ben-boyle-bir-dine-inaniyorum
Ben böyle bir dine inanıyorum!

Ben böyle bir dine inanıyorum!

4 Ocak 2014

Ruh ve Takva

Ben ilahiyatçı değilim, sade bir insanım. Açıklamalarımı lütfen buna göre değerlendirin!

Bir özellik var:

İnsan kötü dürtülerini engelleyebilmenin yolunu bulmak “zorunda” olduğu bir imkanla yaratılmıştır. Bu imkan nedir? Ruh’tur! Ruh, ilahi uyumun iletişim noktasıdır.

Yine ifade edeyim, ben ruhu bir şeye benzetmekle ilgilenmiyorum. Anlatımım içindeki işlevini ifade ediyorum.

Ben, ruhun, inkarcılar tarafından, görülmemesi için çok çaba sarf edildiğine dair bir açıklama getirmek istiyorum. İlahi dini saptırmakla ilgilenenler, ilk olarak bu yönde faaliyette bulunmuşlardır. Akla uygun açıklamalardan yola çıkmışlardır. En sonunda bilimin, sanatın, edebiyatın da yolunu çeldirmişler ve zaten bulmaları gerekenleri ve olup gidenleri farklı yorumlayarak, insanın “kendini özgür bırakması” adına, küfrü derinleştirmişlerdir. Bu da farklı bir fasıldır. Bu kadarla bırakalım.

Yaratan “kurban” konusunda şöyle diyor. (Mealen) “Bana kestiğiniz kurbanın eti, kemiği ulaşmaz, bu fiili gerçekleştirenlerin takvası ulaşır!” Et, kemik dünyalıktır; üretim ve tüketim dünyalık meselelerdir… O halde buradan bir çıkarım yapalım: Yaratan etle, kanla, kemikle, sinirle, hücreyle, dokuyla, hormonla “iradenin” sonuçlarını neden ölçsün ki? Üstün iradenin göstergesi takvadadır. Bu önemli değil midir?

Takva, yani ilahi uyuma dair irade gösterme!..

Takva nedir? Takva, insanın ilahi uyuma dayalı fiil üretip üretmediğinin sonucunu gösterir. Aradığımız farka ilişkin püf noktası buradan itibaren açıklanmalıdır. İnsanın kritik noktası buradadır, gaibe dayalı esas farkı buradan ileri gelir. Çünkü ilahi bağlamla ilgili, insanda yerleştirilmiş veya tanımlanmış gaibin iletişim ucu ruhudur.

Ruhtan, kainatın bilincine fışkıracak fiilin manası takva ile oluşturulur. İlahi uyuma bağlı tebliğin alındığı yer ise insanın ruhtan başka bir yeri değildir. Ruh nefse, yapacakları için, ilahi uyumla ilgili yönlendirmeyi teklif eder. (Azgın, eğitilmeye ihtiyacı olan, doğal, canlı) nefis imanla işaret edilene uyarsa, iyi güdü devreye girer, üretimini kainatın uyumu bağlamında yapar, bu bir takva yayımı olarak ilahi bilince yükselir ve alınır. Bu muttakinin (takva sahibinin) işlevidir.

Ruh, bedenden, candan, nefesten, nefisten, karakterden farklıdır. İrade gösterecek nefsin, canını koruyacak bedenin, doktora götürülecek karakterin veya fizyolojik aksaklıkların ötesinde bir şeydir. İnsan ölürken kan akar, can tükenir, nefes çıkar, kalp durur…

Ama ruh ölmez. Ruh bu dünyada nefse dur demekle ilgilenir. Daima (isterseniz, “kainat bilincinin otomatiğine bağlı” deyin, fantastik olur,) takvanın öne çıkmasını önerecektir. Ruh öldükten sonra da takva yazıtlarıyla (isterseniz buna da amel deyin) kendini ahirette ispat içinde olacaktır.

Çünkü ruh, ilahi bir veridir. Yaratan’ın “kendimden verdiğim” dediğidir. “Senin ürerken içinde olan değerli özelliklerden biri,” dememektedir.

Yaşam

İnsan; nefsinin iyi/kötü dürtüsüyle gelişen fiilleri yaratır, yaşamını geliştirmesine sebep olur. İnsan bir çok kavramı bile kendi üretir, terimleri, dili, anlamı, manayı da; organize olur, alet yapar, alete iş öğretir ve yaratmasını gerçekleştirir.

İnsanın kötü dürtüsü olsa olsa bir negatif taraftır. Doğada her varlık pozitif ve negatif yönleriyle vardır. Ben buna dualite, parad, ikilik ve karşıtlık gibi isimler takmaktayım. Kur’an’da da (ayetle) karşılığı vardır. Varlıkların çiftler halinde yaratılması bu tip bir farklılığı kanıtlamaya yeterlidir. Hele iradeli olan insan için bir kutupluluk gerekiyorsa, bu nokta iyi bir fark yaratır, ki bu onun değerlendirilmesine vesile olur.

Eğer Batı bakış açısıyla “insan kusurludur” deyişini ele alırsak, kusur özelliği bu bakış açısıyla açıklanabilir. Ama aslında bu da kainat bağlamında; doğaldır! Ben İslami bakışla bunu bir kusur olarak görmüyorum, gereklilik ve üstünlüğün bir açıklaması; ilerlemenin, hareketin, devinimin, yeniden yaratılışın, daha mükemmel yaratılmanın esası olarak görüyorum. Yoksa kusurlu demek, çok iddialı bir basit bakış olur.

Şeytan dürtünün kötü tarafını abartır, kamçılar, cazip kılar, hatırlatır ve esasında istismar eder. Şeytanın vazifesi (insanlığın karşıtı olarak) ilahi uyuma karşı gelecek insan potansiyelini istismar etmektir.

Peygamberler kendilerinin de mensubu olduğu insanlığa kötü tarafı hatırlatır. Onlar; nefsi, ruhu, takvayı, uyumu, sevabı, günahı, doğruyu, yanlışı; karşıtlığın yaşamla ilgili olanlarını fiilleriyle ve örnekleriyle, belirtilen nizamla tebliğ eder.

İnsan yaşamında sürekli yaratır; 1) küfre sapmadan, ilahi uyumu bozmadan, 2) küfre yönelerek, inkar ederek, uyumsuzluk yaratmaya çabalayarak. Öyleyse soralım: Üstün insan tarafı mı, yoksa sapkınlık tarafı mı?

Sapkınlıkların amacı, yaşamda yanılgıyı olağanlaştırmaktan öte bir şey değildir! Zararlılık, kendi kültüründe olağanlaşır. Geri dönüşü çok zor bir gidişin yolcuları sadece sapmışlardır.

Kötü güdünün ürünü yaşama zarar verir. İlk bakışta yararlı gibi görülse de sonuçları zararlıdır. İnsan ömrü içinde bunu göremeyebilir de! Ama neticede hesap etmekle ilgili bir sorumluluğu vardır.

Uyumsuz olan; kavgacı, küfre batmış, zalim, kibirli, adaletten yoksun, çığırından çıkmıştır. İnkarcı, ilahi körlüğü savunan, kendi yarattığına tapan zavallıdır. Onların hali nicedir!

Din ve Muttaki

İslam, kainatın uyumunun, nizamının ve yasalarının bütünüdür.

Dünyanın dışında da İslam geçerlidir. Hücre, terliksi hayvan, virüs, atom, quark, gezegen, galaksi, insan… Hepsi İslam’la ilgilidir.

İslam; batıl olana karşıdır, batılı uyumsuzluk olarak tanımlar; yaratmaktan yanadır, yararlının seçilmesini ister; hem de tüm kainat içinde. İslam, üstün iradeli insana, yaratırken sapmaması için, verili ruhu kanalıyla uyumu hatırlatır.

Muttaki (takva sahibi), yaşarken yaratma gücünü doğru kullanandır. Bilimden yanadır. Çünkü bilerek doğru yapar! Araştırmaktan, açıklamaktan yanadır. Yararlı olanı üretmekten, üretim sistemlerini kurup işletmekten yanadır. Sanattan, güzellikten, estetikten yanadır. Adaletten yanadır…

Muttaki sahibi Yaratan Allah olan dine inanmaktadır! Ben de böyle bir dine inanıyorum!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

iletisim-yasasi
ÖNCEKİ YAZI

Dil ve Anlam Yönüyle İletişim Yasası

tesla-motorun-ogrettikleri
DİĞER YAZI

Tesla Motor’un Öğrettikleri

Kültür 'ın son yazıları

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme