avrupa-ile-evlilik-olacak-mi
Avrupa ile Evlilik Olacak mı?

Avrupa ile Evlilik Olacak mı?

18 Mart 2017
Okuyucu

Avrupa Birliği (AB) serüveni ile ilgili bugüne yaşananları hatırlayalım, bilinmeyen yok gibi. Yeni ne söylenebilir? Küçük bir tespiti müteakip belki yakın gelecekteki duruma dair bir düşünce penceresi açılabilir.

Eğer Avrupalılar bugüne kadarki süreçlerde Türkiye’nin üyeliğinde olumsuz bir cevap vermiş olsalar idi daha dürüst davranmış olurlar idi. Bu gerçek. Yüksek sesle söylemeseler bile dürüst davranmadıklarını göstermeleri yeterli olur mu? Çünkü medeni, pragmatik, akılcı, etik değerlere sahip ve dünyaya önderlik etmeye hevesli bir kültür için bu özellik olması gereken bir şarttır. Demek böyle değillermiş, onların da eksikleri varmış, hem de çok temel noktalarda.

Türkiye ise uzun yıllardır oyalandığını düşünüyor. Aslında bazı Avrupalılar bu gerçeği düşük tonda da olsa söylüyorlar, saklamıyorlar. Soru şu: Bu oyalayıcı süreçleri yaşamanın sebebi politikanın ruhundan mıdır, Avrupa ülkelerinin ruhsuzluğundan mı? Yoksa her ikisi de geçerli mi? Evet, cevap her ikisi de…

Uzunca süredir “Türk tarafı hem politikayı hem de Avrupalıların samimiyetini öğrenme dönemindeydi,” şeklinde bir kabul yapılabilir. Sanırım Türkiye biraz daha “saf” duygularla ve hesaplarla yaklaşmıştı ve Avrupalılar da kendilerini “ortak” değil, “kabul eden irade” şeklinde görmüşlerdi. Neticede Türkiye tam anlamıyla Batılı olmak istiyordu. Değişmek, entegre olmak ve gelişmek amacındaydı. Çatlak seslere ve marjinal gruplara bakmayın siz, çoğunluğun kafasından ve ruhundan geçen budur.

Evlilik örneği ise bu duruma bir hayli yakışan niteliktedir. Ruhen bağlanmaktan ekonomik beklentileri karşılamaya kadar, birçok soyut ve somut alanda entegrasyonu içeren kurumsal süreçlerde, ne olup bittiğini anlamamak söz konusu mudur? AB ile entegrasyon projesi de büyük ölçüde evlilik benzeri bir şeydir.

“Benimle evlenir misin?” Bu tür süreçlerde evliliği isteyip istememek gibi bir bakış açısı en basit açıklama biçimidir. Eğer kafa karışıklığı yaratan flört etme süreçleri varsa, bu durum en azından bir taraf için yıpratıcı olur. Hani ne yardan geçilir ne serden denir ya, konuyu bu tip durumlara benzeterek açıklamak mümkündür.

Avrupa’ya ilk katılmak isteyenlerdeniz. Ankara Anlaşması’ndan sonra çok değişik süreçler gördük. İçeride başka açılardan yaklaşım sergileyen siyasi partiler de oldu. Son olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’ni görüyoruz. Peki, durum nedir?

Bugün çok net çizgiler oluştu. Hiç değilse bu konunun netleşmesi açısından bir sonuç çıkarılabilir. Nasıl paralelci cemaat yapılarının devlete ve aslen Adalet ve Kalkınma Partisi’ne olumsuz etkisi bir milat kabul edilen 15 Temmuz olayı kesin bir çizgi oluşturdu ise benzer biçimde Hollanda ile yaşanan diplomatik kriz de aynı değerde belirgin bir durum yarattı. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan bu olay sonunda “haç ve hilal” benzetmesi ile konuyu son raddeye getirdi. Bu söylem Avrupa’ya bir ikaz niteliği taşımaktadır. Türkiye, durumunuzu netleştirin demektedir.

Başından beri inisiyatif AB’de oldu. Eğer onlar zamanında Türkiye ile bu süreci doğru geliştirseler idi bugün konu bu haç ve hilal meselesine dönüşmeyecekti. Belki o çokça şikâyet ettikleri inanç bağlamındaki endişelerini dahi çözebilecekler idi.

Şimdi yine top AB’dedir. Ama bakış açıları bir hayli farklılaşmış haldedir. Bu noktadan sonra bile eğer evlilikteki gibi seviyor musun veya istiyor musun gibi sorular için samimi bir karar verme ortamı yaratılırsa, herhalde işin gerisi biraz daha kolay gelişecektir. Çünkü politika bu işi ancak buraya kadar taşıyabilirdi. Hollanda krizinden ve aslında Almanya ile süren karşıtlıklardan sonra durum daha netleşti. Entegrasyon ya olacak ya da kopacak hale geldi.

Hatırlayalım, kısa zaman önce Almanya, Ermenilerle ilgili bir karar aldı. Olmadık bir anda sözde soykırım tasarısını ortaya sürüverdi. Irak ve Suriye’de oynanan oyunlardaki tavrı ise malumdur. Ciğeri kapmak için kapı aralığından bakan kedi gibidir. Almanya, Ortadoğu ve Kafkas politikalarında bir biçimde olmak istiyor. Ama “müttefikim ve eski dostum” dediği Türkiye’yi bir kenara koyarak bunları yapabilir mi? Hem de AB ile entegre sürecindeki bir Türkiye’den bahsediyoruz. Herhalde onları da PKK vs. ile hallederiz diye düşünmüşlerdi. Böyle olduğuna dair çok kanıt var, sıralamayalım.

AB’nin Birleşik Krallık (UK) ile yaşadığı Brexit konusu Türkiye’nin elini güçlendirdi mi? AB ile UK arasında gelecek dönemde başlayacak daha özel bir ilişki süreci AB ile Türkiye için de örnek oluşturabilir. Bununla ilgili resmi bir politik söylem gelişmiş değildir. Zaman içinde netleşen uygulamalarla böyle olması mümkün görülmektedir. Bu tür bir evliliğin adı ise nikahsız birlikteliğe benzetilebilir. Bu yeterli görülürse, hukuk ve saygınlık olacaksa, neden tercih edilmesin?

Açılmamış ve açıldığı halde dondurulmuş fasıllar konusunda hemen herkes ne olup bittiğini bilmektedir. Fasılların bir oyalama aracı halinde tutulmaması gerektiğinden emin olunması gerekir. Bu ise tamamen yine samimiyetle çözülebilecek bir hadisedir. Evliliklerde samimiyet ve dürüstlük şarttır!

Türkiye işleri belli ciddiyette sürdürebilmek için bir AB Bakanlığı örneğiyle tavrını resmen göstermiş idi. Fasıllar açılacak, kurumlar arasında ve kanuni yolda parlamento ile süreçler koordineli ve hızlı biçimde sürdürülecekti. Daha ne olsun? Ama şimdi haç ve hilal ayrımı ile bir ümitle kurulmuş Bakanlık acaba neyi sürdürecek dersiniz?

Bırakın entegrasyonu ilerletmek için bir bakanlık olmasını, onca akademik kurum ve araştırma merkezi kapsamlı çalışmalar yapıyor görünmektedir. İnsanlar bu konulardan para ve şöhret kazanıyorlar, uzunca süredir. Sahadakiler dışında ortayı bulabilecek pek çok entelektüel var görünüyor. Eğer işler olmuyorsa bunlara ne demeli? Kimden kaynaklı gelişiyor bu beyhude çabalar?

Avrupa süreçte kendi bürokratik oligarşisini yarattı ve bundan kendisi de zarar görmektedir. İşler pek doğru yolda gitmemektedir. Ekonomileri eleştiri götürür niteliktedir. Hatta içinden bazı ülkeler aşırı sağcı ve ırkçı tavırları ile Avrupa idealinin tam da aleyhine sayılabilecek gelişmelere sahne olmuşlardır. Bu onların kendilerini zehirleyen şarabı içmeleri anlamına gelmektedir. En azında artık Avrupa sarhoş bir eş olabilir. Bu durumu gören UK tavrını göstermiştir.

Türkiye ise işte bu şartlarda AB ile masaya oturacak hale gelmiştir. Öyleyse inisiyatif bundan böyle tek taraflı AB lehine değildir. Gerçekler tüm ayrıntısı ile ortadadır. Avrupa ya dağılacak ya Eurozone giderek çözülecek ya da idealinin bir hayli ötesinde bir oluşuma savrulacaktır. Avrupa’nın sicili bellidir. Eski sömürgeci, ırkçı, hatta faşist iktidarların olduğu Avrupa dünyaya çok fazla sorun yaratmış bir kıtadır. Belki on asırda gelinecek noktalara insanlığı bir asırda getirmişlerdir. Felsefi olarak “zaman ve mekânı sıkıştırmışlardır” denebilir. Peki, bedeli ne oldu? Fatura dünyaya mı çıkarılacak? Yavaş yürünseydi sanki aynı noktalara gelinemeyecek miydi? Neyse bu işin felsefi kısmı, makarayı geri çevirip olabilecekleri ispat etme şansımız olmayacak. Ama yine de kendilerine bu tür sorular sormaları için hatırlatıyorum. Kibirli olmasınlar!

Bu sarhoş süreçte ise bir kısım ülkelerle evliyken UK ve benzeri biçimde Türkiye ile evlilik dışı birlikteliği hazmedebilecek iradesi ve gücü olacak mıdır? Hesabı kendi adına yapmak durumundadır. Belki politik alandaki çıkmazlarına tekrar dönmüş olmaları onlar adına bir sinyal niteliğindedir.

Ama Türkiye ile işlerini yoluna koyma bakımından neredeyse zamanı yitirmekte, Türkiye’nin sabrı taşmak üzere durumdadır. Çifte standardı hazmedemeyecek karakterdeki bir Türkiye Avrupa’ya güven duymayacak ise neden beraber olmayı sürdürsün ki? Müttefik oldukları halde terör konusunda Türkiye’ye karşıymış gibi tavır sergilemeleri bundan böyle ne derece kabul görebilir ki?

AB_Merkel_Turkiye

Şimdi şapkayı koyup düşünme zamanı AB’nin patronu sayılabilecek Almanya’ya düşmektedir. Ki o almanya Şansölyesi Angele Merkel’in elini Donald Trump Washington ziyaretinde dünyanın gözü önüde sıkmamıştır. Yakın zamanda seçimler var ve aşırı sağın baskısı altında Türkiye’ye flört etme riskini göze alabilecekler mi, göreceğiz.

Son olarak şöyle bir varsayımda bulunalım. Türkiye’de referandum ile Cumhurbaşkanlığı sistemi kabul görür ise ve Erdoğan dönemi uzarsa, Avrupa’da ise aşırı sağ akımların politik alanda sesleri daha da yükselirse, bu anlatılan bakışla, örneğin beş yıl sonra Türkiye AB ile mi olur, dışında mı kalır? Siz karar verin.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

hollanda-krizi
ÖNCEKİ YAZI

Hollanda Krizi

DİĞER YAZI

Referandum Sonrası

Politika 'ın son yazıları

31 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
37 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
71 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
112 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
87 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme