hollywood-amerika-ve-turkiye-2016
Hollywood

Hollywood, Amerika ve Türkiye (2016)

2 Ocak 2016
Okuyucu

Amerika dünyaya liderlik ediyor, küresel ölçekte kaynakları yönetiyor, vizyon koyuyor, yeni kavramlara odaklanmayı sağlıyor, kültürel değişimin öncülüğünü yapıyor, politikaları belirliyor ve aslında oyunun kuralını koyuyor. Peki, bunu nasıl başarıyor? Size hakim-üst akılla desem yeterli olur mu?

Bu 2016’nın ilk yazısı olduğuna göre anlatıma biraz eğlence katmalıyım. Konuyu daha iyi canlandırabilmek için Hollywood perspektifinden bakmayı yeğleyeceğim. Ama lütfen reel politikanın işaret ettiği Amerika’dan ve teşbihle sözünü edeceğimiz Hollywood’dan hoşlanmayanlar araya girip sevimsizliğe sebep olmasınlar. Çünkü amaç bunları sevip sevmemek veya fanatizm değil.

Esasında bahsetmek istediklerim bugünlerde herkesin sorguladığı türden başlıkları kapsıyor: Dünya, politika, diplomasi, uluslararası ilişkiler, liderlik… Mesele bu her biri başka alem olan başlıkları bir resim karesi içinde sunabilmek olsa gerek. Uluslararası ilişkilerde hakim-üst akılla neler başarılabilir, akıl ve çaba olduğu halde ne yapıldığı zannedilir veya kaybeden taraf olunur? Sadece doğruluğu teyit edilebilir türden bilgilerden yola çıkarak bir başkası nasıl kolayca yönetilir?

Cevabı bu noktadan itibaren arayalım. Bu bir hakim-üst akılla olacak iştir. Alt ve eşiti akıllar hakim-üst aklın planına bağlıdırlar. Hakim-üst akıl bir ana planla bilinen, doğru ve herkesçe kabul görebilecek değerdeki bilgileri tekrarlar, yerleştirir; ki başarısını garantilesin. Bu yerleşik gerçekçilik, hakim-üst aklın ve etkisi altındakilerin bir güven ortamı içinde ana plana dahil olması anlamında değerlendirilmelidir.

Quentin Tarantino’nun filmlerinin cazibesi, yorumuma göre; bu yukarıda belirttiğim hakim-üst akıl ve ana planla liderlik etmek yaklaşımının perdeye aktarılmasıdır. Tarantino genel olarak Amerika’da yaşayan değişik kutupları ve politik kimliklerin çatışmalarını işler, sosyo-politik ilişkileri ustalıkla ve en sert üslupla hicveder. Uluslararası ilişkiler bağlamında dünyayı Amerika, değişik milletleri Amerika’daki değişik çıkar güçleri olarak görürseniz, seyredilen Tarantino filmlerinin tadı daha başka olur.

Örneğin 1997 yapımı bir filmde (filmin adı ana karakterin adıdır, Tarantino genellikle böyle tercih eder,) sıradan Amerikalı (kadın, zenci, orta yaşlı, geliri düşük…) Jackie Brown karakterinin karşısına çıkan bir fırsatta, alenen kendine çıkarı için yaklaşanları (adaleti ve huzuru temsil edenler, gangsterler ve bu tür bir yaşamı normal görenler, suçlular üzerinden para kazananlar,) çok iyi okuyarak onları nasıl programladığı ve yönettiği anlatılır.

Gerçek hayatın içindeyken başkalarını yönetmek için ne gereklidir? Jackie’nin özelliklerine göre cevaplayacak olursak önemli erdemlerden söz etmiş oluruz. Bunlar, sükûnetle hareket etmek, sabretmek, kararlılık göstermek, aklı ön plana çıkarmak, oyunun kurallarını bilmek, buna göre oynamak, sürekli ön alacak hamleleri yapmak, en aptal biri bile anlayacak ve uygulayabilecek şekilde basit ama sağlam plan yapmak, doğruluktan şaşmamak, güven sağlamak gibi değerlerdir. Tarantino’nun diğer filmlerinde olduğu gibi burada da konu sürekli diyaloglarla gelişiyor: Doğru ve zamanında konuş, anlaş ve uygula.

Çıkarılan sonuç bağlamında işaret etmeliyim, ana paradoks şu: Sürekli gerçekle ilgileniyorsunuz, olanı konuşuyorsunuz ama sürekli kaybediyorsunuz. Pratikte böyle değil mi? Liderler çıkar şu oldu bu oldu derler. Gerçekte olanlar öyledir. Ama sonuç hep başka çıkar. Üst akıl sürece etki eder. Görülen ve duyulanların dışında müdahaleler dahi olabilir ama bunun önemi yoktur. Süreç yönetimindeki girdiler bir şekilde inisiyatifi elinde tutabilen ve imkanları kullanabilen tarafında programlanır.

Sonuç ne? Burada önemli olan bir planın olmasıdır. Ama az veya çok, değerli veya değil, hemen herkes kendi planı olduğunu düşünür, değil mi? Planlardaki önem ve öncelikler özele indirgendiğinde birer çelişkili durum ortaya çıkabilir, bunları iyi değerlendirmek gerekir, değil mi? Oyunu kabullenen aktörlerin üstüne düşen görevi (buna alt plan diyelim,) istekle, akılla, çıkar için ve ölümüne odaklanmış şekilde gerçekleştirerek, Jackie’nin planını (ana planı) başarıya taşımalarıdır. Ancak sadece Jackie ve onu iyi anlayan biri kazançlı çıkar. Çünkü asıl plan ve uygulamadaki üstün özellikler Jackie’ye aittir. Diğerleri kendilerini belki mevkidaş, önemli aktör, partner, vazgeçilemez dost, planın ana halkası veya önemli kişi gibi görüyordur.

Jackie’nin özgüveni tamdır, sürekli gülümser, hiç bir sıkıntı ve panik havası görülmez. Ee! Lider böyle olur. Sopa yemiş gibi bakan birinin liderliği tartışılır.

Mevkidaş!.. Tabir doğrudur ama pek işe yaramaz. Çünkü mevki, yer, konum bilgisi diplomaside kayganlık gösterir. Görüyorum ki işin doğasında olan diplomasideki nezaketi yanlış yorumlayanlar bile çıkıyor. Kimin sözü daha çok dinlenir, itaat ettiren de o olur. Böyle bakarsak, gücün kimde olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bu durumda mevkiin değeri önemli yemek masalarında kim kiminle yan yana oturuyor veya kırmızı telefon görüşmelerinde kim buyurucu konuşuyor örneklerinde görünür olur.

Bir gangster filminde yukarıda sıralanan üstün değerler belirgin şekilde nasıl işlenmiş olabilir diye merak etmiş olabilirsiniz. Bu Tarantino’nun anlatım ustalığı olsa gerek, filmlerini değerli kılan özellik budur. Başka bir yaklaşımda daha bulunalım: Hollywood aynı zamanda öğreticidir de!..

Konumuzla bağlantılı olarak, Jackie ve çevresindeki çıkarcıları, politik yaklaşımlarıyla kendilerince bireysel liderlik gösteren uluslararası aktörler olarak düşünebiliriz. Başlangıçta dünyayı filmdeki aktörler gibi görelim demiştim; Amerika, Türkiye, Rusya, Suriye, İsrail veya başka ülkeleri bu aktörlerle özdeşleştirin ve şimdi söyleyin; perdedeki film sizce nasıl biter? Amerika Jackie’den farksızdır. Sükûnetle hareket eder, sabreder, kararlılık gösterir, aklı ön plana çıkarır, oyunun kurallarını bilir ve kuralları çoğunlukla tayin eden taraftır, sürekli ön alır, basit ve sağlam plan yapar, diplomaside, politikada, hukukta, ekonomide, yatırımlarda, bilimde, sanatta, akla ne geliyorsa ortada olan her konuda doğruluktan şaşmaz, karşınıza alırsanız detaylı şekilde size olanları anlatır ve güven verir. Ama!.. Düşündüğünüz sonuçlardan dolayı içinizde bir uhde kalır. Acaba, dersiniz. Amerika’nın aklınıza düşürdüğü şüpheli soruları tam olarak cevaplayamazsınız. Herkes Jackie’nin dediklerini yapar; kazananlar olur, kaybedenler de. Sorun nerede?

Eğer kazanan olmak isteniyorsa önemli noktalar var, sıralayayım: 1) Dürüstlük: Jackie’nin planına uyumlu ortaklığı oturup kendisiyle konuşmak gerekir; dürüstçe. Yani; kazan kazan!.. 2) Masaya hazırlıklı oturmak: “Konuştum, anlaştım, her şey tamam,” denmesi sonuçta kazanan olmak anlamına gelmez. Kazanmak için daha en başta, ana plan yapılmaya başlanmışken söylenmesi gerekeni tam ve ayrıntılı söylemek ve bunun üzerine anlaşmak gerekir. İşin en başında masaya hazırlıklı oturan ana planı yapandır, diğeri ise duruma dahil olandır. 3) Süreklilik: Uygulamada üstün değerleri ve özellikleri asla terk etmeden hareket etmek gerekir. 4) Had bilmek: Politikanın geri planında örtülü işler ancak üstün bir güçle yönetilebilir. En güçlü olan zayıf olanı sırası gelince açık edeceğinden, cin olmadan şeytan çarpmaya kalkışmak acemilikten başka bir şey olmaz. Jackie’ye rağmen her bir aktör örtülü işlere girişti ama işe yaramadı.

Türk siyasetçiler içinde bu tür oyunları en iyi bilen liderlerden Rahmetli Demirel ve Özal’ı hatırlayabiliriz. Her ikisi de başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yaptılar. Her ikisi de Amerika’da yaşamışlar, bu kültürü iyi bilmektedirler. Bu önemlidir. Onlar zamanında Amerika ile Türkiye arasında, iyi günde, kötü günde, denebilecek dönemsel evlilikler yaşandı. Demirel askeri müdahaleden sonra tutuklu olarak Zincirbozan’a giderken bu tip işleri hiç kişiselleştirmediği biçimde davranış sergilemişti. Altı gidip yedi gelmesi, oyunun kuralı gereği idi. Diğer taraftan Özal sayısız fırsatta Körfez Savaşı’na fiilen girme talebini Baba Bush’a aktardığı halde bir türlü amacına ulaşamadı. Askeri zevatın yukarıdan aşağı sırayla istifa etmelerine bakarak, kendine “Anlaşıldı, bu iş olmayacak,” demesi oyunun nasıl oynandığını iyi bilmesinden kaynaklanmıştı.

Biraz bugüne gelelim ve Türk dış politikasına bakalım. Amerika’nın son günlerdeki tutumunu doğru okuyamayanlara Tarantino filmlerini öneririm. Konu sadece kovboyculuk, kan dökülmesi, iyi-kötü adam muhabbeti değildir. Konu sadece el etek öpmekle de bitmemektedir. Eğer planlanan ve oynanan senaryo içinde biri hakim aktör olmak, yani gerçekten kazanmak istiyor ise yukarıda ifade ettiğim dört maddeyi uygulamalıdır. Yoksa, “Doğru değil mi, böyle konuşmamış mıydık, anlaşma bu değil miydi, sen bunu kabul etmemiş miydin?” gibi pek çok hatırlatmalar yapılmak zorunda kalınır.

Film biter, salondan seyirci gibi kalkılabilir de…

Amerika Obama yönetimiyle Usame Bin Laden’den kurtuldu, Küba, İran ile barış yaptı, Rusya ile yeni START (Strategic Arms Reduction Treaty) Anlaşmasına vardı. Diğer konuları bilmem ama İran barışı konusunda çok aktöre rağmen barışa liderlik yapması önemli bir gelişmeydi.

2016 için yeni ödevleri var. Bu ödevler için gelişmeleri birlikte yaşayacağız. Bakalım Amerika diğer aktörlere rağmen küresel liderliğini nasıl gerçekleştirecek? Beklenen ana gelişme alanları: 1) Çözüm bekleyen sıcak bölgeler; hemen Türkiye’nin yakınanda sorunlu Ukrayna, Suriye, Ermenistan var. Kürdistan fikrini bu işin neresinde göreceğiz? 2) Küresel ekonominin yönetilmesi var. Bu duruma liderlik nispeten bildik yöntemlerle olacak görünüyor. 3) Yeni enerji kaynaklarının yaratılması ve buna uygun teknolojilerin kabullenilmesi süreci var. Burada ise önemli yeniliklerin ipuçlarını görebileceğiz. 4) Yeni üretim ve ticaret yolları açılacak. Üretim ve tüketim alışkanlıklarına yeni yöntemler eklenecek. Bu geçişi yaşayacağız. 5) Uzay çalışmalarında yeni adımlar insanlığın ideali şeklinde gelişecek. Hep birlikte sahiplenilecek cazip projeleri göreceğiz.

Türkiye’nin uzayda ve yeni enerji sistemlerinde belirleyici olması mümkün görülmüyor. Üretim ve tüketimde kendine ne sunulursa o kadarına razı olacağa benziyor. Çünkü küresel yatırımcının seçme sebeplerine etki edecek gücü bulamayacağına göre kendine aktarılan teknoloji ve kaynak kadarını kullanan olmaktan başka seçeneği kalmayacak görülüyor. Ekonomi ise malum, bu alandaki idari yönetim iyi ama bu kendi başına sınıf atlamaya yetmeyecektir.

Türkiye’ye yakın bölgedeki sıkıntılar için bir diğer Tarantino filmindeki ilişkileri yaşamaya başladık bile. Küresel güçlerin her biri, bölge ülkeleri ve kamplaşmış guruplar, terör örgütleri ve Türkiye… “Türkiye elbette kendi alanında duruma hakim, çok gayret sarf eden, hatta bölgesinde liderlik eden, planı olan bir aktör olacak. Hatta Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik fikriyle çok başarılı bir oyuncu olduğunu da düşünecek.” Sizce de böyle mi? Kazanan bakalım kim olacak? (Bir fikrim var ama film oynarken konuşmak yerinde olmaz.)

Herkeste olduğu biçimde ben de benzer prensiplerimden bahsedeyim: Kendi sahip olduklarımı düşünürüm, kazanan olmak isterim. Vatanımı, devletimi, milletimi, değerlerimi, geleceğimi, çocuklarımı düşünürüm… Suriye, Ermenistan ve Kürdistan pazarlıklarında, “Elimizden geleni yaptık, bu sonuca hep beraber katlanmak zorundayız,” cinsinden acizlik ifadelerini duymak istemem. Üç gün sonra, “Tüh, sadece bir aktör olduğumu göz ardı etmişim!..” diyecekler benden ötede bir mevkide dursunlar. Prensiplerim gereği kendimi bu mevkiye layık görmem, hatta beklentilerim hiç de yabana atılır cinsten değildir. Sinemayı, romanı, öyküleri severim ama kusura bakılmasın; kibri, vizyonsuzluğu, cahilliği ve zulmü hiç kabul edemem. Bir aktör olduğunu düşünenler veya aktör olduğunu çok sonra fark edecekler bu senaryolara göre dikkatli olsunlar; 2016’da ayağıma dolananlar olmasın isterim.

Egemenlik güçle korunur, üst akıl ve çaba ile de pekiştirilir. Güven, barış ve insanlık fikri en başat başlıklardır. Varolmak için kazanmak bir zorunluluktur. Liderlik önemlidir, ama önce sahneyi tanımak gerekir. Sahnede dürüst, hazırlıklı, sürekli olmak ve had bilmek gerekir. Gelişme olacak ise bu konular bütün halde korunmalıdır.

(Görsel: Flickr, Tom Benson)

Politika 'ın son yazıları

23 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
39 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
41 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
76 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
120 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme