ABD ile Yeni Bir Sayfa mı?

30 Ocak 2024
Okuyucu

Türk-ABD ilişkileri giderek kötüleşmekteydi. Diyeceksiniz ki, ne zaman iyi oldu? Burada saymakla bitmez, sorunlu birçok konudan söz edilebilir. Son dönemdekileri hatırlarsak, 1 Mart tezkeresi hadisesi bir dönüm noktası kabul edilebilir. Fetö darbe girişiminden, Türkiye’yi bölmeye çalışan kesimleri desteklemesinden, Ermeni tasarısından, Suriye’de bir garnizon kurma projesinden, ABD’nin sebep olduğu, yanlış hesap yaptığı, müttefikliğe sığmayan davranışlar gösterdiği, bu türden daha pek çok konudan bahsedilebilir. Bir defasında Cumhurbaşkanı Erdoğan “güvenlik sorunumuz var” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözü biriken sorunlara istinaden söyledi, ama bardağı taşıran son damla Suriye’de ABD’nin düşürdüğü Türk SİHA’sı idi. ABD açısından da söylenebilecekler vardır elbette… Ama geleceğe bakıyoruz, öyle değil mi? Mesela NATO’nun genişlemesi yönüyle İsveç’e onay verildi, bunun karşısında F-16 modernizasyonu gerçekleşecek. Hatta şimdiden aradaki başka tıkanıklıkların giderilmesi açısından olumlu açıklamalar yapılıyor, kamuoylarına bilgiler veriliyor, bunların bir anlamı olmalı…

DİNAMİZMİN İÇİNDE

Dış politika dinamiktir. Genel atmosferde bulutlar normalden daha fazla toplanıyorken, dünyada dinamizmi artıran şartlar gelişiyorken, ülkeler özelinde de etkileşimler çok farklı boyutlara gelebilir. Burada bakılacaklar arasında hem genel durum hem de özel olanlar şeklindedir. Ama sonucu ifade etmeden önce, sahaya yansıtılan çabaların getirdiği belli şartların bu dinamizme olan etkinin ölçüsüne de bakılmalıdır.

Kimseyi memnu etmeniz mümkün değildir, siyasi partiler, hükümetler, liderler, iş insanları, hatta normal vatandaş sürekli kendi bakış açılarına, birikimlerine ve beklentilerine göre farklı değerlendirmelerde bulunur, bu doğaldır. Değişim ve dinamizmin gereğine göre pozisyon almak doğaldır; karar verme noktalarında liderlik etmek zordur.

Sürekli genel resimden söz etmekteyim. Genel durumda farklılıklar oluyor ise özelde bazı kararların alınması zaruridir. Kararları alanlar hiç de rahat değillerdir, onların “bütün her şeye rağmen” vermeleri gereken kararlar vardır.

Bakın büyük resme, ne görüyorsunuz? Ben dünyada büyük bir gerilme dönemine girildiğini görüyorum, sonu nereye varır bilinmez! Her şey dinamik iken siz “bekleyelim” diyemezsiniz! Çok şey değişiyorken, adımlarınızın ne yöne doğru olduğuna bakmalısınız. Kararlarınızı zorlayan noktalar vardır, dolayısıyla her şeyden emin olamayabilirsiniz! Risk alırsınız. Ülkeniz, geleceğiniz, henüz doğmamış nesiller için aldığınız riskin bir bedeli olur, rahat edemeyebilirsiniz!

Ama dışarıdan bakanlar veya eleştirenler açısından durum farklıdır. 

Hatta bir adım ileriye gideyim, politika yapıcılar ve devlet adına kamuoyunu yönlendirme vazifesine sahip olanlar, doğru tarafı bugün böyle tarif ederlerken, yarın başka yöndekine doğru diyebilirler. Bu da şaşırtıcı değildir. 

ABD hakkında söylenmiş sözler ortadayken, yarın kararlar başka türlü çıkabilir, bunlar normaldir, ama dediğim gibi, ateşi avucuyla tutanlar için gayet zor meselelerdir. Buna “pazarlık edildi” şeklinde basit tarifler getirenler çıkabilir. Sonuçta, memnun edilen taraflar veya memnun edilemeyenler çıkabilir.

Kararların sonucunda dinamizm yine vardır, belki de daha karmaşıktır ve bütünüyle riskli haller gelişebilir. Karar noktası itibariyle, kazançtan kayıp da olabilir, sürekli kayıp da… Bu olasılık halinin bir farkı şudur, siz doğru kararlar verebilirsiniz ama diğerlerinin kararları ölçüsünde şartların genel ağırlığı itibariyle mukayese edildiğinde tatmin edici bir sonuçtan bahsedemeyebilirsiniz. 

Anlatabiliyor muyum!.. Hani geriye bakıp “bu çok büyük yanlış yaptı, bu doğru| bu ihanet etti, bu kahraman” diye konuşanlar var ya, onları düşünerek söylüyorum: Dinamizmin ve şartların o an etkisini değerlendirmek açısından bazı müşkül durumlar vardır, her bir an diğerinden farklıdır, her daim şöyle; çok konuşanlar çok yanılanlardır.

KUTUPLAŞMAYA DOĞRU

Dünyada genel atmosfer öyle ki, giderek sivri uçları parlatıyor. 

Türkiye, gezegenin tek güvenlik paktı olan NATO’nun içerisindedir.

Hani söylerdik ya, “gün gelecek şu çıkarcı ABD, haklı olan Türkiye’ye gereken değeri vererek, olması gereken davranışı gösterecektir,” diye. Acaba o günler geldi mi? Eğer öyleyse ABD Türkiye’ye ve tabii diğerlerine de, neleri öneriyor? Ama bakın, bahsettiğim o dinamizmin içinde düşünün: Her ne kadar dış politikada bir geri dönüşten söz edilse bile, şartlar asla eskiye dönmez ve mevcut anın değerlerine göre size belli türden önerileri sunabilir. Öyleyse ABD’nin de Türkiye’nin de belli bir süre içinde yaşadıkları veya yaşattıkları nispetinde yeni bir durum oluşmuştur, ama dünyada giderek sivrilen güçlüklere bakarak bir karar vermek söz konusu olabilir. Bu durumda ABD ve Türkiye, sanki hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam edebilir. O halde yarın itibariyle, kamuoylarında veya politik çevrelerde, değişik sonuçlar üretebilenler ve değerlendirmelerinde acımasız eleştiriler getirebilenler çıkabilir.

Hani bir dönem bazı kesimler heyecanlandı ya, “Yaşasın, işte Avrasyacılık bu; Türkiye ile Rusya sonunda dünyaya çekidüzen verme şansına sahip olacak,” diye. Bu nasıl bir dünya kuzum, öyle bir dünya hiş olmadı!.. Bu ne tam maceracılara göre ne de kararsızlara göre bir dünya. Bu ne tam ideolojiden para kazanmaya yarayan ne de hayal satanlara göre… Amerikalı, İngiliz, Fransız, Alman, Rus, hatta Çinli birer Leviathan ise siz de bunlardan biri arasında seçim yapan mı oluyorsunuz? Bana göre dinamizmin şartlarında her biri sürekli “benden ol” diyen çıkarcının ta kendisidir. Bu değişmez kural: Dış politikada çıkarlar esastır! 

Bu noktada yine genel resme bakarak karar vermek durumundasınız, küçük doğruların haklılığı sizi aldatmamalıdır. Bazen küçük doğruları alt alta toplarsınız, bir büyük doğruya karşılık gelmez. Büyük doğruyla yüzleştiğinizde ise küçüklerin avuntusu size yetmeyecektir. Kaybetmek bu tür mukayeselerle ölçülür. 

Dünyada kabul gören büyük güçler sizi her defasında bir kolay lokma olarak görebilir. İşte bu durumda, eğer siz bir kralsınız, kral gibi kararlar almak zorundasınız; ama asla üstünden postu kolay alınan biri olmamalısınız. Türkiye Cumhuriyeti, Selçuklunun da Osmanlı’nın da bakiyesidir, güçlü bir tarihi geçmişi ve deneyimi vardır. Bunun da anlamı bellidir. Gereğinin yapılması beklenir. Başka ifadeyle, bir dönem Avrupalılar Osmanlı’yı parçalamaya çalışırlarken, bize “hasta adam” diye tarif getiren o Rusya’nın oyunlarını bilmiyor değiliz. Bugün de gitti Kırım’ı işgal etti, Ukrayna’ya saldırdı, masum değildir. Hatta Putin, sürekli Rus Çarı edasıyla konuşma yapıyor, bu anlaşılmaz bir şey değildir. Bu durumda ABD de tekin değildir, Rusya da. Ne Ortadoğu’da ne Afrika içlerinde… Asya, Güney Asya… Siz nerede güçlüsünüz, elinizde olan ne? Ona da bakacaksınız. Birini verip diğerini almak kazanç değildir; bilakis, biri elinizdeyken diğerini de alabiliyor olduğunuzda güçlenirsiniz. Rusya size “Çık NATO’dan, gel yanıma” diyor. Bu hiç olacak bir şey mi?

Kutuplaşmaya doğru bir yönelim varsa, elinizdekileri güçlendirmelisiniz. Elinizdekileri birtakım oldubittilerle veya küçük çıkarlar sonucundaki rızaya dönük kararlarla verip, daha sonra hayıflanmamalısınız.  

Dünya savaşları milyonları yok etti, insanlık bunları unutamaz. Nükleer savaşların sonu yoktur, karanlıktır, gezegenin akıbetini etkiler. Hiçbir kimse insanlığı bu denli bir riske atmamalıdır. Politika yapıyorum derken, insanlık asla tehdit edilmemelidir. Ben böyle bir politika tarzını katiyetle menediyorum.

ABD’DEN BEKLENEN NE?

Terör, enerji, politik ve ekonomik denge oyunları bir yere kadar!.. Yaşananlar yetmedi mi? Öyleyse oturup karara varalım hem özelde ve yerelde hem de bölgesel ve küresel konularda.

Türkiye’nin jeopolitik gerçekliği açıktır, birçok avantajı vardır. Beşerî güç dinamiklerini olumsuz etkilemekle Batı dünyası kazanan olmaz, hele bu küresel gidişatta ve kutuplaşma yolunda…

Politika belli bir konu: Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ!

SONUÇ

Dinamizmin olduğu yerde çok eksenli düşünmek elzemdir. Mesela Türk kamuoyu açısından da bazı noktaların üzerinden geçilmesi gerekmektedir. Bunları Türkiye bilinçli şekilde tekrar ele almalıdır.

ABD seçimlere giriyor, yeni bir Başkan seçilecek. Eğer ABD politikalarında, Türkiye’nin haklı gerekçelerine bağlı yeni bir ilerleme yolu açılırsa, bu sadece iki ülke için değil, bölge ve küresel açılardan da olumlu süreçleri üretecektir.

Politika 'ın son yazıları

22 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
34 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
45 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
47 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
79 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme