Yerelde Yapısalcılık

22 Şubat 2024
Okuyucu

Bir olaya bakış yöntemimde felsefe ve tarih olmaz ise ben bunu oldukça eksik görürüm. Hemen herkesin siyaset, seçim, belediye, vs. konuştuğu noktada ben, bu işte temel felsefe ve asıl stratejik açıklama nerede diye arıyorum. Dolayısıyla felsefi yaklaşım ve stratejik bakış tarzı siyaset üstüdür. Benim açıklamalarım bu noktada değerlidir; mevcut yapılanlar gibi değil, başka türlü tartışmaları kapsamaktadır. Açıkça yazayım: Kim kazanacak, iktidar veya muhalefet ne yapacak, türü ifadelerle değil; imar neye göre olmalı, altyapı ve üstyapı nasıl planlanmalı, ülke ekonomisine uyumluluk ne şekilde sağlanmalı, kanunlar ne içerikte olmalı, gibi piramidin üstündeki meseleler önemlidir. Gelin şimdi bu önemli meseleyi her yönüyle inceleyelim. İnceleyelim ki, memleketimize fikri açıdan gerçek bir katkımız olsun.

YAPISALCILIK

Bu incelemede yerel yönetim ve belediye işleriyle ilgileniyoruz. Peki, felsefedeki yapısalcılık bize neyi verebilir? İlk olarak bu hususa bakalım. Dilbilimci Ferdinand de Saussure’den beri yapısalcı akıl yürütme tarzı, antropoloji, sosyoloji, psikoloji, edebiyat, ekonomi, mimarlık, hatta Jacques Lacan’ın psikanalizi, gibi çeşitli alanlarda uygulanmaktadır. Yapısalcılık, insana ait kültür bileşenlerinin arasındaki ilişkileri daha geniş bir perspektifte ve sistemli bir şekilde yorumlayan bir akımdır. Bu akım, birey ve toplulukların yaptığı, düşündüğü, algıladığı ve hissettiği her şeyin altında yatan yapısal kalıpları inceler. İnsan yaşamındaki olgular ve ilişkiler bir yapı oluştururlar. Simon Blackburn şöyle der: “Yerel değişimlerin arkasında, soyut yapının sabit yasaları vardır.” 

Baktığım pencereden benzer yaklaşımları görüyor ve ifade ediyorum: Eğer belediyecilikte veya yerel yönetimlerde, yapısal düşünce kalıplarını öne çıkaramadıysanız, bunun içindeki herhangi bir konuda veya iş alanında sonuç almanız mümkün değildir.

YAPISAL

Sosyal bilimlerdeki “yapısal” ifadesi, belli bir kültürle ve stratejik perspektifle açıklanabilecek, daha çok genel idari yapıyı, hukuku, sosyo-politikayı ve sosyo-ekonomiyi içine almaktadır. Aslında bu bir birikim, oluşum, somut ve soyut unsurlarıyla beraber bir inşa, çalıştığında sonuçları görülebilen bir sistemdir. Elinizde bir yapı vardır, ama bunun temel karakterine ve özelliklerine uygun bir işletimi söz konusudur, bu manada da bir planlama ve projelendirme süreçleri kapsanır. Ancak bu yapı zamana, zemine ve şartlara uygun olmadığı taktirde, ki bunlar stratejik bakış açısının parametreleridir, asıl amaca ulaşılıp ulaşılmadığı da gözlenebilir, ölçümlenebilir, hatta alınan sonuçlar itibariyle, ülkece ilerleme ve gerileme değerlendirmeleri yapılabilir. Bir ülke için yapısallık konusu, kuruluşa esas olan ve sahip olunan irade ve kültürel değerler, kuruluş aşamasında ilk çakılan çividen başlayarak sürekli geliştirilen bir sistemi ilgilendirir. 

Bu nedenlerle değerlendirme raporlarında “yapısal sorunlar” ifadesi daha çok yer alır. Bunun anlamı, yapısal düzenlemelere gidilmez ise uygulayıcılar her ne çaba gösterirlerse göstersinler, sonuç almaları mümkün olmayabilir, demektir. Başka ifadeyle, yapısal unsurlar sürekli zamana, zemine ve şartlara uyumlu hale getirilmek zorundadır, değilse ülke bu eksik yapıdan zarar görür, başkalarının bir etkisi olmasa dahi sorunlar büyür.

Türkiye çok uzun zamandır ekonomi konusunda yapısal sorunlarla ilgili sorunları tartışıyor. Ancak yapısal konusu, esasen başa dönülerek ele alınması gereken kapsamlı bir meseledir. Hangi hukuk sistemini tercih ettiniz? Örneğin uluslararası ekonomi alanında işlem yapmak için (finans, yatırım, ticaret, sanayi…), Fransız hukukunu mu, İngiliz hukukunu mu kullanıyorsunuz? Evet, kanunlarınız var ama sisteminiz başkalarıyla uyumlu mu? Eğer (zaman, zemin ve şartlar olarak bakın) küreselleşmenin bu hızda gelişiminde mevcut hukuki mevzuatınız muhataplarınızla anlaşmanıza engel veya önünü açmayan içerikte ise beklediğinizi alamayabilirsiniz. Eğer bir ülke veya grupla büyük çaplı ve stratejik değerde Serbest Ticaret Anlaşması yapacak iken, hukuk sisteminden dolayı ülkeniz beklenen yatırımı bir türlü alamıyor ise işte bu yapısal bir konu halinde önünüzdedir.

YEREL SEÇİMLERDE YAPISALCILIK

Benim bu yazımda işaret etmek istediğim ekonomi değil, bilakis pek konuşulmayan Yerel Yönetimler Sistemi ve bunun yapısallığı hakkındadır. Maddeler halinde açıklayayım: 1) Ülkenin mevcut anayasal-idari yapısı (merkezden ve yerinden); 2) yerel yönetimlerin, beldelerin idari düzenlemeleri (köy, mahalle, belde, ilçe, il, büyük şehir); 3) ilgili kanunlar (belediyeler, imar, afetleri önleme, deprem, gibi olanlar ve yine mülkiyet hukuku); 4) politik sistem (seçim sistemi, partiler, seçimler, bu konulardaki kriterler ve yasalar). İşte bütün bu yapısal mevzuata, teamüllere, uygulamalara, dönemsel yönelimlere bakacak olursanız, aslında tartışma konularının ne olduğunu anlayabilirsiniz.

Türkiye, 2024 Yerel Seçimleri atmosferinde. Her seçim döneminde ilgililer tartışıyor, sunumlar yapıyor, propaganda dönemi işletiliyor. Bu itibarla halk (veya seçmen) uzmanları da partilileri de dinliyor; neticede karar verecek. Ama hiç kimse çıkıp, yapısal sorunları işaret ederek, bir “bu olur/olmaz” anlatımına giremiyor. Çünkü şartlar somut ve şu ana göre konuşmayı gerektiriyor. Yani şöyle diyebilirsiniz; elimizde olanlar bunlar! Zamanında, neden yapısal bakış açıları için stratejik yol haritalarını belirlemiyor, buna göre düzenlemeler yapılamıyor, sorusunu aklınızda tutun isterseniz. Daha çok konuşulan konular, projeler, ideolojiler, belli isimler, partiler, iktidar, muhalefet, vs. oluyor.

Yine de öyle yapısal sorunlar var ki, “ben adayım, yaparım, oyunuzu bana verin…” diyenin asla ve kat’a başarması mümkün olmayan türden, sonuçsuz bir propaganda dönemi ve seçimler zuhur ediyor veya eskisi gibi yine edecektir. Güçlü partiler veya isimler yine kendi avantajlarını kullanarak dönemsel sorumluluklara dahil olacaklardır. 

Burada bir ayrıntı var, ben aslında yukarıdaki cümlede “yükümlülük” demem gerekirdi, maalesef “sorumluluk” diyorum. Neden? Çünkü bir kente bir belediye başkanı, meclis üyesi, vs. seçilsin, mevcut yapısal durum nedeniyle, bu mevcuda göre bir “politika” yapma konusu oluyor. Tamam ama, esasen yapısal eksiklikler ve boşluklar nedeniyle, aslında hiç kimse yükümlü değil, sanki hukuku bilenlerin tarzıyla ilgili komisyonlar kendine göre durumu biçimlendiriyor… Yani idari mekanizmadaki böylesine önemli hizmet meseleleri insanların ve ilgililerin sütüne, gücüne, çabasına ve biraz da şansa kalıyor. 

O halde kanunlar var ve işliyor, çaba var ve koşturma da tamam, hatta büyük bütçeler yapılıyor, plan-projeler gidiyor geliyor, ama ülke ilerlemesinde etkili olan veya olması şart olan “asıl” sonuç ne?

İşte her şey ortada, dere yatakları, tarım arazileri, fay hatları içine açılan imar ile dolu kentler öylesine kırılgan meseleler, hatta ekonomiye, sosyal düzene ve ülke gelişimine etki eden konular var ki… Sonuçta herkes dua ediyor! Örneğin bir afet olmasa diye. Afet oluyor, sonuç belli; mevcut hukuk sistemi içerisinde ele alınabilecek çok fonksiyonlu bir sistemin tezahürü… Burada, yasalar ve tecelli eden hususlar belli diyoruz. Fakat benim meselem bir hukuki çözüm veya sorun açıklaması da değil. Şöyle: Bu çağda ve bu küresel rekabet koşullarında ülkenin ilerlemesine dönük stratejik bir değerlendirme yapılabiliyor mu, yapılamıyor mu?

Hatta Türkiye’ye özel bir diğer başlık da bölücü terörle mücadeledir. Bu ülkeyi bölmek isteyenler var, daha ne aranıyor? Halen Türkiye’nin hukuk sistemi, belediyelerin uygulamaları ve neticede siyasilerin çabaları terör uzantısı olan partilerin kentlerimizi karmaşa içine sokmalarını, yaşama dönük yerlerde (kıyılar, sosyal alanlar, pazarlar, vs.) işgalciliği, hatta demokrasiyi sömürmelerini engelleyemedi. Oy alabilmek adına bir demokrasi eksikliği veya sorunu tartışması içine girilmesi, en çok eli silahlı terör örgütü sözde yöneticilerinin istediği yöndeki bir durumdur!

Bir ülkede her defasında anayasal bir tartışma yapılabilir mi? Anayasa tamdır ve ülkeyi geliştirir, tartışmaları nihayete erdirir, uygulanır. Anayasa yapısalcılık kapsamında tamtır.

Peki, bir kıyas olsun diye şu cepheden bakın konuya, ben ve benim gibi düşünenler neden bir yerlere aday değiller? Ortada yine bir sistem konusu var! 1) Politik kültür, partiler, partilerin gücü, bunun insan kaynağı… 2) Yereldeki güçlerin çıkarları ve yönelimleri, bu güçlerin somut talepleri, bunun insan ve mali kaynağı… 3) Yapısal idari sistem. Bu gibi bütün hususları buraya ekleyin ve sonuçta diyorsunuz ki, bu iş belli bir alanda, ilişki yumağı halinde, bu konu kendine bir eko-sistem oluşturuyor halde… Dolayısıyla, ejderha yumurtasının kabuğu çatlatılamaz!..

“HERKES HAKLI!”

Sorunlar var, görülebiliyor, sorunca sıralanıyor, böyle olduğu halde, aynı zamanda yerel yöneticilik talep gören bir alan da oluyor. En son noktaya bakın! Vatandaş izliyor ve diyor ki: Herkes halkı!.. Bu neyi teşvik ediyor? Bu eko-sistemde vatandaşların bir kısmı, ki imkânı olanlar veya fırsat bulanlar, böylesi konuya dahil oluyor, elbette gücü nispetinde. Vatandaş belki de küçük çıkarları (binasına bir kat fazla çıkılması, tarlasının para etmesi, vs.) için bu ortadaki “kültürün bir parçası” konumuna geliyor.

YAKLAŞIM FARKI İLE GELİŞTİREN KENTLER

Nüfus kıyaslamasına göre; Belçika’dan kalabalık İstanbul, Slovakya’dan kalabalık Ankara, Hırvatistan’dan kalabalık İzmir, Bosna Hersek’ten kalabalık Bursa, Slovenya’dan kalabalık Antalya illerimiz, Almanya’dan kalabalık bir ülkemiz var. Toprak, deniz, hava, yeraltı-yerüstü kaynakları eksiksiz bir ülkedeyiz. Peki sorun ne? Sorunun tarifi yapısallıkla ilgili, bunu unutmayalım.

Her coğrafyanın, kentin, insan yapısının oluşturduğu kültür farklıdır. Burada yapısal derken bir mukayese etme imkânı bulmak için söylüyorum, örneğin bir ABD eyaleti olan Florida’ya, hatta Miami merkeze bakın. Bu eyalet aslında bir bataklık, 3-5 yılda bir büyük, ama yer yıl mutlaka bir kasırga felaketinin yaşandığı bir yer. Böyle olduğu halde, halen dünyanın en çok nüfus çeken, sürekli rağbet gören ve kazancı yüksek bir bölgesi. Limanına 20-30 turistik kruvazör yanaşıyor, çok sayıda hava alanı var… Ama önemlisi bu bataklık içinde yollar çok iyi durumda, trafik neredeyse hatasız işliyor, altyapı sorunu yok, hem eğer kendi aracınız yoksa bir yerden diğer yere gitmeniz mümkün değil, böyle bir yer. Amerika’nın en çok farklı ülkeden göç alan yabancının çok olduğu bir yerden bahsediyorum. Ama kurallar net ve akılla yönetilir biçimde. Florida’ya sürekli imar alanları açılıyor, yeni siteler ve iş alanları inşa ediliyor. Merak edenler baksınlar, bu büyüme ve gelişme nasıl sağlanabiliyor diye. Model alınacak yapısal bazı noktalar bulunabilir.

Japonya bir deprem ülkesi, okyanusta adalardan oluşan bir ülke, burada tsunami gibi felaketler oluyor. Gelişmişlik için önce neyi aklımıza getiriyoruz? Burada Japon insanının kendi kültürü öne çıkıyor. Ama bir değerlendirme yapmama izin verin, madem Japonya deprem ülkesi, hangi belediye başkanı, vali, bakan veya başbakan işbaşına gelirse gelsin, değişmeyecek kurallar var. Nasıl Florida’da bataklıkların kuralları değişmiyorsa, Japonya’da da depremler temel ve değişmez kuralları belirlemiş durumda. Yine görebiliyoruz; burada yapısal bir anlaşış gelişmiş durumda.

Türkiye’de yapılacak yerel seçimlerde o kadar ortak proje konusu var ki!.. Neredeyse bütün adayların ve partilerin plan ve proje konuları aynı. Neler mesela? Trafik, kentsel dönüşüm, gibi. İşte bakınız, fark burada: Trafik, altyapı/üstyapı veya imar konuları size yapısal birer başlık gibi gelmemeli; esasen yapısal olan nokta, kültürel bakış tarzıdır. Bu yapısal bakışı kabul ettiyseniz kentlerinizi doğal seyrinde değişmez özellikleriyle kurabilir ve işletebilirsiniz.

Şunu da hatırlatmalıyım, Geliştiren Kentler başlıklı makalemde (25 Eylül 2023) şöyle ifade ettim: “Benim bu makale ile ortaya koyduğum düşünce sistematiğinin merkezinde kentlerin ülkeyi geliştiren bir fonksiyona sahip olması husus var. Ancak, halka halka etrafındaki yapısal konuları da işaret edersek; sermaye gücünün buradaki başat aktör konumunu not etmemiz gerektiği, sermaye ile birlikte her türlü entelektüel gelişimin birbirini besleyen döngüleri yarattığı, bunun önünün açılması gerektiği hususudur. Şimdi Türkiye’de politik bakımdan kentlere, seçimden seçime bakanlar da oldu, sürekli bakanlar da. Benim bu ‘ülkeyi ve medeniyeti geliştiren kentler’ açıklamam, aslında her yönüyle bir kıyas yapılması gereken hususları karşımıza getirmektedir. Ne gibi? Batı medeniyeti birkaç asırda kentlerini ve onunla serpilen fikirlerini sermayeye, sermaye ise kentlerin ruhuna dokunacak şekildeki gelişimine uygun süreçlere ev sahipliği yapıyor. […] Ama işte önümüzdeki süreçte Türkiye bir yerel seçim yapacak. Örneğin İstanbul veya Ankara için adaylar ne düşünüyorlar? Bunu sorgulayabiliyor ve belirttiğim zaviyeden konuyu tartışabiliyor muyuz? Yoksa bilinen şekilde, o koltuk kavgasıyla mı ilerleyeceğiz? Türk medeniyeti dahilinde bakın seçimlere, kentlere, zenginliklere, fakirliklere, beceriye, çalışkanlığa, tembelliğe, ama öncesinde stratejik yaklaşımlara.”

SONUÇ

Öyleyse şunu netleştirelim. Örneğin: 1) İmar planları, altyapı, vs. konuları yapısalcılık ile ilgili değildir. Bunların gerisinde yer alan temel felsefe ve stratejik yol haritası yapısalcılığı işaret eder. Çok bilinen bir ifade ile söyleyelim, “Türkiye bir deprem ülkesidir,” gerçeği varken, bu gerçeği bildikten sonra, soyuttan somuta doğru bütün bakış şekliniz yapısalcılık esaslarına göre belirlenir, imar ve altyapı gibi hususlar ise stratejik değil, operatif seviyelidir, bu uygulamalar temel felsefeye ve stratejik hesaba asla ters olmamalıdır. 2) Bu maksatla kanunlar yapısalcılık çerçevesine göre hazırlanır ve uygulanır. Örneğin, “kanunlar var ama olmuyor…” veya “kanunları görmezden gelmek kolay…” gibi bakış açıları asla kabul edilemez. 3) Yapısalcılık ekonomik gelişmeyi sağlamak, temin ve tesis etmek zorundadır. Bu rant ekonomisi değil, kalkınma modeli, genel ekonomi ve stratejik bakış açısına göre tanzim edilir.

O halde kentler için yapısalcılık çok net; imarı, altyapıyı, üstyapıyı, kanuni mevzuatı, ekonomik kararlar, yani bunların hepsini en üstte olarak kapsar. İşin felsefesi ve stratejisi işte bu noktada değerlidir, asıl aranacak husus da budur. Siyaset de burada öne çıkar, siyaset tartışması yüksek değerli bir tartışmaya dönüşür, Ahmet veya Mehmet konuşmaktan kurtulmak gerekir.

Bir ülkede sürekli ilerleme, refah ve güvenliğin tam ve sürekli gelişen aklın var olmasıyla mümkündür. Hep beraber ülkemizin seviyesini yükseltelim. Anayasamız yapısalcılık yönüyle tam olsun ve titizlikle anayasamıza bağlı kalalım.

Politika 'ın son yazıları

18 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
32 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
44 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
47 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
79 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme