyat için Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’ne (NASA) müracaat edebilirsiniz. Link: https://www.nasa.gov/centers/hq/library/find/bibliographies/space_law

Geçtiğimiz günlerde (4 Mayıs 2021) Hava Ülkesi ve Uzay (https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/hava-ulkesi-ve-uzay/ ) başlıklı temel bir makale yayımladım. Bu makaleyi yayımladıktan tam on iki saat sonra Çin roketi konusu gündeme geldi. Benim amacım, ülke, egemenlik, hukuk ve bilinmesi gereken usuller gibi konulara değinmek, bu önemli konuda farkındalık yaratmaktı. Ancak görünen o ki, gelecek yıllarda uzaydan serseri cisim düşmesi olayı o denli çoğalacak ki, hak ve hukuk aramak gibi bir durumun dahi ortaya çıkacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Dahası, gelecek yıllarda uzaydan elimizdeki ve evimizdeki akıllı cihazlara yasak erişim olayı o denli çoğalacak ki, bireysel hak ve hukuk konuları çok ciddi boyutlara erişecek.

BM’de yapılmış anlaşmalar, yayımlanmış yönergeler ve sürdürülen çalışmalar var. Peki biz bilebiliyor muyuz bu tür çalışmalara hazırlık olması bakımından bugüne dek ülkemizde hangi sorumlu grup görevliydi ve çıkarımıza ait uluslararası platformlarda hangi konularda tespitler yaptı? Bu amaçla ülkelerin Devlet Uzmanları Grubu (GGE) çalışmaları sürdürülürken bizden kimler bu grup içinde yer alıyor? Bu ve benzeri faaliyetler için sanırım işin başındayken konuyu yeterince tartışabilmek için sıkı bir çalışma yapması gereken seçkin topluluğa ihtiyacımız olacak.

Şimdi konuyu belli bir mantıkla incelemeye başlayalım. Tabii tarihsel çerçeveyle ve her aşamada alınan kararlar ve ortaya çıkan sorunlara dikkat çekerek anlatalım.

Gelişmeler

Uzayın paylaşımı, kullanılması ve hukuk çalışmaları Soğuk Savaş zamanında ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından başlatıldı. Bu dönemde casus uydu ve Ay’ın keşfi programları, nükleer denemeler, stratejik füzeler vardı. Tasarıda ise lazer ve uydu-savar ((Anti-setellite, ASAT) teknolojisi yer alıyordu. Uzay konusundaki genel kabul ise “sonsuzluk kontrol dışı ve özgürlük alanı,” şeklindeydi. “Engelsiz uçuş” düşüncesi 1955 yılında kaleme alınıp toplantılarda ifade edilir oldu. ABD tarafı buna “açık gökyüzü politikası” diyordu. SSCB’nin yörüngeye bir uydu fırlatma planına karşılık olarak, 1957’de ABD ve Batılı müttefikleri, uzayın barışçıl ve bilimsel kullanımına yönelik anlaşmalar için teklifler sundular. SSCB bu çabaları reddetti ve aylar sonra Sputnik-1’i başarıyla yörüngeye koydular.

1960’larda ABD ve SSCB, nükleer silahların uzayda test edilmesi ve kullanılması konusunda ortaklaşa bir karara varmaya çalıştılar. 1963’te “Sınırlı Test Yasağı Anlaşması” ile ABD, İngiltere ve SSCB uzayda kitle imha silahlarının (KİS) test edilmesine veya kullanılmasına karşı yasaklama konusunda anlaştılar. ABD, uzayda keşif ve savunma kabiliyetlerini sınırlamadıkları sürece diğerlerine çeşitli anlaşmalara açık olduğunu göstermekteydi. Nükleer tehditte tırmanma endişe yarattı. 

1966’da ABD ve SSCB, “uzayın kullanımı” açısından anlaşma taslakları hazırladılar. Uzun müzakerelerden sonra, Ay ve diğer gök cisimleri de dahil olmak üzere, “Devletlerin Dış Uzayı Keşfine ve Kullanımına İlişkin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Antlaşma” (Dış Uzay Antlaşması, OST) hazırlandı. Önce bunu Ocak 1967’de üç ülke (Rusya Federasyonu, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri) kabul ettiler. Sonra Ekim 1967’de OST, BM Genel Kurulu (BMGK) altında kabul edildi ve bu modern uluslararası uzay hukukunun temeli olarak kabul edildi. 

OST, aşağıdaki ilkeler dahil olmak üzere uluslararası uzay hukukuna ilişkin temel çerçeveyi belirler: Dış uzayınkeşfi ve kullanımı tüm ülkelerin çıkarınadır. Ortak çıkarlar için dış uzay tüm insanlığın ülkesi gibi olacaktır. Dış uzay, tüm ülkeler tarafından keşif ve kullanım için serbest alandır. Egemenlik iddiasıyla, kullanım veya meslek yoluyla veya başka herhangi bir yolla, kapsam dışı uygulama hakkının ötesine geçilmesi yasaktır. KİS’ler yörüngede ve uzaydaki diğer gök cisimlerinde bulunmayacaklardır. Ay ve diğer gök cisimleri yalnızca barışçıl amaçlarla kullanılabilir. Uzay İnsanları (astronotlar, kozmonotlar, vs.), insanlığın seyahatleri sırasında korunacaklardır. Devletler, ister hükümet ister sivil toplum kuruluşları (STK) tarafından yürütülen ulusal uzay faaliyetlerinden sorumludurlar. Uzay nesnelerinin (astroid vs.) neden olduğu inanılmaz büyüklükteki cisimlerin etkisinden korunma usulleri geliştirilecektir. Devletler, uzayın ve gök cisimlerinin (örneğin Ay) zararlı olacak şekilde kirletilmesinden kaçınmalıdırlar.

OST, Sorumlu Uzay Davranışları’nın temelidir. Uzayda uluslararası işbirliği ile ilgili gelecekteki tüm tartışmalar ve anlaşmalar için başlangıç ​​noktası olarak kabul edilir. 2020 yılı itibariyle 110 ülke bu anlaşmaya taraf olmuştur.

OST temel bir belge olmasına rağmen, hukukçular, analistler ve politika yapıcılar tarafından çeşitli eleştiriler almaktadırlar. Anlaşmaya 1960’ların sonlarında ve 1970’lerda dört ek madde kondu. Yine de sorunlu alanlar var. Örnek: Madde IV’te, “nükleer silahlar” ve “kitle imha silahları” konuları açık değildir ve bu nedenle günümüzde uzay tabanlı lazerler ve ASAT sistemleri gibi diğer teknolojilerin kullanımına izin verecek şekilde yorumlanabilmektedir.

Çin, Rusya ve diğer başka devletler, mevcut anlaşmaların yetersiz olduğunu savundular. Esasen dış uzay “insanlığın ortak mirası” olarak korunmalı. BMGK konuyu Silahsızlanma Özel Oturumu içinde, uzayda bir silahlanma yarışını önlemek amacıyla ele aldı. Bu çalışmalara Silahsızlanma Konferansı dendi. Silahsızlanma, silahların uzaya yerleştirilmesini önlemek ve ASAT silahlarının kullanımını yasaklamak konu başlıklarında ilerlemeyi amaçlayan taslak anlaşmalar içerdi. Dış Uzayda Silahlanma Yarışının Önlenmesi (PAROS) gündeme geldi.

Silahların uzayda yasaklanmasına yönelik Çin-Rusya anlaşması olan Silahların Dış Uzaya Yerleştirilmesini Önleme Antlaşması ve Dış Uzay Nesnelerine Karşı Tehdit veya Kuvvet Kullanımı (PPWT), BM’ye öneri olarak sunuldu. İlk olarak 2008 yılında Rusya ve Çin tarafından sunulan ve 2014 yılında yeniden revize edilen bu anlaşma önerisi ABD tarafından ret edildi. Nedeni şöyleydi: Bir kontrol mekanizmasının olmaması, yerde ASAT silahlarının stoklanmasının önlenememesi ve ve kalkınma üzerindeki kısıtlamalar. Ayrıca PPWT önerisi, silah testlerinin bir sonucu olarak uzay enkazı tehdidini de ele almıyordu. 

Bu noktada ABD menşeili görüşlerin ne derece inanılır olduğunu bu girişimler incelemek gerektiğini ifade etmek isterim. Çin ve Rusya neden ABD dışında bir girişimle BM’ye gittiler? Demek ki ABD’nin kendi çıkarına olan konularda anlaşmaz bir bakış açısına sahip olması söz konusudur. Avrupa bu işin neresinde, diyeceksiniz. Bilindiği gibi Avrupa Uzay Ajansı (ESA) diye bir kurum ve köklü çalışmaları var.

Avrupa Birliği (AB), 2008’de Dış Uzay Faaliyetleri İçin Bağlayıcı Olmayan Davranış Kuralları teklifini sundu. Bu teklif 2010’da Uluslararası Davranış Kuralları (ICOC) olarak revize edildi ve sonraki yıllarda 100’den fazla ülke bunu kabul etti. Bu kurallar önerisi, gerekli kılavuzları, Şeffaflık ve Güven Artırıcı Ölçekleri’ni (TCBM)ortaya koydu. Bu büyük ölçüde OST’nin temeline dayanır ve uzayın barışçıl amaçlarla kullanımını ifade eder. Eğer bütün devletler bu ICOC’a katılırlarsa, uzay nesnelerine zarar vermemeyi veya yok etmemeyi, çarpışma ve enkaz oluşum riskini en aza indirmeyi, BM Uzayın Barışçıl Kullanım Komitesi (COPUOS) tarafından belirlenen Uzay Enkazını Azaltma Yönergeleri’ne kabul edeceklerdir. 

Devletler, yerleşik temas noktalarına sahip olarak fırlatma, manevra, yeniden giriş, arıza ve çarpışma risklerini birbirlerine bildirmeyi kabul edeceklerdir. Ayrıca ICOC, politika, strateji, araştırma programları ve Uzayın Durumsal Farkındalığı (SSA) bilgilerinin paylaşılması için belirlenmiş bir veritabanının oluşturulmasını ve sürdürülmesini gerektiren bir bilgi paylaşım politikası içerir. Ek olarak, saha ziyaretlerine ve tatbikatlara erişimi önermektedir. Bu teklif en son 2015 yılında revize edildi. Ancak, uzayda askeri ve istihbarat faaliyetleri için hareket özgürlüğünü sınırlayabileceği, algısı nedeniyle başarısız oldu.

2013 yılında BM, Dış Uzay Faaliyetlerinde Şeffaflık ve Güven Artırıcı Önlemler (TCBM) üzerine Devlet Uzmanları Grubu (GGE) Raporu’nu yayınladı. Yönergeler, çeşitli eyaletlerden bir grup uzmanın tavsiyelerinin yanı sıra üye devletlerin önerileri ve 1990’lardan önceki tekliflere dayanmaktadır. Burada TCBM’lerin oluşturma yollarını özetledi. Bilgi paylaşımının dört kategorisi vurgulandı: Uzay politikaları ve ulusal güvenlik faaliyetleri;yörünge parametreleri ve uzay aracı fırlatmaları gibi dış uzay etkinlikleri; uçuş emniyeti ve acil durumlar ile ilgili risk azaltma bildirimler diğer devletlerin tesislerine temaslar ve tanıtım ziyaretleri. 

2010 yılından itibaren BM COPUOS uzaydaki faaliyetlerin uzun vadeli sürdürülebilirliğini incelemeye başladı. Çalışma grupları oluşturuldu ve 2016’da COPUOS, uzun vadeli istikrarla ilgili bir dizi taslak yönergeler üzerinde anlaştı. Bu çalışmaya 2018’de, bir önsöz ve dokuz ek kılavuz eklendi. 2019’da, Dış Uzay Faaliyetlerinin Uzun Vadeli Sürdürülebilirliği (LTS) için bu nihai kılavuz, BM COPUOS tarafından kabul edildi. LTS’nin amacışöyle: Uzay faaliyetleri için politika ve düzenleyici çerçeve hakkında rehberlik sağlamak; uzay operasyonlarının güvenliğini sağlamak; luslararası işbirliği, kapasite geliştirme ve farkındalık yaratmak; bilimsel ve teknik araştırma ve geliştirme yapmak.

Her şeye rağmen LTS yönergeleri isteğe bağlıdır ve bağlayıcı değildir. Bu nedenle ulusal yasa ve düzenlemelere dahil edilmedikçe uygulanamazlar. LTS yönergeleri dört kategoriye ayrılmıştır: Uzay etkinlikleri için politika ve düzenleyici çerçeve, uzay operasyonlarının güvenliği, uluslararası işbirliği, kapasite geliştirme ve farkındalık, bilimsel ve teknik araştırma ve geliştirme. 2019 yılında, alt komite konuyla ilgili tartışmalara devam etmeyi ve halihazırda hazırlanmış olan kılavuzları daha da geliştirmeyi kabul etti. Bu çabalar, uzay faaliyetlerinde güvenlik ve şeffaflığa odaklanacaktır. BM, kılavuzların canlı bir belge olmasını ve sürekli olarak güncellenmesi gerektiğini kabul etti. Uzay faaliyetlerinin ve davranışlarının sürekli gelişimi nedeniyle COPUOS ve alt komiteleri, 2020 için planlanan çalışmaların çoğunu Covid-19 salgını nedeniyle 2021’e erteledi. (Tekrar ertelenebilir.) 

Çağdaş Sorumlu Uzay Davranışı nasıl tarif edilir? Uzay araştırmalarının ilk günlerinde, çok az aktör vardı. Kaynaklar ve motivasyon uyduları yörüngeye yerleştirmek için yeterliydi. İlgililer uzay trafiği konusunda daha az endişeliydi. Çoğunlukla amaç, bilgi veya komut göndermek/almak için temel konum bilgisine (GPS) sahip uyduları izlemekti. Zamanla uzay daha sıkışık bir hale geldikçe, çarpışmalardan kaynaklanan güvenliğin önemi arttı. Uzayda güvenlik, bir uydunun görevini müdahale olmaksızın yerine getirme yeteneğine bağlıdır. 

Yeni Uzay Çağı’nda artan sayıda uzay aktörü, uzay nesneleri ve uzay enkazı, uzayda güvenli bir şekilde çalışmak için zorluklar yaratıyor. Uzmanlar uzay nesnelerinin yüzde 96’sının izlenmediğini ve yörüngedeki uydu sayısının önümüzdeki 10 yıl içinde 4 ila 10 kat artabileceğini tahmin ediyor. Uzayda güvenli bir ortam sağlamak, kullanıcılar arasında algılama, izleme, iletişim, koordinasyonu ve gerekirse olası çarpışmaları önlemek amacıyla uydulara manevra yapma komutları vermeyi içeren birbirine bağlı faaliyetler zincirini kapsar. Ayrıca, uzayda sürekli artan sayıdaki etkinliğini bitiren nesnelerin birikmesini azaltmak için daha fazla enkaz yönetimi süreçlerine ihtiyaç vardır. Bu zincirde yer alan neredeyse her adım için birçok eksiklik vardır. Bu nedenle genel güvenlik faaliyetlerini iyileştirmek adına zorlayıcı tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Güvenlik ile sürdürülebilirlik birlikte ilerler. Uzayda güvenliği artırma çabaları, uzay operasyonlarının gelecekteki sürdürülebilirliğini de etkileyecektir. BM COPUOS, uzayın uzun vadeli sürdürülebilirliğini şu şekilde tanımlar: Gelecek nesillere yeni keşifleri ve kullanım imkanları için bırakabileceğimiz onların eşit erişim sağlayabilecekleri bir uzay olmak zorundadır. Buradaki zorluk, alanın paylaşılan bir kaynak ortam olması yanı sıra, başkaları tarafından kullanılmasını engelleyen uzay enkazlarının birikmesiyle alakalıdır. Ortak kullanıcılar kendi çıkarlarına göre hareket ederek, paylaşılan kaynağı tüketerek ve hatta bozarak, tüme yönelik bir yanlış içerisinde olabilirler. En azından bugün uzayın fiziği bizlere gerekli olan uzun vadeli enkaz problemlerini çözmeyi işaret eder. 800 km’nin üzerindeki yörünge döküntüleri uzayda onlarca yıl, 1.000 km’nin üzerindeki enkazlar bir asırdan fazla uzayda kalabilmektedir. Dolayısıyla Sorumlu Uzay Davranışı için ele alınması gereken sorun alanı ve çözümlerini belirlemek gerekmektedir.

Tartışmalar 

Sorunlu alanlar: Uzayın Durumsal Farkındalığı (SSA) ve Uzay Trafiğinin Yönetimi (STM); Enkazın azaltılması; Uydu-savar (ASAT) testlerinin kontrolü; Buluşma ve Yaklaşma Operasyonları (RPO); Güvenlik ve Emniyet (S&S). 

Engeller: Motivasyon ve Hukukun üstünlüğünün tesisi.

Şimdi bu konulara değinelim.

Uzay Durumsal Farkındalığı (SSA) ve Uzay Trafiğinin Yönetimi (STM): Aktif uydular ve yörüngedeki kalıntıları arasındaki uzay operasyonlarının güvenliğini ve sürdürülebilirliğini sağlamak için daha güvenilir, daha çok kaynakla entegre ve daha yaygın SSA ve STM sistemlerine ihtiyaç vardır. 2017’de yörüngede 1.700’den fazla aktif uydu vardı. 2026’dan önce fırlatılması planlanan 3.000’den fazla uydu daha var. Ne yazık ki, SSA ve STM terimlerinin uluslararası kabul görmüş tanımları yoktur. Bir çalışmada SSA için 14 ve STM için 5 farklı tanım bulunmaktadır.

Yörüngede çarpışmalar artabilir. Bu nedenle diyalog, eğitim ve koordinasyon şarttır. 2 Eylül 2019’da iki aktif uydu Alçak Yörüngede (LEO) çarpışacak rotadaydı. ESA’nın yer gözlem uydularından Aeolus ile SpaceX’in Starlink uydularından biri çarpışma tehlikesiyle karşı karşıya olarak işaretlendi. SpaceX’in yazılımındaki bir aksaklık nedeniyle ESA girişimde bulundu, istenen görüşmeye yanıt bile verilmedi. Sonuçta enkaz oluşturacakbir çarpışma için bekleme yolu seçildi. Çoğu durumda bir uydunun görev ömrünü belirleyen değerli yakıt rezervmiktarına dayalı manevralar planlıdır. Bu nedenle kaza beklentisi varsa bile hesap dışı bir manevra yapılması istenmemektedir. Adeta, yapacak bir şey yok, denmektedir. Halbuki uzayda yapılacak çok şey vardır.

Uzun yıllar boyunca, 1958’den 2021’e kadar, NASA Orbital Bilgi Grubu ve ABD Uzay Komutanlığı SSA Paylaşım Programı aracılığıyla, ABD Hükümeti SSA bilgilerinin ana sağlayıcısı olarak kabul edilir. Son 10yılda uzay operatörlerinin sayısı ve uzaydaki tıkanıklık miktarı artınca bu konuda yeni adımların atılması ihtiyacı doğmaktadır. Daha fazla kuruluşun uzay programına girmesiyle birlikte, her birinin kendi SSA sistemlerini ve bilgilerini kullanması söz konusu olunca, mevcut verilerin büyüklüğü artmakta, bunların bir noktada yönetilmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. 

Rusya, onlarca yıldır kendi SSA sistemine sahiptir. Uzay Veri Birliği, 2009 yılında operatörler arasında SSA paylaşımını koordine etmeye başladı. Diğer yandan 2020 itibariyle AB’nin kendi Uzay Gözetleme ve İzleme Destek Çerçevesi’ne katılan en az yedi ülkesi var. Ancak, şu an ortak işletilen küresel SSA ve STM gözetimi sağlayan uluslararası bir kuruluş yok. 

ABD Hükümeti, 2017’de uydu operatörlerine 655 acil durum uyarısı gönderdi (ki bunların 579’u LEO’da). Ayrıca 310.000 yakın aramaya tanık olundu. Uzay nesnelerinin kataloğu büyüdükçe ve SSA sağlayan varlıkların sayısı arttıkça, uyarıların sayısı artacaktır.

Geçmeden önce konuyu anlamak işin iyi bir film önerim var. 2017 Rusya yapımı Saylut-7 filmi 1985 yılında yaşanan gerçek bir olayı anlatmaktadır. Rus uzay istasyonunun kurtarılması için gönderilen kozmonotların yaşadıkları anlatılırken filmde, uzayın ve yöneticilerinin kendine özgü riskleri, yönetişim biçimleri, arızalar, kurtarma operasyonları, manevralar, buluşma ve kenetlenme zorlukları, uzay trafiği, uzaydaki kirlilik, enkaz ve hurda meseleleri, taşıyıcı roketten bırakılan malzemeler, uluslararası yardımlaşmaya olan ihtiyaç gibi pek çok detay bulabilirsiniz.

Enkazı azaltmak için neler yapılabilir? Bir kere, uzaydaki tüm nesneler aktif değildir. Dünyaya yakın uzaydaki nesnelerin yüzde 90’ından fazlasının işlevsel olmaması dikkat çekmektedir. Örneğin, ölü uydular, fırlatma araçlarının aşamalı parçaları, uzaydaki çarpışmalardan ortaya çıkan parçalar var. Uzay enkazı, uzayın güvenli ve uzun vadeli kullanımını tehdit eden zorluklar ortaya çıkarmaktadır. SSA için uzayda izlenecek nesne sayısı arttıkça daha karmaşık hale gelir. NASA Yörünge Enkaz Program Ofisi’ne göre duruma örnek: “10 cm’den büyük 21.000’den fazla yörünge enkazı var. Çapı 1 ila 10 cm arasında olan tahmini parçacık popülasyonu yaklaşık 500.000’dir. 1 cm’den küçük parçacıkların sayısı 100 milyonu aşmaktadır.” 2020 yılı itibarıyla bazı tahminler, toplam sayıyı yaklaşık 160 milyon parça olarak gösteriyor. Öyle görünüyor ki potansiyel çarpışma sayısında artma söz konusudur. Eğer muhtemel çarpışma riskleri engellenmezse enkaz sayısı katlanarak artacaktır. 

1978’de Donald Kessler, bir çarpışmadan kaynaklanan enkazın uzun vadeli bir olaylar zincirini başlattığını ve yeni enkazın gereken zamanı aşan daha fazla çarpışmaya neden olduğunu bir senaryoyla açıkladı. Bu senaryoya Kessler Sendromu denmektedir. Bir Kessler Sendromu olayı potansiyeli ve uzay nesneleri arasındaki gerçek hayattaki çarpışma hesap edilmeli, tasarım aşamasında yapılacaklar sistemleştirilmeli, yörüngede imha için gerekli manevralar dahil edilmeli, Uydu Kullanım Ömür Sonu (EOL) planlaması olmalıdır. Uzayda uzun süreli depolama için mezarlık yörünge belirlenmelidir. EOL planlamasında uzay atıklarının daha iyi yönetilmesi için gerekli manevralara imkan verecek biçimde ilave yakıt depolanmalıdır, ancak bu maliyeti artıran bir durum demektir. Binlerce uydudan oluşan LEO, gittikçe çoğalan bir takımyıldız alanı gibiyken, bir de çarpışma üretim merkezine dönüşecek olması tam bir paradokstur. 

Bu risklerden dolayı NASA, 1995’te kapsamlı bir kılavuz yayımlamıştır. Bu kılavuzlar daha sonra kabul edildi ve ABD Yörünge Enkazını Azaltma Standart Uygulamaları’na dönüştürüldü. 2007’de BMGK COPUOS da bu dokümanı onayladı ve üye devletleri bu kılavuzları uygulamaya davet etti. Ancak yine de bu kılavuzlar hesap verebilirlikten yoksundur. Uydu operatörlerinin sorumluluklarını artırmak için tasarlanmış mütevazı ama potansiyel görülen bir girişim, Uzay Sürdürülebilirlik Derecelendirmesi (SSR) olmaktadır. SSR, kuruluşların enkazı hafifletme çabalarının şeffaflığını artırarak, uzayda sorumlu bir alan davranış çerçevesini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. SSR, enkazın azaltılması ve uluslararası yönergelere uyum ile ilgili bir misyonun sürdürülebilirliği açısından bir puanlama yapacaktır.

Uydu-savar (ASAT) Testleri: Uzay nesnelerinin çarpışmasının yanı sıra, kinetik ASAT silahlarının test edilmeleriuzayda büyük enkaz alanları yaratmakta ve bir güvenlik sorunu olmaktadır. Soğuk Savaş’ın başlarında, hem ABD hem de SSCB, ASAT silahlarını tasarladılar ve test ettiler. Ancak bu çabaların çoğu 1980’lerde sona geriledi. 2007 yılında Çin, bugüne kadarki en büyük enkaz oluşturan olayda, 865 km yakınındaki arızalı uydularından birine bir ASAT testi yaptı. Bu test sonucunda 35.000’den fazla parçanın enkazı ortaya çıktı. Başka bir açıdan söylersek, 2007’de Çin’in ASAT testi uzaydaki enkaz miktarını yüzde 20 artırdı. Ne oldu dersiniz? Bir uluslararası kınama aldı.

O zamandan beri, Hindistan, Rusya ve ABD de dahil olmak üzere diğer ülkeler yörüngede kinetik ASAT saldırıları yapabilen sistemlerin özelliklerini test ettiler veya aktif olmayan uyduları yok etmek için doğrudan hedeflenen füzeleri kullandılar. Bununla birlikte, 2017 sonrası bu olaylar yörüngesel enkaz oluşumunu en aza indirmek amacıyla planlanan zamana rastladı. Mart 2019’da, 300 km’den daha az bir yörüngede bir Hindistan ASAT testi 400 parça üretti. Yakın zamanlarda, Rusya’nın hem doğrudan yöneltilen ASAT’ları hem de eş-yörüngesel ASAT’ları birkaç test birden gerçekleştirdi. Hindistan ve Rusya tarafından yapılan yeni testler, enkazı en aza indirecek şekilde gerçekleştirilmiş olsalar bile, uzay enkazları kataloğunu ekliyorlar ve yörünge üzerindeki kinetik ASAT testi kültürünü normalleştiriyorlar. 

Buluşma ve Yaklaşma Operasyonları (RPO) standartları nelerdir? RPO’lar, bir uzay aracını aynı yörünge üzerindeki başka bir uzay aracının yakınına yerleştiren ve belirli bir amaç için ona yaklaşan yörünge manevralarıdır. Bu tür işlemler 1960’lardan beri kullanılmaktadır ve tedarik gemilerini uzay istasyonlarına bağlamak için kullanılmaktadır. Yörüngede uydu servisi, yakıt ikmali ve enkaz azaltma gibi uygulamalarla ilgi çalışmaları görmekteyiz. RPO’lar kooperatif olabilir veya olmayabilir. Bir RPO, planlı bir operasyon sırasında iki uzay aracı arasında karşılıklı bilgi akışı varsa kooperatiftir; bilgi yalnızca tek taraflı aktarıldığında ise bir işbirliği yapılmamış olur. Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) çok sayıda kooperatif RPO gerçekleştirmektedir. İşbirliği yapmayan bir RPO, eşgüdümü engelleyen türden bir arızalı durumu içerebildiği gibi uzay çöplerini toplamak şeklinde de düşünülebilir. 

Savunma Gelişmiş Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA), ABD’nin RPO ve yörüngede servis teknolojileriningeliştirilmesi için çalışmalarını sürdürmektedir. Bu amaçla ABD liderliğinde bir Buluşma and Servis Operasyonları Konsorsiyumu (CONFERS) kurdu. 2020 yılında, ticari bir savunma şirketi ticari bir uydunun yörüngede servisini gerçekleştirdi. Aralık 2020’de NASA, yörünge üzerinde bağlantılı değerlendirme ve çarpışmadan kaçınmak için en iyi uygulamaları detaylandıran bir el kitabı yayımladı. ABD Uzay Komutanlığı ile işbirliği içinde geliştirilen el kitabı, uzay donanımının manevra kabiliyetini, takibini, güvenilirliğini ve elden çıkarılmasını ele almaktadır. Dokümanda, uzay aracı ve takımyıldız tasarımı, uzay aracı izlenebilirliği, fırlatma öncesi hazırlık ve erken fırlatma faaliyetleri, yörüngede çarpışmadan kaçınma ve otomatik yörünge rehberliği ve manevralar yer almaktadır.

NASA’nın En İyi Uygulamalar El Kitabı’nda belirtilen yaklaşımlar gönüllülük esasına dayanır ve uydu operatörlerinin manevralara nasıl karar vereceği konusunu ele almaz. Konferanslar da olumlu bir adımdır.Ancak uluslararası normlar açısından pek de çözümcü değildir. Uluslararası kabul görmüş bir standart veya kılavuz yoktur. Halbuki OST’nin VI. Maddesi, hükümetlerin RPO’lar gibi geleneksel olmayan uzay faaliyetlerini gevşek de olsa denetlenmesini gerektirir.

Güvenlik ve Emniyet (Security&Safety, S&S), ABD ordusunun uzay alanındaki son birkaç on yıldaki bağımlılığı ve gelişmiş yetenekleri açısından öne çıktı. Çin ve Rusya, bir uzay savaşı için ordularını yeniden örgütlediler.Uzayda algılanan ABD’nin asimetrik avantajı hakkında tereddütler oluştu. Hem kinetik hem de kinetik olmayan yetenekler geliştirildi. Kuzey Kore ve İran, özellikle uzay varlıklarının eksikliğini göz önünde bulundurarak, kendi “kinetik karşı-uzay varlıkları” cephaneliklerini geliştirmekteler. Ayrıca Hindistan yakın zamanda bir ASAT testi yaptı. Soğuk Savaş’tan bu yana uzay silahları geliştirme çabaları olmasına rağmen, ABD kısa süre önce uzayı bir savaş alanı ilan etti. ABD Uzay Kuvvetleri’ni (US Space Forces, USSF) kurdu. Fransa da kendi askeri uzay komutanlığını ayakta tutmak istiyor. Avustralya gibi ülkeler de benzer adımlar atmayı düşünüyorlar. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) uzayı operasyonel bir alan ilan etti. Çeşitli organizasyonel değişiklikler, uzaya artan bağımlılığın ve istismarcı uzay aktörlerinin sayısının artması savunmayı gerektiriyor. Olasılığı uzaya yayılan bir karasal çatışma veya uzayda başlayan bir çatışma giderek daha gerçek haldedir.

Uzay savaşı konusunda yazılarım ve videolarım var. Örnek olarak Uzay Savaşı başlıklı makaleye bakabilirsiniz (https://politikmerkez.com/konular/guvenlik/uzay-savasi/ ).

Uzayda çatışma halihazırda bir olasılıktır. Kara, deniz, hava ve hatta siber alanlar uzaysız düşünülememektedir. Yine de uzay, antlaşmaya göre “tüm insanlığın eyaleti” olarak kabul edilir ve prensipte uzaydaki bir çatışmanın kabul edilir tarafı yoktur. Bu tip bir çatışma yakın taraflarının çıkarlarının çok ötesine uzanabilecek türden sonuçlar doğurur. Savaş için tasarlanan karşı-uzay yetenekleri uzay güvenliğini tehlikeye düşürür. Ancak iç içe geçmiş meseleler bazı olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmayı da gerektirir. Bu da bir tehdit algısı demek olur. USSF Komutanı bu güvenlik ve emniyet arasındaki bağlantıyı kabul ediyor. Yakın zamanda yayınlanan Uzay Operasyonları Planlama Dairesi Başkanı Gen. John W. Raymond şöyle dedi: “Güvenliği ve refahı artırmak için uzayla ilgili daha fazla sorumlu eylemler gerekli ve uzayın kullanımı için başkalarıyla ortak olacağız, dahası başkalarına liderlik edeceğiz.” 

İşi daha da karmaşık hale getiren ticari sektör tarafından geliştirilen uzay teknolojisi, hem ticari hem de askeri sektörler tarafından uygulamalara izin veren çift başlılık kaynağıdır. İkili kullanım teknolojisi, daha fazla güvenlik sorunu yaratır ve uzayda (tehdit algısının değerlendirilmesi için gerekli) kimin ne niyet güttüğünü tahmin etmeyi zorlaştırır. Uydu onarımı, bakımı veya enkaz kaldırma için tasarlanmış robotik teknoloji, bir sorunun ortadan kaldırılmasında duruma etkin bir biçimde müdahale etmek için kullanılabilir. Bozuk uyduları potansiyel olarak onarmak veya yakıt ikmali yapmak için yakınlık operasyonları gerektiren inceleme uyduları askeri amaçlar için kullanılabilir. 2017’de Rusya, teknik zorluklar yaşayan kendi uydularından birini teşhis etmek için kullanıldığını iddia ettiği bir denetçi uydusunu yörüngeye konuşlandırdı. Ancak, denetçi uydusunun hareketlerinin yörünge üzerindeki denetim yetenekleriyle tutarsız olduğu ve uluslararası şüphe yarattığı kaydedildi. Uzay teknolojisini düzenlemek mümkün olsa bile, böyle bir yaklaşım, enkaz yönetimi gibi uzaydayararlı olan potansiyeli, ticari fırsatları ve yetenekleri sınırlayacaktır. Bu, küresel olarak uygulanan teknoloji kısıtlamaları yerine, küresel olarak kabul edilen bir dizi davranışa olan ihtiyacı doğurur. Güvenliği artırmak ve erişimi sağlamak için uzayda sorumlu davranışların tanımlanması gereklidir. Ancak çabalar yeterli değildir.

Girişilen ve girişilecek eylemlerin önündeki engeller nelerdir?

Tartışılması gereken temel ve öncelikli engel, yeterince sorunun farkında olamama konusudur. Uzay çağının başlangıcında, iki nesne arasında çarpışma olasılığı düşüktü. Bu varsayım, giderek daha fazla nesne alanı doldurdukça bozuldu. Uzay operatörleri artık uzayın geniş olduğu fikrini kabul etmiyor. Uzaydaki aktörlerin, nesnelerin, işlemlerin ve çarpışmaların sayısı her yıl arttığı için koordinasyon kadar, uzayın küresel toplumun yararı bakımından bariz bir takdir eksikliği var. Başat uzay güçlerinin dışında kalanlar, liderler, hatta vatandaşlar, uzaya küresel bağımlılık açısından durumu yeterince değerlendirememekteler. Sadece büyük ve gelişmekte olan uzay güçleri değil, tüm uzay paydaşları, önce Yeni Uzay Çağı’nın karşı karşıya olduğu sorunları ve geçerli müştereklerin potansiyel engellerini, çok büyük bir trajedi yaşanmadan anlamalıdır. Aksi takdirde değişim için çok az teşvik olacaktır.

Motivasyon ve ilgi alanları neler? Bireysel çıkar ile kolektif düşüncenin arasındaki fark, uzun zamandır sorumlu alan müzakerelerde gelişimin önünde bir engel olmuştur. Üzerinde mutabık kalınan, meşru bürokratik bir süreç yoluyla geliştirilen kolektif düşünce, normların, gönüllü veya bağlayıcı olmayan kuralların başarılı bir şekilde geliştirilmesi veya gelecekteki olması gereken yasal düzene geçiş için çok önemlidir. Normların geliştirilmesi için tanınmış bir kolektif sürecin değerine rağmen, son birkaç on yılda ortak bir fayda elde edilememiştir. Bunedenle bireysel çıkarlarda bir farklılaşma olmuştur. Ticari uzay sektörünün ve akademik değerlerinyükselişiyle birlikte, giderek daha fazla oyuncu bu sorumluluk alanın içindedir. Öyleyse normların neye benzemesi gerektiği konusunda söz sahibi olunacak bir anlayış belirmiştir. Hükümetler, ticari aktörler, akademik kurumlar ve uluslar (ister uzayda seyahat eden uluslar, isterse uzay yolculuğu yapmak isteyen ama dünyada bu konuların getirisinden yararlanan uluslar olsun), hepsinin kendine göre farklı hedefleri ve çıkarları vardır, bu da kolektif düşünceye öncelik vermeyi her zamankinden daha çok önemli hale getirir. Önde gelen uzay güçleri, doğası gereği uzay programlarında, genellikle kendini savunma önlemleriyle ilgili olarak kişisel çıkarlara sahiptir. Bu ortak fayda bir devletin kendi savunma çıkarlarını bireysel olarak korumaksa faaliyetlerin tamamlanması belli karmaşık senaryolar üzerinde anlaşma yapmanı gerekli kılar. 

OST’nin ilk günlerinden beri, uzayın barışçıl kullanımı ve kabul edilebilir öz savunma hakkının kullanımı, her ne kadar farklı yorumları olsa da mevcut ve gelecekti oyuncularının uzaydaki askeri varlıkları konusunda bir fikir birliğine varmalarını gerektirir. İşte bu gereklilik aynı zamanda sürecin zorluğunu da temsil eder.  Bu zorluğa dayalı olarak başat ülkeler şimdiden caydırıcılık ve sorunların üstesinden gelmek adına hazırlık amaçlı uzay kuvvetlerini kurmaktadırlar.

Her uzay aktörü uzayın silahlandırılmasını kaçınılması gereken bir hal tarzı olarak görse de, çoğu devlet kendini savunma yeteneklerini sınırlayacak bir şeyi imzalamaya istekli değildir. Bazı devletler, uzayın gerçek askerileştirilmesinin yalnızca uzay silahlarının test edilmesinden vazgeçmekle kalmayıp, aynı zamanda bu silahların araştırma ve geliştirmelerini de sınırlandırdığını düşünüyor. Rusya ve Çin gibi bazı devletler, uzayda silah uygulama yasağının yeterli olduğunu savunuyor. ABD tarafından PPWT’nin temel bir eleştirisi, silahların uzayda konuşlandırılmasına izin vermemesine rağmen, silahların geliştirilmesini, test edilmesini ve depolanmasını durdurmamasıdır. Çin, uzayı kritik bir savaş alanı olarak gördüğünü kamuoyuna açıkladı ve Rusya, her ikisi de uzayda sağlam bir askeri kabiliyet peşinde koşma konusundaki kendi çıkarlarıyla uyumlu olarak, karşı uzay yeteneklerinin geliştirilmesini açıkça tartıştı. 

2020 ABD Savunma Uzay Stratejisi, her şeyden önce ABD Savunma Bakanlığı’nın uzay üstünlüğünü sürdürme arzusunu, “uzayın düşmanca kullanımını caydırmak ve vaz geçirmek ” de dahil olmak üzere konuları listelemektedir. Bir oyuncunun bireysel çıkarı herkese ait uzayı mahvedebilir. Sorun ortaya çıkabilir. Çünkü tüm devletler, uzayda öz savunmayı bir numaralı öncelik olarak görürler. Başat olanların dışındaki çoğu devlet karşı uzay silahlarının üretiminin başkaları tarafından sınırlandırmasını istese de bu alanda hâkim durumda olanlar bu sistemleri geliştirme haklarından vazgeçmek istemezler. Uzayın ortak kullanımının uygulamadaki bu farklılaşan yönleri yok sağılamaz. Sadece son on yılda karşı-uzay sistemlerinin yeteneklerindeki artış en bariz gösterge halinde karşımızda durmaktadır.

Meşru müdafaa ve uzay yeteneklerinin korunması (bu genellikle doğrudan uzay varlığının korunmasına bağlıdır) devlet aktörleri için en önemli önceliklerdir. Ancak ticari aktörlerin hedefleri de uzay müzakerelerinde bir zorluk teşkil etmektedir. Özel sektör, uydu çarpışmasından kaçınma, yörüngede buluşma ve servis operasyonları ve enkazı azaltma uygulamaları yoluyla gelirlerinin istikrarına öncelik verir. Bu, uzaydaki düzenlemeler ve haklar konusunda devletler ve özel sektör arasındaki bir bölünme yol açabilir.

Hukukun üstünlüğünü herkes bilir ve savunur. Bu bahsedilen alan hukuk için bakirdir. İçtihatlar yeni yeni oluşmaktadır. Her şeyin var olduğu yerdeki sorunlara hukuk yetişemiyorken, uzaydaki ileri konuları değil çözmek, anlayıncaya kadar bile çok süre ve emek harcamak zorundadır.

Sorumlu Uzay Davranışları için küresel olarak tanınan standartlar oluşturulmuş değildir. En önemli engel, mevcut uzay yasasını kapsayan dört ardışık uzay anlaşmasına ek olarak 1967 OST’nin kendisi olduğu datartışılabilir. Bu antlaşmalar teorik olarak onları onaylayan ülkeler içinde bağlayıcı hukuk gücüne sahip olmasına rağmen, bunların tümü, uzay kabiliyetine sahip ülkeler arasında öngörülebilir bir davranış sisteminisağlamak için gerekli olan kapsamlı, katı kanun, uzay yönetişim sistemi kurmakta başarısızdır. 

Bunun nedenleri bellidir. Şöyle ki: Birincisi, mevcut antlaşmaların hiçbirisi, uzayda devlet veya devlet dışı aktörler tarafından yapılan anormal davranışları sınırlandırmak veya cezalandırmak için bir yaptırım mekanizması içermemektedir. Bu, özellikle SSA, STM ve enkaz yönetimi ile ilgili sorunlar için geçerlidir. Hatta1967’de o sırada uzay kapasitesini koruyan birkaç devlet (ABD ve SSCB) göz önüne alındığında, acil bir endişe kaynağı da değildir. Sapkın davranışı, antlaşmaların, geleneksel uluslararası hukukunun veya bağlayıcı olmayan normlar sisteminin veya onaylamadan bu yana gelişen diğer gayri resmi anlaşmaların, öngörülen şartları veya gereklilikleri düzenleyen davranış veya eylemler olarak tanımlanmalarından uzaktır. Bağlayıcı olmayan sistem, devletlerin SSA, STM veya her ikisi ile ilgili olarak, 1967’den beri düzenli bir biçimde izlenengeleneksel davranışları ve belgelenmiş veya belgelenmemiş yönergeleri temsil eder. Daha önce tartışılan 2019 COPUOS LTS Yönergeleri ve ekleri bağlayıcı olmayan türdendir, ancak resmi olarak belgelenmiş uzaydavranışı kurallarını geliştirme girişiminin de birer örneğidir. Egemen devletler, ulusal yasa ve yönetmeliklerinin bir parçası olarak kuralları kabul etmeyi buralardan seçebilirler.

Mevcut anlaşmaları imzalayan her bir taraf, egemence, uzaydaki kendi davranışını ve sınırları içinde uzaya nesnelerini fırlatan aktörlerin davranışlarını düzenleme (kendi iç mevzuatı ve yürütme eylemi yoluyla) hakkını korur. Uzay konularına adanmış BM kurumu (COPUOS) esasen işbirliğine dayalı ve anlaşma koşullarını uygulama yetkisi olmayan bir danışma forumudur. BMGK, anlaşmayı ihlal edenlere yaptırım yetkisini elinde bulundursa da, böyle bir eylem, beş daimi üyenin mutabık oyları da dahil olmak üzere uzayda iştigal eden dokuz oy hakkı olan üyelerin mutabakatını gerektirecektir.

SSA ve STM, özellikle uzaydaki enkaz sorunu ile birlikte düşünüldüğünde, yaptırım mekanizmalarının olmamasının etkilerine örnektir. Herhangi bir SSA veya STM standardını uygulama yetkisine sahip bağımsız ve objektif bir uluslararası oluşum bulunmadığından, uzayda şiddet içeren aktörleri tespit etmek, denetlemek ve tutuklamak için “uzay polisi” yoktur. ABD, SSA bilgileri sağlayan Space-Track.org çatısını işletmesine rağmen, bu sistem kapsamlı bir SSA veya STM çözümü sağlamada başarısızdır. Uzmanlar, Space-Track.org‘un yüksek bir uyarı oranına sahip olduğunu ve çok sayıda ABD uzay nesnesini kaydetmede başarısız olduğu için, SSA ve STM’yi kapsamak için bir ön koşul olacak tam şeffaflıktan yoksun olduğunu belirtiyorlar. Dahası, üye devletler arasında SSA konularının veya STM anlaşmazlıklarının yargılanabileceği, belirlenebileceği ve uygulanabileceği bağımsız bir mahkeme yoktur.

Yakın tarihli bir SSA olayı, sabit bir yargılama ve yaptırım mekanizmasının olmamasıyla ilişkili önemli riskleri göstermektedir. 2015 yılında, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği yörünge yuvasına sahip atanmış jeostasyoner yörüngedeki iki Intelsat uydusu arasına bir Rus uydusu konumlandırıldı ve tüm uyduları ciddi bir çarpışma tehlikesine soktu. Intelsat, doğrudan Rus yetkililere başvurdu, ancak Ruslar olayı esaslı bir şekilde ele almadı. İtiraz edecek yetkili bir organ veya uygulanacak yaptırım mekanizması olmadığından, Rusya’nın iletişim ve çalışma prosedürleri ile ilgili normlara karşı duyduğu saygısızlık, esas itibarıyla ele alınmadı. Buörnek bile diğer ilgili devletler ve ticari aktörler için, kendi çıkarları doğrultusunda algılanan mevcut normları görmezden gelmeye davet edebiliyor ise durumun ne denli karmaşık olduğunun da göstergesidir.

Pratik anlamda, bir yaptırım mekanizmasının olmaması, Kessler Sendromu esaslı bir felaket riskini önemli ölçüde artırabilecek uzaydaki davranışları (yasal veya düzenleyici sonuçlar aracılığıyla) önleyememe, caydırma veya cezalandırma yetersizliği ile sonuçlanır. Bu nedenle, hiç şaşırtıcı değil, tüm ülkeler için SSA ve STM ile ilgili zorlukları ve riskleri önemli ölçüde artıran Çin ve Hindistan ASAT testleri gibi olaylar, hukuki bir mesele olarak cezasız kalmış ise sorun vardır. Devletler, yalnızca bu tür davranışlardan kaçınmanın kendi siyasi, ekonomik ve uluslararası çıkarlarına uygun olduğuna inandıkları ölçüde, bu türden şiddet içeren davranışlarda bulunmaktan kaçınmalıdır. Burada hukukun üstünlüğünden söz ediliyor. En azından bilinenanlayışlar devrede olmalıdır. Bu durum bir sistemdeki devlet dahil her siyasi aktörün uygulanabilir kurallara tabi olmasını gerektirir.

İkincisi, mevcut antlaşmalar (özellikle OST) imza sahibi devletlerin keyfi uygulamalarına izin veren operasyonel bir dil içermektedir. Evrensel olarak terimleri ve cümleleri tanımlama yetkisine sahip hiçbir uluslararası otorite veya mahkeme bulunmadığından, her imzacı, çeşitli anlaşma gerekliliklerinin ve koşullarının dilini kendi yasal gelenekleri, gelenekleri ve teleolojik yaklaşımına göre yorumlayabilir. SSA ve STM tanımlarının eksikliğine ek olarak, uzay nesneleri ve uzay enkazları gibi temel terimler bile, tüm durumlar için kabul edilen bir sözlükte tanımlanmış değildir. Ek olarak, “diğer tüm taraf devletlerin ilgili menfaatleri yönünde gereken önemi verme”, “zararlı müdahale” ve “barışçıl amaçlar” gibi ifadeler, antlaşma tarafından daha fazla tasvir edilmemiş veya tanımlanmamıştır ve dolayısıyla anlaşmanın imzacıları tarafından geniş ölçüde yoruma açıktır.

Uzay enkazını neyin oluşturduğuna dair net bir tanım olmaksızın uluslar, COPUOS ve destekleyici alt komiteleri ve bağımsız ulusal çabalar gibi kuruluşlar tarafından sağlanan tanımları istedikleri zaman tanımlama veya kabul etme (veya reddetme) konusunda özgürdür. Bazı şirketler, standart bir sözlüğün eksikliğini fark etti ve uzay terminolojisini standartlaştırma çabalarına başladı. Bununla birlikte, devletlerin ve ticari aktörlerin BM veya endüstri terminoloji standartlarını benimsemelidir, bunlara ne ölçüde bağlı olduklarını da açık bir biçimde ifade etmelidir. Unutulmamalıdır, uzaya atılan bir nesne veya onun enkazı sonsuza kadar orada kalabilecekken sorumluluk meselesi çok öne çıkmaktadır. Bu nedenle netlik konusu eksiksiz çözülmelidir. OST, bir ülkenin uzaya sonsuza kadar fırlattığı herhangi bir nesne üzerinde münhasır yargı yetkisine sahip olmasını sağladığından, herhangi bir uzay enkazının orijinal fırlatma dışında herhangi bir varlık tarafından kaldırılabileceği noktasında açık değildir. Bu, navigasyon veya diğer amaçlı uydular veya uzay araçları için tehlike oluşturan enkazın kaldırılmasını da içerecektir. Devletler arasında enkazı kaldırmaya yönelik herhangi bir toplu çaba, bir ulusa ait uzay enkazını, o ulusun geçmişteki programlarında başlattığı ancak güncel haldeterk edilmiş nesnelerden olduğu durumu kendi yasalarına göre sorumlu olacak şekilde tanımlamasını gerektirirken, uzayda ele geçirme meselesinin de ne derece önemsenmesi gerektiğini de açıklamalıdır. 

Çözümler

Potansiyel çözümler nelerdir? Sorumlu Uzay Davranışı için normların neden gerekli olduğunu tartışan sayısız yorum, teknik inceleme ve değerlendirme var. Uygulanabilecek Sorumlu Uzay Davranışı uygulamalarının nasıl oluşturulacağını açıklayan, liderler ve politika yapıcılar için gerekli resmi, somut ve potansiyel klavuzlar ve normlar gereklidir. İlk neler söylenebilir? 

Şöyle: İletişimi ve katılımı artırmak; herkes için şeffaflığı artırmak; hızlı elde edilebilecek kazançları artırmak; güvenlik basamaklarına ulaşmak için önce emniyet ilkesine odaklanmak; güvenlik anlaşmaları yapmak.

İletişimi ve katılımı artırmak: Önce uzay ortamına ve bunun insanlığın yeryüzündeki kolektif yaşam biçimi üzerindeki sonuçlarına bakmak gerekir. Bu nedenle herkes için uzayın önemi konusunda uyum sağlamayı kolaylaştıracak proaktif ve koordineli bir küresel bilgi kampanyası önerilmektedir. Bu kampanya tek bir organizasyon yerine birden fazla uzay aktörünü içermelidir. BM Dış Uzay İşleri Ofisi’nde (UNOOSA) kullanan COPUOS, bu alanda “Uzay Sürdürülebilirliğinin Teşviki Projesi” ve “Yeni Uzay Aktörleri için Uzay Yasası,Sorumlu Ulusal Uzay Faaliyetlerini Teşviki” başlıklı bir programa zaten sahiptir. 

Daha kapsayışı biçimde, BMGK, Aralık 2020’de “Sorumlu Davranışların Normları, Kuralları ve İlkeleri Yoluyla Uzay Tehditlerini Azaltma” başlıklı bir Birleşik Krallık önerisini kabul etti. Bu öneri, tüm BM üye devletlerini mevcut ve potansiyel tehditleri incelemeye ve ulusal uzay güvenliği politikalarını, stratejilerini veya doktrinlerini paylaşmaya teşvik ettiği. Bu tüm üye devletlerin en iyi nasıl olacağına dair ortak bir anlayışa ulaşma arzusunu ifade ettiği için iyi ilk adımdır. Uzayı barışçıl, güvenli, istikrarlı ve sürdürülebilir bir ortam olarak korumak için uzay sistemlerine yönelik tehditleri azaltmak için harekete geçmek gerekir. Olabildiğince çok ülke, 2021’in sonlarında BM Genel Kurulu’nun 76. Oturumu’ndan beklenen nihai rapora maksimum katılım ve farkındalık sağlamak için Genel Sekreter’e girdi sunmalıdır.

Bir anlaşma için çeşitli BM mekanlarındaki yavaş hız ve durgunluk ve BM uzay kuruluşlarının kamuoyunu değiştirmedeki sınırlı yeteneği göz önüne alındığında, önde gelen uzay ülkeleri, BM uzman grupları ve komiteleri dışında ve daha geniş kamuoyunda daha fazla diyalog geliştirmek için bu fırsatı da değerlendirmelidir. Bu bağlamda göze çarpan noktalardan biri, UNOOSA Teşvikiyle Uzay Sürdürülebilirlik Projesi’ni belirginleştiren ve küresel bir izleyici kitlesini eğitmek ve bilgilendirmek için çok sayıda çaba sarf eden Birleşik Krallık’tır. ABD sürekli olarak uluslararası uzay işbirliğinde liderlik rolü üstlendi; İngiltere tarafından finanse edilenlere benzer çabalara liderlik etmeli veya bu çabaları desteklemelidir. 

Uzay Uzmanları Topluluğu’nun dışındakiler için tarih, evrim, sorunlar, zorluklar ve olası çözümler hakkında çalışılmalıdır. Uluslar ve endüstri liderleri aynı zamanda uzay terimleri ve etkinlikleri için ortak bir sözlük oluşturmaya yönelik önemli çalışmaya devam etmelidir. Uzay dilinin standartlaştırılması, SSA ve STM’nin daha karmaşık yönlerinin gelişimini kolaylaştıracaktır. İletişimi ve katılımı artırmaya yönelik bu kapsamlı yaklaşım, uzay faaliyetlerine ilişkin şeffaflıkta gönüllü artışlara zemin hazırlayacaktır.

Herkes için şeffaflık, parolası doğrudur, pekiştirilmelidir. Artan iletişimin ve katılımın önemli bir yönü, herkes için SSA şeffaflığını artırma zorunluluğudur. Uzay, geleneksel olarak davranışı tespit etmenin ve atfetmenin daha zor olduğu bir alan olmuştur ve yalnızca birkaç ülke en önemli uzay nesneleri üzerinde SSA’yı sürdürebilmiştir. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, uzay çağının ilk on yılları, ticari yelkenli gemilerin kullanımının zirvede olduğu 18. yüzyılın ortaları ile 19. yüzyılın başları arasındaki dönem olan Yelkencinin Altın Çağı’na benziyordu. Telgrafın icadı denizcilik alanı bilincinde gemilerle ilgili farkındalığın arttığı bir ara dönemin sinyalini verdi. Bugün uzay bilinci, sınırlı kapsama alanı, ortak bir işletim resminin olmaması ve veri doğruluğu konusundaki tartışmalar nedeniyle benzer bir ara dönemdedir. Tıpkı dünyanın birkaç önemli denizcilik gücü için sınırlı deniz alanı farkındalığından denizcilik alanı farkındalığının çok daha yaygın olarak kullanılabildiği bir çağa doğru evrim geçirmesi gibi, paydaşların da yaygın olarak kullanılabilen SSA geliştirmeleri gerekmektedir.

Diğer alanlarda olduğu gibi, uzayda da ulusal güvenlik zorunlulukları için tam şeffaflığın her zaman istisnaları olacaktır. Bununla birlikte, uzay platformlarının varlığını ve yörüngelerini kabul ederek, özellikle bugün onlarca yıl öncesine göre daha kolay tespit edildiklerinde (sadece diğer ülkeler tarafından değil, aynı zamanda bilgiyi geniş çapta paylaşan diğer gözlemciler tarafından) uzay güçlerine daha iyi hizmet verilebilir. ABD, daha önce tanınmayan uyduları kendi kamu veritabanına ekleyerek bu alanda daha şeffaf olmak için bazı ön adımlar attı. Bununla birlikte, ABD, Çin, Rusya ve diğerlerinin BM siciline eklemediği veya bu ülkelerin kabul etmediği veya mevcut SSA sistemine dahil etmediği çok sayıda nesne var. Önde gelen uzay güçleri, platformlarının var olduğunu kabul etmeli ve ardından bu platformların yeteneklerini tam olarak serbest bırakmadan faaliyetleri hakkında güncellemeler sağlamalıdır. Nesneler birden çok kaynak tarafından tespit edildiğinde ve kataloglandığında uzay yolculuğu yapan ulusların raporlamadaki gecikmeleri veya eksikliği, büyük uzay güçlerinin güvenilirliğini zayıflatır ve mevcut uzay anlaşmalarına tam bağlılık eksikliğini gösterir.

Tüm büyük uzay oyuncuları yörünge üzerindeki operasyonlarla ilgili artan şeffaflık için işbirliği yapmalıdır. Bunu yapmamak, şeffaflık ve sorumlu davranıştan yana olduklarını iddia edenlerin güvenilirliğini zayıflatır. İlk önce somut şeffaflığı gösteren güçlerin, sorumlu davranış için normlar geliştirmeye yönelik uzun vadeli çabalarda liderler olarak ortaya çıkma olasılığı daha yüksekken, görünürde saklanmaya devam edenler güvenilirliğini ve nüfuzunu kaybedecek. ABD’nin SSA’yı ABD Ticaret Bakanlığı’na geçirme ve bir Veri Deposu Açık Mimarisi sunma niyeti şu şekildedir: ABD’yi daha şeffaf bir uzay ülkesi ve SSA’nın ve nihayetinde STM’nin önemli alanında potansiyel bir lider olarak itibar kazanması için konumlandıracak ümit verici bir adım.

Bununla birlikte, ABD’nin liderliği kaçınılmaz bir sonuç değildir. ABD hükümeti SSA ve STM liderliği konusunda yıllarca süren tartışmalar, ticari sektörü hayal kırıklığına uğrattı, AB ve diğer kuruluşların kendi sistemlerini geliştirmeleri için alan yarattı. Çoğu uzay operatörü, uydu verilerini bir araya getirmenin, potansiyel çarpışma risklerinin çoğunu daha etkili bir şekilde yönetmelerine ve hafifletmelerine olanak tanıdığını zaten anlıyor ve bazıları gayri resmi olarak veri paylaşıyor, ancak yasal belirsizliklerden bahsetmeye gerek kalmadan birçok teknik ve organizasyonel zorluklar var. SSA ve STM’deki küresel boşluğu doldurmak için devreye giren uzay ülkeleri, uzay normlarının geliştirilmesinde liderler olarak ortaya çıkma şansı en yüksek.

Hızlıca ulaşılabilir ilerleme ve hesap verebilirlik gösterileriyle başlamak gerekiyor (hızlı kazanımlar). Uluslar ve nihayetinde uluslararası sistem, SSA ve STM için ortak tanımlara ve kapsamlı bir sisteme doğru çalıştığından, hesap verebilirlik yöntemlerini içeren sorumlu davranış normlarında kısa vadeli ilerlemeye ihtiyaç vardır. BM düzeyindeki sınırlı başarılı deneyimler, kapsamlı programlar veya normlar öneren ya hep ya hiç yaklaşımının ya başarısız olacağını ya da uzun yıllar müzakere ve tartışmalara sebep olacağını gösteriyor. BM’nin yapısı ve ABD ile başlıca rakipleri Çin ve Rusya arasındaki çıkmaz, yakın zamanda herhangi bir maddenin BM’den geçmesi ihtimalini düşük kılıyor.

İlk hareketi yaratmak ve norm sürecini hızlandırmak, muhtemelen daha küçük ulus gruplarının veya endüstri ortaklarının, zaman içinde daha geniş çapta kabul gören sorumlu davranış standartlarını oluşturmak için birlikte çalışmasını gerektirecektir. Sanayinin oluşturduğu en iyi uygulamalar gibi, uzayda bunun için zaten bazı emsaller var. Diğer bir örnek, RPO yönergelerini geliştirmek için çalışan DARPA tarafından oluşturulan endüstri öncülüğündeki çalışma CONFERS. İlk olarak 1995’te yayınlanan ve iki yıl sonra ABD Hükümeti Yörünge Enkazını Azaltma Standart Uygulamaları’na dönüştürülen NASA Enkaz Azaltma Standartları gibi, daha sonra daha geniş bir şekilde yayımlanan standartları oluşturan ülkelerin yararlı örnekleri bulunmaktadır. Diğer birkaç ülke ABD liderliğini takip etti ve kendi yönergelerini geliştirmeye devam etti. BM, 2010’da enkaz azaltma yönergelerini yayınladı.

Bu “hızlı kazanım” aşamasının başarılı olma olasılığı daha yüksektir, çünkü öngörülebilir gelecekte çıkmazın devam edeceği durumlarda Silahsızlanma Konferansı’ndan tam katılım gerektirmez. Aynı zamanda, seçkin ulusların veya konsorsiyumların örnek olması için fırsatlar sunar. Bu, önde gelen uzay güçlerinin “kararname ile önderlik edebileceği” anlamına gelmez. Çin, Rusya ve hatta ABD gibi başat ulusların tek taraflı eylemler yerine çok kutupluluk yoluyla işleyen yaklaşımları benimsemeleri gerekecektir. Örnek olarak liderlik etmek ile taraftarları cezbetmek arasındaki bu ince ayrım önemlidir. Benzer düşünen unsurları cezbeden kapsayıcı bir şekilde yapılırsa, seçilen ulusların birbirleri arasındaki sorumlu davranış standartlarını kabul etmeleri için bir ortam hazırlayabilir ve bu daha sonra daha geniş bir şekilde ilan edilebilir. Bu değişimin bir kısmı, Çin, Rusya ve ABD’nin sadece diğerleri için değil, herkes için geçerli olan standartları önermeye istekli olmasını gerektirecektir. Bu, daha fazla şeffaflık kavramının bir uzantısıdır ve başkaları için geçerli olan ancak kendileri için geçerli olmayan kuralları belirlemede kullanılan uzay güçleri için elde edilmesi daha zor olabilir. ABD gibi bazı ülkelerin, şimdiye kadar çözemedikleri bir sorun olan uzay normları hakkındaki iç tartışmaları çözmeleri gerekecek. Rusya’nın uzaydaki azalan rolünü ve yükselen Çin’i kabul etmesi ve ABD ile anlaşmaların geçerliliğini korumanın bir yolu olduğunu görmesi gerekir. Rusya’nın uzayda silahları geliştirip test ederken bile, uzayda silahları yasaklayan bir antlaşma arayışında eksik olan iyi niyetle hareket etmeye istekli olması gerekir.

Uyumluluğu ölçme yöntemleri, daha küçük gruplarla yapılan hızlı kazançlardan herhangi birinin temel unsurlarıdır. Halihazırda var olan en iyi uygulamalar, yönergeler ve standartlar genellikle sahiplerinin, operatörlerin ve hatta ulusların uyumluluğunu ölçmek için herhangi bir yöntemden yoksundur. Sonuç olarak, herhangi bir kuruluşun (ister bir devlet, ister ticari bir kuruluş olsun) kendi menfaatinin tamamı yerine kendi maliyetinden daha fazla olarak değerlendirilmediği sürece, uyması için sınırlı bir motivasyon vardır.

Mevcut ve ortaya çıkan en iyi uygulamaların, yönergelerin ve standartların, bunlara uyan kuruluşlara bir fayda ve uymayanlara bir miktar maliyet tahakkuk eden olması ve bunun takibi gerekmektedir. Başlangıçta, bu fayda-maliyet sistemi, bir havayolu güvenlik derecelendirmesine veya serbest piyasa derecelendirmesine benzer şekilde, yalnızca kamuoyunun itibarına dayalı olacak biçimde açıklanabilir. Zamanla, daha düşük sigorta maliyetleri ve küresel pazarda daha fazla etki (sigorta için güvenli işletim indirimi veya çevre yönetimi için bir vergi teşviki gibi), uyum sağlayan kuruluşlar için somut faydaları dahil etmesi gerekecektir.

Güvenlik birimlerini dahil etmeden önce emniyete odaklanmak gerekir. Uzay normları hakkındaki birçok tartışma iki kategoriye ayrılır: Güvenlik ve emniyet. Herhangi bir tartışmanın bir parçası olarak, ilk adım, bu terimler için evrensel tanımlar oluşturmaktır. Bu, uluslararası uzay camiasında hala eksik olan bir şeydir. Terimler arasında bariz örtüşme alanları olsa da, güvenlikten çok emniyetle ilgili olan bazı hususları açık bir şekilde tasvir etmek mümkündür. Sorumlu alan davranışı hakkındaki güncel tartışmalar, ilgili BM komiteleri ve onların alt grupları içinde veya arasında veya hükümetler ve endüstri arasında, emniyete karşı güvenlik konusundaki tartışmalar nedeniyle sıklıkla raydan çıkarılmaktadır. Her iki unsur da önemlidir ve dikkat gerektirir. Şimdiye kadar belirtildiği gibi, ilk odak noktasının emniyet hususları üzerinde olması tavsiye ediliyor. Örneğin, enkaz önleme ve azaltma, uzay alanını herkes için korumak için harekete geçme ihtiyacı konusunda halihazırda geniş bir fikir birliğinin olduğu emniyet alanlarıdır. Enkaz kaldırma, gelecekte büyük olasılıkla önemli olmakla birlikte, genellikle tartışmaları raydan çıkarır mahiyetteki güvenlik mülahazaları daha karmaşıktır. Örneğin ASAT’lar konusunda ülkeler sırlarını açmazlar, paylaşmazlar. 

Örneğin, yörüngede enkaz üreten ASAT testinin yasaklanması söz konusu edilebilir mi? Ancak belirli bir denge ve tecrübeden sonra bu konuşulabilen bir konu haline gelecektir. Örneğin ABD ve SSCB arasındaki nükleer silahlanma ve denge süreçleri beklenmiş, sonra değişik ölçekte kuvvet anlaşmaları yapılmıştı. Diğer yandan yeryüzündeki barış zamanında olması gerekenlerle uzaydaki savaşın arasındaki çizginin henüz bilinmiyor olması da başka bir sorun sahasıdır. Bu noktada normlardan bahsetmek bile abestir. Elbette ASAT ile enkaz yaratmanın önüne geçilmelidir, ancak her ülke kendi uydusunu vurabiliyorken, yakın gelecekte başkasının uydusuna da saldırıda bulunması durumu şimdiden düşündürücüdür. En azından aklımızda şu kalsın, nasılbelirli türden nükleer testleri yasaklayan Sınırlı Test Yasağı Anlaşması yapıldıysa ülkelerin ASAT testleri üzerine de etkili anlaşmalar yapılması çalışmaları sürdürülmelidir. 

Güvenlik anlaşmaları yapılabilir mi? Prensipte iletişim, şeffaflık ve uzay güvenliğine yönelik tehditlerin ele alındığı her konuya erken vurgu yapılması teşvik ediliyor. Uzay güvenliği alanı çok önemlidir ve ele alınmalıdır. Bir savaş alanı olarak uzayın gerçeklikleri ile bugün ve gelecekte uzayda güvenli bir şekilde faaliyet gösterme olasılığı tüm uluslar tarafından anlaşılmalıdır. Sorumlu Uzay Davranışları aktörler kitlesi tarafından müştereken benimsendiğinde işe yarar. Sonunda, küresel topluluk, tıpkı daha önceki denizcilik ve hava alanları gibi, uzayın hem barışçıl hem de düşmanca bileşenlere sahip olduğunu fark edecektir, ancak geç kalmadan bunu idrak etmek gerekmektedir. Uzaya yönelik tehditlerle ilgili artan iletişim ve katılım, çözümlerin uygulanmasında önemli bir ilk adımdır.

Şeffaflık, en azından yörüngedeki ulusal güvenlik platformlarının varlığı konusunda daha fazla açıklık gerektirecektir, tıpkı askeri uçakların ve gemilerin barış zamanında genellikle uluslararası hukuka uymaları gerektiği gibi. Bu yaklaşım, diğer alanlarda olduğu gibi, ulusların gerekli ulusal güvenlik yeteneklerini korumalarına izin verirken, şu anda bulunmadığı yerlerde daha fazla güven inşa edecektir. Uzaydaki jeopolitik rekabet hızlanıyor ve halk bunu ne kadar çok bilirse o kadar iyidir. Bununla birlikte, başat uzay güçleri kendi faaliyetleri ve rakip faaliyetleri hakkında kamusal söylemlere dengeli bir yaklaşım getirmelidir. Güvenlik dışı faaliyetlerden kaçınmak ilk adım olmalıdır. Uzay savaşları üzerindeki riskler azaltılmalıdır.

Sonuç

Görüldüğü üzere kuralların yeni yazıldığı bir dönemde uzaydan beklentiler çok fazladır. Başat uzay güçlerini izlemeye devam etmek bir yana, esasen Türkiye’nin bu konuda belli bir seviyeye gelme yolundaki çabalarına odaklanmak gerektiğine inanmaktayım.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Güvenlik 'ın son yazıları

53 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
87 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
141 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
189 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
214 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme