ozguven
Özgüven

Özgüven

22 Ocak 2020
Okuyucu

Toplumsal açıdan bakın, bir özgüven sorunumuz mu var? Özgüven konusu karakteristik bir konudur ama burada ilgilendiğimiz nokta çevre etkisiyle meydana gelen bir soruna odaklanmak olacaktır.

Eğer yolda yürüyen gençler, sağlıklı oldukları halde, duruşlarıyla öne eğik görüntü veriyor ise burada bir sorunun varlığından bahsedilebilir mi? Bu tür duygusal nedenlerle ortaya çıkan duruş bozukluğunun nedeni neyle açıklanabilir? Şimdi gençler arasında çokça konuşulan bir terim var, birbirlerine “ezik” diyorlar. Belirtilen anlamda “eziklik” neyle oluyor? Bir yetersizliğe dayalı olabildiği gibi baskıyla da gelişebilir, değil mi? Baskının kaynağı çok geniş anlamda aile, okul veya mahalledir. Belirtilen çerçeve içinde dik duruş görüntüsü verenler, yani omuzlar geride, göğüs kafesi dışarı çıkmış ve alın açık biçimde olanlar, aileden, okuldan veya mahalleden olumsuz etkilenmemişlerdir, baskı görmemişlerdir ve dolayısıyla özgüvenleri vardır. 

Konumuzun sporculukla ilgili olmadığı açıktır. Ama bu konuya dayalı birkaç cümle söylenmelidir. Spor insanın özgüvenini artıran faktördür. Sporcuların duruşları, kas ve kemik yapısıyla alakalı bir şekilde, diktir. Öyle de başka önemli bir konu var ki işte bu bizim aradığımız noktayı işaret etmektedir. Nedir bu? Sporu olması gibi yapan bireyler kendilerini iyi tanıma imkânı bulurlar, mücadele etmeyi ve güçlüklerle savaşmayı öğrenirler ve gelişimi yönlendirmenin pratiğini elde ederler. 

Buradan çıkarımla imkansızlıklar içindeyken özgüven sahibi birey yenilik yaratabilir mi? Evet. Neyle? Kendini iyi tanıyan, mücadeleyi iyi bilen, savaşçı ruhlu ve gelişimi yönlendirme kapasitesine sahip insanlarla.

Sporcu için bile genel olarak durum bu, ama olumsuz bir olay olsun, yüz kızartıcı cinsten, o sporcu eleştirilsin, aşağılansın; bu halde de bakın duruşa, ne göreceksiniz? Toplumdan kaçmak ve gizlenmek isteyen, başı öne eğik, omuzları düşmüş bir insan. 

O halde konunuz netleşmiş oluyor, bireyler kendilerinden bir ahlaki ve davranışsal sorun olmadan dışarıdan baskı gördüğü şartlarda, yani hiç hak etmiyorlarken, tamamen onlara dayatılan konularla ortaya çıkan bir etki söz konusuysa, bu etki ortadan kaldırıldığında bırakın bireyin gelişimini ve etkinliğini, toplumsal açıdan bile ne denli büyük bir enerji oluşumu elde edilecek, sinerjisini siz düşünün!

Kadın veya erkek, özgüvenini duruşuna nasıl yansıtır? Dikkat edin bakın! Vücudunu salt fiziksel olarak görmez; ruhunu, ahlakını, enerjisini, yeteneğini, bilgi ve görgüsünü öne çıkarır, çünkü duruşu diktir. Hatta konuşması, sözcük seçimi ve ses tonu çok açıktır; çünkü ne aradığını bilir.

Bütün bunları biliyoruz diyenleriniz çıkacaktır. Yine de burada vurgulanan konu şöyle açıklanabilir, birinin diğerine yansıttığı baskıyı ne denli azaltabilirsek, bunun için toplumsal sağlığa bir boyut ekleyip psikolojimizle ilgili koruyucu mekanizmaları devreye koyabilirsek, o denli güçlü bir çevresel enerji ortamı yaratmış oluruz. İşte bu tür ortamlarda başka dengeler kendiliğinden vücut bulur, yaratıcılık ortaya çıkar, sosyal düzen gelişir, iletişim olur, huzur ve güven ortamı inşa edilir. Sağlıklı olmak demek sadece biyolojik ve fizyolojik değildir, aynı zamanda psikolojik temellidir de.

İnsanlar işsiz, yiyecek ekmekleri yok, biz neler söylüyoruz? Duruma böyle de bakanlar var. Unutmayalım, bireyin cebinde kuruş yoktur, ama alnı açıktır. Bu ne demek, cesaretim var, ben hazırım demek. Hem açım hem de bir yeteneğim veya niteliğim yok! Bu mümkün mü? İşte mesele budur. İnsanın kendini geliştirmesi gerekiyor. Şartlar her ne ise, ancak o şartlar içinde yapılabilecekler vardır. Şartlar gelişince yeniden gelişim sağlamak mümkündür. Dolayısıyla insan potansiyelinin şartları zorlaması hususu, imkansızlıkları imkana dönüştürmenin formülü, dünyaya ve olaylara umutla bakmayla başlar, özgüven sahibi olmakla tarif bulur, bu özgüvenin devamında ise yaratmayı gerçekleştirmenin yolu açılır. Yaratmak imkanları ileriye taşımak, gelişmek demek olur. İlave imkanlar bulmak demek şartların geliştirilmesidir. 

Çaresizlik ve eziklik ile görünür olan motivasyon düşüklüğü gelişmenin düşmanıdır ve bireysel gözlemde doğrudan duruşa bakarak anlamak dahi mümkün olmaktadır. Kültürel gelişimde dik yürüyen bir nesil inşa edebiliyor muyuz, buna eğilelim. Kültürel değerlendirmelere karşılık gelen her konuda toplum ne ölçüde yoktan var edebilecek potansiyeli bulabiliyor, şartları geliştiriyor, buna bakalım.

Birey veya kurum kendi düşüncelerini ve öngörülerini herkesten önce etrafına ve hatta dünyaya, “Ben söyledim!” diye yayamıyorsa orada özgüven eksikliği ve bazı çekinceler vardır. Çekincelerin kaynağı haliyle baskı sözcüğüyle de özdeşleştirilebilir. Esasen çekinme konusu sosyo-ekonomik ve sosyo-politik gerekçelerle oluşabilir. 

Örnekleyelim. Bir medya organı tespit ettiği bir konuyu yayımlarken ne diyor, izleyin bakın. Ülkemizde bir medya organı bir konuyu dış ülkedekinden önce tespit ettiği, değerlendirdiği ve öngördüğü halde bekliyorsa veya sessiz kalmayı seçiyorsa, sonra küresel çaptaki bir medya organı konuyu kendi bilgilerine göre ilk yayımlayan oluyorsa, tren çoktan kaçtı demektir. Elde önce üretilmiş bir bilgi varken, eğer çıkıp, “Reuters’in iddiasına göre…” deniyorsa eyvah! Burada çekinceler sarmal olmuş ve öne çıkmanın engeli haline dönüşmüş bir durumun varlığından söz edebiliriz. Peki, bizden bir basın organı neden öne çıkamıyor olabilir? Engel politik gerekçelerden mi, vizyon eksikliğinden mi kaynaklanıyor? 

Birey veya kurum özgüvenli ve kendinden emin olsa, sonraki kazanımlar katlanarak gelecek ve sistemin önü daha da açılacak. “Sistem” dediğim, “sistemlerin sistemi” olarak anlaşılmalıdır, bunu da işaret edeyim. Ancak, “Ya başımıza bir şey gelirse!” endişesi ile hareket edilir ise buradan kazanılacak bir şey yok ki! Asıl dava ne? Koltuk davası mı, rant kaybı mı, düşüncesizlik mi, yoksa inisiyatifsizlik mi? Aklın gerisindeki bir eksiklik ve endişe ile sistem ölçeğinde bir noktada engel var gibi görülse de sistemlerin sistemi bakımından düşünülürse, bu engel devasa boyutlara çığ gibi büyüyerek çıkar. 

Söylenmek istenen konu açıktır. Örneğin bir sektörde, kurumda veya devlette, bireyin özgüven sorunu ile ortaya çıkan bir baskı, korku, endişe hissi, esasen herkesin psikolojisine belli ölçülerde olumsuz etkiler üretiyor ise bunu düzeltmek gerekmektedir. Bu durumu doğrudan gözlemlemek mümkün olmasa da klişe ifadeyle “kelebek etkisi” mantığıyla bakalım; toplumun etkinliği küçük bir noktada tutukluk yapsın, bu aksama sistemlerin sistemi bağlamında her noktada belli oranda etki üretir, bu şarlar yeni bir değer tespiti aşamasını gösterir. İşte aradığımız kültürel birikimin belirginleşen sorunu çözümleyebilme yeteneğinin gelişmiş olup olmadığı üzerine kontrol sağlanabiliyor mu, buna cevap veren toplumlar diğerine göre öne çıkabilmektedir. Hazır bulunuşluluk, sorun çözme mekanizmalarının toplumsal ölçekte karşılık bulabilmesi, motivasyonun gelişmiş olması ve tüm hususlar sonuçta bireysel özgüvenin derecesine bağlı gelişir, bunu iyi anlamamız gerekiyor.

Kütüphanenizde en azından birkaç kişisel gelişim ve liderlik kitabı vardır. Bakın bu tip kitaplar ne diyor? Bürokrasi veya şirket yapıları için geçerli bir husus var; yöneticiler gelişmeyi susanlarla veya saklananlarla değil, üretenlerle ve inisiyatif alanlarla sağlarlar. Mal ve hizmetten önce düşünce üretimi gerekir. Kitaplar liderin beklentisini şöyle özetler, düşünce üreten, yenilik bulan, önce hareket eden, hatta eleştiren kişi ve kurumsal yapılar ilerleme potansiyeline sahiptirler. Öyleyse özgüven eksikliklerini giderecek bir toplumsal güç ortamı taratılması gerekmektedir. Bu ortam yoktan var eder, cazibe yaratır, gelişimi hızlandırır, hatta iş imkânı ve ilave yetenek gelişimleri için fırsatlar yaratır.

Özgüvensizlik çözülmesi gereken bir durumdur. Eğer görmezden gelinirse toplumsal çöküşten söz edilmelidir. Özgüveni artıran ekosistemi yaratan toplumalar yaratır ve gelişir. Çıkmazda kalındığında çıkış yolunu kim bulacak? Sizlere biri çıkış yok dese de durmayın, çıkışı inşa edin. Önce kendinize güvenin. Küçümsemeyin, elinizdekiyle işe başlayın.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

gerceklik-algisindaki-degisim
ÖNCEKİ YAZI

Gerçeklik Algısındaki Değişim

surtunme-ve-yoksunluk
DİĞER YAZI

Sürtünme ve Yoksunluk

Kültür 'ın son yazıları

378 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
373 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
569 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
520 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.1K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme