İsrail’in Kuzey Cephesi

4 Kasım 2023
Okuyucu

İsrail’in Suriye ve Lübnan’a bakan kısmı Kuzey Komutanlığı’nın sorumluluğundadır. Burada ABD ve İsrail tarafından düşman olarak tarif edilen, Lübnan ve Suriye’deki “İran’ın vekil” güçleri, başta Hizbullah yer almaktadır. Dün Hizbullah lideri (Genel Sekreter) Hasan Nasrallah uzunca bir konuşma yaptı. Şimdi İsrail’in bu cephesindeki durumu kısaca gözden geçirme zamanı.

Şuradan başlayalım, 7 Ekim’de Gazze’den başlatılan Hamas, Kassam Tugayları’nın Aksa Tufanı operasyonuna paralele olarak ABD hemen reaksiyon gösterdi.

ABD

Yaklaşım ana hatlarıyla şöyle oldu: “Burada asıl düşman İran ve vekilleridir; vekiller, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen başta olmak üzere Orta Doğu genelinde devlet dışı aktörlerdir (veya ‘teröristler’ denmektedir); savaşın bölgeye yayılmaması için ABD güçleri caydırıcılık fonksiyonunu üstlenecek; ABD tarafından İsrail’e tam destek verilecek; diplomatik öncelikle hareket edilecek ve siyasi yöntemler için ön alınacak.

Bu kapsamda ABD neler yaptı? Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nı (CENTCOM) İsrail Kuzey Komutanlığı’nın koordinasyonuna verdi. Maddi destek musluklarını derhal açtı ve mühimmat sevki başlattı. Takiben denizeden ve havadan köprü kurdu, sürekli persolen, malzeme, silah ve mühimmat nakliyatı yapıldı. ABD bölgeye dünyanın en büyük savaş gemilerini uçak, savunma silahları ve deniz piyade ve amfibi gemilerini gönderdi. (Bunların ayrıntıları için Bkz: İsrail ve Hamas ve Gordion Düğümü.) Böylelikle ABD bazı ortak ülkelerle beraber (İngiltere başta) bölgeye yaklaşık 1.000 savaş uçağı, 50.000 asker, 40 savaş gemisi yığdı.

NASRALLAH’IN AÇIKLAMASI ÜZERİNE

Dün Nasrallah, Hamas’ın savaşına girmeyeceklerini ifade etti. Bu durumda ABD ve İsrail’in Kuzey Komutanlığı açısından durum nedir?

Soru: ABD, düşman ilan ettiği İran ve vekillerini caydırmak için acilen bölgeye geldi, caydırdı ve amacı bütünüyle gerçekleşti mi?

Bu sorunun cevabını bulabilmek için düşünelim. “ABD, İran’ın ve Hizbullah’ın Hamas’a destek verecek şekilde ve Kassam Tugayları’nın operasyonuyla koordine olarak, diğer ülke ve bölgelerdeki vekil örgütlerle birlikte bölge genelinde İsrail’e yönelik geniş çaplı bir savaş başlatılabileceğini değerlendirdi. Hem bu değerlendirmeyi 7 Kasım sabahı yaptı.” Böyle dememiz gerekir.

Ortaya şu çıkar: “Nasıl İsrail, Hamas’ın saldırısı hakkında istihbarat alamadı ve zaafa düştü ise ABD de İran ve vekillerinin saldırabileceği gibi ciddi gördüğü değerlendirme üzerine böylesi büyük bir gücü bölgeye gönderdi ve aslında bu kadar büyük olması gerekli miydi, değil miydi, bugün bu tartışılmalı,” şeklindedir.

Görünen o ki, ne İran ne de Hizbullah, İsrail’e ve ABD’ye karşı ufak tefek sataşma türü saldırıların ötesinde, büyük bir savaş başlatmayacak! Peki bu baştan böyle değerlendirilemedi mi? Ben bile oturduğum yerden böyle olacağını görebiliyorken, ABD bunu öngöremedi, dersek eksik olur. Ama bu noktayı zorlayarak başka sonuçlar da çıkarmak istemem. Çünkü neticede bu bir savaş konusudur, nereye seyredeceği bilinemeyebilir, her güç kendine göre kazanç/kayıp hesabı yapmak zorundadır. Diğer aktörler konumunu muhafaza ederlerken, merkezde Hamas-İsrail çatışmasının sınırlandırılması ortak bir çıkara dönüşebilir. Böylelikle, eğer yeni bir statü belirlenecek ise bu sınırlandırılan çatışmanın getirdikleri/götürdükleri bağlamında yeni duruma dönüştürülebilir. Bu da bir hesap şeklidir, bu hesap belli ölçülerdeki bir kazanımı sağlayabilir.

O halde “Nasrallah konumu muhafaza etti,” denebilir mi? Halen devlet dışı aktör olan Hizbullah’ın lideri Nasrallah, meşru Lübnan Hükümeti’nin 3 katı fazlası bütçeyi yönetiyor. Afrika’da bazı ülkelerle ithalat-ihracat yapıyor. Lübnan’da kendi gümrüğü var. Yani devlet içinde devlet; devlet yanında daha büyük bir devlet dışı aktör; isterseniz buna siz vekil (proxy) deyin. Nasrallah zenginliğini, kendini ve şu anki güçlü konumunu yok etmek istemez. Neden riske girsin ki? Kazanımlarını daha da fazlalaştırma sınırındayken… “Hamas kendi karar verdi ve Aksa Tufanı’nı başlattı; Direniş Ekseni’ne bağlı güçler kendi kararlarını verirler…” dediği bir operasyona şimdi neden balıklama atlasın ki?

Buna benzer biçimde, “İran da konumunu muhafaza etti,” denebilir mi? Hele hele İran tam da nükleer silah yaparken, başına öyle veya böyle bombalar yağacak, Tahran ve başka vilayetlerde sokaklar karışacak… Bunu ister mi? Bugün “vekillerini” ileri sürüyorken, gücünü bu yolla sürdürüyorken, bunların ortadan kalkması yönündeki bir riski alabilir mi?

Krizin başından bu yana, ABD ve İsrail daha sonra (işine gelirse) Hizbullah’a saldırır, dedim. Hizbullah günde bir kaç roket atar ki, bunu Nasrallah ifade etti. Eğer İsrail, ABD’nin sağladığı bu caydırıcı şartlarındayken, Gazze’de, Hamas kaşısında (ve esasen Filistin davasında) büyük bir başarı elde eder ise; Kuzey Cephesi’ndeki sorunları da benzer biçimde kökten çözmek adına, başlamışken tüm süreci tamamlamak manasındaki bir ilerlemeyle, Hizbullah’ı zayıflatmak, Lübnan Devleti yapısını güçlendirmek, Suriye’deki emellerini perçinlemek, kuzeydeki emniyetini tam manasıyla sağlamak adına ikiye bölünen bir Suriye anayasasının oluşumuna giden siyasi sürecin başlamasını askeri açıdan da gerekçelendirmek, daha da önemlisi, İran’ın etkisini biraz daha sınırından ötelere geriletmek ister mi, istemez mi?

SONUÇ

Ben Nasrallah’ın ne söyleyeceğini tahmin ediyordum, öyle de oldu. İran’ın durumunu da değerlendirebiliyorum, burada değişiklik yok. Ama belli bir safhadan sonra İsrail ve ABD’nin iradesi (hedefi, planı…) nasıl gelişecek, durum nasıl seyredecek, bunu şu an gelişmeler üzerine, gözlemlerde bulunarak, tespit etmeye çalışıyorum. İsrail’in Kuzey cephesi kritik konumunu muhafaza ediyor. Hizbullah’ın birkaç roket atması nedeniyle bunu söylemiyorum, bilakis durum İsrail ve ABD (ve diğerleri, İngiltere, Almanya, Fransa…) açısından düşünülmelidir, diyorum.

Ama gayet açık, Hamas kendi savaşını veriyor, tam da bugün, ateş altındayken yalnız! Gazze’deki Filistinli siviller ve çocuklar büyük bir zulüm görüyor. Nasrallah “cennet” dedi! Dedi de bu savaş ne olacak? Mısır da sınırını kapatarak esasen İsrail’in amacına hizmet ediyor. Zengin Körfez Ülkeleri aktif destekten uzak duruyor…

Güvenlik 'ın son yazıları

56 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
88 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
145 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
190 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
218 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme