Meşru Tarafın Hassasiyeti

25 Mayıs 2021
Okuyucu

Toplum Organize Suç Örgütü (OSÖ) konusunun ne olduğunu bilmiyor mu? Bilinmedik bir konu değildir, suç ve organize suç konuları insanlık tarihi kadar eskidir, zamanın icaplarına göre değişim gösterir. Bir meşru düzen veya dünya vardır, bir de gayrimeşru dünya. Doğru, muteber insanlar her ne olursa olsun, istikbali için meşru tarafı seçmelidirler. Bu bir zorunluluktur, seçimdir, hassasiyet göstermektir. 

Güvenlik mülahazalarında organize suç hep vardır. OSÖ’leri başlı başına önemli görüldüğünden olduğu kadar diğer tehditlerle de iç içe olur ki bu mücadelede dikkate alınan bir husustur. Terörizmle savaş, vekalet savaşı, siber savaş, hibrit savaş ve propaganda gibi konularla birlikte yapılan analizlerde organize suç tehdidi hep dikkate alınır. Adalet, Dışişleri, İçişleri ve hatta Savunma Bakanlıkları konusudur. Hassasiyeti ve ciddiyeti işaret etmek için bu hatırlatmayı en başta yapmaya gerek duydum. Yakın zamanda yazdığım iki makaleyi (Kontrgerilladan Gizli Savaşa, Gölge Savaşı) incelerseniz bunu görebilirsiniz. Hatta burada bir görseli de vereyim:

Şimdi konumuza geçelim.

Eğer bir OSÖ’nün propagandasına itibar ediliyorsa, bu asla kabul edilemez! Meşru düzende olan insanlar kendi meşru yapılarını (siyaset, adalet, kolluk, vs.) devreye koyarlar, çalışmalarını talep ederler, sağlarlar. Bu bir tavırdır. Meşru olan tarafın, topyekûn, gayrimeşru düzen kurmak ve hakimiyet sağlamak isteyenlere karşı hassasiyettir. Ayrıca siyaset bir istismar alanı değildir. Siyasetçiler de kaş yaparken göz çıkarmayacak tavır içinde olmayı bilmelidir. Buna siyasal ahlak denir.

Şebekelerin merkezinde meşru olmayanlar, yasadışı olanlar ve suça karışmışlar var. Bunlarla işbirliği halindeki meşru, yasal ve hatta toplumda ve kamuda saygın olduğu bilinen insanların istismar edilenleri var, hepsi birlikte çok kapalı bir sistem kuruyorlar, sonuçta amaçları kazanç elde etmek. İşin esası bu.

Tıpkı FETÖ gibi düşünün, bir asıl devlet otoritesi, bir de içine sızmış paralel devlet yapılanması (PDY) var. Organize suç da tıpkı böyle iç içe geçmiş ilişkiler yumağı halinde çalışır. OSÖ siyasetle de iç işe olabilir, örnekleri görülmüştür; hiçkimse o taraf bu taraf dememelidir, zira insan insandır!

OSÖ’leri kimleri istismar eder? Devletleri, şirketleri, insanları, aklınıza ne geliyorsa. Nasıl yaparlar? Benimle iş yap, kazan, tarzındalar. Neredeler? Yerel, ulus çapında veya ulus-ötesi alanda. Yöntemleri ne şekilde? Ortaklık varsa çok yakındırlar, herkesten çok değer ve itibar verenmiş gibidirler. Ortaklıkla ilgili çalışma ve sorun varsa acımasız, zalim bir terörist gibidirler. Ama çoğunlukla karşı tarafa bilerek güçlerini hissettirirler, insanları esir alırlar, tarzları budur.

Günümüzde bazı güçlü ülke istihbarat servisleri hedef ülkelerdeki suç şebekelerini vekil (proxy) veya taşeron olarak kullanmaktadır. Bu da bilinmektedir. CIA, Mossad ve BAE Muhaberatının ortak operasyonlarıyla, hedefledikleri ülkelere ve siyasi kesimlere karşı bir operasyon yapılmaktadır. Burada vekil veya taşeron olarak bir OSÖ kullanılmaktadır. Bölgemizi düşünün, böyle bir taşeron arandığında bulunamayacak mı? 

Bugün vekalet savaşlarını konuşurken sadece terör örgütlerinin aparat olacağını mı düşüneceğiz? Bu eksik kalır. OSÖ’leri kolaylıkla bir aparat, vekil veya taşeron olarak kullanmak mümkündür. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu açıklamak istersek, tam da böyle bir açıklama yapmamız gerekir. OSÖ’leri terör örgütleri gibidir. Bunu yeni fark ettik demeyelim.

Bu noktada, “Ama ortam bu tür istismarlara müsait olmamalıdır,” diyeceksiniz. Doğru, olmamalıdır. Vaktiyle FETÖ darbe girişimi oldu, ne dedik: “Zaaf gösterdik!” Bakın aynı şeyi hatırlatıyorum, gayrimeşru tarafta olanlar içimizdekilerdir, paralel yapılardır, bunları görmezden gelirsek elbette Türkiye’ye ait bir sorun olur. Dışarıdan bakanlar, sizin sorununuz derler. Hatta bunu kasten yazıp çizerler, resmi dokümanlarında konu ederler. İstismar, zaaf, vs. konular, hasım ülkeler tarafından OSÖ’lerin taşeron olarak tercih edilmelerinin temel sebebidir. 

OSÖ’lerin en belirgin özelliği istihbarat servisi gibi çalışmalarıdır. Zaafları kullanırlar: Para, makam, cinsiyet, bağımlılık… Bunların en önemli işleri zaaf içinde olan kişileri bulmak ve istismar düzeneklerini kurup yönetmektir. Bundan dolayı sürekli denerler ve bilgi toplarlar. Topladıkları bilgileri kullanırlar. Kullanırken kendileri için olanların yanında diğer örgütlerle paylaştıkları (sattıkları) da vardır. Dolayısıyla yeraltında olan bütün meşru ve gayrimeşru odaklar kullanılacak türden bilgi peşindedirler.

OSÖ ile terör yöntemi tam bir örtüşme sağlar. En basit anlamda terör sözcüğü, korkutma, yıldırma, baskı kurma, vs. anlamlara gelir. OSÖ de istismar alanında tam bir terör havası estirir. OSÖ’ler terör örgütleriyle ortaklık kurarlar. Hem bu OSÖ ve terörist ortaklığı çok kolay bir ortaklıktır. Yöntemleri de kazanç alanları da aynıdır. OSÖ ve terör örgütü kazanç alanları nelerdir? Şantaj, insan kaçakçılığı, uyuşturucu trafiği, silah kaçakçılığı, haksız para (vergi, koruma, katkı payı, sendika, vs. amaçlı) toplama, hatta para basma…

Amerika kıtasında ve Uzak Doğu’da örnekleri görülmüştür, devletler, kiliseler, ordular, polis güçleri ve şirketler de dahil olmak üzere kuruluşlar bazı hallerde faaliyetlerini yürütmek için OSÖ yöntemlerini kullanabilir. Bazı devletler karşı faaliyet yapacağı bir ülkede kendi kartını değil, OSÖ üzerinde operasyon yapılmasına destek verebilir. Çünkü bunu yapanlar bir uluslararası sorun olmamasına dikkat ettiklerini savunurlar. Bu tipte görevler alan OSÖ ve elemanları, ırk ve din temelli düşüncelere olan sadakatlerini ifade ederler. İlgili şahıslar bu tür işleri vazife addederler? Milli ve dini değerleri korumak için hizmete koştuklarını savunurlar.

Orta Doğu’da, Güney Asya’da ve Afrika’da çokça görüldüğü gibi kleptokrasiler, Orta ve Güney Amerika’da çokça görüldüğü gibi mafya devletleri veya narko-devletler hep var oldu.  Kayırmacılık ve siyasi yolsuzluklar bilinen konulardır.

Her şartta, en sonuna kadar, biz ülkemizden (vatanımızdan), devletimizden yanayız, düşmanlarımızla savaşmaya and içtik, her türlü değerimizi koruyacağız, zafiyet göstermeyeceğiz ve her şartta meşru tarafı tercih ettiğimizin tavrını göstermek boynumuzun borcudur. Ahlaklı, vicdanlı ve adaletten yana olmak, bu demektir. Meşruiyet zemininde mücadelemizi dikkatlice sürdüreceğiz, duyarlı birer vatandaş olarak bu konuların takipçisi olacağız. Evlatlarımızı buna göre koruyacağız, eğiteceğiz.

Tersini düşünmeyeceğiz, yaşananları siyasal fırsat görmeyeceğiz, eğlence görmeyeceğiz, dayanışmamızı göstereceğiz. Eğer bu tip konularda kendini hemen hakim veya savcı yerine koyan siyasetçi tarzı olursa, aslında bu fırsatçılık yapmanın bir başka biçimidir, böyle düşünülmelidir. Sonuçta bu tür hassas konulardan ve fırsatlardan beslenen taraf çoğunlukla gayrimeşru taraftır. OSÖ’leri derz dolguları içinden sızarlar. Siz adalet dersiniz, onların sızdığı yerde adalet kullanılan olabilir. Bu gayrimeşru ortam sonra döner bugün konuları sulandırmak isteyenleri de vurur. Bunun için her seviyede ve alanda sağlam tavır göstermek gerekir. 

Suçlu mu var, gereği yapılsın tabii, aksi düşünülebilir mi? Suçu ve suçluyu ortadan kaldırmak meşru tarafın en fazla hassasiyetidir, özelliğidir, aradığıdır, varlığını esasıdır… Ancak meşruiyeti her şartta savunmaya devam edelim, tercih bu olmak zorundadır. Burada hassas çizgi nerede? Meşru taraf kendini hassas solduğu noktadan bir suç örgütüne kullandırtmama akıllığını gösterebilmelidir. Eğer olaylara çocuk gibi yaklaşılırsa, OSÖ de bunu çok iyi kullanır. OSÖ psikolojiyi iyi bilir ve kullanır, unutulmasın! Sakın bir suçlu aramak için sistemi de zaafa sokmayalım, meşru olanları gayrimeşru olanlara peşinen teslim etmeyelim, fiziken ve ruhen! Adalet mekanizması ne güne duruyor? Eğer bir kere OSÖ güçlü olduğunu hissederse, oradan büyüme imkânı bulur, ahtapotun kolları büyümeden engel olmak bu mücadelenin esasıdır.

OSÖ zehirli hastalık gibidir, bir kere o tarafa geçerseniz veya bilmeden de olsa o tarafa hizmet ederseniz, o sizi bulur ve esir alır, tıpkı uyuşturucu gibi düşünülmelidir. Bu işlerin şakası yoktur; bireysel ve toplumsal, hatta bugün olduğu gibi, milletçe tavır göstermek mücadelenin esasıdır. 

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Kontrgerilladan Gizli Savaşa

DİĞER YAZI

Geçitkale

Güvenlik 'ın son yazıları

53 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
87 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
141 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
189 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
214 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme