ABD’nin İran ile Nükleer Anlaşma Paradoksu

27 Ağustos 2022
Okuyucu

Tam da bu küresel sıkışıklık döneminde Joe Biden Yönetimi neden İran ile yeniden Nükleer Anlaşma sürecini başlattı? Bundan kim ne kazanacak?

ABD ile İran arasında Demokrat Barack Obama zamanında başlatılan Nükleer Anlaşma süreci, 2015’te Cumhuriyetçi Donald Trump Başkan iken Yahudi Lobisi’nin baskısı, damadı ve Başdanışmanı Jared Kushner’in politikası gereği iptal edildi. Şimdiki Başkan Demokrat Joe Biden bu anlaşmayı tamamlamak istemekteydi, konu programında ve ABD Ulusal Strateji Dokümanında yer alan bir husus olarak bugüne taşındı.

ABD’nin Ukrayna-Rusya Savaşı, Rusya’ya yaptırımları, Tayvan’a ziyaretleri, Çin’e karşı girişimler, enerji politikaları, küresel ekonomik sorunlarla baş etmek ve tabii iç meseleler gibi önemli sorunları varken, İran ile bu nükleer anlaşma bahsinin Biden yönetimi tarafından bu denli önemsenmesinin ve bu sıkışık dönemde öncelikle ele alınmak istenmesinin nedeni nedir?

Müzakereciler İran nükleer anlaşmasını canlandırmaya ve İran’ın nükleer silaha giden yollarını kapatmaya hazırlar. ABD’nin önceliği budur. Ancak, böyle bir anlaşma ile ABD ne verecek ki İran’ın nükleer silahtan vaz geçmesini sağlayacak?

Ağustos ayının ikinci yarısında Avrupa ve Tahran’da dolaşan anlaşma taslağına aşina olan yetkililere göre; İran, daha düşük seviyelerde zenginleştirilmiş 300 kilogram dışında zenginleştirilmiş uranyum stokundan bir kez daha vazgeçecek. Ayrıca yüzde 3,67’nin üzerindeki tüm zenginleştirmeyi durduracak ve binlerce gelişmiş santrifüjü işletimden kaldıracak. İran’ın ayrıca plütonyum tabanlı bir nükleer silaha giden yolu da olmayacak. Belki de en önemlisi, nükleer programı bir kez daha müdahaleci Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) denetimlerine tamamen açık olacak.

Anlaşma resmi olarak kabul edilirse, Orta Doğu’da ABD ulusal güvenliği ve istikrarı için önemli bir atılım olacak mıdır? ABD, İran’ın bir bombaya yaklaşmasıyla rekabet etmek yerine, İran’ın nükleer programını en azından önümüzdeki iki yıl boyunca bir dolaba koymayı dört gözle bekleyebilir. Trump’ın bu anlaşmadan çekilmesinin ardından, İran nükleer programını hızlı bir şekilde genişletmeye geri döndü ve nükleer silah için gerekli malzemeye her zamankinden daha fazla yaklaştı ve bugün ABD’nin seçeneği yeniden bir anlaşma yapmak mı? 

İsrail’in buna itirazı var. İsrail, İran ile bu konuda bir anlaşma yapılmasına karşıdır.

Öyleyse şu anda Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (JCPOA) yenilenmesinin güvencesi hakkında bazı tereddütler var.

ABD Stratejik Tehdit Dokümanında İran’ı düşman gösterilmesinin tek nedeni nükleer silah sahibi olma çabası değildir; Orta Doğu’da kendi rejimini yayması, terörü desteklemesi, İsrail’i tehdit etmesi, enerji politikalarının çıkmaza sokmak istemesi, ABD’nin asıl rakipleri Rusya ve Çin ile yakın ilişkide olması, gibi temel nedenlere dayanır. Dolayısıyla yeni JCPOA’nun daha kırılgan olmasının ana nedenleri anlaşmanın içindeki detaylarda değil, dışındaki nedenlerden dolayıdır. 

Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın döneminde, 2013’ten başlayarak, Dışişleri Bakanı John Kerry, İranlı mevkidaşı Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile bir hayli mesai harcadı.

Trump, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu (IRGC) terörist ilan etti. Hatta İran’ın kendisi üzerine gelecek beklediği Kudüs Gücü’nün başındaki Kasım Süleymani’yi Bağdat’ta öldürdü.

Nükleer anlaşma olmayacağı yönündeki gelişmeler yaşanınca Tahran, uranyum zenginleştirme programını hızla genişletmeye başladı. Mayıs 2021’e kadar İran, hem JCPOA’dan önce hem de Trump başkanlığı sırasında sahip olduğu sayıyı aşarak yaklaşık 2.000 gelişmiş santrifüj kurdu. Bir ay sonra, İsrail’in Natanz nükleer tesisine yönelik şüpheli bir saldırısından sonra İran, zenginleştirme seviyelerini ilk kez yüzde 60’a çıkararak, onu silah kalitesinde uranyum üretmeye tehlikeli bir şekilde yaklaştırdı.

İran’ın ABD ile doğrudan görüşmeleri reddetmesi diplomasiyi daha az etkili hale getirdi ve tekrar bir güven inşası süreci güçleşti. İran’ın yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Ağustos ayında göreve başladıktan sonra, ne nükleer anlaşmayı bir öncelik olarak gördüğünü ne de Batı ile yakınlaşma konusunda fazla umut vaat etmediğini söyledi ve nükleer müzakereci olarak JCPOA’nın önde gelen muhaliflerinden Ali Bakeri Kani’yi seçti. Raisi’nin ekibi, önceki müzakereleri gözden geçirirken, santrifüjler eklemeye ve zenginleştirilmiş uranyum biriktirmeye devam ederken, Washington’da İran’ın fiili bir nükleer güç haline gelene kadar zaman doldurduğuna dair şüpheleri körükledi. 

Ekim 2021’de, giderek hüsrana uğrayan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İran’ı, “eğer Tahran rotasını değiştirmez ise ABD’nin başka seçeneklere dönmeye hazır olduğu,” konusunda uyardı ve üstü kapalı bir şekilde askeri harekatı tehdit etti.

Biden ise 2022’de Uluslararası Terörizm Dokümanındaki IRGC’nin terörist olduğu hükmünü kaldırdı. Biden, anlaşmanın şiddetli muhalifleri olan İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan ile istişarelerdegörüşmeler başlattı. Sonuçta 2022 Ağustos’unda ABD bu ülkelerle Kudüs ve Cidde görüşmeleri gerçekleştirdi:İsrail ile “ABD-İsrail Stratejik Ortaklığı Ortak Deklarasyonu” ve Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Ürdün, Kuveyt, Irak, Umman, Bahreyn, Katar ile “Cidde Güvenlik ve Kalkınma Zirvesi” gerçekleştirdi ve bu çerçevede “Cidde Bildirgesi” imzalandı.

Fakat, sanki bir cevap niteliği taşır mahiyette, Şeytan Ayetleri’nin yazarı İranlı yazar Salman Rüşdi’ye San Francisco’da suikast eylemi yapıldı.

Geçtiğimiz hafta ABD, Suriye’de Deyrizur’da, İsrail ise Tarsus ve Masyaf’ta İran destekli askeri birimlerin tesislerini vurdu. ABD’nin operasyon neden IRGC’nin birliklerine saldırması oldu.

Sonuç olarak Washington, eğer bugünlerde (belki 2023’te) Tahran ile bir anlaşmaya girmez ise muhtemelen 2025’e kadarki süreçte ya askeri müdahalede bulunmak ya da önemli bir krizle baş etmek zorunda kalabileceğini hesapladı.

Daha aktif diplomasi olur mu? Muhatapların çok katmanlı ilişkilerini sıklaştırması gerekmektedir. Peki, bugün bu görünen bir hızda mı? Hayır. 

Daha sağlam bir anlaşma olur mu? ABD, eğer konuyu teknik açıdan sıkıştıracak ise bunun karşılığında İran ne kazanacak, tam ifade etmesi gerekir. İran’a verilecek her bir taviz ABD iç politikasında ve İsrail dış politikasında karşılık bulacaktır. Peki, bu kolay mı? Hayır.

ABD İran’a ambargo ve yaptırımlarını kaldırdığı andan itibaren bu yeni durumu kontrol edebilecek yeni mekanizmaları bulması gerekir ki eğer bu mekanizmaları tesis edemez ise bu kez İran, Rusya ve Çin ile ticaretini çok ilerilere taşıyacak, Avrupa ile ilişkiler çok hızla gelişecek, İran doğrudan Avrupa Birliği ile Çin ve Rusya arasında köprü olacak, belki AB enerji krizini kolaylıkla aşabilecek ancak ABD’nin inisiyatifi altında tuttuğu küresel enerji politikaları İran’ın, Rusya’nın ve Çin’in lehine gelişecek… Hatta İsrail bölgesinde bu hızlı gelişmeleri kontrol edemeyecek, geri kalacak.

Peki, acaba ABD (ve İngiltere dahil Avrupa) içerisinde belli güçler Demokrat Biden’a İran ile nükleer anlaşması adı altında bir başlık kullanarak ama aslında küresel ticaret ağını yeniden şekillendirmek adına bu yönde baskı mı yapıyor? Buna cevaben, olamaz, denebilir mi?

Nükleer silahla güçlendirilmeyen İran, yine ABD eliyle, ekonomik ve politik açıdan güçlendirir ise bölgesel güç dengeleri bakımından düşünün; İsrail buna ne der? ABD’deki Cumhuriyetçiler ve Yahudi Lobileri bu konuda Biden’a baskı yapmazlar mı?

Ancak bugünlerde hızla gelişen küresel silahlanma gerilimine bakarak başka bir noktayı işaret edecek olursak, ABD içindeki güçlü silah lobileri İran ile anlaşma yoluyla Orta Doğu’da olası çatışma riskinin alınması için Biden’e sufle yapıyor olabilir mi?

Benim değerlendirmem şöyle, ABD açısından bu tam bir paradoksal durum!

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Suriye Merkezli Gelişmeler

DİĞER YAZI

ABD’nin Yunanistan Tercihi

Politika 'ın son yazıları

20 views

Politikada Gri Kavramlar

Size politika amaçlı yapılan propaganda konusu içinde yer alan kavramsal bir temayı sunuyorum, grilik. Gri kavramların dış ve iç politika yansımalarına bakacağım. Özellikle ABD dış politikasında kendi çıkarına yaklaşımlar sergilemesi neticesinde görülen gri kavramlar konusunu işleyeceğim. Buna örnek olarak Filistin-İsrail, terörle mücadele, sözde soykırım tasarısı gibi konular da yer alacak.
101 views

Yerelde Yapısalcılık

Bir olaya bakış yöntemimde felsefe ve tarih olmaz ise ben bunu oldukça eksik görürüm. Hemen herkesin siyaset, seçim, belediye, vs. konuştuğu noktada ben, bu işte temel felsefe ve asıl stratejik açıklama nerede diye arıyorum. Dolayısıyla felsefi yaklaşım ve stratejik bakış tarzı siyaset üstüdür. Benim açıklamalarım bu noktada değerlidir; mevcut yapılanlar gibi değil, başka türlü tartışmaları kapsamaktadır. Açıkça yazayım: Kim kazanacak, iktidar veya muhalefet ne yapacak, türü ifadelerle değil; imar neye göre olmalı, altyapı ve üstyapı nasıl planlanmalı, ülke ekonomisine uyumluluk ne şekilde sağlanmalı, kanunlar ne içerikte olmalı, gibi piramidin üstündeki meseleler önemlidir.
152 views

Emperyalizm

Bugünün anlayışı, küresel imkanlar içinde sahip olunan alanları artırmak ve güçlenmek, değer üretimi rekabetinde gerilerde kalmamak fikri üzerinedir. Ruslar gibi sürekli “kahrolsun emperyalizm” diyeceğinize, “ben hangi değeri üretebiliyorum, hangi büyük pazarda kaça satıyorum,” diye bakın isterim. Bugün ülkeler bazında ABD, İngiltere, Çin, Japonya, Güney Kore, birlik bazında Avrupa Birliği, küresel şirketler bazında sürekli sayısı artan ve yenilik üretenler, esasen bunlar değerleri zorluyorlar ve muhatap alınıyorlar. Daha fazla muhatap alınabilmek için yapılması gerekenler belli! Olan şu: Muhatap alınanların ve değer üreticilerinin daha fazla yayılması fikri!..
161 views

Doku Bozumu

Bu makale Ortadoğu'da kangren olan meseleleri stratejik düzlemde incelemektedir. Mevcut dokuyu bozan yapay düşünceler ile gerçekte olanlar arasındaki farkı bütün çıplaklığıyla dile getirmektedir. Halen bölgede savaş, çatışma, suç, terör, işgal, soykırım, gibi pek çok olumsuzluk yaşanmaktadır. Uluslararası sistem bu olup bitene çare bulamamaktadır. Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Libya, gibi ülkelerin halkları harap ve bitap düşmüş durumdadırlar.
221 views

Devlet-dışı Aktörler

Burada gayet karmaşık, iç içe geçen ve masum insanların istismarına dönük olayları ihtiva eden, bütün gayrimeşru faaliyetleri, politikaları, planları ve operasyonları, terörizmden tutunuz, vekalet savaşlarına, buradan iç savaşlara, gri bölge operasyonlarına, meşru görünse de esasen çıkara hizmet edenlere, meşru siyaset yapmak ve bunu geliştirmek varken, siyaset alanını anti-demokratik yöntemlerle daraltanlara kadar, birçok durumu kısaca da olsa açıklama imkânımız oldu. Meşruluk ile gayrimeşruluk arasındaki perdeyi görmek veya belirlemek çok çok önemlidir. Ben de sizler de hep birlikte bu dünyada birer aktörüz, tıpkı devletler, hükümetler, liderler, şirketler, gibi. Politika, insana has bir yetenek, işlev ve özelliktir. Meşruiyet dahilinde kalabilmek çok önemlidir. İnsanlar, istikrar, barış ve esenlik içinde yaşamayı, gelişmeyi, evlatlarını refah ve güven içinde yetiştirmeyi istemektedir.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme