Bu makalede bilimsel ve felsefi düzlemde konuyu derinlemesine irdeleme şansı bulacağız. Sırasıyla, insanın bilgisini, spekülatif bilgiyi, mutlak bilinci, bilimin uğraşılarını ve bilginin meşruiyetini açıklayacağız. Sonuçta bir buluşma önerisini göreceğiz. İnsan Bilgisi İnsanlık “bilginin kimliği” konusunda anlaşamadıkça, hemen her alanda anlaşma güçlüğü çekeceğe benziyor. Bilgi
MoreSözcükler kah acıdır, iğneler, batar, gözyaşlarına boğar insanı, kah tatlıdır, mutluluk kapılarını aralar, büyülüdür sanki… Sözcükler dikkatle seçilmelidir, değil mi? İnsanlığın tecrübelerinden geleceğine doğru yürüyüşte anlamı ifade ederken sorumluluk duyulmalıdır. Derler ki, söz gümüşse sükut altındır! Bu susmak demek değildir, had bilmektir. Derdini anlatamayan bir toplum neyi elde edebilir ki? Hatta sözcükler için de söylenebilir, adamı vezir de eder, rezil de! Boş tenekeden çok ses çıkar! Böylesi ifadeler, sözün sahibine, dur önce bir yutkun, öyle konuş, der. Sözcükler yetiyorsa iletişim, uyum, ölçü vardır, had bilmekle ilgili sorun çözülmüştür, Ademoğluna yakışan budur. Elbette Ademoğlu aklını kullanır, kalbini dinler ve öyle konuşur.
Moreİnsanlık mucizeden medet ummanın çeşitlemelerine tanık olmuştur. Mucize yaratanlar, mucizeden para kazanmayı düşünenler, mucizeye sığınanlar, mucizeyi inkâr edenler, mucizeyi inkâr ederek düşüncelerini sağlamlaştıranlar… En başta bir mukayese ile şunu söylemeliyiz, tüm canlıların bildikleri kendi algılayabildikleriyle sınırlıdır. Diğer canlılar gibi insan da kendi almaçlarıyla (reseptörleriyle) algıladıklarından yola çıkarak yaşar. Bazı algılar o kadar süratle gelişir ki bilinçsiz hareketler bile söz konusu olur. Hatta etrafında olanların birçoğunu kendi almaçlarının sınırlarının dışında olmasından dolayı anlayamaz bile. İşin bilimsel ve düşünsel kısmı bir yana, normal yaşamda insanlar kendi boylarını aşan olgulara bir şey söyleme ihtiyacı duyar; “mucize” der. Ancak bir olgunun mucize olabilmesi için
MoreBu metin “MUTTAKİLİK” adı altında ifade edilen düşünce yapısının kuramını içermektedir. Bir tür temel doküman niteliği taşımaktadır.
MoreAsabiyyeyi şiar, kazanç kapısı, yaşam şekli edinenlerin, ardına düşüp medeniyetle özdeşleştirenler giderek kainatın dinine ihtiyacı kalmaz oldu, kendince icat ettiği dinin müridi yaptı, biliyorum; ama buralara nasıl gelindi, hatırlatmakta yarar var; belki yararı olur. Asabiyye nedir? Bilinir, söylenir ve birilerince güvenilir; döner, dolaşır ve sonuçta gelir takvanın karşısına oturur; masumdur ama değiştirir, akla hitap eder ama savaştırır, ilişkilidir ama ayrıştırır… Bir de bakarsınız doğalmış gibi olan asabiyye, keskin duvarlar örer insanoğlunun nefsine. Son raddede düşmanlık, şeytanın içtihadı, sapkınlık olur; zaman içinde ve uygulamada böler, parçalar, kardeşi kardeşe düşman eder… Konu dinle ilgilidir, sosyal ve siyasal bağlamlarından çok önce. Evvela din,
MoreMerkezde duran bir muttaki öğrencisiyim. Etrafımı okuyorum; yazılanları, konuşulanları, verilen dersleri, programları… İki kutuptan yaptığım “okuma” arasındaki benzerliğe şaşırmamak elde değildi. Bunları sizlerle paylaşmak istedim. Önce verdiğim iki örnek anlatımımı somutlaştırmak içindir. Asıl söylemek istediğim, bizleri “son okumaya” götüren asıl gerçeklerdir. Zor olan da budur! Kolay okumaları bu insanlık binlerce yıldır duymaktadır. İlk Okuma: Cuma Vaazı Mimberden gelen bilgiler şunlardı: “Ey insan, sizin iradeniz var; Meleklerin yok; siz ondan dolayı üstünsünüz…” Cuma günü binlerce kişiye doğrudan, yine binlerce kişiye net üzerinden böyle bilgi veriliyordu. Asıl konu ise “bilim” idi. Allah’ın (cc), Meleklerin ve insanın ilmi farklarını izah etmeye kalkışmış bir
More