Eristik ve Sofistik

29 Ekim 2023
Okuyucu

İsrail-Filistin meselesine bakış tarzı felsefi olarak irdelenirse, bize nasıl bir bakış açısı sağlar? Gerçekçi olmak, haklı çıkmak, kazanmak… Hangisi? Bu noktada politika devrededir. İsrail ve Filistin arasındaki çözüm arayışlarına dair bir çok önerme ileri sürülmektedir. Böylesi çetrefil konularda felsefe açısından bir çözümlemeye gitsek, acaba ne sonuç çıkabilir? En azından politika alanını tarif edebildiğimize göre, buna göre bakarak düşüncelerimizi de berraklaştırabiliriz. Benim bu açıdan bir açıklama yapabilmem için ilk Aristotales’in çıkarımlar ile ilgili mantık ve diyalektik bilgisine müracaatım olacak.

Bu makaledeki alıntılarım Arthur Schopenhauer’in Haklı Çıkma Sanatı isimli eserindendir. Bu felsefi tartışma için daha geniş bilgi sahibi olmak istiyorsanız, bu kitabı incelemenizi tavsiye ederim.

En başta hatırlatayım, Filistin-İsrail meselesinin içinde inanç (din) bağlamı bir yer tutmaktadır. Politika, dış politika, uluslararası ilişkiler, diplomasi, strateji, konferans, savaşta uçakların taarruz etmeleri, ateşkes, insani ateşkes, barış görüşmesi ve felsefi açıdan diyalektik, mantık, vs. diyorsak, ki burada tahlil ettiğimiz budur, o halde bu dünyanın konuları ve nasıl kazanıldığı ele alınmaktadır.

Çıkarım yapmak! Bireyler karşı karşıya kaldığı her bir durum ve etken karşısında kendine göre çıkarımda bulunur. Bu çıkarımların değeri kişiden kişiye değişir. Ancak çıkarımların politika konusu olmasıyla birlikte düşünüldüğünde bu kez, politik gerçeklikten dolayı, temas edilen her bir birey açısından yeni bir durum söz konusu olur ki burada mevcudun üstüne ilave bir ödev daha yüklenmiş olur. Örneğin Filistin-İsrail meselesi bir gerçektir, bir de (örneğin) Netanyahu’nun politikasını irdelemek durumunda kalırsınız.

Burada “politika” konusunu “çıkar” ile eşitleyerek düşünmenizi isteyeceğim. Aslında politikanın özü de (birey, kurum, ülke için) çıkara dayanır. Çünkü politika insana özgüdür. Hatta “ülke meseleleri çıkara dayanır” deriz. Her durumda refah ve güvenliğinizi artırmak isteyeceksiniz. Dünya durmadığına ve gelişme sürekli olduğuna göre, uluslararası mücadele ölçüsünde refah ve güvenlik de yerinde durmayacak, sürekli seviyenizi ileri taşımak, yani kazanmak isteyeceksiniz. İşte bu noktada çıkar somut ve ölçülebilir, doğrudan ve dolaylı kısımlarıyla elimizde olmasını istediğimiz bir şey iken, politikadaki daha geniş alanın getirdiği esneklik ile işler daha da fazla opsiyona yayılır, seçenekler artar.

Tanımlara bakalım: Eristikte, çıkarımın biçimi doğrudur, ancak önermelerin kendisi (özü) doğru değildir. Bu nedenle eristik, doğru gibi görünenle ilgili sonuçları işaret eder. Sofistik halde ise, çıkarımın biçimi yanlıştır, fakat doğru gibi görünür.

Diyalektik çıkarımlar biçim ve içerik açısından doğrudur. Eristik ve sofistik çıkarımlar ise yanlıştır. Neden? Çünkü bunların amaçları farklıdır. Eristikte amaç, haklı çıkmaktır. Sofistikte ise amaç kazanmaktır. Ben konumuz savaş-barış olduğuna göre şöyle ifade edeyim, “stratejik kazanım” sofistik kurgunun işidir. Savaş yaparken de kazanmak, barış yaparken de; işte bu sofistik yaklaşımın bir konusudur.

O halde meselelere ne amaçla baktığınız önemlidir: Haklılık mı, kazanmak mı?

İçerik olarak önerme doğru mu, değil mi? Belirsizdir. Savaş öncesi münakaşalara veya barış görüşmelerine bakın, aylar (yıllar) süren tartışmalarla geçer. Neden? Özü önermelerle doludur ve temel olarak bir belirsizlik hakimdir. Peki bir süreç sonrasında taraflardan hangisi, nasıl sonuç elde edecek? Dış politika, savaş masası ve diplomasi bunu nasıl hesap ediyor?

Felsefe şöyle bakar: Haklı olup olmamak bilinecek bir şey değildir, sadece iddia edersiniz; sana göre, diğerine göre… Olay, farklı değerler aynı zamanda doğrudur. Bir gurubun ben haklıyım dediği değer ile aynı zamanda diğer gurubun haklı olduğu söylenebilir. Çatışma, hep üstteki değerlerin eş zamanlı karşı gruplara doğru uygulanmasından sahneleniyor.

Ayrıca farklı felsefi bakışın kabulüne göre aslen doğru ve yanlış da değişiyor. Utilitarian (faydacı) birisinin ve ülkenin hesabı diğerinden farklı olabiliyor.

Size aşağıda bu konuları merak edenler için ilave bir tablo vereceğim, detayını herkes kendisi çalışsın. Örneğin, Aristo, Buda, Konfüçyüs, Mill, Bentham, Gilligan, Hobbes, Lock, Rawls, Rousseau, Kant için değerler ve doğrular nasıl tarif ediliyor, sonuçlar neler oluyor? Bakınız:

Mantık nesnel doğruya biçimsel bakar; öyleyse gözardı edilebilir. Diyalektik ise en sonunda haklı çıkmakla ilgilenir; ki baştan beri zorlandığımız konu burasıdır. O halde diyalektik yaklaşımla sofistik ilerlemek kazanmanın (veya kazandırmanın) da yoludur.

Diyalektik dediğimizde karşımıza ilk çıkan gerçektir. Gerçek nedir? Derinlerde saklı olan bir şey (Demokritos). Ama gerçek hayat bu değildir, bir mesele için siz istediğiniz kadar “gerçek bu” deyin! Bir tartışmada elinize bir çuval alın, içine tarafların argümanlarının hepsini atın ve içinden gerçek olan bir tane sonucu çıkarın. Bu nasıl mümkün olacak?

Mesele anlamak değildir (doğru anlamak, doğru anlayışın iddiasıyla bir argüman ileri sürmek, gibi). Çünkü burada da bir hata vardır. Burada sadece sizin anlamakla ilgili sığındığınız güç, sözcüklerdir, anlatma sanatıdır; özellikle politikacılar için retoriktir.

Kavramlar belirli sınıflarla ilişkilidir. Örneğin, Müslüman biri Filistin meselesi için İsrail’in yaptıklarına, tam tersine, Yahudi biri aynı meselede Hamas’ın yaptıklarına, “nefret” duyabilir. Yine tersi de konumuzla alakalı, “sevgi” de duyulabilirdi. Ama kritik konu şu; nefret de olsa sevgi de bunun kaynağında olan asıl konu “duygu” ile alakalıdır. Bu örnekte inanç sahiplerinin konulara duygusal yaklaşmaları çok normaldir. Netanyahu sürekli Kutsal Kitap referanslı konuşmalar yapıyor (retorik), sizce burada ne yapıyor? Tahrik! Bu onun “politika” yöntemi olmaktadır. Ama kazanım burada değildir, aldanmayın! İsrail Devleti kazanmayı diyalektikte aramaktadır. (Bu durumda mantıkta da aramayın.)

(İsrail kurulduğundan bu yana kazanıyor, topraklarını genişletiyor. Konuya bu noktadan da bakılabilir. Bugün Gazze meselesinde örneğin petrolün üzerinde oturan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri önemli bir çıkış yapamıyor, sonuçta bunlar da bir kazanç peşinde olabilirler…)

Nesnel doğru ile onun görünürlüğü arasında fark vardır. Süreçler içinde hem nesnellik hem de görünürlüğün etki altında kalacağı pek çok gelişim meydana gelir. O halde doğru ile ilgilenmekten çok bireyler algıya dahil olurlar.

Evrensel ahlaki değerlerin listesini vereyim: Zararın önlenmesi, Adaletin sağlanması, Kendi grubuna bağlılık, Otoriteye saygı, Saflığın korunması, Baskıdan özgürlük. Burada değerler özneler arası bir konudur. Bu ne demek? İnsanlar farklı değerlere sahiptir, ancak değerler gruplar tarafından paylaşılmaktadır.

Bütün bunlar diyalektiğin konusudur. Eristik diyalektik her durumda sofistik olana da açıklık getirir. Medya sürekli görseller ve etiketler (kavramlar) yayımlar, çoğu politika içerikleriyle bakılırsa doğru bilgilerdir. Algı atmosferi içinde bireyin diyalektiğini bir doğru ile ölçmek için yine tek bir sonuç elde etmenin çaresizliği bilinerek hareket edilir. Halbuki arada bir yerlede gibi görülen politik hedefler (ki esasen hep en üsttedir) çoğu meselenin belirleyicisidir. Haklılık şartları da bu politik hedeflerle paketlenerek sunulur. Her iki taraf kendi yöntemiyle algılara yönelir.

Örneğin geçtiğimiz gün Avrupa Birliği toplandı ve açıklamalarda bulundu. Birkaçını sıralayayım: “İsrail meşru müdafaa hakkını kullanıyor. (İstediğini yapar, demek istiyor.) Şu an ateşkese gitmek Hamas’ı güçlendirir. (Hamas ‘terör’ örgütüdür ve İsrail onu bitirene dek biz bir tarafız diyor.) İnsani açıdan gerekli adımların atılmasından yanayız. (AB bu gibi insani konuları, sanki dip not gibi görüyor.)” Bu durumda bir birey olarak şöyle sorulabilir: Acaba İsrail, Hamas’ı “bitirmek” adı altında tüm Gazze’yi bitiriyor ve Batı dünyası bunu mu onaylıyor?

Burada AB’nin politik duruşunu ve hedeflerini görmezden gelerek bir sonuç çıkarmak mümkün olamaz. Fakat amacımız felsefi bir yaklaşımla konuyu açıklamak olduğuna göre, bunun tam tersi argümanlar ve sonuçlar ifade eden başka ülkelerden veya hükümetlerden gelebilecek açıklamalar da aynı şekilde politik ve hedef içeriklidir, bunu da doğrudan kabul etmek gerekir. O halde “doğru” nerede?

Böylesi köklü meselelerde tarih, din, kültür, ekonomi, strateji, coğrafya ve başka her ne var ise birer parametredir. Bunların her birine dair derinlemesine analizler yapılabilir. Belki de doğruyu bulmak bu gibi çalışmalarla daha da açıklanamaz olur; birey olarak sadece bir tercihte bulunmak en kolay çıkış yolu olarak tercih edilebilir.

Ama aynı noktaya geldik! (Örneğin) AB’nin açıklamaları sofistik diyalektikle açıklanabilirdir. Amacı kazanmaktır.

Eğer Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya gibi Batı kültürünün “güçlü” aktörlerine bakıldığında, konunun merkezindeki Filistin meselesi yerine, Hamas’ı işaret ederek yapılan açıklamaların tümü, gerçekten doğru değilse bile doğru gibi görünebilir, ama sonuçta çıkarım biçimi açısından olması gereken yöntemler eksiksiz yerine getirildiğinden, bu bakış açısına sahip olanlar açısından amaç hasıl olmuştur.

Batı merkezli kültürlerin dışındaki bazı kültürlerin diyalektik çözümlerle ilgisi olmayabilir. Bazı kültürlerin ki Batı’dan doğuya gidildiğinde bu görülebilirdir, bu tür konulara, “duygu yüklü doğruluk” tercihleri yapılarak sonuç çıkarma eğilimi yaygındır. Örneğin bugün kullanılan temalardan bazıları; “Kudüs, insanlık, hak-adalet…” şeklindedir. Bu temalar tarihsel ve kültürel açıdan gerçeklik ifade eder. Bu nedenle, örneğin şöyle bir önermede bulunsam ne dersiniz? “Bu emperyalist Batılılar, Dünya Savaşı’nda Çanakkale önlerine geldiklerinde bugünkü Filistin meselesinden farklı tavırda değillerdi.” Burada doğrudan bir çıkarım yapmak söz konusudur ve hafızalarda mevcut bu tarihsel gerçekliğe dair bakış açısı konuya odaklanmayı sağlar. Dolayısıyla bugünün algısına ilişkin tavır alma biçimi Batılılardan hemen farklı bir durum ifadesine dönüşmektedir.

Şimdi söyleyin, yukarıdaki önerme eristik midir, yoksa sofistik mi? Eristik.

Tamamen sizin gibi düşünüyorum, bu tür diyalektik çözümlemelerin yaşama bakışımızı değiştirmeyeceği açık, ama yine de görmemiz gereken bir husus var ve tehlike de burada başlamaktadır! Neticede dünyada büyük bir güç mücadelesi olmaktadır, “insanın tarihi” böyle açıklanmaktadır. Politika yapma ve hedeflere ulaşma biçimleri, bireyler açısından gelecekte ne tür sonuçlar doğuracak, bu mutlaka sorulan bir sorudur.

Gördüğünüz gibi benim ifade ettiklerim, taraflar konulara nasıl bakıyor, felsefi açıdan bunun adı ve yöntemi nedir, bunları hatırlatmak oldu. Amaç ne? Kazanmak! Kazanmak herkes için değişik olabilir mi? Mevcut uluslararası sistemde bir ülke olarak ne yapılmalı? Haliyle, “İsrail nasıl kazanıyor,” diye soranlar çok oluyor. Ekleyerek, “İsrail’i Batılılar destekledi, elbette kazanıyorlar, onlar emperyalist ve sömürgeci…” denebilir. Ama Batı kültürü en başından bu yana konulara sofistik baktı!

Şahsen üzülüyorum, en çok da çocuklar için! Felsefenin, mantığın bittiği noktadayız; çıkarlar için çocuklara kıyıyorlar, insanlığın haline bakın! Fazla söze gerek kalmıyor, açıkça! Sözün bitti yer!..

O halde bir sorum olacak, nerede yeni yetme filozoflar, neden seslerini duyamıyoruz? Zor işlere bakan filozoflar ne tür açıklamalarla bizlere bir yön gösterecek? 11 Eylül’de konuşanlar çıkmış idi… Nedir bugün bu olanların açıklaması? İnsana aitse bu sistem, şimdi de aynısı mı işliyor? Yarın ne olacak, yine mi aynı? Hep çıkarcılık mı? Çıkarların toplamı egemen çıkarlar mı? Egemelik kavramı toplam egemenliğin sofistike hesabına mı dayanıyor? Filistin’in egemenliği ne olacak?

Kazanmanın doyurduğu bir çıkarcı ruh hali var ve en eski çağlardan bu yana İsrail toplumu buna dayalı işleyen bir algı ve idare sistemini yönlendiriyor, kullanıyor. Tarihi süreçleri açıklamayayım. Bu son dediğimi tam anlatabildim mi bilmiyorum. Ama şu kadarını sorayım, siz cebinizdeki parayı nasıl, nerede, ne için, hangi amaçla harcıyorsunuz, neyi üretiyorsunuz, neyi arzuluyorsunuz, söze gelince nerelere sığınıyorsunuz, tükettiğiniz ne? Eğer tarafsanız, hangi taraftasınız?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Savaş, Barış ve Politika

DİĞER YAZI

Orwell ve Netanyahu

Politika 'ın son yazıları

30 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
39 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
52 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
56 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
85 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme