Direniş Ekseni Meselesi ve Gazze

12 Ekim 2023
Okuyucu

Türkiye’de “Direniş Ekseni” ne kadar tartışılıyor? Bu konu dünyada çeşitli biçimlerle ele alınıyor. Hamas’ın İsrail’e 7 Ekim saldırısı bir savaşa dönüştü, bu savaş devam ediyor. İlk akla gelen konulardan birisi de direniş oldu. Hamas direniş demek, bunu biliyoruz. Ama direniş meselesinin daha geniş biçimde ele alınması da söz konusu ediliyor, biz buna bakacağız, sonra Filistin ve Hamas ile birlikte mütalaa edebiliriz.

GENEL

İsrail ve ABD’ye göre Hamas bir terör örgütüdür ve İran düşmandır. Bugün İsrail ve Hamas karşı karşıyalar, 7 Ekim saldırısından sonra başlatılan savaş ile birlikte Gazze’de büyük bir yıkım, hatta insanlık dramı söz konusu.

Kavramsal olarak buna neden “savaş” deniyor, enine boyuna tartışılması gereken bir konudur. Ama sonuçta İsrail Hamas’a savaş ilan etti, şimdi kavramsal kullanım böyle. Durum çok ciddi noktalara geldi. Bu gayet derinliği olan bir mesele. Olanı anlamak zorundayız: Belli kararlar vermeden durup düşünülmeli, bunlar köklü meseleler, sonuçta ”insanlık” diyoruz…

Orta Doğu’da çok ülkede din kökenli partiler vardır, belki de bu coğrafya zamanla üretti bu tip oluşumları, halkla iç içe oldukları açıktır. Demokrasilerde dini ve etnik kökenli parti olur mu, bu da tartışmalıdır, ama ilk tartışma haliyle ”demokrasi” meselesi üzerinedir.

Bu partiler nizami biçimde seçimlere girerler, değilse bir parti (hizip) olarak siyasi (iç-dış) faaliyet yaparlar. İç-dış siyaset için devlet teşekkülü gerekir, burada bazen “devlet” bile tartılmalıdır. Sömürgeci devlet, faşist devlet, kapitalist devlet, ulus devlet…

Örgütlerden bir kısmı zaman içinde İran’ın etkisine girdiler. Neden İran? Yine derin bir mesele. Siyaset böyle karşılıklı kullanım hakkı veriyor; sonuçta bu örgütler kurumsal yapılarıyla sadece bulundukları ülkede değil, dünya çapında bilinir oldular. Fakat bu partilerin bir kısmı aynı zamanda silahlı gruplar kurdular; tersi de doğrudur, silahlı grup parti haline de gelebilirler.

Siyasetin silahla yapılması konusu da tartışılır; silahlı propaganda, silahlı diplomasi, Troçkist yöntemler, gibi… Bu yöntemler birer çözüm müdür, süreci baltalamak adına birer girişimin parçası mıdır? İşin içine silah ve silahlı şiddet girince, bu merkezli ve yöntemli çeşitli fikirler için peşin düşüncelerle ortaya çıkmak kabul edilebilir mi? Biri bir taraf, diğeri diğer taraf; örgütsel faaliyet, çatışma, savaş, meşruiyet, tanınmışlık… Tanınmışlık dediğimizde buyurun size uluslararası sistem, uluslararası hukuk meseleleri… Sonuçta bunlara “gerilla, terör örgütü, milis…” veya “vekil, aparat…” diyenler çıkmaktadır; her bir kavram birbirinden farklı yönleriyle tartışma konusudur.

Burası açık, özellikle Batı dünyası bunları “terör örgütü” olarak isimlendirdi. Diyelim “Vekalet Savaşı” terimi ile tartışıyorsunuz, bu örgütleri kendi kabullerinize veya uluslararası nizamın gereği, “kimin için ve kime karşı” diye tanımlamak durumundasınız. Belki de onların kendilerine “direniş” demeleri boşa değildir!

Bu silahlı gruplar düşman gördüklerine karşı savaş ilan ettiler. Peki bunların (parti, örgüt, hareket, her ne derseniz) düşmanı kimdi? ABD ve İsrail. ABD ve İsrail’e destek veren, ortaklık eden, her kim olursa onlar da düşman listesine eklendiler. Buradaki ideoloji ne? Daha çok “dini ideoloji” esas alınmaktadır. Buna ilave, “kapitalizm” ve “emperyalizm” gibi söylemler de karşıtlık olarak kullanılmaktadır. O halde ortak noktaları “ABD ve İsrail düşmanlığı” olduğuna göre, bir ülkedeki mezhep temelli (örneğin Şii) parti veya örgüt, başka ülkede diğer mezhepten (örneğin Sünni) olsa bile, “ortak düşman“ noktasında anlaştıklarından, bu dini (Müslüman) bir hareket halinde ortaya çıkmaktadır. Eğer “dini“ demezseniz de ortak düşman noktasında söylemden hareketle, “emperyalist“ söylemi öne çıkarılmaktadır.

Bilinir ki, İsrail’in de din ve etnik temelli güçlü bir siyasi yapısı var. İşte bu da başka bir mesele!.. İşin içine din girince bakış açıları başkalaşıyor. Okuyanlarınız vardır, ben bu gibi konuları MÖ 3.500’lerden alarak inceliyorum, insanlığın gelişimi bağlamında bir konudur bu. Merak edenler lütfen baksınlar: Köklü İsrail ve Filistin Sorunu

Buradan başka bir meseleye gelenler var: Din savaşları ve buna dönük fikir ve mezhep oluşumları. Böyle bakılırsa, hepsi aynı kökten gelen (veya öyle kabul edilen) ve Semavi Dinler başlığı altında yer alan Yahudilere, Hıristiyanlara, Müslümanlara eklenen, ABD’de genişleme imkanı bulan belli tarikatlar var. Dolayısıyla, eğer “bir gün olacak, beklenen bir din savaşı var“ diyorsanız, işte size böylesi tehlikeli ve kökü itibariyle derin bir mesele! Bu inanç veya kabul çerçevesinde konu çok başka biçimlerde tartışmaya dönüşüyor ve burada bile siyasi bakış açıları farklılıklar gösterebiliyor, konuların takdiminde kişilerin zihinlerinde bulunan düşünceler meselenin kaynağı olabiliyor.

Geçmeden önce işaret etmeliyim; insanlık, siyaset, her ne derseniz, “düşmansız yapamaz“ diye düşünenler çok, maalesef. Düşman yoksa yaratılabilir mi? İşte size komplo teorileri. Mesela, “İran İslam Devrimi nasıl oldu“, “11 Eylül ne şekilde gerçekleşti“, “IŞİD nasıl türedi“, “Arap Baharı bir tuzaktı“, gibi… Bilemezsiniz… Yine kabuller ve bakış açıları devreye girecektir. Hatta siyasetçiler, istihbaratçılar, hukukçular, haberciler, bile farklı farklı tezler ileri sürebilir.

Batı doğrudan bu direniş ekseni meselesine nasıl bakıyor? Şimdi bu hususları görelim.

İRAN VE EKSENİ

İran etkisiyle Lübnan’da ve Irak’ta partiler kuruldu, bunların örgüt yapıları silahlı olana dek genişletildi. Genelde direniş ekseni Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, Afganistan ve Yemen’de faaliyet içinde. Lübnan Hizbullahı, Bedir Örgütü, Ketaib Hizbullahı ve Ketaip Seyid es-Şüheda ve Huti Hareketi, Ashab el-Kahf, Asaib Ehl el-Hak direnişin içindeki aktörler. Bugün buna “Batı Asya Direniş Ekseni“ diyenler bulunmaktadır. (Demek ki ileride “Doğu Asya Direniş Ekseni“ de gündeme gelebilecektir.) Lübnan’da Hizbullah ve Irak’ta Fetih İttifakı bunlardandır. Yapılan Irak ve Lübnan seçimlerinde, Bağdat ve Beyrut’ta radikal siyasi reform ve aralarında İran’ın da bulunduğu yabancı aktörlerin sınır dışı edilmesi çağrıları ve protesto gösterileri, işte bu sebeple dünya kamuoyunda gündem oldu. Hatta İran’daki seçimlerde bile bazı gösterilerin sebebini bu merkezde görmek mümkündür. Buradan şunu söyleyebilirim, her iki taraf, ABD ve İsrail, Direniş Eksenini, Direniş Ekseni de ABD ve İsrail’i provoke edecek bir çok örtülü faaliyet yapabilmektedir.

İran dini doktrine dayalı bir rejime sahiptir. Bunun içindeki hem kendi içindeki yapıları hem de başka ülkelerdeki uzantılarını oluşturan ve destekleyen yapı İran Devrim Muhafızları (IRGC), Kudüs Gücü’dür. Buna bakarak uzunca yıllar İran’ın ekseninde dikey bir hiyerarşi sistematiğiyle diğer ülke içindeki hareketler tanzim edilirdi ve desteklenirdi. Fakat daha sonra yatay eksende özerk (Tahran’ın koordinasyonuna ihtiyaç duymaksızın) hareket edebilen ve inisiyatif alabilen teşkilatlanmalar ortaya çıktı. Bu yataydaki gelişime, 11 Eylül ve Arap Baharı süreçleri de etki etti denebilir. Şimdi eksen iki yönde de çalışmaktadır; hep yatay hem dikey. Yine de Tahran, Direniş Ekseni ağının bir yerinde hep olagelmiştir.

Bilindiği gibi Amerika tarafından General Kasım Süleymani Bağdat’ta Ocak 2020’de öldürüldü. İran güdümündeki faaliyetler için bu Direniş Ekseni meselesinin başında Süleymani vardı denebilir. Hatta bazı iddialar ileri sürülmüştü, Süleymani yaşıyor olsaydı, İran’da Devlet Başkanlığına getirilecekti, şeklinde. Bunlar bir yana bilinen şu, direnişin gelişmesinde asıl aktörlerden biri Süleymani idi.

Buraya nasıl gelindi? Batı dünyasın bu konuları kendine göre açıklamaktadır. Bazı yazarlar çeşitli örnekler vermektedir. Bunlardan bazıları: Saddam Hüseyin’in 1980’de İran’ı işgal girişimi ve yapılan 8 yıllık savaş. İsrail’in 1982’de Güney Lübnan’ı işgal hareketi. 1991’den sonra Irak’taki Şii topluma uygulanan baskı. IŞİD’in 2014’teki yükselişi. Körfez ülkeleri (monarşileri) tarafından Şiiliğe karşı sergilenen duruş. Suudi Arabistan’ın 40’tan fazla Şii vatandaşını idam etmesi. Bu gibi olaylar vuku bulunca İran, Şii ideolojisini destekle ilgilenmeye başladı ve yereldeki etkilerini bir esasa başladı. Belki tarihsel derinlikten de bazı katkılar ekleyerek bu değerlendirmeyi genişletmek mümkündür, ama bunlar derin mevzular diyelim, şimdilik bir yana bırakalım.

Orta Doğu’da Soğuk Savaş zamanının dengeleri ABD’nin de şekil vermesiyle değişti; bunun için en başta Irak ile yapılan iki savaşı hatırlamamız gerekiyor. Zira bölgesel gelişmeler ve güç boşluklarının doldurulması gibi konular, bu noktadan itibaren incelenebilir. Irak’taki Baas rejimi 2003 yılında devrildi. Peşinden 2005’te Güney Lübnan’a Hizbullah yerleşmeye başladı. Bu coğrafyada Şii nüfusun siyasi gelişimi de buna göre konumlanmaya başladı. Hizbullah ekseninde partileşme ve direniş konuları gündeme geldi. Zira Hizbullah bölgede kendini gösterebilmek için “Yahudilerle, Amerika’nın bölgedeki politika ve uzantılarıyla ve emperyalizmle mücadele etmek“ gibi bir hedefi ileri sürdü. Şiilerin bölge genelinde güçlenmesiyle birlikte, “baskıya direnme” temel kavramı ortaya çıktı. Böylece Tahran yönetimiyle görüşen ve oradan güç alan, İran’ndaki Bedir Örgütü ve Irak’taki Asaib Ehl-i Hak güçlendi, Lübnan Hizbullah’ı bunlarla birlikte hareket etmeye başladı. Benzer şekilde gelişmeler Suriye’de oldu. Kasım 2021’de Kudüs Gücü’nün Suriye’deki komutanı Cevad Gaffari ile bazı anlaşmazlıklar oldu ama neticede Beşar Esad ile İran anlaştı. Yemen’de Tahran ile çeşitli meseleler var. Ayrıca bunun Yemen çevresindeki Körfez Ülkeleri bağlamında çeşitli etkileri de görüldü.

Ocak 2020’de Süleymani’nin öldürülmesiyle beraber bölgedeki İran etkisi üzerinde çeşitli gelişmeler ve peşi sıra suikastler süreci yaşandı. Hüseyin Hamadani (2015), Ebu Mehdi el Mühendis (2020), İmar Mugniye ((2008)… Sonuçta bugün İsmail Kaani bu eksene ilişkin faaliyetleri koordine ediyor. İran, son dönemde yaşanan birçok olayda Iraklı ortaklarının muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. Muhalefetin merkez noktasında ise İran’ın ABD ile yaptığı nükleer müzakereler yer almaktaydı. Örneğin Irak’taki Asaib Ehl el-Hak’ın lideri Kays el Hazali bu yönde İran’a bir hayli eleştiri getirdi. Dünya kamuoyları bu tartışmadan çıkarımla, acaba İran geri planda ABD ve İsrail ile işbirliği içinde mi, sorusunun cevabını aradı.

Direniş ekseni üyeleri, politik sahnedeki çıkışları yanı sıra, Lübnan’da, Irak’ta ve Suriye’de yerel işletmelerden aldıkları payla zenginleşmeye başladılar. Tersi istikamette, bu ülkelerdeki bir çok yolsuzluk meselelerinde de kendilerinden bahsettirdiler. İster istemez bu tür ülkelerde sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve sosyo-politik tartışmalar bu çarpık yönleriyle de ses getirmeye başladı. İşin ucunda din, mezhep, adalet, gibi önemli kavramlar olunca, bununla birlikte bu örgütler veya partiler eleştiri oklarını üzerlerine çektiler. Zira yozlaşma bir çok sorunu da beraberinde getirmekteydi. Irak’ta Bedir, Asaib ve Ketaib Hizballah gibi İran destekli Şii gruplar, seçimlerde yaşanan önemli kayıplara uğrayınca bu kez kendileri de sertleşmeye başladılar, başka manipülasyon konularına yeltendiler, ülkeye veya bölgeye istikrarsızlık getiren unsur halinde anılmaya başladılar. En başta Hizbullah iç ve dış baskılara maruz kaldı. Lübnan’da siyasi ve ekonomik sorunlar hat safhaya çıktı, bu örgüt bazı büyük krizlerin merkezinde yer aldı. Muhalifleri ise uluslararası alanda seslerini yükseltmeye başladı, çeşitli ortaklıklar aradı.

Bütün bunlar oluyorken İsrail ile bazı Müslüman ülkelerin “normalleşme” süreçleri ve İbrahim Anlaşması meselesi ileri sürüldü. Direniş eksenindeki örgütler veya partiler ne yapacaklarını belirlemek adına zorlu bir dönemece girdiklerini fark ettiler. Hizbullah, İsrail ile Arapların normalleşme anlaşmalarını reddetme konusunda Hamas’a katıldı. Yine Hizbullah, Hamas ile Suriye rejimi arasındaki ilişkileri düzenleme gayretini başlattı. Hizbullah ayrıca Irak’taki Şii gruplar arasında arabuluculuğa soyundu. Husiler ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki barış müzakereleri bu süreçten olumsuz etkilendi.

İran’ın bölgede Asimetrik Savaş taktik ve teknikleri üzerine eğitmenliği ile bazı silah ve malzemenin tedarikçisi olduğu bilinmektedir. Örneğin İran kendine yakın bu örgütlere patlayıcılar, insansız hava araçları ve gerilla savaşı konularında eğitim vermektedir. Hizbullah ve Husileri çeşitli şekillerde desteklenmektedir. Hizbullah Lübnan’da füze üretme tesisleri kurdu. Hatırlanacaktır, 2020’de Beyrut Limanında büyük bir patlama meydana geldi, depoda Hizbullah’ın büyük bir patlayıcı stoğu vardı (2 bin 750 ton amonyum nitrat). Yemen’de bir mayın üretme noktası var. Irak’ta Şiiler kendilerine drone üretiyorlar. 2019’da İran, Gazze’de ortak füze üretimi konusundan bahsetti. İddia odur ki, Mayıs 2021’de Hamas-İsrail çatışmasından önce İran Hamas’a eğitim ve malzeme vermiştir. Buradan yola çıkılırsa, 7 Ekim 2023’te de benzer türden desteklerin Hamas’a İran tarafından verildiği söylenebilir. Maddi bir destek vermese bile her defasında İsrail’e karşı faaliyeti olan örgütlere İran’ın arka çıktığı bir açıklaması bulunabilir.

DİRENİŞTEN HAMAS’A DESTEK

Hamas nedir, bilmeyenler için kısaca ifade edelim. Hamas, İslami Direniş Hareketi (Haraketü’l Mukâvemetü’l İslamiyye) demektir. Çeşitli kaynaklarda, Gazze Şeridi’nde faaliyeti olan bir siyasi ve militan örgüt, olarak işaret edilmektedir. Hamas, El Fetih’in kontrol ettiği Batı Şeria’da da siyasi faaliyetlere sahiptir. Başlıca siyasi rakipleri Filistin İslami Cihadı ve El Fetih’tir. İsrail davasında bu örgütler zaman zaman biraraya gelebilmekte, ortak hareket edebilmektedir. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas tarafından savunulan iki devletli çözüm konusuna, son haliyle Hamas destek vermektedir. Hamas, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim yerleri konusunda Filistinlilerin haklarını savunmaktadır.

Demek ki Hamas, öncelikle direniş demektir, fakat bir diğer yönüyle direniş ekseni tanımının da aynı noktada ele alındığı görülmektedir.

Bugün baktım Batılı önemli yayın organları ve düşünce kuruluşlarına, bir yandan çok endişe verici bir savaş oluyor, diğer yandan Direniş Ekseni tarifleri yapılıyor, hatta ülkeler, örgütler, açıklamalar yönünden konuyu abartarak ileri sürenler var. Bunları görünce, Batı bunu bilerek mi yapıyor diye soruyorum.

Çünkü konu şu noktada; bugün Gazze’nin egemelik meselesi tehlikede, 2.3 milyon insan hayati tehlike içerisinde, iki devletli çözüm konus tartışmanın çok gerilerine düştü, belki Filistin meselesi bir yara aldı. Ama örneğin Lübnan’daki Hizbullah İsrail’e sınırdan saldırı mı tartışmaları yapılmak isteniyor.

Hizbullah ciddi bir şekilde İsrail’e ne zaman saldırdı? Hizbullah yaklaşık olarak Lübnan’da devlete ortak bir yapıdır. Durumunu riske atmamak adına ne yapabilir? Sonuçta o da bir güç. Ama şu olabilir, teorik söylüyorum, bu işin içine sert güç muhataplığı yönünden İran dahil olur, işte o zaman topyekün bir şekilde direnişçiler bu savaşa müdahil olabilirler. Peki, şu ana bu ihtimal nasıl açıklanabilir? İran saldırıya mı uğradı? ABD donanmasından önemli güçleri buraya boşuna göndermedi. İran Hamas’ın arkasında tam olarak, fiilen görünmez. O halde olan veya olması beklenen şu: İran, Hizbullah ve diğerleri Hamas’a siyasi destek verirler, bu yönde sert açıklamalarda bulunurlar. Bu sert açıklamaları da Batı medyası veya diplomasisi kullanır. Hepsi bu!

İsrail ile Suriye ve Lübnan arasında sınır var. Bugün İsrail’e olası saldırı senaryoları açısından daha rahat konuşulan sınır burasıdır. Ama bu ülkelerin adı; bitik ülke. Bu ülkelerin, liderlerinin ve içindeki örgütlerin kendi açılarından değerlendirilecek hususları söz konusu ve ben bunu işaret etmekteyim. Bir de uzaktakiler var, bunu değerlendirelim. Haber şöyle: (Diğer bir bitik ülke olan) Yemen’deki (direnişin karşısında görünseler bile) Ensarullah örgütü, İsrail’e karşı savaşta Hamas’ın yanında olabilmek için Suudi Arabistan’dan sınır geçiş izni istemişler. Nasıl olacak bu? Gazze’ye mi girilecek, Suudi sınırından itibaren İsrail’e başka bir cephe mi açılacak, arazi, imkanlar ve durum buna nasıl elverişli kılacak? Demek ki, bu tür sonuç vermeyen, niyet beyanları olmaktan öte gitmeyen açıklamaları göreceğiz. Ama düşünce, ideoloji, vs. yönleriyle direniş için taraflar düşüncelerinde sertleşirler mi, bu başka mevzu.

SONUÇ

İsrail’e ve ilave edecek olursak, Amerika’ya karşı Orta Doğu’da çoğu Müslüman ülke veya topluluk içinden bir karşı duruş, siyasi anlayış, hatta silahlı hareket vardır ve bu konu bügüne mahsus değildir, eskiden beri gelmektedir. Fakat İran merkezli bir yaklaşımla yapılan direniş ekseni tanımlamaları ne derecede siyasi ve askeri maksatlara karşılık gelmektedir, bu konu tartışılması gereken bir husustur. Bugün Hamas’ın ve Filistin davasının, özünden koparılmak istenip istenmemesi hususu da bir başka tartışma konusudur.

Filistin’de çözüme gidilmesini konuşamıyoruz, çok uzunca süredir. Bugünlere gelindi… Türkiye asıl konuya odaklanılmasından yana, insani dramın bir an evvel durdurulması için adım atılmasını bekliyor.

Şunu soruyorum, Üçüncü Dünya Savaşı gibi büyük sözlerle akıllar karıştırılıyorken, büyük tehdit tarifleriyle gündem dolduruluyorken, acaba Gazze’nin egemelik konusu ve bunun bir adım ilerisinde Filistin meselesi kayıp mı veriyor?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Batı Dünyasının Yarattığı Büyük Sorun

DİĞER YAZI

Savaş, Barış ve Politika

Politika 'ın son yazıları

22 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
34 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
45 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
47 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
79 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme