nezaket
Nezaket

Nezaket

2 Mayıs 2016
Okuyucu

Nazik olmak bir statü meselesi mi? Evet. Eğer herhangi bir konunun özünde insanlık varsa nezaket de vardır ve insanın olduğu yerde “iyi insandan ve daha iyi insandan” söz edilebilir. Mesele ne biliyor musunuz? Tam olarak bireyin salt dışavurumunda nazik olması değil, temelde iç dünyasında nazik olması, doğal olarak buna göre davranış gösterebilmesidir, bireyin durumunun farkında olmasıdır ve varsa eksiğini kendi arzusuyla geliştirebilmesidir. Çünkü bu daha iyi insan olmayı arzulamaktır. Her kültürün ve şartın nazik olma koşulları ve imkanları farklı tepki ve davranış kalıplarını ortaya çıkarmayı gerektirebilir ama değişmeyen şudur; insan içinden ne hissediyor ve bunu nasıl karşısındakine aksettirebiliyor?

Tanımına bakalım. Başkalarına karşı ince, yumuşak, anlayışlı, kibar davranana nazik denir. Nazik, sorumlu davranmayı gerektiren, hassas, kritik, kırılgan, en uçtaki noktada olan, özen gösterilmesi gereken demektir. İngilizcede kind nazik demektir, kindness; ‪iyilik, nezaket, lütuf, şefkat, iltifat anlamına gelir. Buradan hareketle tanım, Türkçedeki kullanımda da karşı tarafa duyulan hassas ve özenli tutumun bir açıklaması olarak genişletilebilir. Basit değil mi? Değil! Çünkü bu bir otomatik davranış kalıbı olmanın ötesindedir; bunun yerine bireyin karşıdakini, durumu, ortamı, konu edileni çok iyi analiz etmeyi, anlamayı ve ona yaklaşabilmenin inceliklerini gerektirir. Belki bu nedenle nezaket iyi bir insan olabilmenin en belirgin özelliğidir ve gösterimidir.

İnsana ait çok temel bir tutumu örnekleyelim, erkek her hal ve şartta bir kadına, yaşlıya ve çocuğa nazik olmak mecburiyetindedir. Bu kuralı bilmek başka, uygulamada gösterebilmek başkadır. Ama dahası da var…

Anadolu’nun çoğu yerinde naziklik, incelik, hassasiyet göstermek gibi bir anlayış, “Niye nazik olayım ki?” diye bir karşı koymayla haklıymış gibi gösterilmek istenebilir. Neden mi? Örneğin daha çok erkeklerin ön plana çıktığı ataerkil toplumlarda naif görüntü verecek hal ve tavırlar insanları rencide eder gibi gösterilmektedir. Konuya genel-kültürel değerle bakın, erkek egemen ve ataerkil toplumlarda önemli denen işleri erkeklerin yaptığının düşünülmesi, kadınların daha sıradan işleri yapıyormuş gibi algılanması (ki çocuk yetiştirmeyi bile sıran iş gören kesimler var), toplum içinde nazik davranmanın başka tür yorumlarının yapılmasının temel sebeplerindendir. Aslında bu bakış açısı ile yanlış veya eksik bilinen nezaket ile esas olması gereken düzey önemli ölçüde farklılık gösterir. Bu nezaketi öğrenme biçiminden de kaynaklanıyor olabilir. Öğrenme biçimi, aileden başlayan eğitim sistemi, okul süreçleri gibi bilinen şekildedir, kendimizi değerlendirmek için yeterlidir.

Batı kültürü nezaketi, en azından bilinç halinde, bütün yönleriyle geliştirmiştir. Eski Yunanlılara varana dek çeşitli açıklamalar yapılabilir, Rönesans ve Reform süreçlerinin toplumlara kazandırdıkları örneklenebilir. Bunların hepsi elbette insanlık için önemsenen konulardır. Nezaketi bilmek, modernizmin ve eşitlikçi (en azından kadın erkek eşitliği) toplumların içinde, tutum ve davranışlarda temel-belli kalıpların gösterilmesi gibi açıklanıyor olabilir. Ama aslında nezaket bir dışavurumdan çok hissetme inceliğidir, insanın kendi olgunlaşmasını daha uçlara taşımasıdır. Tıpkı her seferinde yüksek atlamacı bir atletin çıtayı bir üste çıkarmak istemesi gibidir. İşler Batı kültürünün lehine işlemiştir; ne ile? Yine bilinç olgunluğunu tarif ve yaygınlaştırma bakımından Batı kültürü nezaketi sanatla, estetikle, edebiyatla, felsefeyle, bilimle ve geliştirdiği teknolojik kolaylıklarla destekleyerek yerli yerine oturtmuştur denilebilir. Hatta bu tip toplumlarda empati gibi moda ifadeler bireylere nazik olmanın gerekçesi gibi öğretilse hiç yanlış olmaz.

Bir şeyi biliyor olmakla, normal şartlarda kendiliğinden uygulayabiliyor olmak çok başkadır. Değil mi? Ben bazı toplumların konulara bilgiç edasıyla yaklaşmasını çok yanıltıcı buluyorum.

Görüyoruz ki “hoşgörü” tabiri ile daha genel anlamla işaret edebileceğimiz bir diğer tanım daha vardır. Bu tanımın çerçevesindeki dışavurumlar Batı’dan Doğu’ya ilerledikçe toplumlarda daha anlamlı olabilmektedir. Hatta Batı kültüründe yetişen bireyin modernizmin kalıplarına isyan etme ihtiyacı duyması halinde bu kesimler için hoşgörülü Doğu inanç sistemleri bir kurtuluş kapısı gibi de kabul edilebilir. Bunun örneklerini görmekteyiz. Neden? Mistik anlayışın ve inancın ön plana geçtiği karmaşıklıktan uzak toplumlarda bunun işlenmesi için taban ile ortam organik bağ olarak işlev görür. Örneğin Nepal’de yaşayan toplumlara bakıldığında özellikle Budist rahiplerin hoşgörü sınırı her şekilde reklamı yapılabilecek örneklerle bezeli bir durumu simgeler. Bizde de “tasavvuf” bu işlevi görür. Nice Anadolu ereni bu açıdan birer anıt gibidir. En bilinen şekliyle Mevlana hoşgörüyü bayraklaştırmış türden bir anlatım sunan dünya görüşünü simgeler. Bu ve benzeri mistik ve tasavvufi kültürlerle yetişenler için bireylerin iç yapılarından çıkıp birbirleriyle ilişkilerinde yankılanan hoşgörülü davranma anlayışı yadsınamaz bir sonuçtur. Belirgin şekilde felsefi veya hayata bakış tarzı denebilecek bu anlayışla ilgili hoşgörü ve kültür tabanlı konular elbette belirgin kalıplarla tarifi mümkün olduğu biçimde nazik davranışlar sergilemek için toplumlarda işlev görmektedir. Türkiye’nin de mayasında bu anlayış ve davranış hali kuvvetli şekilde olan bir değerdir.

Ama ben yine de bu günün çatışmacı, huzursuz, çok değişim gösteren ve hatta ekmeğin daha fazla aslanın ağzında olduğu vahşi dönemin her bir bireyine çok basitçe işaret edilebilecek, uygulaması, pratiği evrensel değer taşıyacak, temel nezaket algısının heba edilmemesi gerektiğine vurgu yapmak istiyorum. Örneğin İstanbul’dasınız, Trabzon’dasınız, Siirt’tesiniz, memuriyette, bir şirkette veya serbest çalışanısınız veya öğrencisiniz veya emelisiniz, bugün bu şartlarda hayat mücadelesi veriyorsunuz, sanal dünya bu denli gelişti, iletişim ve kitlesel ulaşım bu denli arttı, size kritik yapacak yaklaşımla biri geliyor ve “Daha nazik olun!” diyor, siz bundan ne anlıyorsunuz? Nezaketi oturup kalkarken, konuşurken, birinden bir şey isterken, bir soruya cevap verirken, yerken veya içerken, trafikte ilerlerken, alışveriş merkezinde sırada duruyorken göstermek için eksiğiniz var mı? Modernizmin “Nezaket Kuralları” kitaplarından pasajlar vermek değil niyetim, tamamen bunu hissetmek. Çünkü yer sofrasında da nazik olunabilir, illa masada oturuyor olmak şart değildir. Benim açıkça işaret edeceğim konu bu noktadan itibarendir. Veya siz kendinize sorun, ben yeterince nazik biri miyim, diye. Bu sorunun sorulmasını istiyorum. Çünkü tanımı hatırlayalım; nezaket karşıdakini, durumu, ortamı, konu edileni çok iyi analiz etmeyi, anlamayı ve ona yaklaşabilmenin inceliklerini gerektirir. Bu şartlarda atlamaksızın her bir önemli noktayla yeterince ilgilenebiliyor muyuz, acele etmeden ve hakkı olan değeri vererek, adil, şeffaflık içinde, sevgiyle ve saygıyla dolu!…

Bugün insanlar günlük karşılaştığı hadiselere klasik edebiyat eserlerini okur gibi değil, Twitter veya Facebook müdavimi gibi bakıyor okuyacaklarına, anlayacaklarına, işlerine, ilişkilerine; yüzeysel, parmağıyla ittirir gibi, görüntüde, içselleştirmeden… Bu noktada bile Batı toplumu birbiriyle ilişkide, en azından görünürde bile olsa, nazik olabiliyor; ama ekonomik sıkıntılar içinde bocalayan, inişli çıkışlı ve tansiyonu yüksek ortamları teneffüs eden toplumlarda ise durum farklı; ne görüntüde ne de içselleştirilmiş halde ilişkiler olması gerektiği ölçüde nazik yürüyor. Bu durum eğitim-öğretimi ailede ve okulda ıskalayan toplumlar için daha baskın bir etkiyle yayılan hastalık haline geliyor, işin kötüsü kanıksanıyor ve lüzumsuz görülür oluyor. Türkiye bu sınırda bir ülke konumundadır.

Yapılması gerekenler bellidir; örneğin kültürde devrim yapmak, anlayış geliştirmek, nezaketi içselleştirebilecek kampanyalarla tekrar hatırlatmak… Bireyler gelişmeli, nazik olmalı ama esasında toplumun genel-yanlış meseleleri, “töresel” diye gösterilen yanlış olguları bir tarafa bırakılmalı. Bu geleneksel prangalar kültürü muhafaza etmekmiş, sahiplenmekmiş gibi gösterildiği müddetçe topluma gerekli değişimi tamamlamak mümkün olamayacaktır. Ne olacak peki? Birey kendi ortamında duruma göre bir başkasına nazik davranırken, diğerine başka şartlarda kaba davranacak ve bu tamamen “ikiyüzlü” bir toplum olmaya kabulle meşrulaştıracaktır. Sizce bu kabul edilebilir bir yaşam kurgusu mu? İkiyüzlü insanlar olmak kabul edilebilir mi? Kibarmış gibi görülen, değil dışavurumunda, aslen ruhunda kaba insanların dolu olduğu, evde karısına dayak atıp başka kadınlara iltifatta kusur etmeyen, dışarıdan bakınca davranışı abes görülen, kendine yakışmayan hareketlerle dikkat çeken insanların çoğaldığı bir sosyal yapı kabul edilebilir mi? Şimdi en olumsuz örnekler geliyordur gözlerimizin önüne ve birisi içinden kendini nazikler sınıfına dahil ediyor olabilir; ama bu bir yanılgı da olabilir. İçselleştirilememiş nezaket en belirgin şekilde düşüncede saygınlık ölçütü ile kendini göstermektedir. Karşısındakini dinleyemeyen, dinliyor görünen, anlayamayan, anlıyor görülen, düşünsel açıdan onun vardığı sınırlara yaklaşamayan birinin yüzeysel ilgisinin ne denli nezaketsiz bir davranış olduğu atlanır hep!

Nazik olmanın sınırlarını kaybetmiş toplumlardan pek ümitli olamadığımı ifade etmeliyim. Lütfen biraz ilgi!.. Bir “beyefendi veya hanımefendi” olmak öyle kolay değildir; parayla pulla, mevki makamla belli bir yere kadar olunur; her şeyi çok okumak, incelikleri içselleştirmek, meselelerde derinleşmek, estetik değerleri geliştirmek, empati yapabilmek, karşısındakinin seviyesine inebilmeyi veya çıkabilmeyi istemek, bunu da becerebilmek, detaylı anlatım gücü için mücadele etmek, hakkı ve adaleti tarafsız, şeffaf, yaşama dahil edebilmek, sorumluluğu, saygıyı ve sevgiyi refleks olarak dokulara kazımak gibi pek çok şeyle ilgili olmak gerekir. Dışavurum kendiliğinden gelişir, yapılmak istenen içselleşmişse en doğru davranış insanın inceliğiyle şekillenir, işin burası daha kolaydır. Hem isteyene bir şeyi öğretmek daha kolaydır; tıpkı zıttı gibi, istemeyenin asilik yapmasının kolaylığı gibi. Bize öğrenmeyi kendi açısından isteyen bir toplum gerekli öyle değil mi? Çelişkiler asiliği, asilikler ise çelişkili dışavurumu gösterir; kaçış olmaz, durum budur! İnsanların üstüne olmayan, başkası için dikilmiş elbiseyle ve yüzüne maske takarak ortalıkta gezmesi ve bunun hoş gösterilmesi ise en büyük nezaketsizliktir, hatta bu “ayıptır” ve “ahlaksızlıktır”. Ha bir de konuştuğu dile hakim olamayan cahil cühelanın baş tacı edilmesi konusu var; dil nezaketin aynasıdır, dilden taviz vermek önemli bir hatadır. Tersi de doğrudur: dili, kavramları, anlatım planı gelişmiş insanların dağarcığı geniş, derinliği fazladır, bu gibi insanların nazik olmaları daha kolaydır. Hemen her işinde olduğu gibi konuşmasını da geliştirmekte yeterli özeni hissetmeyen bireyler doğal olarak topluma zarar verirler.

Bakın, bütün bu anlatımımda “normal” bireyleri, yani psikolojik bir sorunu olmayan insanları konu ettim. Elbette travmalı, eserli, baskılı ortamlarda yetişmiş, bilinçaltı kirli, hatta geçmişi belirsiz insanların nezaketinden bahsetmedim. Sakın bu noktayı karıştırmayalım. Buradan şu sonuç çıkacaktır: Nazik olma erdemi normal insanlara kolaydır; anormallere ise iç dünyasında onarım gerektirecek zorlu yollardan geçmeyi zorunlu kılar, hemen kendiliğinden olacak bir şey yoktur. O zaman bu gibi iç dünyasında onarım gereken bireylere karşı, her şeye rağmen, nazik davranma özverisini, katlanmayı, tahammülü boş bir çaba olarak görmemek gerekir, bu bir madalyalık bir tutum olarak işaret edilmelidir. Tek taraflı bu çabalar toplum adına önemlidir, teşvik görmelidir. Demek ki bu gibiler statü olarak diğerlerinden daha ileri mevkilerdeki toplumu her şartta sahiplenici insanlardır.

Size bir önerim var; ilgisiz olmayalım, nezaket konusunu önemsiz görmeyelim, daha yakından bakalım, neticede bu insanlara özgü bir çıta yüksekliği, gerekirse bir kampanya başlatalım, halkayı olabildiğince genişletelim, çıtayı sürekli bir üste koyalım; çünkü bu bize gereklidir! Sevgi ve saygı dolu daha iyi insanlık hedefi için daha fazla nezaket!

#dahanazikolalım

(Görsel: Flickr, Roberto Verzo)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

sahte-onur
ÖNCEKİ YAZI

Sahte Onur

duygu-yogun-karakter
DİĞER YAZI

Duygu Yoğun Karakter

Kültür 'ın son yazıları

373 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
370 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
565 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
516 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.1K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme