hibrit-savasin-uygulandigi-bu-gunlerde-turkiye
Hibrit Savaş’ın Uygulandığı Bu Günlerde Türkiye

Hibrit Savaş’ın Uygulandığı Bu Günlerde Türkiye

25 Mayıs 2019
Okuyucu

Yakın zaman önce Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), Kontörlü (Büfe) Sabit/Ankesörlü Telefon Hattı ile İletişim Modeli Değerlendirmesi Raporu yayımlandı. EGM’nin bu son FETÖ/PDY raporuna göre “milli güvenlik” açısından tehdit nedir? Devamında neler söylenebilir? Bence finans ve propaganda tetikçiliği konusu öne çıkıyor. Burada daha çok EGM raporunu da dikkate alarak günümüzdeki propaganda etkisini inceleyeceğim. Uygulamalardan yola çıkarak asıl dikkat çekmek istediğim konu başlığı ise Hibrit Savaş olacaktır. Sonuçta konu bu noktaya ulaşacak. Başlıklar: EGM Raporu; Ekonomi ve Propaganda; Bilgi Harbi ve Propaganda; Politika, FETÖ/PDY, PKK/KCK Terör Örgütü ve Medya İlişkisi; Sonuç.

EGM Raporu

Rapor belirli bir konuya odaklanmış haldedir. Konu; iletişim, burada özellikle ankesörlü telefon kullanımı ve TSK yapılanmasıdır. Ancak buna bakıp başka çıkarımlar yapmak elbette mümkündür ve yapılmalıdır da. (Bu raporla ilgili mülakat 23 Mayıs 2019 tarihinde Sabah Gazetesi’nde yayımlandı.)

EGM’nin Mayıs 2019 raporunda, “Günümüzde dahi örgüt yapılanması ve mensuplarının tamamıyla deşifre edilemediği, kamu görevlisi görünümündeki militanların örgütsel tabirle ‘tedbir’ adı altında farklı yaşam tarzı ve siyasi görüşlere sahipmiş gibi maskeleme yapmaya çalıştıkları hususları bir arada değerlendirildiğinde bu yapının tamamıyla deşifre edilmesi milli güvenliğimiz açısından hayati önem taşımaktadır,” ifadeleri var. Demek ki FETÖ/PDY henüz bütün yönleriyle çözülememiş. Bu ikaz hepimizedir. “Milli güvenlik” mi yoksa “beka” mı dersiniz, bu kapsamda farkı yok, neticede işte bu konu önemlidir, hayatidir.

Sabit/ankesörlü telefon hattıyla arama yönteminin, özellikle 17/25 Aralık 2013-15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadarki süreçte yoğun olarak kullanıldığı, darbe girişiminden sonraki süreçte önceki döneme göre oldukça azaldığı ancak tespiti az da olsa kullanılmaya devam ettiği anlaşılıyor. Görünen de o, bugün FETÖ/PDY “silahla etki yaratma” imkanından yoksundur. Ancak EGM’nin endişeleri devam ettiğine ve somut olarak “siyasal, sosyal ve ekonomik” açılardan etkinlik sağlayabildiklerine göre, bu sahalarda mücadele devam edecek görünüyor, belli ölçülerde ediyordur da.

Birçok alanda faaliyet yürüten FETÖ birbirleri arasında yöntem olarak; yüzyüze görüşme, kurye kullanma, not gönderme, kriptolu IP hattı ile iletişim, basın-yayın üzerinden talimat verme, sosyal medya, telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama) ve iletişim/haberleşme programları (ByLock vb.) kullanılması ile çok yönlü bir iletişim içinde. Bunu belli bir hiyerarşi içinde uyguluyor. Halen etki üretebildiğine göre FETÖ/PDY hiyerarşik modelde belli unsurlarıyla haberleşebiliyorlar. Bu sonuç ortadadır.

Rapora göre, “birim, bölge ve gezici yapılanmalar” var. Örgütte güven sağlamayanlar “arıza” olarak isimlendiriliyor. Bunları takip edenler ise “ümitçi” oluyor.

Rapordaki anlatımın dışında bir yaklaşımım olacak: Bu düzen devam ediyor ise çok basit bir yaklaşımla, “FETÖ neyin ümidi içinde?” diye sormamız gerekiyor! TSK içindeki FETÖ uzantıları için gün geçmiyor ki operasyon yapılmasın.

Halen ekonomi, sosyal ve siyasal alanlarda etkinlik görülüyor ise bu durumda soru netleşiyor: 31 Mart 2019 seçimleri sonrası daha da belirginleşen örgüt etkinliğini çözebilecek miyiz? Acaba ekonomi, sosyal ve siyasal alanlardaki “abiler, üst ve alt yöneticiler” kimler?

Rapordaki “temsilci, bey, müdür,” gibi tanımlar sadece askeri alanda değil, diğer alanlarda da geçerli olmalıdır. Önceleri herkes “istihbarat elemanı” gibi çalışıyor, belli ellerde “bilgisayarlarda kayıtlar” birleştiriliyor, hatta “USB sahibi olacaklar” bile biliniyordu.

Şimdi konuya askeri veya sivil alan diye ayırmadan bakalım. Aynı şekilde, bugün sadece askeri, emniyet, MİT gibi alanlardakilerin mahrem yapılar söz konusudur demeyelim. Bu iki şart ile uzmanlar durumu nasıl açıklayacaklar? Şöyle, “FETÖ/PDY’nin siyasetteki, medyadaki ve STK’lar içindeki mahrem yapıları” incelenmelidir. Bu yapıların topladıkları bilgilerin ise “yurtdışındaki imamlarca birleştirildiğini” anlamamız gerekiyor. İçerideki haberleşmeden çok “küresel iletişimin diyagramının çözülmesi” gerekiyor. Bu nedenle konu İçişleri Bakanlığı ve MİT Başkanlığı’nın müşterek çalışması anlamına gelmektedir.

FETÖ/PDY içinde “birim sorumluları” yanı sıra, “temsilciler” de var. Raporda sözü ediliyor, ancak bu henüz pek anlaşılmış bir konu değildir. Neye göre? Önemli ölçüde kontrol altına alınan bu askeri alandaki temsilcilik yapanlar halen tutuklu değiller ise şu mevcut durumdaki yeni tip görevlere göre çalışan “siyasetteki ve ekonomideki temsilciler” kendilerini küresel bir şemsiye altında rahatlıkla örtebileceklerdir. Ülke siyaseti ise bu şartlarda dahi zorluklarla kararlı bir biçimde mücadele etmenin yolunu yöntemini bulacaktır. Çünkü küresel çaptaki Vekalet Savaşları (proxy) bunu gerektirir mahiyet almıştır.

Elbette açıklanan raporlar, elde edilen verileri ve analizleri içerir. Tahmine dayalı raporlar ise gizlidir. Bizim burada EGM’nin bilgilerinden bir çıkarımımız olmalı: Devlet teröristlerin üzerine her yönüyle gidiyor, açıklandıkça bilgi sahibi olacağız. Dolayısıyla son olarak şöyle söylenmelidir, devlete güven önemlidir, çünkü bu devlet, paralel olmayan devlet bizimdir ve uğruna şehitler verilmiştir.

Ekonomi ve Propaganda

Haziran 2018 seçimleri öncesinde bir gazete ile mülakat yapmıştım. Haber 2 Mayıs 2018 tarihinde, “FETÖ’cülerden Sosyal Medyada Kirli Propaganda” başlığı ile yayımlanmıştı. Zaman geçiyor, ancak zorlayıcı şartlar değişmiyor! EGM’nin Mayıs 2019 raporu bize böylesi bir durumu tekrar hatırlatıyor.

Bir yıl önce FETÖ/PDY’nin özellikle “ekonomi ve propaganda yollarını kullanarak etkinliklerini sürdüreceklerine” işaret etmiştim. Zaman içinde haberde ortaya koyduklarımın daha da teknik hallerini bazı fikir insanları çok açık biçimde işledi. Bu konuda haberler yapıldı ve kitaplar yazıldı. Örneğin en son “renklendirme stratejisi” konusu üzerinde tartışıldı. FETÖ/PDY’nin imkânı olan her bir noktaya, özellikle siyasi alanlara, partilere, STK’lara planlı biçimde girdikleri hatırlatıldı. “Dikkat edelim!” uyarısı yapıldı. Yine teknik olarak “sosyal medyadaki FETÖ trollerinin çalışmaları” konusu geniş şekilde ele alındı. Bilim insanları açıklamalar yaptılar.

Hatırlanacaktır, Ağustos 2018’de dolar artışına sebep olan faktörlerden biri de Uzakdoğu’da hafta sonu alış-satış yapan bir manipülasyon hareketi idi. İki gün içinde dolar 7.20’lere kadar çıkmıştı. Benzer şekilde bugünlerde yetkililerce finans taarruzlarına maruz kalındığı hususu tekraren açıklanıyor. Geçen gün Hazine ve Maliye Bakanı’nın açıklamaları üzerine değişik yayın organları, Reuters haber ajansının Türk Lirası aleyhine manipülasyonundan bahsetti.

Ayrıca seçimlere “örgütlü” müdahale oldu mu, toplum olarak bu konular tartışılıyor. Demek ki bugün de “ekonomi” ve “propaganda” konuları gündemdedir. En azından bu yollar milli güvenliği tehdit eder mahiyette ise güvenlik birimleri bu hususlarda çalışmalıdır, üstelik vatandaşın devletinden istediği de bu olmalıdır.

Bilgi Harbi ve Propaganda

Bilgi Harbi ve propaganda konularını nereye koyuyoruz? Bu çabalar günümüzde daha detaylı olarak bir “ortak bellek oluşturulması” bahsi içinde inceleniyor. Esasında ortak bellek oluşturmanın anı yaşatmakla, kültürel değişim yaşatmakla, tarih yazmayla, vs. başka şekillerde etkileşimi söz konusudur. Zaten anılar, kültür ve tarih gibi çıktıları hedef kitlenin temsil ettiği çerçeveye oturtulursak, beraberinde teorik bütünlüğü de sağlamış oluruz.

Ortak bellek oluşturulmasının konumuzla ilgili bölümünü incelersek, insandan ve toplumdan yola çıkarak hedef kitleye varana dek ilişkilendirilen bir süreci tarif etmiş oluruz. Bu süreçte temel olarak biyoloji, psikoloji ve sosyoloji üzerine inşa edilen bir modelden bahsedilir. Bunun içinde bilişsel ve sosyal psikoloji ihtisas alanları var. Güvenlik boyutuyla bunun ihtisasını Bilgi Harbi olarak tarif edebiliriz. İşte bu alanlarda derin araştırmaların yapılması gerekiyor. Uygulamaya geçildiğinden ise çok genel ifadeyle propaganda tanımını görüyoruz. Ama propagandanın meşru sistemlerde uygulanışı, medya (ki genel ve sosyal medyayı kapsar), algı yönetimi, kamu diplomasisi ve iletişim, iç ve dış politika ile mümkün olur. İşte bütün bu sürecin sonunda hedef kitleye ulaşılır veya onun üzerine belli amaçlar inşa edilir.

İnsanların yaşamına, günlük hayatına, belleğine, hayallerine ve hatta rüyalarına neler aktarılabilir, bir düşünün. Onları tanımak, amaca uygun hedefleri belirlemek ve bu hedefleri elde edebilecek gereçler ile yöntemleri planlı biçimde tatbik etmek, bu işin esasıdır.

İnsan belleği bilgi ve olayı (fenomeni) iki şekilde depolar. Bunlar ilksel olanlar ve detaylı olanlardan meydana gelir. Bellek açısından ilksel depolama önemlidir. Çünkü sonradan anılara başvurulacağında birey bütünüyle bunların etkisinde kalır. İnsiyaki tutumlar tam da buradadır. Eğer detaylı düşünülürse diğer alandakiler akla getirilir. Bilim insanları ilksel olanla hatırlama sürecine “zihinsel zaman yolculuğu” adını vermektedirler. İlksel depolamaya alınanlar ne, nerede ve ne zaman sorularının cevaplarıdır. Detaylı depodakiler ise nasıllar, neler, ne maksatlar, ne sonuçlar gibi daha karmaşık anıları içerir. (Bu sorular habercilerin de değişmez konusudur.)

Uygulamadakiler planlarında ilksel bilgi ve fenomen hazırlamaya ve yaymaya odaklanırlar. Aradan bir zaman geçer. Bu da planda öngörülmüştür. Ne yapılmak isteniyorsa buna göre zaman hedefi konur. Uzun vadeli çalışmalarda en az bir-iki neslin geçmesi bile düşünülebilir.

Kısa dönemler, mesela seçimlerle ilgili olsun, seçim takvimine bağlı belirlenir, sonuç oy verme anına göre belirlenir. İşte bu zaman geçmesinden sonra alınan ürün, hedefin kararı veya hüküm vermesi hakkında olur. Çünkü propaganda uygulayıcısı hedef kitlenin ilksel belleğini öyle sistemli biçimde etkisi altına almıştır ki, hedefteki birey veya toplum fazla detaylı düşünmeden, hafızadan (bilinçaltından da denebilir) kumandayla otomatik tutumunu ortaya koyar.

Bu teorik anlatımı yapmak zorundaydım. Çünkü halen ülkemizde bir kesim bu tür işlerin anlatımını farklı yapıyor. Bu farklılık onların propagandanın aleti olduklarını gösteriyor. Ancak bu tip önemli projeler hem küresel hem anonim, diğer yönüyle hem meşru hem de gizli trol merkezlerinden yönetilir. Biri parayı verir, teknik olarak başkaları normal işlerini yaparlar ve hedef toplum günlük hayatta olup biteni doğal olarak niteler. Dönüp bakarsınız, bir şeyler oluyor, ama kaynağa dair suçlama yapacak deliliniz yok. O zaman kızgınlığınızla sonuçtakilere bakarak suç ilişkileri kurulmaya çalışılır ki bu da kamuoyu önünde tezahür ettiğinden, bir şekilde demokrasi ve özgürlük kavramlarıyla çelişkili olunduğu izlenimi verir ve yöneticiler aleyhine bir sonraki propagandanın konusu edilir. Arap Baharı uygulamalarının nasıl geliştiği unutulmamalıdır.

Politika, FETÖ/PDY, PKK/KCK Terör Örgütü ve Medya İlişkisi

Politikanın, FETÖ/PDY, PKK/KCK terör örgütlerinin müşterek ilişkisinin yer bulacağı mecra propaganda alanındadır. Bu mecraya genel olarak medya dersek, sosyal medya da bunun içinde bir konudur.

Geçmişe oranla bugün olay daha karmaşık haldedir. En azından Dijital Çağ’dayız. Bilinenler artsa da durumu kontrol etme ve önleme imkanları zordur. Çünkü küresel bir yapılanma söz konusudur. “Demokratik hak ve özgürlük” gibi bazı temel kavramlara siyasette ve medyada vurgu yapılarak yer verilmektedir. Bunları biliyoruz. Ancak bunlar PKK/KCK terör örgütü ve FETÖ/PDY tarafından da açıkça kamuoyu önünde kullanılmaktadır.

Şimdi bu bölücü PKK/KCK terör örgütü de nereden çıktı demeyin! Seçim sürecinde bazı teröristlerin bir adayı destekledikleri hakkındaki videoları basında ve sosyal medyada geniş bir şekilde yer almıştı. Bu yok sayılabilir mi?

Bakın, konu oldukça karmaşık hale getirilmiş oldu: Demokrasi, temel hak ve özgürlükler, siyaset, terörizm, ekonomi, iktidar mücadelesi, taraf olmak… Propagandanın en üstteki planlayıcıları ile hedefe konan toplumun günlük yaşamı bir biçimde ilişkilendirilmiş oldu ve bu konuyu istismar edeceklere imkân sağlanmış oldu. Her ne kadar toplumda yaygın kanı olarak, “Bir düşman yaratmayın, ne oluyorsa kendimiz yapıyoruz,” dense de Milli Güvenlik konularında mutlak surette bir başat güç vardır ve bunun etkisi dikkatten uzak tutulmamalıdır.

Süreç içinde propagandanın hedefindeki toplum, yani halk, bir yandan daha çok demokrasi, hak ve özgürlük talep eder, diğer yandan düşman aramayalım der. Dolayısıyla bir paradoks içinde kalır. Bu paradoks onu daha da kırılgan hale dönüştürür. Gerçek şu: Bütün bunları bilenler, uygulayanlar ve finansmanını sağlayanlar var, öyle yok denemez!

Son birkaç ay içinde bir gelişme oldu. Bir anda, küresel medya şirketlerinden bazıları ülkemizde Türkçe yayınlara başladılar. Bakın burada internetteki bilinen sosyal medya platformlarının dışındaki bir konudan bahsediliyor. Bu tür küresel medya organlarının hızlıca Türkiye’ye gelmelerinin bir sebebi olabilir mi? Konu sadece para kazanmak, haber vermek, bilgi sunmak, eksikleri tamamlamak gibi mi değerlendirilmelidir? O zaman neden aynı anda geldiler ve neden daha önce bu yardımı yapmadılar, diye sorulmaz mı? Basında, bu medya organlarının İstanbul Başkonsolosluğu’ndaki merhum Cemal Kaşıkçı olayı sonrasında Suudi Veliaht Prensi tarafından fonlandığı haberleri çıkmıştır. Böyleyse bile bu konunun netleştirilmesi nasıl mümkün olabilir ki?

Genel olarak söylenebilir, politika ve medya jargonu birlikte okunmalıdır. Örneğin bugün İsrail basınında yazılanlar Türkiye’de bir siyasi parti sözcüsü veya STK temsilcisi tarafından dile getirilebiliyorsa böyle irtibatlar sadece siyaseten ele alınabilir, suç teşkil etmez. Ancak propaganda tam da böyle bir şeydir. Propagandanın kara, gri ve beyaz türdeki uygulamaları vardır.

Bugün bazı noktaları belli olsa da dijitalleşen bütün mecraları istenen biçimde kontrol etmek güçtür. Konumuz PKK/KCK terör örgütü de olabilir, FETÖ/PDY’de. Bu iki örgütün karargâhları ülkemiz dışındadır. Biri ABD gözetimindeki sınır ülkelerinde ve Avrupa merkezlerinde, diğeri ise ABD’de ve uçları ise yine Avrupa ülkelerinde. O zaman bir başat güç vardır, öyle değil mi? Mecra dijital olursa, bir başat güç varsa ve konu bireyin günlük haliyle ilişkiliyse propagandacı bunu kullanmayacak mı?

FETÖ/PDY, ABD ve Avrupa başta pek çok ülke politikacıları için ne anlam taşıyor? “Türkiye’de iktidar mücadelesi oldu, bir taraf öyle, diğer taraf böyle…” deniyor, öyle değil mi? Konu politika olarak işaret ediliyor. Buna inanan da olabilir, işine geldiği için konuyu maksatlı biçimde öne süren de. Ancak bırakın politikayı, örgütün “mahremler” diye bir unsuru yok mu? Bunlar kontrol altına alınmamalı mı? Mahremler propaganda aletlerini ellerinde oyuncak yaparken devlet görmezden mi gelmeli? Demokrasiler için basın özgürlüğü önemli bir dengedir. Hal böyle olsa da “milli güvenlik” ihtiyacı olarak değişik mecralarda çalışan mahrem kimselerin tespiti ve etkisiz kılınması gerekmeyecek mi? İmkân varsa tespit edilenler kamuoyu önünde teşhir edilmelidir ve delilleriyle beraber hukuka teslim edilmelidir. Zor olan budur, ama olmaz diye bir şey yok, çok çalışmak gerekmektedir.

Bu arada küresel amaçlara göre ittifak halindeki kesim tarafından bazı kişilerin ve kurumların “aldatma” yapmak amacıyla sürekli “hedef şaşırtıcı oyunlar” oynayabileceği konusu da unutulmamalıdır. Eğer bir oyuna gelinir ise etkisi misliyle olur, bu konu da önemlidir.

Sonuç

Bugünkü savaşlar karışık güç unsurlarını kullanarak gerçekleştiriliyor. Bir yerde Sert Güç imkanlarıyla baskı kuruluyorken, aynı anda Yumuşak Güç imkanları üzerinden saldırılar yapılıyor. Bu Hibrit Savaş alanı hem konvansiyonel hem de sanal alemde, eş zamanlı olarak, yaratıcılığı, öngörülemezliği ve asimetriyi kullanır. Bu savaşın özünde bilgi vardır, öyleyse “ben biliyorum, benimki doğru,” diyen herkes temkinli olmayı da bilmelidir, devletler de milli güvenliği için bilgiyi kontrol etmelidir, halk bu ödevi devletine vermelidir, başka yolu yoktur.

Emniyet’in raporundan yola çıkarak güncel politik ve medya konularını da ele alarak içinde bulunulan paradoksal durumu tarif etmeye çalıştık. Önemli olan güçlü olmak ise bir olmak en önemli ödevdir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

askerlik-sisteminde-reform
ÖNCEKİ YAZI

Askerlik Sisteminde Reform

pence-harekatinin-ilk-degerlendirmesi
DİĞER YAZI

Pençe Harekâtı’nın İlk Değerlendirmesi

Güvenlik 'ın son yazıları

51 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
84 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
139 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
187 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
212 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme