pkkya-genis-penceren-bakmak
PKK’ya Geniş Penceren Bakmak

PKK’ya Geniş Penceren Bakmak

14 Haziran 2016
Okuyucu

Bu yazı terör örgütü PKK hakkında süreçleri esas alarak ve coğrafyamızdaki Kürt meselesine Türkiye odaklı bakarak bir durum tespiti yapmak amacıyla yazılmıştır. Cevabı verilen sorular şunlardır: PKK nedir? Nasıl korundu, kendilerine hangi fırsatlar verildi? Şimdi neyin peşindeler? Yetkililer bundan böyle olaya nasıl bakmalılar?

PKK nedir? PKK güçlü ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından bölge politikalarını kolaylaştırmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Soğuk Savaş’ın ürünüdür. Bunu başka türlü açıklamak söz konusu olamaz. Otuz yıldan fazla zamanda Ortadoğu’nun ve Kafkaslar’ın İran, Türkiye, Irak, Suriye, Ermenistan, Azerbaycan bölgelerinde çeşitli olaylar yaşandı ve geliştirildi. PKK bu süreçte rol aldı. Daha kapağı açılmamış olaylar da var, sırası gelince yaşanacak, diye beklenebilir ve PKK’ya aynı güçler tarafından görev verileceği hesap edilebilir.

PKK nasıl korundu, hangi fırsatlar verildi? Türkiye işi her nedense, çok şehit vermesine, buna karşılık TSK farklı dönemlerde PKK’nın belini kırmasına rağmen, bütüncül politikalar yürütemediğinden olsa gerek, fırsatları kullanan hep örgüt oldu ve bugüne geldi.

Sürece kısaca göz atalım: 1979’da Elazığ’da bazı önemli PKK militanları tutuklandığı esnada Abdullah Öcalan Suriye’ye kaçmıştı. Hafız Esad’ın sunduğu imkanlarla, ki ona da bu aklı güçlü ülke istihbarat servisleri vermişlerdi, PKK, Bekaa Vadisi’nde Filistin kamplarına yakın alanlarda eğitim kampı kurdu. Terör örgütü 1982’de Suriye, İran ve bazı Müslüman devletlerinin arasındaki işbirliği anlaşmasında konu oldu. Bekaa’daki kamplarda PKK’nın verdiği eğitimin adı uluslararası alanda konmuş oldu: Türkiye’ye karşı terör yoluyla savaş. Bu savaşı küçük gören siyasiler çıktı. Bu eğitimlere ve silahlanmaya Bekaa’yı kontrol eden Suriye ve İran büyük destek verdiler. Hizbullah konusu Türkiye’de yeterince tartışılamadı bile ama yerini PKK aldı. 1983 yılında PKK’nın önemli bir kesimi İran üzerinden Kuzey Irak’a intikal ettiler ve bu kez militanlarının üçte biri Suriyeli Kürtler’den idi. Hafız Esad sadece Abdullah Öcalan’ı korumadı, aynı zamanda Türkiye’ye karşı eylem yapılması için ülkesindeki Kürtleri emre verdi. Ama bugün bu yetişmiş Suriyeli Kürt militanlar PYD (YPG) içindeler ve bölgede uluslararası güçlerle işbirliği halindeler.

1984 yılında PKK eylemlerine başladı. TSK önemli bir mücadele ile 1986 yılında teröristlerin yarısından fazlasını eritti. Bu başarı sonunda Türkiye uyguladığı sıkıyönetimi kaldırdı. Bu dönemde İran kapılarını mevcut PKK’lılara açtı ve koruma altına aldı. Ayrıca bu dönemde terör örgütine Yunanistan’ın desteği ortaya çıktı. Türkiye, Yunanistan ile Ege’de sürtüşmeye başladığında bazı Yunanlı uzmanlar PKK’ya destek vermeye başladılar. PKK ile çatışmalar 1992’de yine alevlendi. PKK önemli güçlerini sınırdaki derin Zap Vadisi’ne ve İran’a yakın dağlık Hakurk bölgesine yerleştirdi. Bu yerleşime güvenen PKK yöntemini Kuzey Irak’ta mevzi savaşına dayandırdı. TSK Kuzey Irak’a operasyonlar gerçekleştirdi ve PKK daha içerilere çekilmek zorunda kaldı. Çünkü Mesut Barzani güçleri (KDP) ile TSK birlikte olunca bu kez aşiret bölgesi İran sınırında olan ve büyük ölçüde İran’ın desteğiyle ayakta duran Celal Talabani PKK’ya ev sahipliği yaptı. Saddam Hüseyin zamanında KDP ve KYB arasındaki savaşta PKK Talabani yanında oldu. Kandil ve İran kapısı Zeli PKK için bu dönemde önemli sığınma alanlarıydı. Teröristler TSK tarafından kuşatıldı. Bu süreçte Kuzey Irak’taki PKK’lılarla Türkiye’dekilerin bağı kesildi. Türkiye bu dönemde iç siyaseti önemsiyordu. PKK ateşkes ilan etti. Türkiye işi biraz gevşek tuttu, belki önemsemedi. Bunlar önemli hatalardı. Bu boşlukta PKK tekrar taktik ve lojistik bağlantılarını güçlendirdi. Türkiye bunun bedelini Bingöl’de 33 silahsız erin şehit edilmesi ile ödedi.

PKK, 1993’te başlattığı yeni taktikleri ile saldırılarına başladı. Ancak yine TSK’nın mukavemeti ile güç kaybetti. Hemen kendince ateşkes ilan etti. 1995’te yöntemini değiştirmek zorunda kaldı. TSK bu kez Hava Kuvvetleri ile ve sık sık Kuzey Irak’a düzenlenen Özel Kuvvet operasyonlarla PKK’yı baskı altına almıştı. Sonra Öcalan’ın yakalanması sürecine gidildi. Bu süreci iyi biliyoruz, kim kime yardım etti, ne verdi, ne aldı. Öcalan’ın yakalanması sonrası PKK neredeyse bitecekti ki, 2003 yılında Amerika Saddam’a savaş açtı. PKK bu süreçte belini doğrultma, lider kadrolarını güçlendirme imkanı buldu. Her yer silahtı ve önemli bir kısmını PKK topladı. Kuzey Irak’ta ABD ile TSK unsurları arasında “çuval geçirme” olayı meydana geldi. Savaşta Türkiye’nin ABD askerlerine beklenen desteği vermemesi bir nevi PKK’nın kurtuluşu oldu. Savaş zamanında PKK büyük ölçüde Kandil’de idi.

Daha sonra Barzani alacağını aldı ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin başına geçti. Talabani Cumhurbaşkanı oldu. Suriye’de ise Başer Esad iktidarda idi ve bu dönemde her tarafa doğru sıcak ilişki kuruyordu. Zamanla Türkiye’deki PKK’nın siyasi bağlantıları desteklendi ve bugün ülkede PKK’nın önderliğinde bir tür Kürtçülük davası sürüyor. Başından beri oyunda ben de olayım diye Avrupa’dan sayısız temsilci gelip Güneydoğu Anadolu bölgesinde faaliyet yürütmüştü, hatta basın-yayın işleri bile Avrupa’dan yürütüldü, halen daha Avrupa’dan desteğe devam edenler çıkıyor. Bunları hatırlıyoruz ve bazı olaylara tanık olmaya devam ediyoruz.

Her ne kadar PKK Ortadoğu ve Kafkaslar’da verilen her işe yönlendirildi ise de asıl hedefi Türkiye’nin bölünmesi oldu. Dolayısıyla Kürt siyasi kanadı her nasıl bir savunu içinde olursa olsun, nihai amacı bu hedefe yürümekle ilgilidir. Türkiye’de süreci doğru okuyamayan siyasiler ve bürokratlar PKK’ya ve onun siyasi kanadına karşı verilen mücadeleye doğru stratejiyle ve kapsamlı yöntemlerle eğilemediler, değişik yöntemleri deneyenler ve işi küçümseyenler dahi oldu. Eğer imha edilmediler ise MGK ve bir dönemin OHAL zabıtlarında bu süreçlerin her biri ile ilgili gerekli belgeler ve yetkililerin söyledikleri bellidir. (Bu konu araştırmacılar tarafından incelenmelidir, ki ne tür hatalar kimler tarafından yapıldı, daha net açıklanabilir.)

Bir de unutulmaması gereken bir süreç daha var. Bu süreçte de PKK güçlendi. PKK ile mücadeleyi iyi bilen kesimler, özellikle TSK mensupları çeşitli davalarla bir tür tasfiye süreci yaşadılar. Sebebi ve adı paralel olur, iktidar mücadelesi olur, her ne ise bu süreçte bir şekilde işin içindekiler kenara kondular. Bir taraftan mücadele edecekler için değişik düzmece mahkemeler sürerken, diğer taraftan PKK yeni yöntemler geliştirdi; barış dedi ama uymadı, oyaladı, bu dönemde Suriye’yi Güneydoğu’ya taşımak istedi, sokaklara barikatlar kurdu, bölgedeki genç Kürtleri büyük ölçüde işin içine soktu, sosyal dokuya daha yakından temas etti, ama asıl olarak ittifak kurduğu güçler içinde IŞİD’e yönlenip bir tür “vazgeçilmez bölgesel silahlı örgüt” olma intibaını yeşertmeye çabaladı.

Neyse ki başlattığı değişik ilçelerdeki hendek ve sokak çatışmalarında güvenlik güçleri PKK’ya iyi bir ders verdi. Güvenlik güçleri bu tür mücadeleyi de başardı. Her defasında asker başaran olmaktaydı. Ama asıl onların amaçları oyalamak idi. Hatta IŞİD’ten öğrendiklerini tatbik ettiler. Bu şartlarda Türkiye taktik üstünlüğü bir zafer olarak görmemelidir. Asla rehavete düşülmemelidir. Politik, diplomatik, sosyal ve daha ne varsa değişik alanlarda başarı geliştirilmelidir. Asıl bakılması gereken büyük resimdir.

Bugün gelinen noktada PKK bölgesel bir terör örgütü bağlamında küresel çapta çok yönlü taşeronluk faaliyetini sürdürmektedir. İran’dan Doğu Akdeniz’e, Ermenistan’dan Şam’a kadar etkinliği vardır ve bu alanda faaliyeti olan her türlü örgüt ve silahlı güçle bir ilişki içine girmektedir. Bugün için önemli faaliyet alanları Türkiye-Suriye sınırı bölgesinde Kuzey Suriye Kürt Bölgesi’nin (adı ne olur, bilinmez) inşası ve Kuzey Irak geçişli olmak kaydıyla Türkiye içinde Türkiye’nin bölge politikalarından uzak tutulması, ayağının bağlanması amaçlı olarak sürdürülmektedir. Yerel Kürt örgütlerle bölgede işbirliği halindedir. Örneğin adı önlerde geçmese de Irak ve Suriye’de IŞİD’e (ISIS, DAEŞ)’e karşı sürdürülen bazı ülkelerin ortak yürüttüğü operasyonlarında yer almaktadır.

Zaten işin başında Ortadoğu’da “vekalet savaşı” diye bir kavram ortaya atıldı, bunun uygulamaları şimdiki dönemde daha belirgin sürdürülüyor. Vekalet verenler ne amaçlıyor olabilirler? Süreç şöyle olabilir: Barzani Irak kuzeyinde özerk bir Kürt devleti ilan ettikten, PYD önderliğinde Suriye kuzeyinde bir Kürt bölgesi inşa edildikten sonra, PKK’nın tam anlamıyla faaliyet alanı Türkiye Güneydoğusu olabilir. Hem bu durumda Türkiye’ye bazı ülkeler bu kez alenen “PKK ile görüşün ve barışın, başka çıkış yok!” diyebilirler.

Türkiye’nin verdiği mücadele geçmişte inişli çıkışlı oldu. Sanırım durumu kontrol eden bir merkez var, gerektiğinde bir argümanı devreye koyuveriyor ve asıl amacına doğru süreci işletmeye devam ediyor. İçeride ve dışarıda tezahür eden politika, ekonomi, diplomatik veya askeri, pek çok alanda aniden bir olay oluyor ve PKK fırsattan yararlanan konumuna oturuveriyor. Ben buna değişik vesilelerle “kazanım stratejisi” demiştim.

Bugün durum bir hayli hayati, kapsamlı ve titiz çalışmayı gerektiriyor; bu PKK’dan dolayı güç bir durum değil, koruyanlardan ve sınırımızdaki oluşumlardan dolayı böyledir. Süreç doğru okunmalı ve işletilmelidir. Coğrafyamızda Kürt meselesine ve terör örgütü PKK’ya geniş pencereden bakılırsa sonuç budur.

Şimdi, “İktidarda yeni bir hükümet var,” diyemiyoruz. İktidar, liderler, iktidarda görevi olanlar, daha önce bürokraside olup şimdi iktidarda olanlar PKK ile yaşananlar bakımından en azında toplam zamanın yarısına yakın bir süredir işin içindeler. O halde, “Yetkililer bu yazdıklarımı yaşadıklarıyla iyi tecrübe etmişlerdir, durumu bir daha değerlendirmeleri yararlı olur,” diyebiliriz. Bilinmeyen bir şey yok ise şimdi sorunu halletme zamanıdır ve bu ancak akılla, siyasi iradeyle ve halkın yüreğiyle olur. Türk halkı metanetli davranıyor, Kürt halkı ise bu terör örgütünün bütünüyle yanında değiller.

Kazanan biz olalım, siviller, Kürtler, Türkler, insanlık… Kazanan eli kanlı insanlar ve koruyanları olmasın. Dünya yeterince hastalık gördü, bu da yerleşip pandemi yaratmasın!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

amerika-ve-ortadoguda-teror-karsilastirmasi
ÖNCEKİ YAZI

Amerika ve Ortadoğu’da Terör Karşılaştırması

ataturk-havalimani-teror-saldirisinin-hatirlattiklari
DİĞER YAZI

Atatürk Havalimanı Terör Saldırısının Hatırlattıkları

Güvenlik 'ın son yazıları

58 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
89 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
146 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
191 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
218 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme