politik-bolunme-sii-sunni-gerginligi
Politik Bölünme: Şii-Sünni Gerginliği

Politik Bölünme: Şii-Sünni Gerginliği

7 Ocak 2016
Okuyucu

Bu tür bir başlık atmakta zorlandım. Bölünmek böyle bir şey!.. Haritalara bakıyorum, ki çoğu Batı’da hazırlanmış, Şiiler, Sünniler, Vahabiler, İbadiler… Tarikatlar ve mezhepler… Sebep ne? Ne din, ne ileriye gitmek; politika ve iktidar savaşları sonrası ortaya çıkmış ve yerleşmiş bir kültür.

İslam kainatın inancıdır, dinin ve imanın kendisidir, Müslüman Resulullah’ın ümmetidir, Ona gelen vahiy Kur’an’dır ve kitap tektir. Kim ne düşünürse düşünsün, kim hangi fırkaya bölünecekse bölünsün, değişmeyecek olan budur. Hakiki Müslüman, seninki, benimki demez. Sahih din bunu emreder.

Ancak Ortadoğu Müslümanlık tarihi içinde pek çok kanlı olay gördü. Tarihte bazı halifeler, Resulullah’ın torunu ve pek çok ileri gelen kişi yine bir başka Müslüman tarafından öldürüldü. Resulullah’ın vefatından kısa bir süre sonra sen-ben derken bölünmeler ve çatışmalar, buna dayalı dışlanmışlıklar, saf tutmalar ve birbirinden farklı yorumlar meydana geldi. Bu farklılıklar kendi kültürünü yarattı ve devamında kökleşti, kurtulmak güçleşti. Belirgin olan konu şu: Politika. Bugün de böyle, değil mi?

Arabistan ve İran gibi ülkeler sert rejimler tarafından idare ediliyorlar. Arabistan’da kral, İran’da imamlar hakim konumdadır. Bir başka önemli ülke Mısır, belki de demokrasi kültürünü geliştirmeye bir fırsat bulacakken askeri darbe ile başka bir politik potaya ayrılmıştır. Ülkeleri tek tek saymaya gerek yok, bir çoğu kendi dertleriyle meşguller. Çoğunun sebebi aynı, yönetenlerinin halklarına karşı olan baskılı tavrı ve zulmü araç olarak görmesi. Bir de bilimsellikten bihaber olmak, geri kalmak ve dolayısıyla cehalet etkili olmaktadır.

1979’da Hac’da meydana gelen kanlı olay için Suudiler Şiileri suçlamışlardı. 1987’deki olayda ise İranlı hacılar Suudi güvenlikçiler tarafından tutuklanınca çatışma çıkmış ve ölümler olmuştur. Geçenlerde idam ettikleri 47 kişi içinde Şii Ayetullah’ın olması Şii-Sünni gerginliğini tekrar canlandırmıştır. Suudiler Ayetullah Nimr Al-Nimr’in arkasında İran’ın olduğunu iddia ettiler. Şeyh Nimr Al-Nimr’ın idamı şimdiden ileriki tarihlerde bölgede çatışmanın büyümesine bir referans oldu bile.

Taraflar politik manada fiilen bölündüler. Hatırlayalım, belirgin biçimde politik bölünme Saddam’a karşı sürdürülen savaş sonrası Irak’ta gerçekleşti. Irak üçe bölündü; kuzeyde Kürtler, ortada Sünniler ve güneyde, daha çok İran’ın etkisi altındaki bölgede, Şiiler diplomatik manada tanındılar. Kültürel bir bölünme idari bölünme haline geldi. Yönetimleri bu ayrıma göre belirginleştirildi. Arap Baharı denilen süreç daha çok Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki Sünni ülkelerde gerçekleşti. Filistin ve Suriye gibi coğrafyalarda diplomatlar Sünni ve Şiilerin görüşlerine ayrı ayrı başvurdu. Ortadoğu’da İran’ın faaliyetlerine çeşitli kesimler “Şii yayılmacılığı” yorumunu yaptılar.

Petrol krizi tekrar alevlendi. Yaklaşık bir yıldır küresel petrol arzı sürekli artıyor ve fiyatlar sürekli düşüyor. Bugünlerde varili 35 dolar civarında olan bu fiyat, 18 dolarlara kadar ineceği söyleniyor. Hadi diyelim 28 olsun, bu bile bir savaş sebebi! 2015 sonu itibarıyla Suudi Arabistan’ın 98 milyar dolarlık bütçe açığını açıklandı. En büyük girdisi petrol olan Suudiler arzı sürekli artırarak gelirini dengelemeyi hedefledi. Bu petrolün daha fazla ucuzlaması demek oluyordu. Diğer aktörler de aynısını yapmak durumunda kalıyorlardı. Başta Suudilerin bağlı olduğu OPEC ülkeleri, İran ve Rusya fiyatları indirdikçe fiyatlar düşmeye devam etti. Bütçeler altüst oldu.

İran ve Suudiler petrol konusunda bir hayli etkilenmişlerdi. Küresel petrolün %30’luk diliminin Basra Körfezi çıkışlı olduğu düşünülürse, bölgedeki tansiyon çok daha önemli görülmeye başlandı. Her bir konu birbirlerini suçlamak için büyütüldü. Nimr Al-Nimr’in idamı gerilimi bir hayli artırdı.

Yakın zamanda 34 ülke katılımıyla İslam Ordusu denilen, belirgin ölçülerde Sünni ittifakla olduğu iddia edilen ve Riyad’da kurulan bir yapıdan söz edildi. Türkiye de bu oluşuma dahil oldu. Açıklama yapma ihtiyacı duyanlar, bunun askeri hüviyetinden çok politik bir birliktelik, askeri yönü ise IŞİD gibi terör örgütleriyle savaşmak olduğunu belirttiler.

Ardından 47 kişinin idamı gerçekleşti. Bunların içinde 46 cihatçı militan olduğu açıklandı (43’ünün Sünni olduğu da belirtiliyor). Bu olayı Arabistan’ın “içişleri” olarak yorumlayanlar çıktı. Ancak öteden beri İranlılar Şeyh Nimr Al-Nimr’in serbest kalması için gösteriler yapmaktaydı. İdamı üzerine zaten ayakta olan İran bu kez göstericiler saldırmaya başladı ve devlet tavır aldı. Çeşitli ülkelerde Arap diplomatik misyonlarına saldırılar oldu ve bazı ülkelerden diplomatlar geri çekildi. Dünya bunu “Sünni-Şii gerginliği” şeklinde lanse etti. Suudilerin tarafını tuttuğunu ilan eden ülkeler Kuveyt, Sudan ve BAE oldu.

Bölünme bu noktada da kalmadı, Müslümanlık dışına taştı. Küresel ölçekte iki kanat oluştu. Suudilerin grubunun arkasında Amerika ve Avrupa var; İran’ın arkasında ise Rusya ve Çin. Bu gruplaşma hem Irak ve Suriye hem de küresel terörün önemli ayağını oluşturan IŞİD için geçerlidir. Biraz daha geri planda Ukrayna, Doğu Akdeniz ve Ermenistan’daki Rus varlığı, İran ile yapılan nükleer anlaşmanın durumu, bu iki ülke tarafında yer alan Çin kendini göstermekte.

Türkiye Cumhurbaşkanı bu idam olayından birkaç gün öncesinde Kral’a ziyaret ve Umre yapmak için Arabistan’daydı. Rus uçağının düşürülmesi olayından kısa bir süre sonra da Katar’da bulunmuştu. Bu ziyaretlerde petrol ve gaz konuşmanın dışında bölge sorunlarının ele alınmış olduğu iddiaları yapıldı. Tabi elbette konunun özünde Suriye ve IŞİD olacaktı. Ama bu konuların hemen çevresindeki ülkelere bakıldığında, üzerinde konuşulan ülkelerin başında İsrail, İran, Rusya, Irak, Mısır gibi ülkeler ve Kürdistan mevzuu vardı. Hatta Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi süreci mi var acaba, diye düşünenler de bulunmaktadır.

Bütün bu politik bölünme nedir? İşin içinde ilk çemberde Sünni-Şii gruplar gösterilmekte, ikinci çemberde bir tür yeni küresel kutuplaşmalar işaret edilmekte. Hatta işi ileriye götürüp “III. Dünya Savaşı mı?” diye soranlar da var.

Bütün bu vaziyetten kim kazanır, kim kaybeder? Ne Müslümanların tamamı, ne de Şii-Sünni gruplardan biri diğerine karşı kazançlı çıkar; Müslümanlar kaybeder. Mezhep çatışması üzerinden bir kazanç kapısı aranıyorsa buna Müslümanlar izin vermeli midirler? Herkes aklını başına toplamalıdır, değil mi? Zaten bölünme başlı başına istenmeyen bir konudur, bir de birilerinin ekmeğine yağ sürülmesin.

Bölgede İsrail yine kazanan taraf olur. Diğer taraftan Rusya amaçlarını elde etmek için dikkatleri çok başka yerlere çekerek zaman ve imkan kazanabilir. Amerika bölgeyi yönetmek için yeni ve önemli bir sebep bulmuş olur. Çin bölgeye girmenin imkanını bulur. Avrupa zaten tecrübelidir…

Belki diktatörler, krallar ve diğer despot yönetimler sonlanırlar. Demokratik yönetimler devreye girmeye başlar. Bilim ve teknolojide ilerlemeler olur. Çalışarak üretmek ne demek anlaşılmış olur. Bu ise serbest piyasa ekonomisi için biraz daha hareketlenme demek olur. Petrol fiyatları düşünce pek çok ülke ekonomik sıkıntı yaşar, ekonomik dalgalanmalar Türkiye gibi petrol üretmeyen ülkeleri etkiler. Başka bir konu, gerginlikten dolayı silahlanma ihtiyacı artar ve bu yöndeki ekonomi kendine yeni bir kaynak yaratmış olur.

Bütün bunlar dünyalık işler, değil mi?..

Ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim, Türkiye bu tür işlerde tarafsız kalmayı bilmelidir. Bir tarafı suçlamak ve diğer tarafı haklı göstermek taraf olmanın başka bir şeklidir. Konuşan dil dahi çok önemlidir.

Mesele İslam’ı yeterince anlayamamaktan ileri gelmektedir. “İslam’ı ben senden daha iyi anladım,” demek bile işi çıkmaza sokacaktır. Hele tarihsel vakıaları bugün kan davası gibi kültürel yapıda en önemli konu olarak görmek ne dine ne de sosyal düzene yarar sağlar. Aman, akıl vermek bile orada dursun. Kimse münafıklığın türlerinden birini yeni versiyonuyla şekillendirmek için kendini vazifeli görmesin. İman kalplerde olsun, kul ile Allah arasına girmeye kalkışmasın.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

pozitif-hukukun-esitligi
ÖNCEKİ YAZI

Pozitif Hukukun Eşitliği

ortadoguda-sii-sunni-gerginligi-ve-turkiye
DİĞER YAZI

Ortadoğu’da Şii-Sünni Gerginliği ve Türkiye

Kültür 'ın son yazıları

379 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
376 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
573 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
525 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.1K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme