Siyasette İşbirlikçilik

15 Şubat 2020
Okuyucu

İşbirlikçilik ne demek? Türkiye merkezli siyaseti hatırlayarak iç cephede neler oluyor, kısaca bakalım mı? Savaşta veya çatışmada karşıt unsurlarla işbirliği yapan haindir. İşbirlikçi ise hainlik safhasına gelene dek üstüne kamuflajlı elbise giymiştir, korunmuş haldedir, ortaya çıkana dek aramızda yaşar. Peki karşı-istihbarat ne yapar? İnceleyelim.

Günümüzde siyaset daha da güçlükle yapılan görüş ve anlayış olmuştur. Sıradan kimselerin işi olmaktan öte bir seviyeye geçmiştir. Geçmişe oranla daha güçtür, çünkü devlet işlerinde yürütme faaliyetlerine etki eden unsurlarda artış olmuş, konu ve kapsamlar daha karmaşıklaşmıştır.

Bugün uluslararası ilişkilerde dezenformasyonun arka kapısı meselesi tartışılmaktadır. Derin-sahtekârlık ve dezenformatif algoritmalar konusu üzerine teknolojiler geliştirilmektedir. Siyasette popülizm, yaratılmış gerçekçilik (buna yalancılıkla iş görme diyeyim kısaca), post-truth (buna da çeviriyle gerçeklik sonrası deniyor), distopyacılık (yani kendini gerçekleştiren kehanet), bunlara bağlı “post-modern politika yapıcılık” söz konusudur. Hepsi insanla ve onu yönetmekle alakalı konular bunlar. Ben işi zorlaştırmayacağım, şu veya bu da demeyeceğim, sadece üstümüze giydiklerimizle alakalı bir açıklamam olacak.

Türkiye’de güncel siyaset sahnesine genel hatlarıyla bakalım. Çok belirgin ve olağanüstü bir durum yaşandı, 15 Temmuz 2016 tarihinde bir darbe girişimi oldu. Buna ilişkin öncesinde yaşananlar da var, köklü konular da.

FETÖ bir terör ve istihbarat örgütüdür. İstihbarat sözcüğü çok önemlidir, bu örgütün “her türlü istismara açık iklimi hazırlama kabiliyeti var” demektir. Bu aklı ve kabiliyeti onlara kim verdi biliyoruz. Kabaca hatırlayalım, Amerika, CIA, bazı küreselci yapılar ve onların uzantıları.

Peki, FETÖ’cü ve benzeri istihbarat kabiliyetli terör örgütleri halen aktif mi? Evet. Aktiflerse çalışmaya devam ediyorlardır, değil mi? Öyleyse ne yapmak gerekir? Önlem almak ve o düşülen aynı hataları yapmamak, hatta mümkünse karşı hamleler yapmak, tehdidi dışarıdan önlemek. Konuştuğumuz yarım asırlık bir proje, önemini tam anlayalım diye böyle bakalım konuya.

Eğer dış istihbarat örgütleri var diyorsak, bu konu başka bir ülkenin “stratejik” seviyeli bir planı demektir. Eğer karşı planınız olacaksa, ki öyle, stratejik yaklaşımızınız olması gerekir. tam da uzun soluklu, stratejik bir çözümle uğraşıyorken karşı tarafın operasyonları söz konusu oluyorsa siz şaşırtmasın, hatta taktiksel şartlar bağlamında aklınız da karışmasın.

Türkiye FETÖ ile mücadele ederken karşı taraf uyur mu? Karşı taraf önleyici ve boşa çıkarıcı hamlelerini sizin hamlelerinizi düşünmeden mi uygular? Karşılar tarafın müteakip hamleleri, tıpkı işin başındaymışçasına, sizin için bilinmezliklerdir; bunlar niyetlerle, imkan ve kabiliyetlerle, yöntemlerle alakalıdır. Ama dahası, size karşı kullanacakları işbirlikçileri nasıl tanıyacaksınız? İşte, “Konuştum oldu, sordum söyledi, inceledim anladım…” böyle bir dünya yok! Rakipler ve işbirlikçileri tecrübelerden istifade ederler, evrim geçiren virüs gibidirler, gerekli teknikleri geliştirirler ve her türlü sızmayı yaparak hedeflerini ele geçirirler, en azından bu yolda mücadele içindedirler.

Mücadelenin karakteri budur; boşluk yoktur, sürekli dikkat kesilmek, proaktif tavırla hareket etmek gerekir. Bütün bunlara karşı karşı-istihbarat yapılır. Karşı-istihbarattan sonra ise önleyici-istihbarat gelir. Buradan sonra hukuk devrededir. Sorun, hele bugünün müşkülatı içindeki kimselere, önleyici-istihbarat nedir, karşı-istihbarat için ne tür katkın olur, gibisinden. Doğru düzgün cevap alamazsınız! Böyle hassas konularda eksik düşündükleri bariz olanlar kamuoyuna algı operasyonu içindeyken ve eleştiri yapıyormuş görünürken beka konusu sarfınazar edilmemelidir.

Üstelik FETÖ terör örgütünün elebaşı Fetullah Gülen ve karargahı halen Amerika’dadır. Amerika ve küreselciler, bunlara “derin yapılar” diyelim, bugün amaçlarından vazgeçtiler mi? Hayır. Derin yapılar için FETÖ veya başka bir örgüt önemli midir? Çok da önemli değildir. Amaçları Türkiye ile ilgilidir, onlar için o örgüt, bu parti, şu sivil toplum kuruluşu farketmez. Hatta birini alır diğerinin içine koyar, siz başka türlü düşünürsünüz, o böyle yapar.

O halde karşı-istihbarat ne yapmalıdır? Her kurumun, partinin, örgütün, ofisin içine eşit mesafeden bakmalıdır. Bunda bir yanlış var mı? O halde karşı-istihbaratın tam da çalışma yaptığı noktada örneğin o parti bu partiyi, o kurum bu kurumu manipüle ederse, bunun da bir amaçla yapıldığı anlaşılmaz mı? İşte karşı-istihbarat çalışması içinde aranan temel bir konu var; olası işbirlikçiler kimler? Herhangi bir siyasetçi kendini dokunulmazlık zırhıyla oyun dışında mı tutacak? Siyasetçiden işbirlikçi olmaz mı?

Hapisteki FETÖ’cüler bugün dışarı çıkmanın yollarını arıyorlar. Aksi düşünülemez. Dışarıdakiler iki kategorideler. Birincisi, itirafçı olanlar. Bu kurumu istismar ederek kendi amaçlarına hizmette çaba içindeler. İkincisi, hiç ele geçmemişler. Bugün tümü renklenmiş haldeler (ki tabiri gazeteci Nedim Şener çok doğru bir şekilde işaret etti). Parti, STK, bürokrasi gibi yerlerde faaliyet göstermekteler ve bunlar da FETÖ’nün amaçlarına hizmet etmekteler.

Avrupa Parlamentosu ilginç bir yerdir, dünyada tektir. Karşınızda bir ülke olsa diplomatik girişimi başlatırsınız, burada sonuç alacak davranışı tespit ederken sınırlısınız. Diyelim bir Yunanlı veya aşırı düşünce sahibi bir parlamenter Türkiye’yi hedef aldı, bu mümkündür. Türkiye dönüp Avrupa Parlamentosu’nu eleştirse de karşılık verse de bir etkisi olmaz. Söyleyen söylediğiyle ortadadır. Yani bu kurumun içindeki mihraklar siyasetin zırhını giyerek istediğinde başka ülkelere propaganda ve provokasyon yapabilirler, özellikle de Türkiye’ye.

Almanya dahil çok Avrupa ülkesinin liderlerine ve ilgililerine dönüp, “FETÖ, bölücü örgüt PKK tehdit!” diyorsunuz, onlar ise belli ilkeleri işaret ediyorlar. Hatta kırmızı bültenle aranan teröristleri bile koruyorlar. Bu gerçek mi? Evet.

Peki, bazı Avrupalılar ve Amerikalılar, küreselciler ve bazı şirketler, Türkiye aleyhine bir medya operasyonu gerçekleştiriyorlar mı? Evet. Tirajı yüksek küresel çaplı gazetelerde teröristler Türkiye’ye saldıran türden yazılar yazabildiğine göre, kim bilir başka neler yapıyorlardır!

Bu işin görünen kısmı, medyadan bahsetmekteyiz, ya sosyal medya ne olacak? Asıl başta tarif ettiğimiz post-modern faaliyetler bu mecrada gerçekleştiriliyor. Derin-sahtekârlık ve dezenformasyon burada sahne buluyor.

Peki Türkiye’de bir parti bölücü terör örgütüyle iltisaklı mı? Evet. Diğer bazı partiler, “Madem ki o parti meşru, o halde istediğini yapar, varsa sorunun kapatırsın o zaman,” bile demektedir. Bakın bu yaklaşımla sorunu tartışmıyor, taraf oluyor! Aynı yaklaşımı Avrupa da gösteriyor, bu da ilginç değil mi? Demokrasi ve özgürlük gibi ilkelerle yaklaşım göstermek söz konusu ediliyor. Bunu iddia edenler tarafından, şartları zorlayarak ülkenin bekasına ilişkin bir öneri geliştirmiyorlar. Bu parti Avrupa tarafından, aynı akla hizmet eden terör örgütü ise sahada Batılı ülke istihbaratı tarafından korunuyor mu? Evet.

Bakın, bu şartlar varsa bir anormallik de söz konusudur, değil mi? Bir olağanüstü durumdan söz etmiş olmuyor muyuz? Her türlü riski hesaba katmak yanlış mı olur?

Türkiye yıllarca PKK bölücü terör örgütü ile sınırları içinde mücadele ediyorken diğer yönden neyle meşgul edildi? Başını çıkarıp terörle sınırları dışında mücadeleye koyuldu, şimdi neyle meşgul edilmeye çalışıyor? Bu konu yerleşsin diye yine hatırlatayım, asker Irak’ta, Suriye’de, hatta Libya’da sahaya insin, bakın Türkiye’de neler konuşuluyor?

Bakın, ABD ve Rusya nasıl da diplomatik zikzaklar çiziyor? Çok değişken ve kaygan bir zemin üzerinde hareket edilirken, doğrudan istihbarat örgütlerinin örtülü operasyonları gerçekleşiyor, medya ve sosyal medya ile çağın icaplarına göre saldırılar gerçekleştiriliyor, içerideki uzantılarının ise “devletin karar alma süreçlerini aksatacak” girişimleri oluyor. Rakip ülkeler ve yapılar belirgin biçimde karar süreçlerine etki etmekle ilgileniyorlar. Onların siyaseti böyle de içeride kim neyin peşinde? İşte işbirlikçilik böyle bir şeydir.

İşbirlikçiler karar alma süreçlerinde rakibin amaçlarına hizmet ederler ve aynı zamanda kendi çıkarlarına yönelik siyasi kazanım elde etmenin yollarını ararlar. Kullanılan yöntemler derin-sahtekarlık ve dezenformasyon gibi her türlü post-modern siyasi angajmanı kapsamaktadır.

Hiç değilse sonuçları itibarıyla görebiliyoruz ki, Türkiye’de bir FETÖ ve işbirlikçiliği tartışması var mı? FETÖ ile mücadele sürüyor mu? Peki, bugün belli tartışmaları açanların iddialarına bakalım, sonuçları itibarıyla bütün bunlar kime yarar sağlıyor? Bu ABD, Avrupa, Rusya, İsrail, küresel yapılar varken, Türkiye ile rekabet ortamında çaba içindeyken, bütün bu yaşananlar ve yapılan açıklamalar “sağlıklı iktidar mücadelesi” başlığıyla ve salt iç siyaset içinde açıklanabilir türden mi oluyor?

Bugün sivil siyaset kurumları ve çıkarcı alt-üst grupları kendine şu soruyu sormalıdır; acaba benim üzerimden hangi dış taraf çıkar elde ediyor? İşte bu sonunun cevabı bize sivil işbirlikçiyi işaret edecektir. Çünkü, bu küresel ve dinamik rekabet ortamında, sağlıklı olması beklenen devletin karar verme hamleleri, sağlıksız siyasi gelişmelerle etki altında tutulmak isteniyorsa, burada olağandışı bir durum söz konusudur.

Darbe girişimi öncesinde zaman periyodunda kimin ne olduğu ve nerede durduğu hakkında doğru teşhisler yapmakta belli eksiklikler vardı. Bunun sebebi neydi? O günün icaplarına göre siyasi kamuflaj giysileri kullanılıyordu. İlgili aktörler kamuflajla ve istismarla başka türlü algılar yaratabildiler. Bunun yanı sıra dışarıdan her türlü desteği de bulabildiler (bugün de destek almaları sürüyor). Türkiye o hain darbe girişimini yaşadı. Bugün de benzer yaklaşımla, içerideki ve dışarıdaki çıkarcıların birlikte akıl geliştirmeleri ve uygulamalarıyla, mevcut şartların gerektirdiği ölçülerde, kimin ne olduğu kamufle ediliyor mu? Evet. O günün işbirlikçileri bugün başka işbirlikleriyle sahnedeler mi? Evet. Asker, sivil, vesayet, vs. Ama esasen bildiğimiz bir tanımlama bu: İşbirlikçi. Ve yine açık, siyasetle alakalı bir konu oluyor, her ne kadar piyonları değişik elbiselerle ortaya çıksalar da.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

suriye-baris-plani-cagrisi
ÖNCEKİ YAZI

Suriye’de Mesele Şimdi mi Anlaşıldı?

hatayin-cagristirdiklari
DİĞER YAZI

Hatay’ın Çağrıştırdıkları

Politika 'ın son yazıları

26 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
42 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
43 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
78 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
122 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme