hur-irade-mi-ustun-irade-mi
Hür irade mi

Hür irade mi, üstün irade mi?

2 Ocak 2014
Okuyucu

Bu yazıda; Halife, Muttaki, birey, üstün, politika, ekonomi, hür, irade ve modern gibi başlıca kavramları birlikte düşünerek tartışma fırsatı bulacağız. İnsanın üstün olma yaklaşımına dair bir sonuç çıkaracağız.

Politik Varlık: İnsan

Birkaç özgün tanım getirelim. Böylece esasa bakışımı daha kolay açıklama imkânı bulabilirim.

“Politika,” insanın yaşama dair manevra yöntemlerinden meydana gelir. Gelişme süreçleri kendi kurallarını icat eder ve bunların uygulanmasını ister.

İnsanın kendini ifade edebilme kabiliyeti politika ile özdeş görülebilir. İnsan, Hz. Âdem’den (as) itibaren kendini nasıl ifade edeceğine ve nasıl yaşaması gerektiğine dair kararları alır olmuş ve bilinç atmosferine kendince değerler üretmeye başlamıştır. İnsan için politika Âdem (as) kadar eskidir.

“Ekonomi” ise insanın yaşama katkısını ve yaşamdan istediklerini somutlaştıran değerleme çalışmasıdır. Bilim olup olmadığı bile tartışılır. İşin içine hesap girdiğinden “bilimdir” dense de, bence sonuç fark etmez.

O halde, “insan politik bir varlık durumundayken somutluğunu ekonomi vasıtasıyla açıklayabiliyor,” diyebiliriz.

İnsanın diğer bir insana zulmü olarak gösterebileceğimiz “kölecilik” türü sistemlerden, hür iradenin kabulüyle kurtulma hakkı elde edilebilir. İnsanın hür iradeyi ardına almasıyla, gelişmesinin önündeki engeli de ortadan kaldırmış görülmektedir.

Hür İrade

“Hür irade” kavramı, önce Batı’ya, sonra her coğrafyaya ve haliyle Türkiye’ye de, Fransız İhtilali’nin etkileri sayesinde intikal etmiştir. “İrade,” karar vermeye dayalı bir seçme, tercihte bulunma; “hür” ise baskı olmaksızın gerçekleştirilen bir fiile dönük terimdir. Bu kavramların politik kapsamı çerçevesinde bakılırsa, cumhuriyetle ve demokrasiyle anılmaları sistematik bağlamda belirginleşmiştir.

Hür veya özgür olmak insanın en önemli hakkıdır. Tarifime göre; ilahi bir kavramdır. Bu hakkı önceleri tiranlar, diktatörler ve feodaller kendi üzerlerine almışlar ve insanları bir üstünlük sıfatının kabulü adına köleleştirmişlerdir. Kölelikten kurtulmanın yolu ise, politika vasıtasıyla başka bir rejimi kurmak ve işletmek üzerine inşa edilmiştir. Hatırlayalım, kral (ve muadili tek yöneticiler) Sümerlerden itibaren değişik isimlerle Tanrı (!) ile halk arasına girenler olmuşlar; halkı bahse konu ettikleri bir tanrı adına veya kendileri bir tanrı olarak yönetmeyi meslek edinmişlerdir.

Gelin bu güne: Küresel kapitalist sistemde asıl para basımını kim kontrol ediyor, diye bakın! Görülecek ki, başlangıçtan beri bilinen tanımlar, başka isimlerle ve genişletilmiş anlamlarıyla kullanılmaktadır; artan kültürel bilincin ve usullerin çerçevesinde, halka doğru olan bakış açısının politika ile tanziminin gerçekleştirilmesine devam edilmektedir.

Bazı yazarlar, demokrasi ve hatta ileri demokrasiyi fırsat bilenleri incelemişler, ekonomik değerlerin yükseltilmesini ve özellikle kapitalizmi, “modern kölelik sistemi” olarak ilan etmişlerdir. Küresel sermayenin kendine has özelliklerinden anlaşılacağı üzere; insanların “üretmek ve tüketmek” esaslı bir tercihin dışına çıkamamasını dikkate almak gerekmektedir. İnsan olarak bir tercihte bulunmak demek, tüketilecek malın seçiminden başka bir şey değildir. Bu işin pratik anlamı böylesine indirgenmiş bir durumda gösterilmektedir.

Fransız İhtilali’nin feodallerinin yerini şimdi ne aldı? Küresel sermaye grupları mı? Geçmişin “feodal-kilise-şövalye” baskı grubunun yerini bugün ne aldı? Bu konu daha çok tartışılacağa benziyor.

Üstün İrade

“Üstün irade” kavramı, Hz. Âdem’in (as) “Halife” olarak atanması ile insanlara atfedilmeye başlamış bir kavramdır. Ondan önceki türlerin bir seçim yapma kabiliyetleri varsa da, Âdemoğlununki, “kâinatın uyumunun izdüşümüne bağlı yaşamı somutlaştırıp somutlaştıramama tercihi,” olarak tanımlanabilir.

Bu tanımı özellikle yerleştirmek istememin temelinde “saf” bir inanç kavramı yer almaktadır. İlk bakışta dünyada yaşama ait bir gerçeklikten söz etmiş oluyorum. Ama esasında daha köklü ve anlamlı bir değer sistemini arkasına alan insanın yaşamına hakiki bir anlam katmak istiyorum.

İnsanın politik varlık olması, ekonomik değerleri anlamlandırması, kendini eksiksiz ifade edebilme kabiliyetleri Hz. Âdem’den (as) itibaren başlamıştır. Bu özelliklerin insana üstün bir güç atfetmesiyle köleliğe dair tavrını yan yana koyduğumuzda, yanılgı şurada ortaya çıkar: Fransız İhtilali’nin büyük bir kurtuluş olduğu düşüncesi eksiktir. Çünkü modern dönemin (kopuş döneminin) kendine ait çıkmazları, başka bir sömürü düzeni olarak tarif edilmektedir. Geçmişte politik tanım bugün nasıl değişim gösterdi ise bugün de değişim göstermesi doğal kabul edilir.

Moderniteden anlaşılan

“Modern” demek, bir öncekinden kopmak demektir. Eğer bir önceki daha iyi ise ondan kopmaya da modern denir. Bu hali ile modern kötü, eksik ve yanlış olur. Yerleşmiş kullanım olarak modern, (nedendir bilinmez diyeceğim ama aslında bunu Batı kültürünün baskın kültürel çabası olarak gördüğümü defaten vurguladığımdan, vazgeçtim,) sürekli en iyi olarak algılanır. İşin Âdem’den itibaren incelenmesi gerekir ki, bu durumda modern, “doğru giderken bir süre sonra sapma göstermesi” hali olarak anlaşılmasını daha uygun kılar. Modern kavramı için “duruma bağlı” türünden bir  değerlendirme yapmak en idealidir.

“Kölecilik” ile “irade” kavramları yan yana getirildiğinde, “hür olmak” mı esastır, yoksa “üstün olmak” mı? Bana göre üstün olma hali daha köklü bir bakış açısı getirir ve hür olmak üstünlüğün içinde mütalaa edilir. Hatta hür olmayı sadece sürekli gelişen politik bir rejimlerle değil de, zulmün her türüyle birlikte değerlendirmek en mantıklısıdır. Bütün bunlara bakarsak, politik gerekçelerle, hür insan tanımı bir zamanın gereklilikleri çerçevesinde bağlı olduğu zorunluluklardan çıkarılmış ve bu değişimi sahiplenenlerin modern tanımına monte edilmiştir.

Bu durumda, son peygamber Hz. Muhammed’e (sas) göre dahi, aradan yaklaşık bin yıl geçmesine rağmen, Fransız İhtilali’nin bu kavramı geridir ve aslen bir tersine kopuştur. Öyleyse, bu tersine kopuşun kendine ait fikirden hareketle inşa ettiği sistem, aslında sürekli bir kopuşu derinleştirmektedir. Tersine kopuşun sahipleri kendilerine gönderilen peygamberleri de yalanlamış ve ilahi vahyi değiştirmişlerdi. Değişen birşey yoktu. Bu nedenle, bazı yazarların demokrasi, kapitalizm ve liberalizm gibi kavramları incelerken ikileme düşmeleri normaldir.

Sentez

Öyleyse “üstün irade” kavramında, ne eskinin ne de yeninin düşüncesiyle bir kölelikten kurtulma kaygısı yer alır. “İnsan en üstün olandır, değerlidir, anlamlıdır ve esastır. Köleliğin her türlüsünü başından itibaren men eder.” Bu açıklama daha kapsamlı değil mi?

Hür irade için, politik bir anlam içerisinde değerlendirmeye devam edilebilir. Bunun bir yanlışı olmayacaktır. Ancak hür olma halinin “irade” kullanma şekline göre ele alınması başka bir tartışmaya sebep olur. Örneğin irade sadece ekonomik refah ve güvenliğin bilinen yöntemlerini uygulamayla kısıtlanamaz. Daha başka hallerin de gelebileceğini düşünmek, her şeyin kapsanması anlamı taşır. Sosyal hayat buna dair örneklerle doludur. Yürüyen bir sistemi kabul etmeyen birinin “aykırı” görülmesi, bizlere hiç de yabancı değildir.

İnsanın kopuşunu süreçlere göre ifade etmek gerekir ve kopuş tek yönlü görülmemelidir. Modernizm insanı hiç istemediği bir kölecilik sistemine mahkum edebilir ve bu halde insan durumunu dahi tartışacak vakit bulamayabilir. Bu onun günlük yaşamının meşguliyeti olur; yani çıkmazı!

Mesele irade çıtasının bir yere bağlanmasındadır. İrade, insanın her zamanı, her mekânı ve her hali için geçerli olan bir genişlik içinde görülmelidir. Bundan dolayı böyle bir yüksek değerin olduğunun kabulü bile bence yeterlidir.

Yine de diyorum ki; “hür irade yerine, üstün irade,” diyelim. Hür olmak için ise, üstün iradeden dolayı mücadele edelim. Yani, “emansipe” olmayı bir kenara bıraktıralım. İşte asıl zor olan mücadele budur. Bunun savaşçısı olmak gerçek cengaverliktir. (“Cihat eden” diyeceğim, çok başka anlam yükleyenler çıkacak, bu nedenle bir süreliğine bundan da vaz geçtim.)

Adamakıllı bir sistem çatışması için başarı olasılığı sıfırdır. Bundan dolayıdır ki, Muttakilik için bireysel güç ile üstün insanın kendi dünyasındaki değişiklikleri gerçekleştirmesi, sorumluluk bilincinin yüksek olması ve yanlıştan sakınması bir amaçtır. Halifeliğe aday olmanın yolu bireyin merkezde durması ve Muttakiliğidir. Eğer bireysel üstün iradeye hizmet etmeyen bir genel politik sistemi var ise, bu Muttakilik için “merkezden yana” bir seçim vesilesidir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

cozumun-jeodezisi
ÖNCEKİ YAZI

Çözümün Jeodezisi

iletisim-yasasi
DİĞER YAZI

Dil ve Anlam Yönüyle İletişim Yasası

Kültür 'ın son yazıları

379 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
376 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
573 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
525 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.1K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA