Son yıllarda asimetrik savaş kavramı çokça kullanılır olmuştur. Simetrik olmayan güçlerin karşı karşıya gelmesi şeklinde oluşan bu çatışma türünde çok tartışmalı konu vardır. Örneğin kimin kazanacağı veya üstünlüğü ele alacağı yönünde bile çok görüş ileri sürülmektedir. İsrail sürekli alanını genişletmektedir. Son olarak, 10-12 Mayıs 2021’de Kudüs’te başlayan olaylar Gazze bölgesi askeri operasyonuna dönüşmüştür. Bugün itibarıyla bu bölgedeki İsrail saldırısı ve Hamas direnmesi ile Gazze’nin geleceğini tartışmaya başlamış olduk.
Genel
İsrail bir devlet olarak içindeki halkları ve silahlı unsurları da beraberinde içerir. İsrail’de, ülke kuruluşuna ortak halk Filistin’dir. Başlangıçta ülkenin adına Manda Yönetim süresince Filistin denmiştir. Filistinliler bir Arap toplumu kabul edilir. Bu suretle başlangıçta çatışmanın özü İsrail ve Araplar arasındaki bir meseleye dayandırılmıştır.
Arap-İsrail savaşları yapılmıştır (1956, 1967, 1969, 1973). Arap ülkeleri savaşlarda yenilmiştir. Uluslararası sistem İsrail hakimiyetini ve kazanımlarını bir biçimde tasdik etme yoluna girmiştir.
Zaman içinde Arap ülkelerinde farklı politik yollara girmeler, yönetim zafiyetleri, bölünmeler olmuştur. Başlangıçta gösterilen yekvücut olma biçimi bugün yoktur. Hatta çeşitli politik süreçlerle Arapların bir kısmı İsrail’in yanında olma yolunu seçmişlerdir.
Asıl kurucu ortak Filistin nüfusu, “azınlık, mülteci, hatta terörist” olarak görülmeye başlanmıştır. Arap ülkelerinin ve İran’ın yöntemlerinde birçok hata olduğu gibi, Filistinlilerin kendilerini ifade etme biçimlerinde de eksikler veya hatalar olmuştur. Örneğin (merhum) Yaser Arafat bir yandan Filistin halkının temsilcisi olarak İsrail-Filistin barış görüşmelerinde masaya oturan lider olurken, diğer yandan Troçkist terör yöntemiyle kendini ifade etmeye çalışan lider konumunda olmuştur. Belki tarihi zorluklar Filistin toplumunu buna zorlamış da olabilir. Ama neticede baskı altında olmak, kendi haklarının ellerinden alınmasına seyirci kalmamak adına, sonuçta direnme yolunu seçmişlerdir.
Bugün gelinen noktada ise bu direnme devam etmektedir. İsrail açısından, direnişe destek verenlerin İran dahil çevre ülkeler ve Müslüman Kardeşler gibi akımların olduğu açıklanmaktadır. Eğer bu gözle bakılırsa dahi, Batı dünyasında hem İran hem de Müslüman Kardeşlerin konumu yanlı tariflerle doludur. Toparlarsak, Filistin meselesi, (emperyalist) Batı dünyası, uluslararası kurumlar ve İsrail devleti gözünde tartışmalı görülmektedir. Batı ve İsrail bu köklü meseleyi, “direnme güçlerine karşı koyma” halinde açıklanabilen bir algıya indirgemiş gözükmektedir.
Filistin Askeri Güçleri
Tabi Filistin’i bir devlet olarak görmek gerektiğini tekrar vurgulamam gerekiyor. Esasında BM ve ilgili taraflar nezdinde Oslo’da kabul edilen 1967 öncesi şartlar çerçevesinde iki kesimli bir devlet var. Filistin otoritesi olarak oluşturulmuş yapıdan bahsetmeden direnişe geçmemek gerekir. Bu itibarla resmi Filistin Devleti tarafı olarak açıklanması gereken yapıyı ve bunun içindeki savunma teşkillerini bilmemiz gerekir.
Filistin Güvenlik Servisi şeklinde bir yapı ve bunun içinde Özel Güvenlik Kuvvetleri, Başkanlık Güvenlik Teşkilatı, Genel Güvenlik Servisi ve Genel İstihbarat Servisi var. İstihbarat Teşkilatı; Askeri, Sahil Güvenlik, Bölge Polisi, Sivil Savunma, Ülke Savunması, Halk Güvenliği, Hızlı Müdahale Timleri ve Üniversite Güvenlik Organları şeklinde tertiplenmiştir. İçişleri Bakanlığı’na başlı unsurlar; Milli Güvenlik Kuvvetleri, Koruma Güvenlik Servisleri, Sivil Polis, Sivil Savunma ve Sınır Muhafaza olmaktadır.
Filistin-İsrail meselesinde bu politik ve diplomatik asimetriyi doğru tanımlamak gerekir. Bunun üzerine, Filistin tarafı kontrollü veya kontrolsüz silahlı direnme güçleri ile katı İsrail devlet refleksinin karşı koyma girişimlerini birlikte değerlendirmek gerekir.
Filistin meselesinin asimetrik güçlerinin oluşumuna bakalım. Bir yanda politik kanat var (Fetih, Hamas, Filistin İslami Cihat Hareketi, Filistin Kurtuluş Halk Cephesi ve Filistin Özgürlüğü Demokratik Cephesi) diğer tarafta da askeri kanat (Kassam Tugayları, Kud Tugayları, Ebu Ali Mustafa Tugayları, Milli Direniş Tugayları). Bugün Gazze direniş cephesinde en çok sözü edilen Hamas ve Kassam Tugayları olmaktadır.
Hamas’ın askeri kanadında tahmini 20-25 bin savaşçı vardır (2020). Hamas grupları askeri teçhizat envanterlerinde roket, tanksavar füzesi ve havan gibi hafif silahlarla donanmıştır. Özellikle 10-12 Mayıs 2021’de atılan roketlerin görüntüleri dikkate alınırsa Hamas’ın İsrail güçlerine karşı etkinliği roketlerle olmaktadır. Roketler aynı anda atıldığından buna Yoğun (Satürasyon) Saldırı denmektedir.
Kassam’ın elindeki roketler şunlardır: Kassam-1, 2, 3 (60, 150, 170 mm; 4, 10, 12 km), Grad (122 mm, 20 km), WS-1E (122 mm, 45 km), Fajr-5 (333 mm, 75 km), M302 (302 mm, 150 km). Kassam kendi ürettiği roketleri geliştirmekte ve bu doğrultuda haberler yaymaktadır. Bu çerçevede, Q-20 (20 km), S-40 (40 km), S-55 (55 km), M-75 (75 km) J-80 (80 km), J-90 (90 km), R-160 (160 km), A-120 (120 km) ve SH (?) roketlerinin olduğunu açıklamaktadır.
11 Mayıs gecesi Kassam’ın kullandığı roketleri görünce bu bir roket savaşı dedim. Bir yandan 20 dk içinde 350’den fazla Kassam roket atarken, diğer yandan İsrail Demir Kubbe ile cevap vermekteydi. Kassam roketleri Aşdod, Aşkelon’da Zikim, Sderot, Kfar Aza, Şokeda, Netivod, Beeri, Ait Habzor’a düşdü. İsrail tarafı Gazze’ye yakın 10 bölgede olağanüstü hal ilan etti, okulları kapattı, halkı sığınaklara indirdi. İsrail sivil alanalardaki bu saldırın görüntülerini dünyaya servis etti. Ancak buradaki soru şuydu, Hamas’ın bu harekatı sürdürebilirliği neydi?
Az maliyetle çok etki üretmeyi hedefleyen taraf asimetrik savaşta stratejik noktaları bulup buna saldırıp buradan kendine sonuç çıkarmak durumundadır. Bu konu işin teorik kısmıdır. Pratikte Gazze’den atılacak Kassam roketleriyle İsrail’in bölgeye yakın bir nükleer santrali (Dimona) vurmakla ilgili haberler yayılmaktadır. Öncelikle çok iyi korunan böylesi bir tesise harp başlığı sınırlı patlayıcı yüklü, dairevi hata ihtimali (CEP) yüksek bir roketle isabet kaydedip, burada bir asimetrik etki meydana getirmek çok çok tesadüfi bir konu olur. Öyleyse Hamas İsrail’in canını yakacak ve yaptığı işten onu vaz geçirecek başka bir stratejik hedef aramalıdır. En azında şunu söyleyelim, bu tip hedefler her iki tarafın askeri uzmanlarının uzun süreli çalışmaları ile belirlenir.
Gazze’nin denizde kıyısı olması demek İsrail’in denizdeki stratejik tesislerine de saldırıların olabileceği manasına gelir. Asimetrik savaşta yenilik bulmak önemlidir. Filistin tarafının yeni teknolojilerle de ilgili olacak biçimde örneğin kamikaze drone uçurması gündeme gelecektir.
İsrail Stratejisi
Bu asimetrik savaşın belirgin unsuru olan roketlerin kullanılmasına karşılık, İsrail Ordusu Demir Kubbe savunma sistemini kullanmaktadır. Ancak İsrail Gazze’ye karşı harekâtını sadece bu seviyede yürütmemektedir. Özellikle 11 Mayıs gecesi görüldü ki, İsrail Gazze’ye, tanklarını sevk etmiş, savaş uçakları ve Silahsız İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile taarruzlar gerçekleştirmiş, hassas mühimmat kullanmıştır. Yerine göre, bir büyük binayı tamamen ortadan kaldırırken kullandığı mühimmat ve taktik ile örneğin bir binanın ikinci katındaki hedefe odaklandıysa, oraya karşı kullandığı mühimmat ve taktik değişmiştir.
Şunu da söylememiz gerekmektedir. İsrail, Gazze’ye Hamas’ın roketleri ateşlenince verdiği hasarı (sivil alanlarda gösterilen) dünyaya hemen servis etmiştir. Buradan bir meşruiyet temin ederek, ağır silahlarını ve savaş uçaklarını meşru müdafaa anlayışıyla Gazze’ye sevk etmiştir. Fakat bu durum burada kalmayabilir, kalıcı olabilir. İsrail bu durumu fırsat bilerek ağır silahlı birlikleriyle beraber Gazze içinde yeni kontrol mevzileri kurmayı hedefleyerek, sürekli içeriden harekât yapma avantajı elde edebilir. Bu durumda hem Gazze direnişi başka bir cephe içinde kalacak hem de Gazze halkı bundan etkilenerek bölgeyi terk etmek zorunda bırakılacaktır.
Ortaya çıkan taktik ve operatif durumdan İsrail’in stratejik kazanım elde edebileceği bir durumu hesaba katmak gerekir. Eğer strateji bu ise İsrail, Gazze’yi işgal etmeye başlamıştır, denebilir. Bu durum Hamas’ın asimetrik savaş yöntemini lokal saldırılara ve direnme yöntemlerine daha fazla ağırlık vermesine sevk edecektir. Hatta bölgeye başka terör örgütleri de gelir ise Gazze tamamıyla kaotik bir durum içine sokulabilir. Bu Gazze halkına daha fazla güvenlik riski oluşturur. Hatta İsrail zaten yanında durduğunu işaret eden Batı dünyasını tekrar etkileyerek, terörle savaştığı konusunu tekrar işaret ederek, kendine bir politik genişleme avantajı yaratabilir.
Demir Kubbe’ye değinelim. Rafael’in ürettiği Anti-Roket için Top ve Füze Sistemi (C-RAM), Tamir (menzil 70 km) isimli, yüzde 95 başarılı, otonom, “vur ve yok et” kabiliyetli anti-roketleri kullanır. Sistem aktif radar güdümüyle çalışır. Batarya’da takip ve atış kontrol radarı, komuta kontrol aracı, 20 füze kapsülü bulunan füze rampaları bulunur.
Bir diğer İsrail imkânı ise denizden gelmektedir. Daha önceki dönemlerde de görüldüğü üzere İsrail Deniz Kuvvetleri Gazze bölgesini abluka altına alabilmektedir. Geçim kaynağı balıkçılık olan Gazze halkı şimdiden sıkıntıya düşmüş görünmektedir. Gazze için dış dünyaya açılan bu noktada silah desteğinden enerjiye, ticaret ve ekonomiye, insani yardımdan geçim şartlarına denizin önemi vardır.
Son olarak İsrail Gizli Servisi’nin (Mossad) bu asimetrik savaşta öneminin altı çizilmelidir. Mossad güçlü, etkili ve baskın kabiliyetli bir yapıdır. Tüm dünyada etki üretebilmektedir. Hatta propaganda ve algı yönetimini de kullanabilmektedir.
Sonuç
Bugün karşı karşıya kalınan İsrail-Filistin çatışmasında yumuşak ve sert güçler müştereken (akıllı güç kullanımı) devrededir. Asimetrik bakımdan ortaya çıkan istikrarsızlığı ve kaotik ortamı bölünmüş Arap toplumu zor yönetirken, İsrail bu süreci bütünüyle destekleyebilecek kabiliyetlere sahiptir.
Filistin tarafı, tarihsel bakımdan ifade edildiği üzere, varlık göstermek ve direnmek noktasında bırakılarak, zaten vahim bir duruma düşürülmüş gözükmektedir. Bugün hukuki ve diplomatik açıdan bu süreç ülkeler ve uluslararası kurumlar nezdinde ele alınabilir; ama bütün bunlar kesin ve kısa zamanda sonuç getirmez. Yine uzun soluklu bir biçimde değerlendirelim, bugün bu yöntemlerle Filistin’in askeri kanadı asimetrik savaşta direndikçe yıpranır, halkı ise şu ana kadar olanın daha da ötesine geçerek çok zor şartlarla çaresiz duruma düşebilir.
Filistin’in asimetrik savaşla direnmesi tek başına bir kazanımı ifade etmeye yetmeyecektir. İsrail tarafı bu durumu iyi bilmektedir. İsrail durumu kendi lehine sonuçlar elde edecek biçimde istismar etmektedir. Küresel çapta alanı kullanarak ve zamana oynayarak kazanım peşinde koşmayı yönetmektedir.
Asimetrik savaştan bahsettiğimize göre son cümleyi şöyle kuralım, İsrail Orta Doğu’da nükleer kuvvet kabiliyeti olan tek ülkedir.
NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.
Gürsel Tokmakoğlu