Batı Dünyasının Yarattığı Büyük Sorun

3 Ekim 2023
Okuyucu

Bu makalede Amerika’nın yozlaşan dünya liderliği misyonunu, Çin ile giriştikleri rekabeti ve buradaki stratejik yanlışları, Avrupa’nın kronikleşen sorunlarını, Rusya’nın cephe genişletme çabasını, merkezdeki Türkiye’nin de oyuna girmesiyle birlikte, yükselen karşıtlığı irdeleyeceğiz. Ana düşüncem, Batı dünyasının bakış açılarındaki sorunlara stratejik boyutta bakıldığında daha net görülüyor; eğer kendileri ne yaptıklarını bilmiyorlarsa dünya endişelenmekte haklı!

ABD’nin Yozlaşan Dünya Liderliği

Dünya, ABD’deki çelişkili demokrasi ve dış politika uygulamalarını sorguluyor. Dünya, ABD’nin Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerinin meseleleriyle uğraşmak istemiyor. Ancak ABD’li politikacıların uluslararası meselelerde yetkilerini aşarak dünyaya kendilerince yön veren olma düşüncelerini hiç istemiyor. Çünkü yanlış yoldalar, kendi eksikleri var, üstelik bir de eğitmen havasına giriyorlar. Hangi asırdayız? Sömürgeciler bir dönem sömürgelerindeki idarecilere eğitmen edasıyla yaklaşmışlardı, ama bu asırda bu tür konular sanki bir kara mizaha dönüşüyor. İşin kötüsü, ABD’nin savunduğu demokrasi ideali ile bugün uyguladığı strateji, kendi içinde çelişki yaratıyor. Beyaz Saray ve Kongre olup bitenin farkında değilmiş gibi bir tutum içerisinde görülüyor. ABD yozlaştı mı?

Şöyle bir hatırlayalım… Ocak 2021’deki Kongre baskını olayı tam bir demokrasi maskaralığıydı. Senatör Bob Menendez olayı ABD’nin dış politikasının nasıl yürüdüğünün en bariz olumsuz kanıtıdır. Eski Başkan Donald Trump ile yaşanan politik ve adli süreçleri bu dünya unutmadı, unutmayacak da. Başkan Joe Biden’ın ikide bir ortaya çıkan olumsuz görüntüleri, “Bu mu ABD önderliği, tökezleyip düşmek mi istiyoruz?” diye soruları haklı çıkarır cinsten. 

Bunlar ABD’yi ilgilendirir işler mi? Hayır. Değil mi ki ABD kendini uluslararası sistemin kurucusu, lideri, demokrasi öğretmeni, dolar dolayısıyla patronu olarak düşünüyor veya öyle görülmesini istiyor, o halde önce kendisi cevaplamalı, ABD’nin iç meseleleri nerede başlıyor nerede bitiyor?

Dünyayı kim yönetecek? Birleşik Devletler, kurumları, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası kurumlar, diaspora, lobiler, haddini aşan politikacılar?.. Hangi biri? Bugün bu soruyu açıkça Rusya, Çin ve Türkiye soruyor. 

ABD ve Çin Stratejileri Karşı Karşıya

Çin, Amerika Birleşik Devletleri’ne boyun eğmeyecek! Amerikalılar bunu görmüyorlar mı? Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ve Komünist Parti Genel Sekreteri Xi Jinping’in “Çin ulusunun büyük yeniden canlandırılması” stratejisi 2049 yılını hedefliyor. Çin, Tayvan’ı Amerika’nın pençesinden kurtarmadıkça kendini egemen kabul etmeyecek, bunu açıkça söylüyorlar, parti politikasında yazıyor. Komünist Partisi, “Vatandaşlığın tam birleşmesi sağlanmalıdır,” diyor. Bu amaçla Xi, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun modernizasyon programı hedeflerini açıkladı; birinci aşama 2027, hepsinin birden tamamlanması ise 2035. Modernizasyon ve konvansiyonel açılardan tam olacak Çin’in ayrıca, bu tarih itibariyle 1.500 nükleer silah başlığına sahip olması hedeflendi. Hal böyleyken ABD, Çin’e nasıl bir politikayla yaklaşacağını henüz net açıklayamıyor. Yıpratacak, yavaşlatacak, zayıf noktalar yaratacak ve istismar operasyonları yapacak… Bu yönden ABD içinde Demokratlar ile Cumhuriyetçiler, CIA ile Pentagon, silah üreticileri ile Wall Street farklı yolları izliyor görünüyor.Medya ve düşünce kuruluşları arasında tam bir fikir ayrılığı var, büyük çelişkiyi her bir açıklamada ve analizde görebilirsiniz.

Son dönem yapılanlara bakılırsa, boş durmuş değiller! Çin’in bu ilerleyişine ABD sert önlemler almaya çalışıyor. Çin’in büyümesini ekonomik ve askeri yönden zayıflatmak istiyor, Avrupa’yı kendi yanına çekmenin her yolunu izliyor (Ukrayna meselesinden dolayı başardı da), kendisine Asya’dan ortaklar ve Hint-Pasifik’ten müttefikler buluyor, sadece kendisini değil, esasında dünyayı silahlandırıyor… Özellikle Joe Biden zamanında önemli stratejik projeler hayata geçirildi. Bunların birçoğu Çin’in ilerleyişini de dikkate alarak teknolojik projeler kapsamında. Uzayda, siber alanda, yapay zekada, robotik sistemlerde ABD çok ileri adımlarla dünyada yine fark yaratacak bir hale geldi. 

Ama mesele şu, bunlar iyi de nerede ne maksatla kullanılacak? Büyük güç olmak sorumluk sahibi olmayı gerektirir, Winston Chirchill de buna yakın bir söz söylemişti. İşte bu ABD siyasi yapısı hangi sorumluluğu ne şekilde yerine getirecek?

Stratejistlerin aklına pek gelmiyor ama ABD kendi kıtasındaki nihai güvenlik ve çıkar için şunu da yapabilir: Örgütlediği Batı yanlısı liberal demokrasiler (örneğin bölgedeki Japonya, Güney Kore, Tayvan, Filipinler, Avustralya, gibi ülkeler) ile Çin’i karşı karşıya getirebilir, kendisi (tıpkı Ukrayna’daki gibi) temassız savaş pozisyonunda bekleyebilir. Diğer yandan NATO’yu, yine stratejik caydırıcılık rolünde, Demokles’in Kılıcı şeklinde tutabilir. Bu nasıl olur demeyin, herkesin Tayvan’a baktığı noktada Kuzey Kore’den dolayı bir kıvılcım parlayabilir.

ABD tarafından bu tür yıpratıcı stratejilerin uygulanması olasıdır. Şu an Rusya’ya da uygulanan buna yakın bir yöntemdir. Ancak neticede ABD’nin istediği küresel sosyo-ekonomik ve sosyo-politik sistemdeki iç içe geçmiş yapıların, birbirine muhtaç kanalların çalışması, büyümenin ve gelişmenin sürdürülmesidir, beklentisi böyle bir şeydir. Ama yine de tarihte örnekleri var, gidişat öyle zorlu bir hal alır ki, savaş kaçınılmaz hale gelebilir. Zaten bütün hazırlıklar en kötü senaryoyu hesap ederek yapılmak zorundadır. Savaş ise en kötüsüdür.

Çin’in ekonomik genişlemesi ve ilerlemesi hiç de küçümsenecek bir şey değildir. Bu hedeflerine zamanında ulaşabilecek manasına gelebilir. Çin, 120’den fazla ülkenin en büyük ticaret ortağıdır ve birçok stratejik mevkide altyapı kurulumlarını yapmaktadır. En bilinen proje Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) olup, bu projeye140’tan fazla ülke katılımcıdır. Çin, yaklaşık 60 ülkede 100’den fazla liman işletmesini yapmaktadır. Üstelik Çin yaygın bir biçimde medya ağlarını da kontrol eder türden projelerde yer almaktadır. Çin’in inisiyatifinin daha belirgin olduğu BRICS Yeni Kalkınma Bankası’nın verdiği krediler çok ülkede en büyük projeleri finanse ediyor. Bu krediler yine Çin sermayesi tarafından getiriliyor ve kullandırılıyor. Çinliler gayet hızlı ve yaygın bir çalışma içerisinde.

Avrupa’nın Belirsizliği

İkinci Dünya Savaşı, birincisinin barışı getirememesinden oldu, bu biliniyor. Ama soru şu, Birinci Dünya Savaşı kaçınılmaz mıydı? Temel bir eleştiri şöyle: Avrupalı liderler sonu hesaplayamadı ve kibirlilerdi. Bu hesap bilmezlik ve kibir aynı zamanda bir körlük nedenidir. Tabi buna sebep olan emperyalist ve sömürgeci politikalardı. Avrupalılar birbirleriyle yarışır şekilde dünyayı sömürdüler. İnsanlığın hiçe sayılması dahil, aşırılıkçı politikalar sonunda bütün dünyayı yaktı.

Avrupa Birliği’nin (AB) liderleri Charles Michel, Josep Borrell ve Ursula Von der Leyen acaba tarihteki Avrupalılar gibi kibirli sınıfının temsilcileri mi?

Örneğin bu isimler Azerbaycan’ın Karabağ’ı işgalden kurtarma meselesinde nasıl da fırsatçı davrandılar, olayı saptırmaya gayret ettiler? Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bir Avrupa ideali olarak sürdürülse, önce bu Avrupa’nın kendisi için yarayışlı olur, sonra angajmana girdikleri ülkelere! AGİT bir sömürge teşkilatı değildir, barış ve istikrar için çaba göstermesi gereken bir kurumdur.

Hem Avrupa ne yapmayı düşünüyor? Daha düne kadar Almanya Rusya şile ilişkilerini genişletmekten yanaydı, bugün farklı kanala girdi. Diyelim Avrupa’nın Rusya ile ilişkisi konusu çok daha özel hem savaştılar hem müttefik oldular, tarihlerinde bunlar var. Avrupa ile Çin açısından ne düşünülüyor? Sömürgeci aklıyla hareket edecekler ise bugün bu ortam yok. Çin Afrika’da bile Avrupalı ülkelerin önünü kesti. Çin ticaretini Baltık ve Kuzey Denizi bölgelerine kadar bağladı. Atlantik bölgesinde bir Rusya varken bir konu, buna Çin’i de ekleyince, buyurun size ikinci konu. Çin bir şekilde Atlantik’te!

Avrupa diyorum, ama malumunuz Birleşik Krallık başka yolda ilerliyor. Acaba bir noktada Birleşik Krallık ile Kıta Avrupası karşı karşıya gelecek mi? Bu sorunun cevabını AB yöneticileri veremezler; çünkü memur zihniyeti taşıdıklarından sorumlulukları kısıtlı. Rusya ve Çin, Kıta Avrupa’sına şöyle söylüyor: ABD şemsiyesi altında kalırsanız ıslanırsınız!

Geniş Cepheli Rusya 

Zbigniew Brzezinski, “Ukraynasız Rusya bir imparatorluk olmaktan çıkar,” demişti. Sonunda Putin, bekleneni yaptı, kimse şaşırmamalı; Atlantik’ten Pasifik’e uzanan Avrasya’nın güneyinde iddialı bir Rus ülkesinin denizi olmadan yapabilir mi? Bunun için 2014’te Karadeniz’de Kırım’ı işgal etti ve 2022’de Ukrayna’ya saldırdı. SSCB değilse bile Çarlık Rusya’sı için Putin kolları sıvadı ama ABD ve ortaklarının tam destek verdiği Ukrayna’daki savaş daha da uzayacak görünüyor. NATO ise genişlemesini sürdürüyor ve bu Moskova’nın hiç istemediği bir durum. Savaşta sıkıştıkça Rus liderler rakiplerini, ama esasen dünyayı nükleer silah kullanmakla tehdit ediyor. Hiç değilse Xi, Putin’in bu tarz bir budalalık yapmaması için, gerekli uyarıyı yaptı. En azında şimdilik, 2035 itibariyle diyelim, dünya emniyette sayılır ve Çin projelerini sürdürecek anlaşılıyor. 

Yine de not etmeliyiz, Soğuk Savaş’tan sonraki durum olarak bir gerçek söz konusudur, bugün dünyada ABD ve Rusya en büyük nükleer cephaneliğe sahip iki ülkedir, bunları atacak stratejik kuvvetleri bulunmaktadır, bir kaza bile olsa, bunun sonunu hesap etmek çok zor gözükmektedir. 2035 sonrasında ABD, Rusya ve Çin bir denge mi yaratacak, dengesizlik mi, göreceğiz.

2008 Küresel Mali Kriz, 2019 Covid-19, derken Rusya’nın bu savaşı üzerine Küresel Enerji eğilimlerinde değişikliğe gidilmesini çabuklaştırıcı bir yolun seçilmesi… Gerekçe o veya bu, ama belki de zamanı geldi; Küresel Isınma ve Dördüncü Sanayi Devrimi birçok yeni tür çalışmaya cesaret edilmesi ve yeni ekonomik potansiyel yaratılması açısından bir fırsat imkânı. ABD ve Avrupa gerekli dönüşüm için hızla güç birliği içine girdiler. Her bir büyük gelişme işte böyle yeni bir büyük gelişmeyi tetikliyor. Ama bu aynı zamanda büyük güçlerin büyük çaplı rekabeti demek oluyor. Rekabet, çıkarlar, ABD ve ortaklarının açıkça yürüttükleri ötekileştirici politikaları, hatta çok kutuplu dünya konularının tartışılması hali… Şimdi durum bu seviyededir. 

Bu çok kutupluluk meselesinde Hindistan faktörünü de dikkate almak gerekir, stratejik açıdan çok denklem içinde bu büyük ülkeyi hesaba almak şarttır.

Merkezde Türkiye

ABD ve Avrupa, Türkiye’nin büyümesinin önündeki engel mi? Türk halkının önemsenecek derecedeki çoğunluğu ve şu anki iktidar, ABD ve Avrupa ile ilişkilerinde pek de mutlu görünmüyor. 

Türkiye, güçlü tarihi geçmişine dayanarak, bugün kabını yırtmanın eşiğinde olduğunu düşünüyor. Haksız da değil! Batı’nın zaman zaman Türkiye’ye karşı ileri sürdüğü adil olmayan politik tutumları artık görmezden gelinecek değil. Türklerin imparatorluk geçmişleri var ve bu özellik, diğer benzerleri gibi, kendileri açısından büyük bir motivasyon kaynağıdır. Bu öyle küçümsenecek veya yok sayılabilecek bir konu değildir. Bugünkü siyasilerin ekseriyeti, Batı’nın kritik edercesine ileri sürdükleri her türlü olumsuz yakıştırmayı bir yana koyuyor. Halk kendi gücünü bilmiyor değil. Hatta halk bir başkasının tanımlama ve rol biçme girişimlerine kulak asmıyor bile. Özellikle 15 Temmuz 2016 sonrasında Türkiye, bir milli birlik ve bu bağlamla açıklanabilecek politik düşünceye sarıldı. Cumhur İttifakı bileşenleri, görkemli geçmişleriyle övünen liderler ve halkın önemli bir kesimi, milli birlik ile hareket etmenin gerekliliğini savunuyor. Hatta siyaset bir tarafa, bu kültürel bir hatırlama ve bugünkü konjonktürde bir sorgulama sürecini başlattı. 

Türkiye, Müslüman ülkelerle ve Türk Devletleri ile güçlü bir bağa sahiptir. ABD ve Avrupa’nın olumsuzluklarını artık görmezden gelmemek gerektiğine inanan halkın durumunu iyi irdelemek gerekmektedir. Bir kısmıyla Osmanlı ve Selçuklu düzenini hatırlayan ve diğer kısmıyla NATO bölgesi dışındaki topraklar içinde yaşayan toplumlar bugün bir arayış içerisine girdiler. Eskiyi hatırlayarak Türklere “neredesiniz” diye soruyorlar. Bu Balkan coğrafyasından Aden Körfezi’ne, Kafkasya’dan Orta Asya’ya kendini hissettirir bir beklenti oluşturuyor. 

Sanırım ABD ve Avrupa bu durumun farkında. Öyle ki kendi çıkar esaslı politikalarını yaparlarken hem NATO üyesi hem de Avrupa Birliği’ne girmek için çaba göstermiş bir ülke olarak Türkiye ile çelişkili bir noktada duruyorlar. Batı dünyası her bakımdan Türkiye ile yakın ortaklık ve bağ kurmak için daha yakın hareket etmeleri gerekirken, gösterdikleri tutum bozukluğu bu olsa gerekir, bir ötekileştirici tavır takınmaktalar. Ötekileştirmek demek ne demek? Adeta, “sen bizden değilsin!” demek.

Yükselen Karşıtlık

Dünyada, özellikle ABD’nin siyasi tutumundaki çarpıklıklarla ve Avrupa’nın kronikleşen sorunlarıyla baş etmeye çabalayan diğer başat güçler olarak Rusya ve Çin, bunların liderleri Putin ve Xi, tamamen Türkiye ile aynı nedenlere dayanarak tarihi itirazlarda bulunuyorlar. İran, Venezüella, vs. ülkeleri veya ABD’nin düşman gördüğü, çoğu kişinin sınıflandırmakta güçlük çektiği Kuzey Kore’yi burada saymıyorum. Başkaca sorunları olmayan ve daha net olan ülke ve liderlerle konuyu açıklıyorum. Putin, Xi ve Erdoğan, ABD dış siyasetinin ve siyasetçilerinin olumsuz tutumlarından şikayetçiler. Avrupa ise kendi içinde sorunlu, dışarısıyla ne planlıyor, muğlak! Bu çok bariz ve sağlam nedenleri olan bir durumu açıklıyor. Her ne kadar ABD burada demokrasi karşıtı birtakım iddiaları ileri sürse de bu karşılık bulmuyor. 

Neden karşılık bulmuyor konusunu yeni başlayanlar için biraz açayım: Ulus devlet sisteminin bir adım gerisinde kapitalizm, kolonyalizm ve emperyalizm var. Modernizmi ve demokrasiyi salt Batı okumasına göre yaptığınızda, bırakın Doğu’daki eleştirileri, tepkilerin en büyüğü onların kendi içinden gelmektedir. O halde Batı önce kendi içinde netleşmelidir, eğer her bir süreci kendi çıkarına, ama demokrasi ideali gibi okumaya bakarlarsa, bunu Putin, Xi ve Erdoğan kabul etmeyecektir. Bırakın liderleri, böyle bir yaklaşıma safdillikle yaklaşmak şöyle dursun, bu coğrafyalardaki topluluklar buna asla ikna olmazlar.

Putin, Xi ve Erdoğan mevcut dünya nizamının sorunlara çözüm getiremediğinden şikayetçiler. Erdoğan, Birleşmiş Milletler’de uzun zamandır “Dünya beşten büyüktür!” diyor. Diğer yandan Putin ile Xi, gelişmiş demokrasilerin, özellikle de ABD’nin, zirve dönemini geride bıraktığına ve geri dönülemez bir düşüşe (artan izolasyonunda, siyasi kutuplaşmasında ve ülke içi kargaşasında görülen sebeplere dayanarak) girdiğine inanıyorlar. ABD, ikide bir dünya liderlerine ve uygulamalarına “hasım ülke” diyerek (CAATSA gereği) yaptırım uyguluyor, güya dünyaya iyilik yapıyor! Bu nasıl bir kazanç? ABD liderliğini “havuç-sopa” politikasıyla gösteriyor. Ama kimse bunu anlamayacak, öyle mi? ABD, dünyayı Fed (ABD Merkez Bankası, Federal Reserve) politikalarıyla yöneteceğini zannediyor, ama doları silah olarak kullanmaktan geri kalmıyor. Putin ve Xi, daha sonrasında bunların devamındaki politikacılar, acaba ABD’nin bu yaptıklarını unutacaklar mı, yoksa bu yanlış tutumu hafızalarında tutup, karşı durulması gereken bir davaya mı dönüştürecekler? Bir kere ABD’nin ve ona eklenen Avrupa’nın bu tutumuna bakın, uygulamalar hasımlarını caydırıcı olmuyor. Amerikalı politikacılar bunun farkına varmaksızın davranışlar sergiliyorlar ve daha çok kendilerine düşman yaratıyorlar. Avrupalı ne yaptığından emin değil! Eğer ortada düzeltilmesi gereken bir siyasi anlayış var ise eleştirenler kadar ABD ve Avrupa’nın da kendi içlerinde bir sorgulamaya gitmeleri gerekmiyor mu?

Sonuç

ABD ve Avrupa politik sorunlar yaşıyor. Dünya Savaşları öncesinde de bu politik istikrarsızlık ve hesapsızlık söz konusuydu. Umudumuz, dünyanın umudu, Batılıların akıllarını başlarına almaları!

Her defasında hatırlatmak benim boynumun borcu, çünkü bu işin şakası yok, dünya büyük bir küresel ısınma sürecinde ve yapay zekalı projelerin havalarda uçuştuğu bir dönemdeyiz, böyle bir durumda sığ politikalarla, klasik çıkarcı ve fırsatçı büyüme hesaplarıyla insanların karşısına çıkılmasın. Politikacıların görevi, bugün ABD’de ve Avrupa’da görülen örnekler gibi olmamalı!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Geliştiren Kentler

DİĞER YAZI

Direniş Ekseni Meselesi ve Gazze

Politika 'ın son yazıları

29 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
39 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
51 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
56 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
85 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme