Popüler İstihbarat ve Küresel Sorunlar

29 Mart 2020
Okuyucu

Popüler istihbarat açısından konuları açıklamakta belli zorluklar vardır. Bir benzetmeyle açıklayacak olursak şöyle söyleyebiliriz, istihbaratın güncel küresel sorununu çözme biçimi popüler fizikçilerinki gibidir. 

Bilinen fizik kuralları vardır ama sahayı evrenin bilinmezliklerine doğru açıp burada olabilecekler hakkında fikir yürütmeye kalkıştığınızda futurist olmaya başlarsınız. Bu yöntem istihbarat meslek erbaplar tarafından da doğrudur. Fizik alanında örnek bilim insanlarından popüler fizik profesörü Michio Kaku bizlere gayet belirgin açıklamalar yapar. 

O halde popüler istihbarat uzmanı (istihbaratın İngilizcedeki karşılığı zekâ anlamına gelen Intelligence’dir), bu durumda zekasını kullanarak bilinmezlikleri tahmin eder veya gerektiği biçimde ve ölçüde öyle bilinmesi istenen konuların durumunu düzenler. 

Bir istihbarat uzmanı, hasma veya olası hasma yönelik, (olasılık girince işin ucu ilerler ve örneğin dost tarafın hasım olması isteniyorsa gerekli dönüştürme faaliyeti de mümkündür, bu bir görev tarifidir,) bunların (1) imkân ve kabiliyetleri, (2) hassas, zayıf ve kuvvetli tarafları ile (3) niyetleri hakkında kestirimlerde bulunan, ama üzerinde çalışılan konuda ne denli doğru kestirimlerde bulunulur ise o denli başarının elde edilebileceği türden sonuçlara sebep olan biridir. Mesleki açıdan bu kişinin adı istihbarat analistidir.

Şimdi Amerika ve Çin’in bu son COVID-19 hadisesi ile içine düştükleri güncel sorun sahasını hangi şartlarda ele alıyoruz? Bakın bu iki dev ülke bilim ve teknolojide çok ilerideler ve kuantum bilgisayarlar, 5G ve 6G şebeke teknolojisini geliştirmekteler, yapay zekâ ile yapılabilecek her ne varsa bunun alt yapısını inşa ettiler ve gerekli donanımlarla artık günlük yaşama ve hatta bir savaş söz konusu olacak ise burada yer tutmaya başladılar. Siber Savaş ve Uzay Savaş birlikleri kurdular. Konvansiyonel silahlı güçlerini otonom harekât yapabilecek hale dönüştürmenin eşiğindeler. Hatta Nükleer, Kimyasal ve Biyolojik Savaş laboratuvarları var, hem taarruzi hem de savunmaya yönelik hazırlık içindeler.

İfade ettiğim gibi istihbarat analistinin görevi şu: ‘Her türlü savaş imkânı olan şu hasmın kapasitesi, zayıf noktaları ve niyeti nedir? Acaba bunları ne zaman, nerede, ne ölçüde ve nasıl kullanır?’ Bu soruları cevaplamak.

Peki ya zamanımızda insan-gücü ne durumda, bir de buna bakalım. Derin laboratuvarlarda çalışanlar ve onlara yön verenler giderek çoğaldılar ve güçlendiler; bunların da sözünü ettiğimiz durum ve beklentileri var. Michio Kaku’nun Geleceğin Fiziği eserinde açıkladığı gibi düşünelim. Bilim ve teknolojik gücün detaylarını yazmaya çalışan istihbarat analizcileri, değişik alanlarda yer alıyorlar veya çalışma imkânı yaratıyorlar; uzay, siber dünya, buna dönük dünya alanı, kent örgüsü, yaşam kültürü, vs. Üstelik bu konu sadece bilim ve teknoloji alanında kalmıyor, sosyal, ekonomik ve politik gibi, diğer alanlarda da değerlendirmelerin yapılmasına sebep oluyor. 

Bugün yeni küresel düzenin ayak sesleri kendini göstermişken ne durumla karşı karşıyayız? Birkaç ayda (bugün itibarıyla Kasım 2019 ve Mart 2020 arasındaki zamanda,) dünya nasıl bir hale geldi? Kompleks savaş araçlarında (denizaltılar, savaş gemileri, nükleer savaş alanları, vs.) nöbettekiler dahil, laboratuvarlardaki uzmanları da kapsar biçimde, bir bakışla her birey ve kurumun günlük hayattan el etek çektirildiği ortam şartlarında, görülenler normal mi, yoksa başka bir açıklama mı yapmak gerekiyor?

Klasik bir savaşın veya post-modern küresel bir savaşın amacı şudur: Hasmın (kişi, örgüt, ülke, ittifak olabilir,) savaşma azim ve iradesini yok etmek veya sürdürdüğü gelişme alanlarındaki çalışmalardan geride kalmasını sağlamak. Bugün kim kimin azmini ve iradesini kırıyor?

COVID-19 ile ortaya çıkan ne? Bütün insanlığı tehdit altına alan bu salgın hastalık ve buna bağlı gelişen olumsuz şartlarda (ki insana dayalı olmaları nedeniyle sosyo-ekonomik ve sosyo-politik şartlar en önceliklidir,) küresel bir güvenlik sorunu söz konusudur. Bunu sürdürülebilirlik bağlamında da açıklama getirilebilir, yaşam mücadelesi bakımından azim ve iradede zafiyetin ortaya çıkması, hatta belirsizliklerin gelişmesi de söz konusu denebilir. Bu durumda istihbarat analizcisinin havada kalan sorusu şudur: Bu tür ileri imkanlarla donanmış güçlerin kapasitesi bu şartlarda ne işe yaradı, tesisler, yatırımlar, tatbikatlar, yazılan gizli dokümanlar boşuna mıydı? Bu soruyu ki cevaplayacak? Michio Kaku mu? O zaten Biyolojik Savaş vurgusunu 2011 yılında yazdığı kitapta ayrıntılı biçimde resmetmiş. Daha ne?

Öyleyse insan-gücü ve buna dayalı küresel liderlik bakımından bir zaaf mı vardı da bütün bu ileri adımlar hesapsız atıldı? Basın kinaye ile şu Amerika’nın haline bakın şeklinde yazıyor. Yoksa içinde bulunulan halin böyle görünmesinin istendiği bir durum mu var? İşte burada istihbarat analizcisi bakımından ‘Asıl düşman kim?’ sorusu net bir şekilde cevaplanmadan ne Amerika ne de Çin hakkında bir değerlendirme yapılır. Söylenenler sadece popüler fizikçilerin yaptıkları gibi, popüler istihbarat olarak açıklanabilir. Fütürist bir yaklaşımla değerlendirme yapılabilir ve en azından denebilir ki; bu teknolojik ve donanımlı şartlarda sahada insan-gücü hesaba katılmadan savaş mantığında bir açıklama yapmak zaten mümkün olamayacağına göre, bir ileri adımda daha seçkin bir yapı kurulmak isteniyor olabilir.

Bu seçkinci yaklaşım halen bazı çevrelerin tartışma konusu içindedir. Ama en azından fizikçiler gibi istihbarat analizcileri de bu seçkinci yaklaşımı bir bütün içinde görmek durumundadır. Nasıl ve nerede? Siber savaşta, uzay savaşında, otonom silahların konvansiyonel savaşında, mega-kent düzenekleri içinde ortaya çıkan değişik tehdit şartlarına dayalı asimetrik savaşta…

Bu bütünlük daha sonra kimin hasım olup olmadığının tanımlanmasına ve bunların niyetlerinin ortaya konmasına, imkân ve kabiliyetleri ile hassas, zayıf ve kuvvetli tarafların belirlenmesine dönük adımların atılmasını gerekli kılmaktadır. 

Burada ortaya konan argümanı yinelemeliyim, yakın gelecekte hasmın belirlenmesinde ve buna dönük operasyon yapma mantığında esas olan fikir şöyle; bu işin odağında sadece devlet çatıları olmayabilir, lokal meselelere göre orada gücü elinde bulunduranlar çeşitleneceğinden, asıl karar vericiler küresel iradeyi yansıtan bir yapının liderliğine ve temel yaklaşımına ihtiyaç duyulabilir. 

Demek ki burada üzerinde durulması gereken iki nokta var: Birincisi, çok muğlak, değişken, çok kutuplu olan yapıların savaş alanlarına yansıttığı etki ve buna dönük ileri teknolojilerle yapılacak operasyonların hedefi, her defasında farklı bir tanımlama gerektirecektir. Seçkin insan-gücü bu mantıkla kendi yöntemlerini belirlemelidir. İkincisi, küresel düzende seçkinlerin seçkinlerle her boyuttaki ilişkisine bağlı olarak, yapay zekaya ve makineye dayalı zorlayıcı etkin müdahalelerin başarısı için yeni ve ileri bir modelin kurulmuş olmasıdır.

Londra’da 70. Yıl kararlarında NATO yeni hedef alanlarını Siber, Uzay, Hibrit Savaş, Kutup Bölgesi, Çin ve Rusya olarak çeşitlendirdi. Süzce NATO bu küresel büyüklükteki hedef paketini idare edebilir mi? Üstelik Putin, Soğuk Savaş gibi NATO’nun da işlevi bitti, Rusya NATO’nun hedefi değil, üye ülkelerin ABD, Almanya, Fransa, vs. ülkelerin ortağı, benzeri açıklamalar yaptı. Peki, Çin ne durumda? Küresel ölçekte hemen her ABD, Kanada ve Avrupa menşeili şirketin Çin’de yatırımı varken, üretilen mallar dünyanın her yerine ulaştırılması gerekirken, bu refah sistemi bir tür güvensizlik mi oluşturmalı? O zaman kime karşı güvensizlik, diye sorarlar.

Daha geçenlerde ABD 2021 yılı savunma bütçesi açıklandı ve Savunma Bakanı Mark Esper bunu eleştirdi. Esper, yapay zeka ile işleyen ve otonom harekat kabiliyetine sahip 355 yeni tip savaş gemisi ile hava gücünün modernizasyonu projelerinden bahsetti. Harekat alanında savaş gemileri ve denizaltılar ile insanlı ve insansız uçaklar otonom harekat yapacaklar, bunlarla ilgili planlar hazır ve şimdi bütçesi hazırlanıyor, şimdi konu bu. “Geleceğin kuvvet yapısı; daha az geniş yüzeyli platformları, çok sayıda ve küçük yüzeyli muharebe araçlarını, hafif ve isteğe bağlı olan insanlı gemileri, yaygın bir denizaltı kuvvetini içermektedir. Hava ve Kara Kuvvetleri entegrasyonu daha fazla uzaktan kumanda edilen uçakları ve isteğe bağlı insanlı kara taşıtlarını gerekli kılıyor. Donanma hafif ve isteğe bağlı insanlı gemileri entegre etmeye ve konuşlandırmaya başlamalıdır.”

Esper’e göre Çin, 21. Asrın imkanlarıyla diplomatik, ekonomik ve askeri kabiliyetlerinde genişleyerek tehdit oluşturuyor. “Çoğu zaman (Çin) her ne pahasına olursa olsun, iktidar görüntüsünü kendi lehine değiştirmek, dünyayı yeniden şekillendirmek için ve 2049 yılına kadar önde gelen küresel askeri güç olmak hedefiyle mücadele içinde. En çok sorun yaratan şey, Çin’in zorla teknoloji transferi, fikri mülkiyet hırsızlığı, siber casusluk ve ticari satın almalar da dahil olmak üzere bu hedeflere ulaşmasıdır. Pekin bu teknolojileri elde edip geliştiriyor, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin rekabet avantajını daraltırken, daha küçük devletleri de korkutmak veya zorlamak için kullanıyor.” Böyle ifade ediliyor.

Bugünün dağınıklığında düşünelim. Her gün siber ve asimetrik savaş oluyor ise bu durum nereye kadar varacak? Uzay hazırlıkları var ise başka neler bekleniyor? Mega-kent düzenekleri bir ağa bağlı yeni bir yaşam ve bunun güvenliği konseptini getiriyor ise buradaki otorite ne olacak? Otonom savaş makinelerinin kullanılma yöntemleri için dünya hazır mı? Biyolojik ve kimyasal tehditlere karşı koyma iradesi kimlerin kontrolünde olacak? Daha somut söylersek, ABD bir yerden çekiştirir, Çin başka yerden çekiştirir ise nereye kadar gidilebilir, buna Rusya, Avrupa, başka bölgesel güçler, anonim örgütler, teröristler ve vekaletçiler de eklenirse ne olur, bu dağınıklıkta asıl gücü temsil eden kim olmalı, bu kaotik şartlarda küresel bir sürdürülebilir düzen söz konusu ise acilen neler yapılmalı? Bunu yaparken liderlik ve insan-gücü hakkında yönlendirme ne olmalı?

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

korona-komplo
ÖNCEKİ YAZI

Korona Komplo

akilli-istihbarat-savaslari-cagi
DİĞER YAZI

Akıllı İstihbarat Savaşları Çağı

Güvenlik 'ın son yazıları

51 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
84 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
140 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
189 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
214 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme