Emperyalizm

12 Şubat 2024
Okuyucu

Nedir emperyalizm? Halen tartışılan bir konudur. Biz de kavramsal tartışmaya mı girelim? Yoksa kendimizi bu yükten kurtarmak için, konuya bir süreliğine de olsa tersten mi bakalım?

Klasik zamanlar… İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu veya Osmanlı İmparatorluğu, diyoruz. 

Modern zamanlar…  Avrupa, Birleşik Krallık ve Birleşik Devletler güçlüler ve gelişmişler, diyoruz. 

Yarın ne olur? Bilinmez. Geçmiştekine benzer şekilde, gelecekte, “güç bende olsun” diyeceklerin varlığı hiç şaşırtıcı olmaz. Bunların iddiaları şimdiden şekilleniyor. Ama gücü elde bulundurmanın parametreleri neler, en azından bunları bilmemiz gerekiyor, değil mi?

OSMANLI İMPARATORLUĞU

Osmanlı Devleti bir imparatorluk idi. Hemen denecektir ki, biz sömürgeciler gibi değildik. Elbette değildik. Ama bu konu için kriter sadece sömürgecilik değil ki…

Şurası açıktır, Osmanlı güçten düşmeye başladığından ve “hasta adam” olarak anıldığından itibaren, dağılıyorken, sonunda Birinci Dünya Savaşı ile beraber işgallerle “harap ve bitap” düştüğü görülüyorken, somut olarak, Sevr Anlaşması ile bölüşülüyorken ve İstanbul’a İşgal Kuvvetler Komutanlığı karargah kuruyorken dedelerimiz neyi düşünebilirdi ki? Dedelerimizden tutun bugüne dek, içimiz kan ağlayarak, emperyalizme, sömürgeciliğe, işgalciliğe, modernizme, Batı medeniyetine, velhasıl bu duruma kadar gelinmesinde etki edenlerin hepsine karşı tepkili olmamız normal anlaşılabilir. 

Bir İmparatorluk dağılıyor, işgale uğruyordu… Türklük, Osmanlılık, Müslümanlık, medeniyet, kültür, nereden bakılırsa bakılsın, bunların hepsi yara aldı. Velhasıl acı gördü bu topraklar. Milleti sırtından hançerleyenler çıktı. Sonuçta özgürlük ve bağımsızlık iradesi, milletin bağrından çıkarak tekrar filizlendi ve millet el ele vererek bir zafere yürüdü. İstiklal Savaşı yapıldı. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti ile yeni bir çağa adım atıldı. 

Zayıf düşmeye gör! Hepsi çullanırlar ve akbabaların kendi aralarında mücadelesi kavgası başlar, en büyük parçası koparabilmek için. Bu topraklar Rusları da gördü, İngilizleri, Almanları, Amerikalıları, hatta başka kıtalardan taşınan eli silahlı işgalcileri ve nihayetinde eli kanlı teröristleri de gördü.

Bu şekilde bakılırsa halen yayılmacılar, bölücüler, sömürücüler var mı? Evet. Bunlar hangi şartta azalır veya kaybolur? Güçlenince! Güçlü olduğunda durum daha başka türlü şartlarda sürdürülür. Güçten düşmemek, bilakis sürekli güçlenmek! Bu dünyada formül bu.

İMPARATORLUK VE EMPERYALİZM

Sonuçta stratejik bakış ile açıklanır ise bu bir “güç mücadelesi” konusudur. Eğer güçlüyseniz başkalarına, “bendeki imkanlar ve yönetme şekli sizde de olmalı” demek de bir yaklaşım, “benim hükümranlığım ve nüfuzum altında olmak zorundasınız” demek de!..

Konunun tartışılan yönlerine göz atalım. Emperyalizm, Latince “imperium” kelimesinden türetilmiş. Bunun anlamı, üstün güç, egemenlik, hükümranlık, vs. İlave düşünceleri de ekleyelim: Yayılmacılık, işgalcilik, sömürgecilik. Coğrafi keşifler ve Fransız İhtilali’nden başlayarak, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Avrupalılar dünyanın kaynaklarını ele geçirme yarışına giriştiler. Coğrafi keşifleri zorlayan sebepler klasik imparatorluklarla, yeni zenginlikler arama ve güç kazanma arzusuyla açıklanabilir. Bu şartlarda gelişmeye başlayan Kapitalizmin etkisi tetikleyici bir faktördür. Bu aynı zamanda Emperyalizm Çağı olarak bilinen dönemdir. Bu çağda çarpık fikirler de ortaya çıktı. Bunlardan birine “sosyal Darvinizm” dediler. Dünyayı talan eden, kendi kültürünün gelişimine paralel olarak kibirli bir karaktere bürünen ve dolayısıyla şımaran Batılıların, diğer ırklardan üstün olduğu iddiasıyla, “beyaz adamın üstünlüğü” fikrini ileri sürdüğü bir dönem oldu.

Bu dünyada iyi bir şey olsa da insanlıkla alakalıdır, kötü olsa da!.. 

Elinde teknolojik bir araç olmadan yaşamayacak bir dünya vatandaşı haline geldik. Akıllı cep telefonlarından tutunuz, yapay zekalı araçlara kadar. Örneğin Emperyalizm Çağında ve modernizm içinde, dünyada bazı zorlamalar olmasa idi bugün bu tür gereçler elimizde olmayabilirdi. Bilemeyiz…

ALTERNATİF ARAYIŞI

Bugün Rusya Devlet Başkanı Putin, ikide bir ABD’yi kastederek, “emperyalizme düşmanlık” bayrağı açıyor. Bunun siyasi bir maksatla yapıldığını anlamayan var mı? Putin’in yayılmacı dediği ABD, NATO gibi güçler oluyor. Ama kendisi de yayılmakla meşgul! Çelişkiye bakın, NATO yayılmasını durdurmak adına dünyayı nükleer savaş başlatmakla tehdit edebiliyor! Halbuki Soğuk Savaş’tan sonra Rusya NATO’ya girmek istedi, Brüksel’de, NATO karargahında ofisi vardı. 2010’larda güçlenmeye başladı ve hemen eski Çarlık Rusyası’nı hatırladı.

Günümüzde sadece silah tehdidine ve doğrudan işgalciliğe dayalı düşünceler tekdüze ve yetersiz bir durumu işaret etmektedir. Jeopolitik güce sahip ve gelişmekte olan bir ülke olarak Rusya Federasyonu, bugün en gerici fikirlere sahip olanlardan biridir. 

Rusya demişken, yüzölçümü en büyük ülke, Atlantik’ten Pasifik’e uzanan, iki kıtayı büyük orandan elinde tutan bir ülkeden bahsediyoruz ki içinde Slav olmayan birçok unsur var ve bunları nasıl kendilerine bağladılar, gönüllülükle mi mecburiyetle mi, düşünmek gerekir. Sovyetler Birliği dönemi neydi? Buna bir “Sovyet İmparatorluğu” denebilir miydi? İdeoloji bu işin neresinde? Bu mesele, Marksizmi ve Sosyalizmi açıklama girişimlerine veya zorlamalarına dayanır. Çünkü Lenin dahil birçok kişi, her fırsatta Kapitalizme karşı kendi argümanlarını dile getirdiler. Bu çaba ile açıklananlara bakıldığında, Emperyalizmin ideolojik yaklaşımla bir açıklaması ortaya çıktı. Emperyalizm şöyle tarif edildi: Pazarların, arz kaynaklarının ve yatırım yollarının hakimiyet altına alınmasıdır. 

Putin bu şekilde iddialar içerisinde ve çelişkili açıklamamalarıyla Batı’yı zayıflatmak için her türlü yolu denemektedir. Amacı ne? Tekrar güçlü olmak! Bugün Rusya nüfuz alanlarını ele geçirmek için Orta Doğu ve Afrika başta olmak üzere, her coğrafyada kendine göre bir faaliyet içerisindedir. Bu noktada aldananlar oluyor: Sanki Ruslar yayılmacı, talan edici, sömürücü, nüfuz mücadelesi veren değil de onun düşmanı olan ABD emperyalist! Şu kandırma ve başkalarını aşağılama haline bakar mısınız? Bugün Rusya’nın ekonomik sisteminin adı, Oligarşik Kapitalizmdir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin (veya Çin Komünist Partisi’nin) yayılmacılığını da anlatmak isterim, ama başka zamana bırakayım. Sadece şunu bilin, Afrika bugün büyük ölçüde nüfuz hakimiyeti şekliyle Çin’in eline geçti, Asya ve Hint-Pasifik’te de bu yönde genişleme süreçleri görülüyor. Çin’deki sistem ise Devlet Kapitalizmidir.

Rusya ve Çin ikilisinden bakılırsa, Batı’ya karşı ve dünyaya alternatifler, yeni tür inisiyatiflerin doğması ve tutması için çeşitli zorlamalar devam ediyor. Şöyle, BRICS ülkeleri, ki sayısı giderek artıyor, “proje bazlı yatırımlara katkı sağlama” anlatımına dayalı bir alternatif çalışma perspektifi sunuyor. Peki, Çin ve Rusya için, bu durum bir küresel hakimiyeti ele geçirme ve daha fazla söz sahibi olma girişimi değil mi? Modern dönemin bu tarz yaklaşımları üzerine, bir zaman sonra filozofların tanım getirmelerini bekleyebilirsiniz, ama ben bugünden söylüyorum, yeni dönemin dinamikleri ve özellikleri ile bir nüfuzunuzu artırma girişiminiz var ise bu da öncekilerden farklı değildir. O zamanın şartları onu gerektiriyordu, bugün bunu. Sonuçta “ben” fikri hep var.

VİZYON

Bu makale politik içeriklidir, jeopolitik konuları tahlil etmemektedir. Ancak kısaca geleceğe dair bazı projeksiyonlardan başlıklar vereyim ki, nüfuz ve güç mücadelelerinde bu gibi düşünceler aklımızın köşesinde olmalıdır.

Genel olarak projeksiyonlar 2040-50 yıllarına göre yapılmaktadır. Ortak fikir çerçevesinde şunları işaret edebilirim: 1) Küreselleşme güç dengelerinden sosyal yaşama kadar her şeyi etkileyebilir. Farklı değerlere ve önceliklere sahip olunması, uluslararası uzlaşı zorluğu ve bugünün nüfuz sahibi ülkelerinin güç kaybetmeleri nedeniyle, olması gereken norm veya sağduyuya dayalı uzlaşı atmosferi yeterli özellikleri içermeyebilir. Bu atmosferde karşılıklı etki ve küreselleşme devam edeceğinden, her ülkenin kırılganlığı artabilir. 2) Nükleer caydırıcılık konusu 2030’lardan itibaren bariz olarak ABD, Çin ve Rusya arasında gerçekleşebilir. Eğer Rusya ve Çin birlikteliği söz konusu olursa, bu durumda ABD dengeyi sağlamakta zorlanabilir. 3) Çin ekonomik büyümesini sürdürebilir ve küresel nüfuzunu arttırabilir. Bu durumda ABD ile Çin arasındaki rekabet daha da artabilir. Gelişmekte olan ülkelerin durumu değişik küresel etkilere neden olabilir. Bunlardan bazılarının ekonomik ölçeği, gelişmiş ülkeleri geçebilir. Bazı gelişmekte olan ülkeler ise ekonomik büyümenin bir hayli gerisinde kalabilir, bunlar az gelişmiş olanlarla birleşebilir ve bu durumda Kuzey-Güney uçurumunu genişleybilir ve sorunlar derinleşebilir. 4) Bireylerin veya grupların küresel ekonominin ana aktörü haline gelmesi söz konusu olabilir, buna karşılık hükümetlerin etkisi azalabilir. Ayrıca küresel mega-kent ağı kavramı daha belirginleşebilir. 5) Gelişmekte olan ülkeler için fosil yakıtın önemi devam edebilir. Nüfus, sanayileşme ve kentleşme arttıkça fosil yakıta olan talep de artabilir. Küresel talep artışıyla birlikte kaynak elde etme rekabeti yoğunlaşabilir. Kaynak elde etme rekabeti, enerji ve minerallere olan talebin devam etmesiyle yoğunlaşabilir. 6) Uzay jeopolitiği ve uzayın gelecekte bir savaş alanına gelme ihtimalinin olması söz konusu olabilir.

SONUÇ

O zaman şunu ifade etmemiz gerekiyor: Küreselleşme dinamiklerine uygun olarak, yeni-sömürgecilik (neo-kolonyalizm) şeklinde bir gelişme var.

Bu yeni durum için savaşlar ve gerilimler süreci başladı bile. Halen artan tempoda, dünya bir kaosa doğru sürükleniyor. Çünkü ortamda derin bir belirsizlik söz konusudur.

Dünyada tempo, dinamizm ve etkileşim arttı. Hem gelişme oluyor hem güç dengeleri sürekli el değiştiriyordu.

Tepki vermek, geriye gitmek demek olmamalı, ileriye gitmenin yolunu bulmak ve kararlı bir şekilde güçlenmek için irade göstermek olmalıdır!

Dost-düşman tanımları nereden çıkıyor? Neden bu “düşmanlık” zorlaması?..

Her ülke gücünü artırmak ve kendi nüfuzunu geliştirmek ister. Bu çok basit ve temel bir konu: Kendi halkı için daha fazla refah ve güvenlik, dünyanın geri kalanı için daha adil bir sistem!

Tersten düşünüyoruz ya, öyle sorayım, kim güçsüz olmak ister? Kimse istemez. Küreselleşme ve yeni Sanayi Devrimleri çok anlayışı değiştiriyorken, haliyle, mevcut güç mücadelesinin kendi doğası içindeyiz ve sarsılıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin iddiaları var. Klasik dönemin imparatorluk anlayışı orada kaldı. Geleceğe bakalım. 

Sizi gerilere çekmek isteyenler asıl büyük engellerdir. Sizi ilerilere götürecekler ise asıl rakiplerinizdir. Bırakın dostu, düşmanı! Artık kazanmak zorunda olduğunu bir yarış ve zorlu rakiplere sahipsiniz. Her yarış çok ter akıtmayı ve doğru stratejilerin takibini gerekli kılar.

Bugünün anlayışı, küresel imkanlar içinde sahip olunan alanları artırmak ve güçlenmek, değer üretimi rekabetinde gerilerde kalmamak fikri üzerinedir. Ruslar gibi sürekli kahrolsun emperyalizm” diyeceğinize, “ben hangi değeri üretebiliyorum, hangi büyük pazarda kaça satıyorum,” diye bakın isterim. Bugün ülkeler bazında ABD, İngiltere, Çin, Japonya, Güney Kore, birlik bazında Avrupa Birliği, küresel şirketler bazında sürekli sayısı artan ve yenilik üretenler, esasen bunlar değerleri zorluyorlar ve muhatap alınıyorlar. Daha fazla muhatap alınabilmek için yapılması gerekenler belli!

Olan şu: Muhatap alınanların ve değer üreticilerinin daha fazla yayılması fikri!..

Politika 'ın son yazıları

22 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
34 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
45 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
47 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
79 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme