katarda-turk-askeri-ussu
Katar’da Türk Askeri Üssü

Katar’da Türk Askeri Üssü

29 Nisan 2016
Okuyucu

Bilindiği gibi hafta içinde Başbakan Ahmet Davutoğlu Katar, Doha’da Türk-Katar İş Forumu Toplantısı’na katıldı. Aynı zamanda bu toplantıda savunma alanında önemli bir anlaşmaya imza atıldı. İmzalanan anlaşma çerçevesinde TSK Katar’da konuşlu bir birlik bulunduracak ve bu birlik Türk ve Katar Ortak Askeri Birliği çerçevesinde görev yapacak. Daha çok birlik eğitim görevlerine önem verecek. Halen Katar’da geçici statüde 100 Türk askeri görev yapmaktadır, bu birlik uzun süreli kalıcı hale gelecek. Türk birliği Doha’da, Katar Kara Unsur Komutanlığı adıyla bulunacak. Birliğin konuşlanması tamamlanınca bu aynı zamanda Türkiye’nin yurtdışında, Ortadoğu’da, Basra Körfezi’nde bir askeri üs açması anlamına gelmektedir.

Söz konusu anlaşmayı Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Katar’ın Savunmadan Sorumlu Devlet Bakanı Halid bin Muhammed Al Atiyya, Başbakanlar Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Nasır bin Halife Al Sani’nin huzurunda imzaladılar. Başbakan Davutoğlu’nun ifadesine göre Katar ile ortak savunma ve stratejik işbirliği kapsamında bazı askeri projeler gerçekleştirilecek. Ayrıca Doha’ya gerçekleştirilen bu ziyaret süresince Türk Savunma Sanayi Şirketleri birçok projeyi masaya yatırdılar ve anlaşmalara vardırlar.

Bu birlik şüphesiz Türkiye’nin bölge ve dünya politikasında “aktif” denilebilecek bir hamledir. Ancak sormak gerekir, bu birlik kime karşıdır veya ne içindir? İran’a mı, Esad gibilere mi, İsrail’e mi, Rusya’ya mı, IŞİD (DAEŞ, ISIS) gibi terör örgütlerine mi, Katar’ın enerji kaynaklarını korumak için mi, Sünnileri korumak için mi, olası İran-Suudi çatışması için mi? Eğer mütekabil bir birlik Türkiye’de konuşlanacaksa yine sorulmalıdır, bu ne için diye?

Bu gibi önemli atılımlar boşa değildir. Mutlaka cevapları olan konulardır, stratejik hesapları ve uluslararası ilişkilerde anlamı vardır. Mutlaka kurulmuş bir denklem vardır ve denklem bir kesimi “ittifak” içine dahil eder, diğer kesimi ise “düşman”. Dendiği gibi bu birlik de “ortak düşmanlara yönelik” teşkil edilmiştir.

Unutmayalım ki Katar’da sadece Türk askeri bulunmuyor, halen 10 bin askeri kapasiteli bir ABD üssü konuşlu durumdadır. Ayrıca Körfez’de (Kuveyt, Bahreyn, Katar, BAE, Umman ve en büyüğü Suudi Arabistan’da) daha başka ABD sabit üsleri de var.

Ortak işbirlikleri bir taahhüttür. Hatalarıyla veya sevaplarıyla bir taraf diğer tarafa şartları gereği destek verir, ağırlıklar paylaşılır, tıpkı evlilik gibidir. Demek ki burada da kiminle evlilik yapıldığı önemlidir. Katar bu anlaşma ile Türkiye için evlilik yapılması uygun görülmüş bir ülke konumundadır. TBMM bu evliliği daha önce, 2014 yılında onaylamıştı ve bugün ilişkiler daha da genişletiliyor.

Uluslararası stratejistler bu tür ittifakları “çeşitlilik” olarak tarif ediyor. Örneğin ABD-Katar ittifakının yanı sıra Türk-Katar ittifakı bir çeşitlilik yaratıyor. Bu durumda “Basra Körfezi çeşitli şekillerde güvence altına alınmak istenen bir bölge” konumunda görülüyor. Güvence altına alma biçimi ise “caydırıcı” ittifaklar kurmak mı? Bundan böyle Körfez’de ABD, Türkiye, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan bir tarafta, diğer tarafta ise “örneğin” Rusya, İran, Çin, Kuzey Kore. Böyle mi acaba? Bir de başkaları var; Almanya ve İsrail işin hem içinde hem değil.

Ama son dönemin uluslararası ilişkileri gösterdi ki, bunu en belirgin şekilde Suriye’de görmekteyiz, Obama liderliğindeki ABD, küresel güvenlik ve ekonomide “istikrar” politikalarından yana görünmektedir, doğrudan bir başka ülkeyi karşısına almadan uzun vadede kazanım elde edecek türden çabalar içindedir, bildik söylemle söyleyecek olursak “yumuşak güç” ile karşı tarafı istekleri doğrultusunda ikna etmektedir. Bu formüle göre belli ölçüde “caydırıcılık” esas görevdir, eğer işler karışırsa ABD askerini işin içinden çekmekte, uzaktan yönlendirmeler yapmakta, daha çok sıcak çatışma içindekiler bölgesel aktörler olmaktadır. Dolayısıyla güvenlik politikalarında bundan böyle bu tür “çeşitlendirmeler” iyi izlenmelidir. Bakarsınız ABD’nin seçilecek başkanı yeni ve daha başka politikalar izler.

Daha önce “Büyük Görev” isimli bir yazı ile Ortadoğu’daki sıcak gelişmelere dikkat çekmiştim.(https://politikmerkez.com/buyuk-gorev/ ) Gelişmeler bu çerçevede… Haydi hayırlısı!..

Güvenlik 'ın son yazıları

53 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
87 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
142 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
189 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
214 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme