Yakın zamanda “Yeni Küresel Devrim” konusunu işlemiştim[1]. Bu devrim sürecinin içinde olduğumuzu işaret etmiştim. Şimdi de post-kapitalizm ve buna bağlı yönetim erkinin yapısını sistemsel olarak ortaya koyacağım.
New York City Üniversitesi Teorik Fizik Profesörü Dr. Michio Kaku’nun “Geleceğin Fiziği” isimli eserini okuyorum. Konu, yakın (2030’a kadar), orta (2030-2070) ve uzak (2070-2100) dönemlerde yaşam tarzlarında meydana gelebilecek değişimleri açıklamak üzerinedir. Kitabın sorguladığı şu: 2100 yılına kadar bilim insanlığın kaderini ve günlük yaşamımızı nasıl şekillendirecek? Kitabın bir bölümü İnsanlığın Geleceği’nde “Terörizm ve Diktatörlükler” başlığının altında takıldım kaldım. Başta şahsi değerlendirmemi ifade edeyim, Dr. Kaku’nun anlattıklarından çok istifade ettim, ileriki günlük yaşamın pratiğini bizlere çok iyi anlatmış ve kitapta katıldığım çok konu var. Ama takıldığım nokta hariç! Dr. Kaku şöyle diyor: “Yirmi birinci yüzyılda yaşamaktansa bin yıl geriye, on birinci
Yakın geçmişe göre yaşamın bu döneminde görülenler bir sonraki dönemlerin ne denli yoğun değişimler içereceğinin de kanıtıdır. Çoğu şeyin değişimini seçebiliyoruz ama göremediğimiz bir alan var ki bu insanlık tarihinde hemen her dönemde oldu, oluyor da.
Çözüm arayışı içinde olanlara bir yöntem sunacağım. Bu yöntem bir mühendislik çalışması sonucunda ortaya konan jeodezi çalışmasıdır. Öncelikle dönemsel çalışma yapılmalıdır. Bunun için öncelikle doğru ölçümle belirlenmesi gereken bir grid çalışması yapılmalıdır. Aşağıdaki grafik örnek bir çalışmayı gösterir. Anlatımımızı buradan takip edelim. Grafiğe konmayan dış etkiler, baskılar, çekimler mutlaka akılda tutulmalıdır. Tarihsel çizgide etili olan bu süreçler belirli şekilde dünya alanına dökülmüş mihenk taşlarıdır. Örneğin, Fransız ve Avrupa Devrimleri, 1 ve 2. Dünya Savaşları, Soğuk Savaşın bitmesi, Küreselleşme (Reagan, Thatcher dönemleri sonrası dünya) hemen ilk akla gelen büyük değişimlerin etkilerinin olduğu konulardır. Büyük coğrafi değişiklikler, felaketler, buhranlar da bu hesap
Bir an için yaşamı kendi kurallarına göre değerlendirelim. İlerleme bile insana bedel ödetir. Değil mi? Eğer ülke lideriyseniz halkınızı, eğer paranın lideri veya bilim ve teknolojinin lideriyseniz dünyayı kontrol etmelisiniz. Kontrol edilen ise kendini özgür hissetmek ister. İşte size bir anlaşmazlık: Kontrol edenler ve edilenlerin bir örneği… Sonuç nereye gidiyor? Netizen’e mi? Netpolitisation’a mı? Yeni Buluş İnternet Diğer her buluşta olduğu gibi sırası geliyor ve (örneğin) internet yokken icat ediliyor. Sonra yaygınlaşıyor. Yoğun şekilde kullanılıyor. Yatırımcılar büyük yatırımlar yapmaya başlıyor. Gençler sürekli uygulamalar geliştiriyor. Yeni iş imkânı bulunuyor. Ekonomide kapasite yaratılıyor, hem de katma değeri bir iş kolunda… İnsanların günlük
Brookings Enstitüsü Yayını olan bir kitap[i] büyükşehirlerin (metropollerin) yaşama olan etkisini inceliyor. Kitap Amerika ile ilgili bir araştırmadır. İçinde yaşadığımız büyükşehirlerin yaşamımızı ne denli değiştirdiğinin farkında mıyız? Kendi bakış açımızla neler yapılmalı, bunları gözden geçirelim. Kaç çeşit devrim var bilmiyorum. Kendiliğinden, zorlamayla, etkili, etkisiz, doğru, yanlış… Ancak kentleşmenin insan üzerine etkisini ön plana çıkarttığımıza göre bu yöndeki değişimlere ait açıklamaları da doğallığıyla kabul edebiliriz. Özellikle metropollerde (büyükşehir) olup bitenler kent algısının en karmaşık ve yoğun hissedildiği bir coğrafyadır. Diğer yandan Amerika’da olanlar dünyanın diğer yerlerinde de olmaktadır. Düşünceme göre küreselleşme ulus devletleri işlevsizleştirirken içinde kim yaşarsa yaşasın metropolleri öne çıkararak