Kontrgerilladan Gizli Savaşa

23 Mayıs 2021
Okuyucu

Geçtiğimiz gün Gizli Savaş ve Gölge Savaşı konusunu açıkladım. ABD, Rusya ve Çin arasında kıyasıya bir rekabet ve bir tür savaş oluyor. Gri bölgelerde diğer ülkeler de etki altında kalıyor. Örneğin Türkiye ABD güvenlik dokümanlarında “sağlam, orta riskli NATO üyesi ülke” olarak tanımlanıyor, “çıpa, tam ortak ülke” kategorisinde değil. Bugün ülkemizde, acaba FETÖ yeniden mi tehdit, bir plan mı uygulanıyor, gibi sorular soruluyor. Ben de bu bağlamda güncel konuları teorik yaklaşımla nasıl açıklıyoruz, size açıklamak istedim. Eğer yazıyı ABD ülkemize hangi bakış açılarıyla, neler yapabilir, şeklinde düşünürek okursanız daha doğru olur kanısındayım. Buradan kendinize göre sonuçlar çıkarmanız mümkün olacaktır.

Giriş

ABD Başkanı Barack Obama döneminde (2009-17) Türkiye hain 15 Temmuz FETÖ darbesini, 6-8 Ekim olaylarını yaşadı. Sonra Donald Trump (2017-21) döneminde terörle mücadeleyi sınır ötesine taşıdı, Doğu Akdeniz, Suriye ve Irak’ta kendine bir güvenli alan yarattı. Kıbrıs konusunda daha belirgin bir çizgide olduğunu ilan etti. Joe Biden dönemi başladı (2021-…). Biden’ın adayken ifade ettiği askeri darbenin olmadığı ancak iktidarı muhalefetle düşürme düşüncesi (herhalde artık plandır) halen yürürlükteki bir konu. Bugünlerde yeniden FETÖ’nün birtakım olayları tezgahlanıyor. Çünkü ABD terör raporunda FETÖ bir “muhalif” unsur.

Arap Baharı (2011’de başladı) ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgeleri istikrarsızlaştırıldı, rejimler değişti, iç savaşlar başladı. Halen en belirgin bir şekilde Suriye, Libya, Yemen ve Lübnan çok kırılgan bir yapıdadır. Irak fiilen üçe bölünmüştür, içindeki istikrarsızlık devam etmektedir. Bütün bu projeler Obama zamanında başlamış idi. Trump’tan sonra, Obama döneminde Başkan Yardımcısı olan şimdinin Başkanı Biden kabinesini kurdu. Biden, Obama döneminin önemli isimlerini ve proje yöneticilerini yanına aldı.

Olanın askeri manada adı neydi? Petraeus Doktrininin karşı yöntem olarak uygulanması. Vekaletler Savaşı, Hibrit Savaş, Gayrinizami Savaş, Siber Savaş uygulamalarına ilave, şimdi de Gizli Savaş.

Şimdi size o çokça sözünü ettiğim Petraeus Doktrininin özünü anlatacağım. Bu anlatacaklarıma iki şekilde bakın. Henüz doktrinin yeni oluşmuş haliyle, ABD’nin kendini savunmak için yapacakları birinci uygulama dönemidir. Körfez Savaşı sonrasında ve özellikle Obama döneminde, ABD çıkarları için bu yöntemin Vekalet Savaşına dönüştürülmüş haliyle olanı, örtülü operasyonlar için kullandığı terörle iç içe ikinci uygulama dönemi var. İkincisi bizim ilgilendiğimiz konu olacak.

Petraeus Doktrini

Albay John Nagl doktora tezi olarak Vietnam’daki ABD savaşını yazdı. Burada savaşın neden başarılamadığı açıktı. Çok daha sonra Korgeneral David Petraeus ve Korgeneral James Mattis (2017-19 Savunma Bakanı oldu) bu konuyu ele alacaktı. Nagl’ın tezinden istifadeyle ABD Ordu Sahra Talimatı serisi FM 3-24, Kontrgerilla El Kitabı yazıldı. 

Bu kısım için Niall Fergusun’un Meydan ve Kule şebekeler, Hiyerarşiler ve Küresel Güç Mücadelesi isimli kitabına bakmanızı tavsiye ederim, ilgili bölümünden fazlasıyla istifade ettim. (YKY, Çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul, 2020, s. 303-309)

Bu kontrgerilla talimnamesine kısaca Petraeus Doktrini dendi. Çünkü Irak Savaşı zamanında Petraeus bu talimnamenin uygulayıcısı oldu, dokümanda Ekim 2005 itibarıyla gerekli tadilatları yaptı ve ABD bugün bu haliyle kullanıyor. En son baskısı 2014 tarihlidir.

Faaliyetin uygulamasında iki farklı model var. Birincisinde, kurallı ve hiyerarşik yapıya bağlı bir isyan söz konusu. İkinci tip ise şebekesi olan bir isyan. Bunların arasında ayrım yapmak gerekmektedir. Çünkü her birinin ayrı ayrı güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Burada bizi ilgilendiren şebekelerdir. Şebekesi olan isyanda çabuk toparlanma, uyum sağlama ve öğrenme var. Şebekenin bu güçlü yönünün yanı sıra zorluğu da söz konusudur. Bir liderin veya küçük grubun etrafında şebeke kurulduğundan müzakere etmek ve ikna etmek zordur, dolaylı istihbarat operasyonları ve ekonomik destekler gereklidir. ABD şebeke esaslı çalışırken önce sosyal şebekeyi analiz eder.

Avustralya ordusundan bir subay 2004’te Pentagonda görev yaparken bu faaliyetin esaslarına önemli katkıda bulunmuştur. Albay David Kilcullen, güvenilir şebeke kurmanın sorunluluğuna dikkat çekmişti. Kilcullen şöyle der: “Güvenilir şebekeler kurmayı zamanla başardığınızda, bunlar halk içinde kök salarak, düşmanın şebekelerini söküp yerinden edecek, onu sizinle kavgaya tutuşmak için açığa çıkaracak ve inisiyatifi ele geçirmenizin yolunu açacaktır. Bu şebekeler arasında yerel müttefikler, topluluk liderleri, yerel güvenlik güçleri, yörenizdeki sivil toplum kuruluşları, diğer dostça ya da tarafsız devlet dışı aktörler ve medya yer alır. … Güvenilir şebekeler kurmaya katkıda bulunan eylemler amacınıza hizmet eder. Güveni sarsan ya da şebekelerinizi aksatan eylemler, üst düzey hedefleri öldürmek dahi düşmana yarar.

Çokça görüldüğü gibi Orta Doğu menşeili küresel ve bölgesel terörde ortak olarak örneğin, evlilik ilişkileri, para akışı, okul ve mezuniyet ilişkileri, çeşitli destek başlılıkları ile kurulu sosyal şebekeler vardır. Bu sayılan hususları az çok FETÖ’de de bulabilirsiniz, El Kaide’de veya DAEŞ’te de. Bu tür sosyal şebekelerin terör sadece bir işidir, diğer taraftan daha çok (kitabi açıdan) bir himaye şebekesidir.

Peki bu tür şebekeler neden bir devlet iddiası içindedir. Örnek verdiğimiz FETÖ paralel devlet yapılanması (PDY), DAEŞ ise kendisi Irak Şam İslam Devleti (Batı buna İslam Devleti, IS demektedir,) gibi düzmece bir iddiada bulunmaktadır.

Bu konuda Kilcullen’in açıklamasına bakalım: “Küreselleşmiş bir isyanda, asilerin paralel hiyerarşisi bir sanal devlettir: Denetimi altında bir bölge ya da bir halk yoktur, ama birlikte ele alındıklarından geleneksel devlet gücünün birçok unsurunu temsil eden geniş tabanlı sistemler üzerinde denetim uygular. Aynı zamanda bir sözde-devlettir: Uydurma bir devlet, yani bir devlet gibi davranmakla birlikte, yasal ya da siyasal meşruiyet taşımayan bir yönetim yapısıdır. Dahası, tek bir hiyerarşi değil, bir asi devlet gibi işleyen ve dünya devletleriyle çelişen bağlantılı sistemlerin federe bir şebekesidir.

Petraeus, Kilcullen’in önerilerini dikkate aldı ve Irak’ta El Kaide bağlantılı direnişi yenebilmek için Anakonda Stratejisi dediği, ama bizim Petraeus Doktrini olarak bildiğimiz bir yöntemi uyguladı. Bu doktrinde yer alan yerel şebekeleri yenmek amaçlı öneri ve uygulamalar şöyleydi: “Tarafsız ve dost kadın kesimlerini kazan. İsyancı şebekeyi feci şekilde çökertecek öldürücü momentumu yarat. Karşı şebeke istihbarat operasyonlarını sıklıkla gerçekleştir. Asileri halktan koparacak şebekeyi boğ. Şebekedeki zayıf bağlantıları yok et.

Bu uygulamada 2007’de yer alan General Stanley McChrystal şöyle dedi: “(Irak’taki El Kaide lideri) Zerkavi’nin yayılan şebekesine karşı koymak için, onun dağılım, esneklik ve hız özelliklerini aynen benimsemek zorunda kaldık. Bir şebekeyi yenmenin yolu bir şebeke olmaktan geçer!”

Dönüştürülmüş Doktrin

Elbette ben burada ABD’nin Irak ve Suriye’de yapmak istedikleri bakımından çok daha başka düşüncelere sahibim. İlkesel ve teorik olarak bu söylenenleri kabul ediyorum. Bunun yanında ABD’nin DAEŞ’i bölgede yeşerttiği ve sonra aparat olarak kullandığı yönünde yaygın bir kanaat vardır. Peki bu yöndeki düşünceler nelerdir? 

Carl von Clausewitz muharebedeki faaliyetleri açıklar. “Belirleyici zafer idealine ulaşılamayan çok taraflı çatışmalar,” dediği noktadan bakalım. Belirleyici olanlar neler, çatışmalar neler, ne kadar sürmeliler, kim arada neyi kazanmalıdır, nihayette asıl çıkar nerededir? Bu sorular günümüzde çokça farklı açılardan ele alınmaktadır.

Düşünceme göre bugün görmekteyiz ki zafer denilen şey, özellikle ABD için, siyasal istikrarı tesis etmek amaçlı değildir, tam tersine istikrarsızlığı sürdürmekle alakalıdır. Vietnam Savaşı için düşünülmeye başlanan süreçten günümüze gelinen bu şartlarda, ABD’nin çıkarı kontrgerilla faaliyetleri üzerinden bir yapı oluşturmakla ilgilidir. DAEŞ konusu böyle özetlenirken, bir başka somut örnek de Suriye’de PKK/PYD/YPG’den devşirme SDG’nin taşeronluğu ile ABD bölgede çıkarlarını bu aparatla korumaktadır.

Türkiye ve bölgesindeki terör örgütlerine ve bunların suç örgütleriyle ilişkilerine, akıl karışıklığına mahal vermeden bakabilmenin bir yolu da ABD’nin bu alandaki faaliyetleridir. Her ne kadar ABD kendi talimnamelerini savaş alanında düşmanlarını alt etmek için yazdıysa da buradan çıkarımla, nüfuz ettiği alanlarda (özellikle gri bölgelerde) farklı düzenekleri ve aparatları kurarak ve kullanarak, bunlar üzerinden bölgeyi yönetecek imkanlar yaratmanın da kendisi için bir zafer olacağını unutmamak gerekir.

Vekalet Savaşına dönüştürülmüş haliyle ABD’nin örtülü operasyonlar için kullandığı ve terörle iç içe geçen bu ikinci uygulama şeklini makalenin menşetinde verdim.

Aslında yaşanan olayları bilenler olarak teorik açıdan detaya girmenin fazladan çaba olacağının farkındayım. Hatta herkesin kendine göre bir değerlendirmesi var. Benim buradaki çabam kendi uzmanlık alanımda bu faaliyetlerin rastgele olmadığını ve bir yönteme dayandırıldığını işaret etmekten ileri değildir. Konuların literatürdeki karşılıkları bunlardır.

Ancak politika konulara farklı pencerelerden bakar. Ülkelerin olduğu gibi kişilerin ve kurumların da çıkarları vardır. Karışıklık teoriden değil, bu tür bakış açılarından kaynaklanır. Örneğin işin içinde belli bir çıkar ve ideolojik bağ olmasa bile, bir yorumcu diyebilir ki zamanı X noktasından başlatırsam durum şöyle görünmekte, diğer yorumcu Y noktasından başlattım sonuç böyle…

Her şartta devleti koruma altına almakla ilgili bakış açılarında ise durum nettir. Ortaya çıkan duruma karşılık vermek bir reflekstir. Burada isabetlilik ve sonuç almak esastır. Ama planlı çalışmalar yapılıyorsa önce tehditler belirlenir. Günümüzde tehdit parametreleri arasında dışarından içeriye yöneltilen her türlü çıkara dayalı (yumuşak ve akıllı gücün kapsamında görebileceğimiz tümü bakımından) ilişkiler de incelemeye değerdir. 

Sonuç

Değişmeyen gerçek şu: Bu ülke (vatan) kanla alındı, başkaları vermedi. Devletin işletilmesi hususu aynı zamanda bir politika konusudur. Ancak devletin uzun süreli, stratejik faaliyetlerine güvenlik perspektifinden bakılırsa tehditler belirgindir ve amaçları da açıklanabilir türdendir.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Güvenlik 'ın son yazıları

48 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
82 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
137 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
187 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
210 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme