duygu-yogun-karakter
Duygu Yoğun Karakter

Duygu Yoğun Karakter

9 Mayıs 2016
Okuyucu

Burada esasen Duygu Yoğun (DY, Emotional Intense-EI) insanları tanıyacak, zeki insanlarla ilişkisini açıklayacağız. İlk planda çok başka bir şey söylüyor gibi olabiliriz ama aslında kendimizi tanıyor gibiyiz. Birlikte yaşadığımız çok insan DY karakterlidir. Bu insanlar tanıdığımız, belki de adını tam koyamadığımız ve değerlerini tam olarak bilemediğimiz karakterdedirler. Belki bir adım daha ileri giderek şunu söylemeliyiz; DY karakterler insana ait temel ayırıcı özelliği tüm canlılar arasında gerçekte daha iyi açıklarlar. Fakat en başta şunu işaret etmeliyim, konumuz duygulu kişilikler değil, yoğun duygulu kişiliklerdir. Yazının ileri bölümlerinde bu noktayı daha ayrıntılı işaret etmiş olacağız.

Ne demek Duygu Yoğun (DY)? Bir karakter getirin gözünüzün önüne, aranızda olanlardan; daha duygulu, hisleri güçlü, düşünceli, incelikli, gözlemci, coşkulu, gözyaşlarını dışına değilse bile sürekli içine akıttığını düşündüğünüz, iç dünyası çok derin… Zekidirler ama akıllarını bilinçli şekilde bir adım geride tutarlar, çünkü öncelik olarak duyumsamayı esas alırlar. Bu öncelik verme özelliği önemlidir!

Bilineceği üzere zekâ, duyulardan aldıklarını işler, süratle, sonuç çıkarır, saptar ve sonra başka bir algı ürününe, bilgiye yönelir, böyle bakar her bir konuya. Kendini ortalama üstü zeki gören birine, özellikle hislerle ilgili değil de gözle görünür veya elle tutulur bir bilgiyi sorarsanız, memnun kalır, cevap arar, ölçer, mantık yürütür, yeni bilgi üretir, bilgileri seçer. DY farklı değildir, aynı güçte yeteneğe sahiptir, aynı tepkileri verir; fark duyuyu öne almasıdır.

Küçük gibi görülebilecek ama aslında önemli olacak fark buradadır; DY karakterdekiler zekâ yönünden üstündürler ve konuyu ele alış metotlarında zekâ yönünde aynı süreçleri yürütürler, bunun yanı sıra algı ve tepkide verdikleri öncelik, kaynağının bilgiyi duygusuyla iç içe geçirerek dışa vurduğu kapsama odaklıdır. Temel işlev farkı duyumsanarak dışa vurulmuş bilgi kümesine yine duyumsayarak bakma önceliğinden ileri gelir. Şöyle de izah edilebilir; DY, her bir algıda özgün bir filtre kullanır, bu filtre sayesinde algılanan her ne ise o derinleştirilerek okunmuş olur. Dolayısıyla DY, bıkmadan uzanmadan, aslında yaptığı işteki farklılığı bilerek ama kendi durumunu da pek fark ettirmemeye çabalayarak, diğerlerine göre ilişkilerde daha derinlikli algılanmış ögeleri işlemiş olur.

DY karakterdeki bireye, “asıl acil olan bu,” dense de, bir yönlendirme yapılsa da, o görünürdeki acil olana bile yeni bir boyut ekler; “asıl doğru bu,” dense de, doğrulara yeni bir boyut ekler, boyutların her biriyle o doğruyu ve etkilediklerini ayrıntılı şekilde bir kez daha okur, sonra harekete geçer. Her şeyi, herkesi, her şartı önce duyumsar, tıpkı koklar gibi, derin derin, her bir ögeyi içten içe besler, her bir eksenine esnetir, etkileyenden uzak tutarak her bir bilgiye anlam verir, bunu tekrar tekrar yapar, sonuçlandırmak önemli değildir, pek öne çıkmak istemez, yerinde değilse iddiada bulunmaz, hatta diğer karakterdekiler bilgiyi alıp kendi proseslerine başlasa da o duyumsamaya devam etmeyi yeğler, sonuçları avantajla kullananları izler, bunlardan beslenir, bunlarla derinleşir, bunlarla tasalanır, bunlarla çaresizmiş gibi görünse de durumunu umursamaz, hatta ona budala, aciz veya fakir dense de bundan olumlu yönde etkilenir. DY karakterlinin tatmini özeldir. Örneğin DY, o duygu yüklü başka dünyanınmış gibi algılanmaya açık derin kitaplarını yazar, romanlarını, şiirlerini, yaratır çerçevelenmese de yeni bir akım olarak tanımlanacak tablolarını, henüz sahnelenmemiş piyeslerini… Yeni yaratmak, ilerilere cesaretle ilerlemek, defalarca kapıyı çalabilmek için, hatta tam bir insan olabilmek için DY karakter şarttır. DY karakterliler için önemli olan aslında sürecin bitmemesidir, hedefsizlik terstir, kesin tatmin olmak yetersizliktir; sürecin devam etmesi DY için zenginleşmek anlamındadır; dıştan ne göründüğü o kadar önemli değildir.

Aşağıdaki şekli (Zekâ-Duyu Alanları) incelemekte yarar görüyorum. Buna göre Salt Zeka ve Salt Duyu ile ilgili iki farklı renkte üçgen görmektesiniz. İlk diyagrama göre değişik örnek bireyleri inceleyelim: I ve II, normal kişilerdir. III, dâhidir. IV ve V, zeka ve duyu yönünden eksikleri olandır. İkinci diyagramın örnekleri: VI, zekidir ama duygudan yoksundur. VII, duygusaldır ama zeki değildir. VIII, normaldir.

dy

İkinci diyagram bize bir eşitlik sunmadığı için bize ideal bir deha örneği sunmaz. Konuyu biraz daha yakından inceleyelim. Dahi karakterliler hem DY yeteneği gelişkin olanlardır hem de salt zekâda çok ileri düzeydedirler. Örneğin Albert Einstein gibi karakterler (III) bizlere, tüm yaşamının her türlü hesabını verebilecek tamlıktaki bir davranış halini yansıtanlardır. Halbuki salt zekâda ileri (VI) olanlara bakın, bunların ne yaptıkları işe yarar şeylerdir ne de kendisi o yaptıkları için doğru bir yönlenme metodu yaratabilmiştir. Bu kişiler tatminsizdir. Muhakkak ki, salt duygu yönü baskın (VII) olanlarda da bir dengesizlik vardır. Örneğin çok sayıda ölümsüz eser verse de bir türlü yaşamını dengeleyememiş derbeder bir şekilde genç yaşta yaşamını heba etmiş tanınmış kişileri gözümüzün önüne getirebiliyoruz.

Diyagramda duyu bölümü çizginin altındadır. Bunun anlamı derinlikle ilgilidir ve derinlik kişiden kişiye değişen kısımdır. Eğer birey Duygu Yoğun ise derinliği (üçgenin dip noktası) aşağılara inecektir. Benim bu yazıda daha çok işaret etmek istediğim konu bu nokta ile ilgilidir. DY, duyguludan çok daha üretken ve yaratıcıdır; hem bu kişi insanlığa daha çok yarar sağlar. Toplumda bu gibi insanları öne çıkarabilmek gerekir. Bilimle, sanatla, tasarımla, edebiyatla ilgilenenlerin fark edilenlerini bir yana bırakın, salt diploma sahibi oldukları ve dengeleri iyi korudukları için bir yerlere gelenleri de bir yana bırakın, bizim aradığımız doğal yetenekleri ile kişiliğini yaşayan Duygu Yüklü “derin” insanlardır. Bunları gören, değer veren, özel muamele etmeyi becerebilen toplumlar ileri toplumlardır, unutmayalım!

Kendini salt zeki olarak düşünenler, DY yeteneğini bilmeyenler veya önemseyenler, IQ (Intelligence Quotient) testlerinden aldıkları puanları dile getirirler. EQ (Emotional Quotient) ile ilgilenmezler, belki önemsiz görürler. İşin bu yönü gerçekten muamma da olabilir. IQ testi yapmak için insanlık sınırı en üst noktalara çıkardı ama EQ’da belki henüz işin başındayız. En zoru duyumsamanın sınırlarını bilebilmektir. DY yeteneklilerin değişkenliği, boyutluluğu ve derinliği için yeteri kadar tatminkar ama somut sorular yazılamıyor olsa gerek. Belki de çok kişiselleştirilmiş çalışmalara ihtiyaç duyuluyor ve belli bir standarda erişilemiyor.

Yazının başlangıcında Duygu Yoğun olanların “insana ait temel ayırıcı özelliği tüm canlılar arasında gerçekte daha iyi açıkladığı” saptamasını yazmıştım. Bilim insanlarının elinde canlılar arası zeka ayrımları hakkında ölçülmüş somut bilgiler mevcut. Ama duygunun, duyumsamanın standarda bağlı ölçümü zor olduğundan canlılar arası farklar hakkında da söylenebilecekler hakkında pek detay bulamıyoruz. Yine de insanı insan yapan değerin salt zeka olmadığı açıktır. İnsanın yaşantısında hissettikleri çok önemlidir ve bu hisler insanın temelde içgüdüsel bağlılıklarının çok ötesindeki duyumsamalarla ilgilidir. Örneğin hayvanlarda duygu ile ilgili de olsa pek çok ilişkiyi içgüdüsel olarak açıklayabiliyoruz.

Sonuç olarak şunu söylemem gerekiyor. Daha insan için üzerinde durulacak çok özel ve kapsamlı detaylar var. Burada önemli olan insanların önce kendilerini iyi analiz etmeleri, sonra başkalarının farklılıklarındaki duyu çeşitliliğini anlayabilmesidir. İnsanlara ezbere, “akıllı veya akılsız,” dememek gerekir. Bu yakıştırma biçimi insanı bir robot gibi görmenin başka bir ifadesi olur ki aslen bu insanı küçük gösteren bir tavırdır. Demek ki robotlara Yapay Zeka (Artificial Intelligence-AI) insandan aktarılarak, yani kod yazılarak verilebilir. Bu elbette bir şeydir. Ama insanlardan robotlara duyumsamayı hatta Duygu Yoğun karakteri vermek mümkün değildir. Robotlara ancak hayvansal tepkiler ve bilinen ifade kalıpları verilebilir. En son olarak da şunu söylemeliyim, dünyaya Duygu Yoğun (DY) karakterli insanlar gereklidir, Etrafınıza bakın, ne görüyorsunuz? Eğer Duygu Yoğun biri varsa ona “özel” yaklaşın.

(Görsel: Flickr, Justine Ng)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

nezaket
ÖNCEKİ YAZI

Nezaket

ozrun-eksikligi
DİĞER YAZI

Özrün Eksikliği

Kültür 'ın son yazıları

304 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
303 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
461 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
447 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
1.9K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme