Türkiye’nin içine bulunduğu atmosferde ne denli önemli meselelerle ilgilenildiğini göz ardı edenler var. Bu tür ilgisiz veya ilgisiz görünmekle bir şeyler kazanmak peşinde koşanların kendilerine göre değişik sebepleri ve beklentileri olabilir. Ama şu bir gerçek ki tablo tarihsel bir çalkantılı durumu gösterir mahiyettedir ve küçümsenecek türden değildir.
Sorun sahalarını ve tarafların çıkarlarını sıralayalım:
- Petrol: Petrol küresel savaşın en önemli konusudur. Ortadoğu bölgesinde olduğu kadar Hazar’daki petrol konusu da ülkeler ve çıkar grupları bakımından geniş bir sorun alanı yaratmaktadır. Petrolün çıkarılması ve fiyatlanması kadar taşınması da kontrolünü gerektiren bir konudur. Petrol enerjinin dışında pek çok ürünün ham maddesidir. Süveyş ve Basra su yolları ile boru hatları bakımından lojistik önemlidir. Batı ülkeleri bir yana, daha da artan biçimde Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore gibi Asya ülkelerinin petrolle çok fazla işi vardır. Rusya ve İran gibi OPEC’e üye olmayan ama petrolde söz sahibi olan ülkeler paylaşım savaşında birer önemli unsurdurlar.
- Nükleer Silahlanma: Soğuk Savaş sonrası bu mesele varılan anlaşmalarla küresel bir istikrar ve caydırıcılık konusu haline gelmişti. İsrail Ortadoğu’nun tek nükleer gücüdür. İran bu konuda çalışma içine girmişti ancak daha sonra ABD ile 2015 yılında kontrole tabi olacak bir anlaşmaya boyun eğdi. İran Devrimi veya Şah zamanından (1979) bu yana ABD ve İran sorunu devam etti. Bu sorun 2015 anlaşması ile giderilecek bir yola girmişti. Donald Trump anlaşmayı bozdu. Ortadoğu’da İsrail’in kendi açısından caydırıcılığı tescillendi. Öte yandan bölgeye uzanabilecek nükleer potansiyel konusu Rusya’dan söz konusu olabilir. Rusya’nın caydırıcılığı sürmektedir. Son olarak INF (Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler) Anlaşmasının bozulması yönündeki çıkışlar küresel bir istikrarsızlık açısından, en fazla da bu bölge (Ortadoğu, Avrupa, Karadeniz, Hazar) açısından önemli olmaktadır.
- Terör: PKK, PYD/YPG, DHKP-C, DAEŞ ve FETÖ tehdidi devam etmektedir. PYD/YPG ve FETÖ ABD’nin kararlarına dayalıdır. PKK’nın SDG’ye dönüştürülmesi söz konusu olup ABD tarafından Türkiye’ye böyle bir konuda değişim önerisi sunulmaktadır. DAEŞ stratejik alan açar nitelikte Ortadoğu’da taşeron olarak kullanılmaktadır ve şu an Suriye-Irak sınırı güneyi, İsrail’e yakın alanda işlev görür niteliktedir. Küresel ve bölgesel nitelikte El Kaide, El Nusra, Hizbullah, vs. derken bugün DAEŞ’e kadar geldik. DAEŞ’e (Irak-Şam -veya Levant- İslam Devleti) Batılılar kısaca İslam Devleti (IS) diyorlar diyorlar. Bu konu Soğuk Savaş sonrasında “Radikal-Cihatçı İslami Terör” dedikleri bir konu haline getirildi. ABD bu konuyu daha önceleri Uzun Savaş olarak işaret etmişti.
- Ukrayna-Rusya: Avrupa, NATO ve bölge ülkeleri ile Karadeniz’in güvenliği bağlamında halen sıcak bir sorun sahasıdır. NATO’nun ve Avrupa’nın genişleme yolu üzerindeki Ukrayna’da Soğuk Savaş sonrası istikrar tam olarak gelmemiş gözükmektedir. Avrupa’ya petrol ve doğal gaz yolunun üstündedir. Rusya bu yolla Avrupa’ya önemli bir baskı sağlamaktadır.
- Türkiye-Yunanistan: Kıta Sahanlığı konusu henüz çözülebilmiş değildir. Bu olmadan Akdeniz’de başka sorunlar da çözülemez niteliktedir. Her iki ülkenin ezeli meselesidir. Kıta Sahanlığı meselesi Münhasır Ekonomik Bölge (MEB, EEZ) meselesinin çözümüne kadar etki etmektedir.
- Kıbrıs: Taraflar arasında (KKTC ve GKRY) kalıcı bir çözüm ortaya çıkmamıştır. 1974 yılından bu yana süren bir konudur. Bu konu çözülmeden Doğu Akdeniz’de sorunlar tamamlanmayacak niteliktedir.
- ABD-Türkiye: Suriye kuzeyinde ABD’nin SDG ile bir uydu devletçik kurma projesi sürmektedir. Bölgedeki (Suriye, Irak, İran, vs.) tüm terör örgütleriyle (yukarıda sayılan) birlikte okunması gereken bir konu halindedir.
- Suriye: En başta Suriye, Irak, Türkiye, Rusya, ABD, Çin, İran, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri, Fransa, İtalya, İngiltere, Almanya, İsrail, Ürdün, başta olmak üzere mağduru ve taraf olanı çok fazla bölgesel bir savaş alanıdır. NATO ve BM işin içindedir.
- Filistin-İsrail: Ortadoğu’nun kilit konusudur. Son politikalarına bakılırsa İsrail karşılıklı çözümden vaz geçmiş gözükmekte, Filistin’i kendi içinde eritmek istemekte, Doğu Akdeniz’e açılan alanda kendine ortak bir devleti istememektedir. Bunu gerçekleştirmek için sadece Filistinlilere değil, her türlü bölgesel güvenlik durumuna geri planda durarak bir müdahalede bulunmaktadır.
- İran: İsrail’in baş düşmanıdır. ABD, 2018 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde İran’ı tehdit göstermiştir. ABD nükleer anlaşmayı bozmuştur. ABD ve İsrail İran’da rejimi en kısa zamanda değiştirecek bir yöntem ile baskısını artırmıştır. Halen ABD ambargo uygulamaktadır. İran, Ortadoğu’da Şiilik ve Hizbullah milis güçleri başta olmak üzere vasıtalarla kendi politikalarını uygulamaktadır. Suudi Arabistan ile Basra’da çatışmakta, bu çatışma Yemen dahil pek çok alanda gelişim göstermektedir. Suriye ve Lübnan’daki Hizbullah’ın varlığı başta İsrail için tehdit gösterilmektedir ve Filistin sorununa uzanan boyutu vardır.
- Doğu Akdeniz: GKRY, İsrail, Mısır, Yunanistan, ABD, İngiltere, Rusya, diğer bazı Avrupa ülkeleri ile değişik petrol ve doğalgaz şirketleri bu bölgede yeni bir çıkar alanı keşfetmişler, bazı uluslararası konularda çözüme girmeden kendi aralarında anlaşmalar yaparak oldubittilerle yeni bir durum yaratmaktadırlar. GKRY ve Mısır anlaşma yapmışlardır. İsrail bu anlaşmalarda taraf olma yolundadır. Türkiye bu konuda Kıbrıs ve Münhasır Ekonomik Bölge meselelerini çözmeden paylaşıma gidilmemesini ifade etmektedir.
- Suudi Arabistan: İktidar mücadelesi bir tür ABD’nin çıkarlarını koruma mücadelesine dönüşmüş haldedir. Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinden dolayı Suudilerin gelecek (en az) 50 yıl kadar Krallığını yapacak görünen Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın durumu kapsamlı kirli ilişkilerin bir suçüstü olayı haline dönüşmüş gözükmektedir. Veliaht Prens (ve ilaveten başkaları da olabilir) Türkiye’yi bu menfur cinayette suçlu pozisyonuna sokma girişimi olmuştur. Suudiler bölgesel politikalarını gizlemeden sürdürmektedirler. Örneğin Filistin’de Hamas’ın dışındakileri desteklemekteler, İran ile Basra’da çatışmaktalar, Katar’a boyun eğdirmek istemekteler, Suriye’de (Türkiye’ye de zarar verilecek biçimde) terör örgütlerini desteklemekteler, Yemen’de savaşı desteklemekteler, Ortadoğu’da ABD ve İsrail yanında yer almaktalar, aşırı silahlanmaktalar… Suudiler OPEC üzerinde etkilidirler, petrol fiyatlarının belirlenmesi bakımından önemlidirler.
- Suudi Arabistan-Yemen: Suudiler, Aden Körfezi ve devamında Süveyş Kanalı’nın güvenliği bağlamında Yemen’in kendilerine müzahir olmalarını sağlayacak politikaları desteklemekteler. Yemen bir mezhep savaşına girmiş, terörden göz açılmıyor ve halkı açlıktan ölüyor. Suudiler burada İran ile karşı karşıyalar.
- Basra: Dünyanın en fazla petrol çıkışının olduğu bu körfeze komşu Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri (Suudi Arabistan dışında Umman, Bahreyn, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, bu ülkelerle işbirliğine girmeyi istemese de körfeze kıyısı olduğundan Katar) ve İran, ABD’nin de baskısı ile sürekli gerilim yaşamaktadır.
- İsrail: İsrail’in yukarıda sıralanan her olayla ilgisi vardır. ABD’nin bölgedeki karakolu gibi hareket etmektedir. Kudüs’ü başkent yapmak için faaliyetlerini ileriye taşımıştır. Filistin sorununu çözmek ister görünüp, aslında çözümsüzlüğü tercih etmektedir. Bölgede tek nükleer silahı olan ülkedir. Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri ile ortak hareket edebilmektedir. Bölgede terör, mezhepçilik ve etnik farklılıklar ile çeşitli düşmanlıklar yaratabilmektedir. Mossad ile her türlü faaliyetin geri planında yer alabilmektedir. Siber Savaş konusunda dünyada sayılı gücü olan ülkeler arasındadır. Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Mısır, GKRY ve Avrupa ile müşterek hareket edip mevcut ve potansiyel doğal kaynakların işletilmesi ile ilgili oldubittilere başvurulmasında diğer ülkeleri kendi lehine kullanmaktadır. Suriye’de savaşın sürmesinde etkisi vardır. İran ile sürekli güç mücadelesi içindedir. Hazar’daki politikaları lehine sürdürmek açısından Gürcistan ve Türkmenistan ile ile ilişkilerini ilerletmiştir. Balkanlar’da ve dolayısıyla Doğu Avrupa’da Romanya ve Bulgaristan ile özel ilgilenmektedir, ikili ilişkileri çok ileridir. Çin-Avrupa arasında İpek Yolu projesinde kilit ülke olmak istemektedir. İran, Suriye ve Filistin meselelerini kendi lehine geliştirir ise bundan sonraki adımda Lübnan’ın Doğu Akdeniz’e açılan kanadını kontrol etmeye dönük yeni projeleri uygulamak olacaktır. Bütünüyle bakılırsa kadim Mezopotamya topraklarını “Vaat edilmiş topraklar” olarak görmekte ve bu coğrafyayı kendininmiş gibi şekillendirmek istemektedir. Halen bölgede silahlı gücü dahil en ileri teknolojiye sahip ülke konumundadır.
İlk akla gelen konular bunlardır. Arada pek çok uluslararası önemde olay olmuştur. Yukarıda sözünü etmediğimiz, örneğin Katar’a ambargo uygulanmıştır, ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımıştır, hatta bölgede Arap Baharı diye bir olaylar zinciri yaşanmıştır. Bazı Batılı yazarların da vurguladığı gibi Türkiye’de de bir tür “bahar” estirme çabaları olmuş, en bariz biçimde FETÖ’nün 15 Temmuz menfur darbe girişimi yaşanmıştır. Halen küresel çapta Ekonomik Savaş ve Siber Savaş devam etmektedir. Bu savaşların en canlı uygulandığı yerler buralarıdır.
Bu tablo içine halen çözülmemiş görülen Azerbaycan ve Ermenistan meselesini eklemedik, Almanya ve Hollanda ile Belçika başta bazı Avrupa ülkelerinin PKK’ya ve FETÖ’ye verdikleri desteğe değinmedik, Suriyeli sığınmacı sorununu incelemedik… Başka bir sürü konu saymak mümkündür. Hatta Çin’in yenilediği İpek Yolu projesinin geçtiği bölgelerdeki meseleleri de incelemedik. ABD içinde yaşanan güç mücadelelerinin dünyaya etkilerini bir taraf koyduk. İngiltere ve Rusya arasında yaşanan Skripal krizinde görüldüğü gibi yeni İstihbarat Savaşları konusunu ele almadık. NATO, Arap NATO’su, Şangay İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Ordusu gibi çok önemli güvenlik başlıklarını burada analiz etmedik. “Türk-Rus Stratejik Ortaklık Anlaşması” meselesi de vardı… Bir başka konu, geleceğimizi öldürdüğümüz çevre meselesini de ele almadık.
Güvenlik politikaları açısından son tablo budur. Şimdi herkes (iç politika yapanlar, entellektüel çevreler, çıkar grupları, vs.) şapkasını önüne koyup bir daha düşünsün, hem de her şeyi!..