kuresel-feto-okullari-ve-gelecegi
Küresel FETÖ Okulları ve Geleceği

Küresel FETÖ Okulları ve Geleceği

25 Temmuz 2016
Okuyucu

İngiltere eski Başbakanı Tony Blair ile Pensilvanya’da yaşayan ve terör örgütü başı olduğu iddiasıyla hakkında davaları süren Fethullah Gülen aynı işi mi yapıyor? Bir dönem Hizmet Okulları ismiyle anılmış (örgüttür)  ve halen üzerinde tartışılan kurumlar küresel anlamda nedir, ne değildir, gelecekleri ne olacak, bu soruları cevaplayacağız.

Küresel çapta eğitimcilik yapmak demek, elbette küresel bir projedir ve tek bir uygulayıcı elinde de değildir. Bu bağlamda bugün, acaba işin arkasında Amerika mı var, gibi tartışmalar yapılmaktadır. Elbette Amerika da var, İngiltere de, dahası bu bakış açıları tekrar değerlendirilmesi gereken konulardır.

Biraz geçmişe dönelim. Küresel eğitim Amerika’nın ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir süreci kapsar. Özellikle Yeni Dünya Düzeni kavramlarının tartışılmasından sonra ABD’nin başlattığı bir küresel istikrar projesidir. Ne düşünüldü? SSCB’den boşalan alanlarda Batı kültürüne ve sistemine dayalı insan gücü yetiştirilecek, uygun yerlere yerleştirecek ve bu kapsamda yetişen nesiller kontrol edilecek. Başta Amerika ve daha sonra genişletilerek Batı çıkarlarına bağlı İngiltere ve Kanada gibi ülkeler adına seçili taşeronlar marifetiyle eğitim üzerinden bir inisiyatif geliştirildi.

Bu kapsamda ABD önce “Ilımlı İslam” kavramını ortaya attı ve siyasal yapıya yerleştirdi. Peki, bu küresel eğitim işini kim yapacak? Türkiye’de bu konuda altyapısı ve CIA’nın yetiştirdiğine dönük iddialara (bu iddiaları özellikle Latif Erdoğan dile getirdi) muhatap olan Fethullah Gülen’i, Müslümanlığı, siyasi rejimleri iyi araştıran ve yine bir CIA ajanı olarak bilinen Graham Fuller’in tavsiyelerine uyan ABD yetkilileri konuyu önemsediler.

Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi bu dönemlere rastlar. Kenan Evren sağ-sol çatışması olacağına insanlar başka şeylerle meşgul olsunlar istedi. Bu fikri kendisine kimler verdi tartışılabilir ama uygulamada önce Kenan Evren ve daha sonra seçimle işbaşına gelen Turgut Özal benzer tedbirleri aldı. Millet dindar olsun, Kur’an okusun, namaz kılsın, siyer bilsin istendi. (Bu süreçte yapılanları Nurettin Veren ve Latif Erdoğan anlatmaktadır.) Bütün bunları Türk siyasi yelpazesindeki muhafazakar kesimlerin tümü arzu etmekteydi. İmam Hatip okullarının önü bu süreçte açıldı. Bundan başka futbol endüstrisi teşvik edildi. Millete spor yapın, top oynayın dendi. Tek devlet kanalı olan TRT’ye alternatif, renkli ve eğlenceli özel televizyon kanalları açılmaya başlandı. Köy kahvelerine bedava renkli televizyon ve okullara futbol toplu dağıtıldı. Bir bütün olarak bakınca Türkiye’deki siyasi ve kültürel doku üzerinde yeterli altyapı belirginleşmiş idi. Bu dönemde Fethullah Gülen de teşvik gördü. Önündeki hukuki engellerin kaldırılması süreci başladı.

Daha sonra bu küresel düşünce ile birlikte Türkiye’de faaliyeti olan örgüte bağlı okul yapılarının deneyiminden istifade ile Yeni Dünya Düzeni’nin bu ayağı bir proje olarak başlatıldı. İlk olarak dağılan SSCB’den ayrılan yeni Türk Cumhuriyetleri’ne, Balkan Devletleri’ne ve Kafkaslar’a doğru bir okul açma süreci başlatıldı. Turgut Özal başta olmak üzere bundan sonraki hemen her devlet büyüğü gittiği resmi ziyaretlerde birer mektup ile bulundukları ülkelerdeki muhataplarına garanti verdi. Yurtdışındaki okulların birer Türk Okulu ve devletin kontrolünde olduğu mesajı resmen ve özellikle verildi. (Nurettin Veren bu konuda örneğin Süleyman Demirel’in başka ülke devlet başkanlarına sunulması amacıyla verdiği resmi mektupları kanıt olarak göstermektedir.) Bu bakış açısı Türkiye’nin politik açılımı için benimsenen bir dış-politika konusu halinde kabul görmüş idi.

Bütün bu konular o kadar hızlı gelişti ki kimsenin aksini düşünemeyeceği bir “kazan-kazan” durumu yaratmış oldu. Amerika bu işi kendi lehine çok yararlı olduğundan tamamen benimsedi.

Peki, okulların iç yapısı nasıldır? Birincisi, öğrencilere İngilizce ve Türkçe öğretilmektedir. Sonra, Kazakistan gibi ülkelerdeki değişim süreçlerine bakılır ise bütün devlet okulları Rusça eğitim veriyorken bu okullar yerel lisan olarak çocuklara Kazakça öğretmektedir. Diğer taraftan öğretmenler tamamen Türk değildir. Türk öğretmenlerin fazla sayıda olduğu ülkeler olabilir ama daha gelişmiş ülkelerde Türk öğretmen sayısı bir okulda üç-beş kişiyi geçmemektedir. Peki bu tür okullarda kimler öğretmenlik yapıyor dersiniz? Amerikalı, Kanadalı, İngiliz öğretmenler. (Yine konuyu bilenler bu yabancı öğretmenlerin de birer servis ajanı olduklarını ifade etmektedirler.)

Hizmet örgütünün  bu okullarının ticaret, finans, madencilik, misyonerlik vs. türden çalışmalarını burada işlemektense, şimdi bir diğer konuya geçmek isterim. O da, Türk kamuoyunda yeterince tartışılmayan Tony Blair’in okulları konusudur.

Küresel eğitim bağlamında bugün Fethullah Gülen’in faaliyetlerinin karşısında eski İngiltere Başbakanı Tony Blair mi var? Britanya’da başbakanlığını tamamladıktan sonra Blair kendini tamamen kurduğu bir vakfa adamıştır. Yaptığı iş Gülen’inkine bir kısmıyla benzemektedir, ancak burada bazı önemli farklılıklara değineceğim. Blair önceleri “Barış İçin Eğitim Vakfı” (Education for Peace) olarak takdim edilen, daha sonra geliştirilen “İnanç Vakfı” (Tony Blair Faith Foundation – http://www.tonyblairfaithfoundation.org) için çalışmaktadır ve bu vakfın çok ülkede faaliyeti bulunmaktadır.

Peki, bunların arasında ne fark var? Blair’in işleri tamamen yasaldır. Gülen makbuzsuz “himmet” toplayarak finans işlerini çözmektedir. Diğer bir konuda her ikisi de eşittir. Okulları, açtıkları yerlerde en iyi yabancı (International School) okullar arasındadır ve öğrenci başına aldıkları gelir öyle küçümsenecek mertebelerde değildir. Para sorunu olmayan ülkelerde bürokratların ve zenginlerin çocuklarını bu okullarda görmek mümkündür. Hatta bu okullara rağbet çok olduğundan kaydettirmek için araya adam bile koymak zorundadırlar ve dolayısıyla pahalı okullardır.

Blair’in vakfı küresel barışa hizmet eder, terörün önlenmesine çaba sarf eder. Geçtiğimiz yıllarda özellikle Afrika’daki terör ve yoksulluk konuları artınca Blair Birleşmiş Milletler kürsüsünde vakfını ve misyonunu anlatmış, destek almıştır. Blair’in vakfı küresel çapta, daha çok Hıristiyan ve Afrika odaklı yirmiden fazla ülkede bin civarı okulda faaliyet göstermektedir.

Gülen’in eğitim yapılanması, giriştiği kanlı eylemlerden sonra bir örgüt faaliyeti olarak işaret edilmiştir. Yasadışı  ve meşru olanlara karşı olmaları bu darbe girişimi ile alenen gün yüzüne çıkmıştır. Halbuki bu tip misyonu olan bir örgüt kendi devletine ve halkına karşı durmamaktadır. Örneğin Blair’in İngiltere aleyhine bir tavır takınması asla düşünülemez. Hatırlayalım, bütün dünyadaki klasik misyoner okullar dahi belli bir ulvi politikaya hizmet etmektedir, Mason okulları diye bilinen okullar da böyledir ve aslında inşa ettikleri model bir küresel dünya modelidir. Anlaşıldığı kadarıyla Gülen bu misyonu başka bazı jeo-politik görevlerle de birleştirmiş ve devletine-milletine yönelik kanlı çabalar içine girmiştir.

Bazı ülkelerde Fethullah Gülen’e bağlı açılan ve daha sonra politik sebeplerle kapatılması istenen bazı okulların Tony Blair’in vakfına devredildiği hakkında bilgiler konuşulmaktadır. Hem Blair’in yeni açtıkları, eğer doğru ise bu devir alınanlar da eklenince, sayıların değişmiş olabileceği değerlendirilmektedir. Küresel misyon bakımından işi öğrenen Tony Blair her türlü sorumluluğu yüklenebilecek düzeye gelmiş durumdadır. Dolayısıyla bu konuda başta belirlenmiş olan küresel politikalar gereği başat ülkelerin bakış açısıyla bir boşluk doğmayacak gözükmektedir.

Türkiye’de bu darbe girişimi üzerine Amerika’nın Fethullah Gülen’i iade veya sınır-dışı etme sürecini başlatabileceği düşünülmektedir. Beklenti şöyle; Gülen Türkiye’ye ya iade edilir ya da Amerika dışına çıkarılıp bırakılır. Örneğin ABD’den çıkarılırsa Gülen bir Afrika ülkesine (bu konuda konuşan kişiler Güney Afrika Cumhuriyeti’ni işaret etmektedirler,) kaçmak zorunda kalabilir. Bu durumda Gülen’in gidebileceği ülkede bu örgütünün gücü ne kadar fazla ise Türkiye’den uzak kalması da o denli sürebilir. Bekleyip göreceğiz.

Politika 'ın son yazıları

53 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
97 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
73 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
68 views

Seçimler ve Beka

31 Mart Yerel Seçimleri gerçekleştirildi ve Türk demokrasisi kazandı diyoruz. Ben ise size bu seçimleri örnekleyerek bir "beka seçimi" ne demek oluyor, bunu açıklayacağım. Buradan hareketle yapılması gerekenleri de gözden geçirmiş olacağım.
92 views

Politikada Gri Kavramlar

Size politika amaçlı yapılan propaganda konusu içinde yer alan kavramsal bir temayı sunuyorum, grilik. Gri kavramların dış ve iç politika yansımalarına bakacağım. Özellikle ABD dış politikasında kendi çıkarına yaklaşımlar sergilemesi neticesinde görülen gri kavramlar konusunu işleyeceğim. Buna örnek olarak Filistin-İsrail, terörle mücadele, sözde soykırım tasarısı gibi konular da yer alacak.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme