ohalden-beklentiler
OHAL’den Beklentiler

OHAL’den Beklentiler

23 Temmuz 2016
Okuyucu

Devlet olmak zor ama millet olmak daha da zor. Biz zorlukları aşabilen bir milletiz. Tarihte örnek çok…

FETÖ/PDY’nin neler yaptığına ilişkin gerçek hikayeler var, hemen her gün konu ediliyor, ortaya sürülüyor. Şimdi OHAL içindeyiz; örgütle mücadele edilecek. Yetkililerce, “Devlet ve demokrasi korunacak!” deniyor. Başbakan Binali Yıldırım güzel bir betimlemeyle, “Devlet kendine OHAL ilan etti,” diyor. Ama yarın, yarından sonra birer vatandaş olarak kiminle ve hangi seviyede mücadele edilecek, biliyor muyuz? OHAL’den sonra demokrasi, adalet ve iç düşmanlıklar yok edilecek mi, her tür kirli iş engellenecek mi?

Rafet isimli bir arkadaşım var. Örnek olsun diye onun ağzından yaşadıklarını aktaracağım. Üç aşağı beş yukarı olaylar biliniyor gibi de olsa anılar yaşanmışlıkların rehberidir. Anılar Rafet’in ve hepsi birlikte oluyor. Şöyle anlatıyor:

Anı-1: “Kitaplarımı basan bir yayınevi pazarlama kapsamında sağa sola reklamlar da veriyor. Zaman Gazetesi’nin Kitap Eki var. Yeni çıkan kitapları tanıtıyor, kitaplar ve yazarlar hakkında bilgiler yazıyor. Yayınevi yöneticisi bir reklam paketi yapmış ve bu gazetenin dergi eki bölümünde yayınevine ait tanıtılacak kitapların bilgilerini gönderiyor. Bir süre sonra olumsuz cevap alıyor. Bir zaman sonra İstanbul’a gidiyor ve yayınevine uğruyorum. Orada yayınevi yöneticisi bana, Rafet Bey, sizin cemaatle bir sorununuz mu var, diye soruyor. Bilmediğimi söylüyorum. Neden sorduğunu öğrenmek istiyorum. Yayınevi yöneticisinin cevabı şu: Senin adın ve kitapların gazetenin yasaklar listesindeymiş, reklamını almadılar…

Düşündüm de pek çok yönü var bu olayın. Meğer, FETÖ/PDY her alanda iyi çalışmış, kontrol mekanizmaları var, listeler var, insanları fişlemişler, kendilerinden olmayanlara uzak duruyorlar, sırası gelince de engelliyorlar, Rafet’i de kendilerine ters görmüşler, Rafet bundan sonra kendi durumunu öğrenebilmiş. Hatta bu olay tam bir sansür hadisesi. Bildiğim kadarıyla sansürü en üst merciler ilan edebilir; meşru devletin üstünde veya yanısıra bir merci mi var? Acaba devletin böyle konulara yaklaşımı nasıl? Kamuya açık işlerde şirketlerin siyasi tercihleri ile bir diğerine sansür gibi hassas bir olayı sebep görmesi normal midir? Anladım ki devlet olmak daha zor.

Anı-2: “Adıma birileri bir sosyal ağda beni kendi grubuna abone yapmış ve şifre bile tahsis etmiş. Bir gün hesabıma bir not geldi, aboneliğiniz onaylanmıştır, talep ettiğiniz şifre şudur, diye. Ben bir yere abone değildim ve bir şey de istememiştim. Bunun üzerine konuyu belgeledim, hesaplarımı iptal ettim, vs. bilebildiğim her türlü işi yaptım ve dokümanları arşivledim. Ailem benimle dalga geçti, paranoyak mısın bile dediler bana. Neden dedim. Bu işler sosyal medyada hep olurmuş, dolayısıyla endişe edilecek bir şey yok dediler. Ben de eski kafalı olduğumu söyleyip konuyu kapattım. Yaklaşık bir yıl sonra kapıma bir polis geldi ve beni emniyete davet etti. Meğer paranoyak değilmişim! Gittim, şüpheli sıfatıyla sorguya tutuldum. Memura dedim ki, arkadaş, kendini benim yerime koy, devlet bizi bu tip saldırılardan ve iftiralardan bizzat kendisi koruması gerekmiyor mu? Biz vatandaşız… Memur dedi ki, siz bu durumda bir örgüt üyesi gibi görünüyorsunuz, devlet sizi aklanana kadar böyle görür, kanunun işleyişine göre kendinizi aklayacak da kendinizsiniz. Kendinizi aklayın. O dosyaladığım bilgileri verdim, hepsi bu… Derdim bu değildi, ne olduğunu bile anlayamıyordum, sorular parça parça, ben bulmacanın parçalarını birleştirerek ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kim ve ne maksatla bana ateş ediyor, diyordum içimden. Meğer birileri İzmir yapılı bir örgüt kurmuş, ama her şey sanal ortamda, sadece ben değil başkaları da benzer şekilde listeye konmuş. Sorgulama esnasında gördüm, şimdi bunlardan birini hatırlıyorum, bir avukat, evvel zamanda başka bir siyasi suçtan suçlamışlar, solcuymuş, aklanmış, olay yine iftira imiş, bir olay yerinde yoldan geçiyormuş, hepsi buymuş, yeterliymiş oralarda bir işinin olması. Neyse, bu beni ilgilendirmiyor. Bu avukat gibi bir kısmı başka işlerde cemaat tarafından üzerinde çalışılmış, bir kısmı da benim gibi tehlikeli diye aynı cemaatçe işaretlenmiş… Benzeri şekilde birbirlerini hiç tanımayan bir sürü tek listeye konmuş insan var, şimdi birbirinden habersizler ama hepsi aynı kefedeler. Haberimiz bile yok, biz internet üzerinden sürekli sanal-suç işliyormuşuz. Şikayetler olmuş, bunları da bilmiyoruz, dosyalar hazırlanmış, bizi incelemişler, arkamızda önümüzde dolaşmışla, mahkemeler açılmış, benim açılan mahkemeden haberim çok sonra oluyor, emniyetteki sorguya çağrılmasam da olacaktı herhalde, mevzu sanal ya… Ve ben emniyetteki ifademle mahkeme ediliyorum. Mahkeme sonucu geldi; takipsizlik. Anlamadım bile; ben kimim, neyim, ne oldu, ne bitti, ne demek şimdi bu? Sonra anladım ki bu işi FETÖ tezgahlamış, örgüt kendine göre düşmanlar belirliyor, hukuk yoluyla eziyormuş. Mahkemeler kendince iş üretiyor, dava edilenin hiç mi hiç haberi yok; düşünebiliyor musunuz, devlet nelerle meşgul?..

Bu olayın da pek çok yönü var elbette. Sanal suçlar, sahte delil üretilmesi, insanların haberi bile olmadığı işler üzerine mahkeme dosyalarının içinde yer alması… Peki, kim koruyacak vatandaşı? Devlet içinde devlet, hatta tanımlanmış adıyla “paralel devlet” olursa bu işler nasıl yürür? Acaba bugün devletin böyle konulara yaklaşımı nasıl olacak? Daha olay olmadan, ve bir suç belirginleştirilmediği halde vatandaşı kendi siyasi amacı için mahkeme kapılarına düşürmeyi planlayıp bir takım kumpas eylemlerini başlatanlar, geri planda tespit edilip gerçekten suçlu olarak mahkeme edilebilecek mi? Peki, başka birileri daha ileri tekniklerin kullanıldığı türden belaları insanların başına dert diye açarsa kanunlar, yaşananlardan istifadeyle, daha sonradan mı çıkarılacak? Bilişim suçları önemli konular, öyle değil mi? Hem de başka ülkelerden rahatlıkla yapılabilen işler bunlar. O gün durum başka idi sonra bazı kanunlar çıktı, durum değişti gibi. Ama endişeler bitmedi, anladım ki devlet olmak zor.

Anı-3: “Uzun uzadıya anlatmayayım, sonuçları itibarı ile yazayım. Cemaat üyelerinden bir görevli grup İstanbul’da bir GSM telefon ve operatör şirketi kuruyor. Şirketi kuranlar sahte, bu tip insanların adı var ama kendileri yok. Dükkanın adresi var, avukatlar gidip bakmış; sahte. Ama buradan sayısız kişiye, ki bir liste hazırlanmış bu listedekiler tesadüf değil, kirletilmek istenenlerin listesi olarak cemaatçe hazırlanmış, her birine sürekli telefon edilmiş, SMS gönderilmiş. Anlamsız demeyin; bu şirketin sanal sahibi dava konusu olan bir terör örgütünün lideriymiş, arananlar ise başka düzmece imzasız mektup delilleriyle desteklenmiş örgüt üyeleriymiş; bütünüyle örgüt içi görüşmeler mevcut ve oluyor gösterilmiş. Sonra bu örgüt listesi incelemeye alınmış, dinleme yapılmaya başlanmış. Sayısız insan dinleme ekiplerince 2-3 sene dinlendi, biliyor musunuz? Örneğin adam karısını aramış, kendince şifreli bir şey söylemiş eşine, aile içi özel konuşmalar bunlar, tapesi oluşturulmuş, ilgili memurlar bunları örgüt içi şifreli konuşma olarak alıp dava dosyasına koymuşlar. Ama kimsenin haberi yok bütün bu incelemelerden. İnanılır gibi değil; sanallık üstüne sanallık, sahtelik üstüne sahtelik… Ve birden benim de adımın bulunduğu dava dosyası savcılığa aktarılıyor, dosya değil klasör klasör hikaye, bilerce kişi, kurusundan çok yaşı var yanan!.. Sayısız insan gitti geldi yıllarca; biz de gidip geldik elbette, hem de ailece… Bir şey çıkmadı, Allah’tan!

Devlet olmak gerçekten zor. Peki, vatandaş olmak kolay mı? Demokrasi bir türlü oturtulamamışsa, endişeler varsa, kavgalar, düşmanlıklar… Bu tür işler tarih boyunca neden oluyor bu coğrafyada?

Bu anı paketinde daha çok hikaye var, Rafet’in ve ailesinin kabusu tam 5 yıl sürmüş… Nereden ne geleceği belli olmayan türden bir kanunsuzluk ortamı. Kurşunlar sahici olsa insan silahı tutanı görebilecek, ama kimse bir şey görmüyor, sanal kurşunlar atılıyor, salvo… Sonra sorun devlete dayanıyor, işte o zaman işler daha da değişiyor. Devlet kendini korumak için ne yapacağını arıyor. Sorun vücuda yayılmış kanser gibi…

Tam üstünlük elde edeceği anda sanal yolla saldıranlar bu kez ellerinde silahlarla devletin ve milletin karşısına dikiliveriyor. Fakat silahın kimde olduğu görünür halde. Bu kez de arkalarında kim ve ne var, bilinmez! Hep bir bilinmez var… Millet, vatan, bayrak, devlet ve demokrasi adına meydanlara çıkıp millet karşı koyuyor; bekası ve refahı için. Sanalken anlayamadığına ancak somutlaşınca karşı koyabiliyor; hem de ölümü göze alarak. Bu ne tür bir savaş böyle?

Devlet olmak zor!.. Millet olmak daha da zor; hem her tür saldırı varken sabırla bekliyor, düşman saldırmadan önce işine bakıyor, tıpkı Rafet gibi. Kendine ihtiyaç olduğunda, tıpkı Kuvvayı Milliye gibi bir refleksle, tankların önüne atıyor kendini, roket mermisi kusan uçakları taşla kovalıyor adeta… Hem düşmanına kullanılsın diye vergisiyle alınmış tanklar ve uçaklar bunlar. Bu şartlarda millet devletine güveniyor.

OHAL mi? Evet, devlet kendine OHAL ilan etti. Haydi öyleyse o büyük devlet, o büyük tüzel kişi; şimdi imkanların var, kendini koru, bizleri de koru o zaman, olur mu?” Böyle diyor Rafet.

Bakınız, dünyada çok şey oluyor!.. Bizler, ancak bize aktarılan kadarını bilebiliyoruz, öyle değil mi? Perde arkasını bilemiyoruz. Vatandaş işini yapıyor, bu çok önemli. İstikrar çok önemli. İşindeyken vatandaşın kafası fazla karıştırılmamalı. Oyun olmamalı. Dijital çağda bile olunsa vatandaş dünyada olup biteni ayrıntısıyla bilmek durumunda olamayabilir. Çünkü propaganda haddinden fazla, göremediği ellerden ve yerlerden…

Bunlar devletin işleridir, devlet bilmek ve kontrol etmek bakımından gücünü göstermeli ve vatandaşının lehine işleri refah ve güvenle, istikrarla ve barış ortamında, adaletle ve kapsayıcı-kucaklayıcı bir şekilde sürdürmelidir. Bundan dolayı vatandaştan doğrudan ve dolaylı şekilde seçilenler veya atananlar bir yetki alırlar ve bulundukları koltukları işgal ederler. İşler adaletli ise demokrasi yoluyla bu sistem eksiksiz işler ve dengeler muhafaza edilmiş olur.

O halde bu OHAL, tümü değilse bile önemli ölçüde, vatandaşının endişelerini sonlandırabilmelidir, aceleye de gerek yok, adil olmak daha önemli, zaten başka şekli düşünülemez…

Politika 'ın son yazıları

31 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
42 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
44 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
79 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
124 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme