suriye-meselesi-ve-milli-guc
Suriye Meselesi ve Milli Güç

Suriye Meselesi ve Milli Güç

8 Ağustos 2019
Okuyucu

Bugün Türkiye’nin en üst mevkideki yetkililerince ve ABD Büyükelçiliği tarafından, Kuzey Suriye için inşa edilecek Güvenli Bölge konusunda bir anlaşmaya varıldığı açıklandı. ABD ile Türkiye hangi konuda anlaştı? Bu bir karşılıklı görüşmeler neticesinde varılan karardır. Şimdi gelin Türkiye’de kimler, nasıl tartışıyor, ona bakalım.

Hasmı Bilmek

ABD’yi bilmeyen mi var? Amerika bilinen Amerika’dır. Bilmece falan yok ortada. Japon kentlerine nükleer silah atmış bir Amerika’dan bahsediyoruz burada. Vahşi kapitalizmin idare merkezi olan Amerika, Merkantilisttir, çıkarcıdır, emperyalisttir. Saddam’ın zamanındaki Irak’a yaptıkları hatırlanırsa, yalan yanlış gerekçelerle savaş yapmış bir Amerika’dan bahsettiğimizi hemen herkes biliyordur herhalde. Gelelim Başkana. Neticede Donald Trump bir iş adamıdır, Amerika’daki Muhafazakarların siyaset alanında ileri sürdüğü popülist bir liderdir, kleptokrattır. Seçilmesinde bile post-truth (gerçeklik sonrası) bahsiyle alakalı hile olduğu söylendi, vs.

O halde neyi konuşuyoruz? Şimdi ülkede entelektüel kesimden birisi, “Ben falan taraftanım, böyle konuşurum,” gibi iddialarla mı kamuoyu önüne çıkacak? Amerika böyle diye Türkiye milli çıkarları için mücadele etmeyecek mi? Sahada uygulanan politika ve fiillerle, mümkün olduğunca Amerika’yı baskılamak ve milli çıkarlar gereği kazanım elde etmek. Amerika’nın Türkiye ve Ortadoğu için planlarını uygulamasından vaz geçirmek, değilse mümkün mertebe geri adım atmasını sağlamaktır. Bu konular yakın tarih dönemindeki Johnson Mektubu, Kıbrıs konularında görüldüğü gibi, bugün de gelişen şartların ortamında değişik biçimlerde tekrarlanıyor. Bunları bilmeyen var mı?

Bugün Çin veya Almanya ABD ile nasıl mücadele ediyor? Ticaret Savaşı nasıl gerçekleşiyor?

Güç Mücadelesi

Bu bir güç mücadelesi işidir. Mücadele edeceksiniz! Mücadeleye devam ederken, son ana kadar politikacılar konuşurlar, bunlar planlı konuşmalardır, retoriktir, baskı zamanının gereği adımlardır. “Öyle söylendi, böyle yapıldı,” denen türden meselelerdir. Millet bunu anlıyor, bazı entelektüel kesim her nedense anlamak istemiyor.

ABD kendi içinde büyük bir tartışma yaşıyor. Küresel meseleler var. Ticaret ve Teknoloji Savaşları ile Siber Savaş da oluyor. Çekim alanı Asya-Pasifik’e kayıyor. Bilmeyen mi var?

Bütün bu gelişmeleri devamlı tekrar edip, “Suriye’de kendi başımıza iş yapalım, ama önce Esed ile anlaşalım,” demek yeterli mi? Bu yöntem bütün bu anlatımları kurtarır mahiyette mi? Görüşülsün, itiraz eden yok! Tamam da Esed bile “Benden size hayır gelmez,” derken politikanın ana omurgasını bu tür önerilerle açıklamak ne derece mantıklıdır.

Meselenin ana omurgasını sorun çözme gücü olan güçler oluşturur. Şöyle, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında Mudanya Mütarekesi’ni Yunanlılarla yaparsınız. Ama barış görüşmelerinde masada uluslararası kurumların memurları ve aslen dönemin başat güçleri oturur. Suriye konusunda Cenevre’de masada oturacaklar kimler?

Başta bu sorgulamayı yapmak zorundaydım. Çünkü hayatında hiç sahaya inmemiş, hatta Amerikalı askerle omuz omuza veya onlara karşı bir vaziyetin içinde hiç olmamış, köşesinde bol bol kitap okumuş ve en önemli meselesi imtihandan geçmek olmuş kimselerin çıkıp ahkam kesmeleri ve etrafına emperyalizm dersi verir gibi konuşmaları, çok bariz, etik dışı bir tavırdır. Ben bu tavırda olanları, her kim olurlarsa olsunlar, kınıyorum.

Geçen bir entelektüele, Doğu Akdeniz’de sondaj gemileri hakkında işlerin nasıl gittiğini sordum. Belli zorlukları bilip bilmediğini öğrenmek istedim. O kişi zannediyor ki, işler oluyor. Hayır! Zorlayarak oluyor. Mücadeleyle oluyor. Örneğin Fatih gemimiz denize açılmadan önce Hollandalı sondaj mürettebatına başat güçlerin başat şirketleri işi bırakma emri verdi ve ekip gitti. Türkiye bir süre yeni ekip aradı. Kimin haberi oldu? Mücadele tüm yönleriyle oluyor ve sahada gerçekleşiyor. Amaç ne? “Türkler Doğu Akdeniz’de enerji kaynağına sahip olmasın, kendilerine bağımlı olsun.” Bu cümleyi söylemek zor değil. Asıl sorunları zamanında çözmek ve ilerlemek için kararlılık göstermek hünerdir. Sonra başka bir ülkeden bir ekip daha bulundu ve halen sahada onlarla işler sürdürülüyor. Bir savaş veriliyor. Yetkililer, yöneticiler, karşımızda kimler var, bunu örneğin bir akademisyenden daha fazla biliyor, olayları iliklerinde hissediyor, geceleri uykularını feda ediyor.

Doğu Akdeniz’de oyun çok boyutlu, her cepheden devam ediyor, çağa uygun imkanlarla ülkeler birbirine bir şeyleri kabul ettirmeye çalışıyor, hemen herkes yapabileceğini yapıyor. Pastadan pay alma yarışı var. Henüz taşlar yerine oturmadı. Suriye de bunun içinde bir konu, IŞİD de PKK/YPG terör örgütü de Fırat’ın Doğusu da… Bunu bilmeyen mi var?

Güç Mücadelesi ne demek? Güç ne demek? Burada power konusundan bahsediyorum. Bu kavramı sindirememiş, olup biteni oradan buradan öğrenmiş kimselerin konuşmalarını tutarlı bulmak mümkün değildir. Güç Mücadelesi kavramında nelerin etkili olduğunu hissetmek ve içselleştirmek, asıl söylemek istediğim ayrım noktasıdır. Bakın burada bilmek demedim! Çünkü üç kelime ifadeyi yan yana getiren, “Ben bu konuyu düşündüm, biliyorum, analiz ettim,” diyor. Olmaz böyle bir şey! Böyle bir dünya yok!

Güç bahsinin ne olduğunu sahada (fiilde), yani politikada, diplomaside, ekonomik faaliyetlerde, askeri faaliyetlerde, teknolojik rekabette, sanal alemde, adalet terazisini tutarak, ama hepsi birlikte insanın üzerine çullandığı şartlarda göğüslemek demek, bunun üzerine doğru (!) karar vermek, kazanan taraf olmayı garantilemek, üstelik en azından yirmi-otuz yıl sonrasını görerek bu riski inisiyatifle almak, liderlik etmek varken, “Ben böyle düşündüm, bana göre kandırıldık,” demek yararlı mı zararlı mı? Bence bu ukalalıktan başka bir şey olamaz.

Yazılarımda Güç Mücadelesi gibi, Milli Güç (National Power) kavramını da sürekli tekrar ediyorum. Mücadeleyi neyle yaparsınız? Milli Güç Unsurları ile. Nedir bunlar? Psiko-Sosyal, coğrafi, politik, ekonomik, askeri, bilim ve teknolojik, ulaştırma ve iletişim alanlarının hepsiyle beraber mücadele etmek. Başat ülke değer olarak yüzlükken, siz (örneğin) onluksanız nasıl kazanacaksınız? Stratejiyi doğru kurarak. Bunun için neler yapacaksınız? Bakın taktik sahaya henüz gelinmedi. Çünkü adım atıldığı anda iş bitmiştir aslında. Mesele başlamadan uzun vadeli kurguyu eksiksiz yapabilmektir. Şartları öyle bir kurgulayacaksınız ki, zamanı, mekânı ve kuvveti kullanmak için öyle bir hesap yapacaksınız ki, hasmınız sizden güçlü olsa bile sonunda önerinizi kabul etsin.

Her şeyden önce gerçekçi olmak gerekir. Niyetlerle, temennilerle bir yere gidilmiyor. Bu hesabın nasıl yapılacağı ve kararın ne olacağı sahayı, şartları, hasmı ve tabii kendini çok iyi bilmekle başlar. Milli Güç Unsurlarını seferber etme imkanları önemli olur. İşte bütün bunlar üst üste gelir ve sonra “Benim kararım bu!” denir.

Güvenli Bölge

Suriye’de sorun çözme kabiliyetine sahip hâkim güç kim? Rusya’dan bile daha fazla değere sahip olan ABD. İran’dan bile daha fazla değerde İsrail ve Avrupa. Türkiye’nin çıkarı için, ki çıkarlar zorunluluktur, neler yapılabilir? Yanlış bir adımda Türkiye’yi Cenevre’deki barış görüşmeleri masasına bile oturtmazlar. Tarihte görüldüğü gibi, “Biz sizin için gerekeni yaparız,” derler. Türkiye masaya oturmayı garanti altına almak istiyor. Neden? Masada entrika ile Kuzey Suriye’de aleyhimize bir oluşum söz konusu olmasın diye. Türkiye, insancıl, barışçı, BM kararları ile hareket eden, elini taşın altına koyan bir ülkedir. Ama bunlar masaya oturulmadığı sürece anlamsız hale dönüşebilir.

ABD ile Türkiye 5-7 Ağustos 2019 tarihlerinde varılan mutabakat çerçevesinde anlaştıklarını açıkladılar. Bu mutabakatın fiilde gerçekleşmesiyle Türkiye sınırında kurulmaya çalışılan bir “uydu devletçik oyunu” bozulacak mı? Eğer uydu devletçik kurulursa,  İsrail’in Yukarı Kenan dediği bu bölgede şimdilik Türkiye ile arasında aynı zamanda bir tampon bölge meydana gelmiş olmayacak mı? Buna bakmak gerekiyor. Hatırlayalım, kantonlardan bahsedilmişti. ABD bu kantonlar vasıtasıyla fiilen bir uydu devletçik kurma konusunda ileri adımlar atmıştı. Türkiye tarafından önce Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonları yapıldı. İdlib’e kontrol merkezleri kuruldu ve orada Türk askeri konuşludur. Şimdi de yaklaşık 80 bin asker sınırdan içeri girecek, sınırda bekliyor, bir o kadar da ÖSO gücü var.

Bugün ABD ile Türkiye belli bir alanda Barış Koridorunu birlikte kurmaya karar verdi. Mevcut şartlarda, bir Güç Mücadelesi içindeyken, karşı tarafın amaçları belliyken, fiilen çok ileri adımlar atmışken, teröristler bölgeden uzaklaştıkça, ellerindeki ağır ve özel silahlar alındıkça, Türk tarafı için bir kazanım elde edilmiş olunmuyor mu?

Diyelim ABD, Türkiye’yi oyalıyor. Menbiç’te olanlar tekrarlanıyor. Şartlar değişti, bu anlaşma farklı. Bu taktirde başka seçenek kalmaz, ilan edilmiş “amaçlar” için bu kez Türkiye üstüne düşeni kendi başına gerçekleştirir. Anlaşma var, itiraz yok. Sonra cayacak varsa caysın. Ama şu an bu bir kazanım mıdır?

Şunu da hatırlayalım, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 23 Ocak Soçi görüşmelerinde 1998 tarihli Adana Mutabakatı konusunu işaret etti. İçeri girersen hukuken sorunun olmaz, arkanızdayım mesajı verdi. Bugünkü şartlarda bu husus da var.

Şöyle bakılabilir, Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ki bu PKK/YPG terör örgütünden devşirilmiştir, sınırdan daha güneylerde var olmaya devam ederse, Türkiye amaçlarını elde edememiş mi oluyor? Bakın bu da belli bir adımdır. Türkiye Güvenli Bölgede üstüne düşeni fazlasıyla yapar, orayı imar eder, Türkiye’den sığınmacıları buraya geri götürür, hayatı belli ölçülerde normale döndürür. Bu bir konu! Sonra Türkiye Suriye barış görüşmelerinde masada oturur, pazarlıkta ısrar eder, Suriye’nin toprak bütünlüğüne dayalı kalması için üstüne düşen neyse yapar, belli bir adım daha atar.

Her bir adım bir önceki karar noktasının yerine ve gücüne bağlı atılır. Güç Mücadelesi bahsinde yöntem ve kural budur. Genellemeler yapılarak konuşulmasın lütfen.

Türkiye ABD ile bugün bir anlaşma yaptı. Esasen Türkiye, Suriye’yi bölücü Avrupa ve İsrail’le beraber ABD, Astana süreci başladığından bugüne Türkiye’nin birlikte hareket ettiği, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan Rusya’nın ve İran’ın karşı bloğunda konumlanmış halde. Ancak bu anlaşma ile bir şey oldu; Suriye barış görüşmelerinin selameti için Türkiye her iki blok arasında bir köprü oldu. Bölücülerle toprak bütünlüğünden yana olanlar arasında bir yerde bu köprüyü kurarak aslında Suriye barış görüşmeleri için gerekli çatıyı oluşturdu. Bunu görmezden gelmemek gerekir diye düşünüyorum.

ABD ile İlişkiler

Her ne olursa olsun bugün ABD başat ve küresel güçtür, NATO’nun ana sponsorudur, BM’nin kurucusudur, Dünya Ticaret Örgütü’nün mimarıdır, Dolar rezerv paradır, oyununu dünyanın her cephesinde oynamaktadır, onun sorunları kendine ama bilmek ve takip etmek gereklidir, çünkü belirleyicidir, referanstır, kural koyandır, tek taraflı yaptırımları uygulayacak enstrümanlara sahiptir.

ABD Ticaret Bakanı yakın zamanda Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirecek. Mevcut ticaret hedefi ilerilere taşınacak, 75 milyar dolarlık bir hacimden bahsediliyor. Kim bilir neler konuşulacak…

Suriye konusunda Cenevre görüşmelerine 2020 ortalarından itibaren gidilebilir. Şartlar bunu gösteriyor. Ama bu oldu diye ABD ile sürtüşme bitti denmemelidir. Bu şartlarda başka konularda da sürtüşme olabilir. Takvimde F-35 ve Filistin meseleleri ilk başta yer alır. Mücadele buralarda da sürecektir. Her olayın kendine has bir dinamiği vardır.

Sonuç

İşte Türkiye bu şartlarda, sahada ve masada ter dökerek kalkınmasını sürdürecektir. Başka yolu yok! Her egemen ülke gibi refahı ve güvenliği için mücadelesine devam edecektir. Böyle yapmaya çalışmaktadır. İçeride birlik olmak gerekir. Bu Psiko-sosyal ve Politik Güç Unsurları gereğidir. Güç Mücadelesi için yapılan propagandanın etkisinde kalmadan, boşboğazlık etmeden, yapıcı hareket etmek gerekir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

yeniden-asya-acilimi-ve-turkiye
ÖNCEKİ YAZI

Yeniden Asya Açılımı ve Türkiye

terorle-basari-olmaz
DİĞER YAZI

Terörle Başarı Olmaz!

Politika 'ın son yazıları

52 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
96 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
72 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
68 views

Seçimler ve Beka

31 Mart Yerel Seçimleri gerçekleştirildi ve Türk demokrasisi kazandı diyoruz. Ben ise size bu seçimleri örnekleyerek bir "beka seçimi" ne demek oluyor, bunu açıklayacağım. Buradan hareketle yapılması gerekenleri de gözden geçirmiş olacağım.
92 views

Politikada Gri Kavramlar

Size politika amaçlı yapılan propaganda konusu içinde yer alan kavramsal bir temayı sunuyorum, grilik. Gri kavramların dış ve iç politika yansımalarına bakacağım. Özellikle ABD dış politikasında kendi çıkarına yaklaşımlar sergilemesi neticesinde görülen gri kavramlar konusunu işleyeceğim. Buna örnek olarak Filistin-İsrail, terörle mücadele, sözde soykırım tasarısı gibi konular da yer alacak.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme