ABD, Suriye’yi vurdu. Basın mensupları ayrıntısıyla konuyu veriyor. Cımbızlanarak bulunan ayrıntılı her bir nokta için dakikalarca analizler yapılıyor. Niyet belirtenler de var. Özellikle dış basın ve resmi kaynaklar saf tutar mahiyetli beyanatlar vermekteler. Peki, Suriye denkleminde neler oluyor, ABD bu işin içinde ne yapmak istiyor, Türkiye’nin pozisyonu nedir? Biz de buna dair bir yorum yapalım.
Avrupa Birliği (AB) serüveni ile ilgili bugüne yaşananları hatırlayalım, bilinmeyen yok gibi. Yeni ne söylenebilir? Küçük bir tespiti müteakip belki yakın gelecekteki duruma dair bir düşünce penceresi açılabilir.
Donald Trump yönetimi vaatlerinden birini daha gündeme getirdi. Savunma Bakanı James Mattis Brüksel’de Savunma Bakanları toplantısında NATO üyelerinin savunma harcamalarını artırmaması durumunda ülkesinin desteğinin azalacağını söyledi. Mattis, “Amerikalı vergi mükellefleri, Batı’nın değerlerini savunmak için artık orantısız bir payı üstlenemez. Amerikalılar, sizin çocuklarınızın gelecekteki güvenliğine sizden daha fazla önem veremez. Askeri anlamda hazır olmaya önem vermemek kendimize, ittifaka ve şimdi açıkça tehlike altında olan ve bize miras kalan özgürlüklere saygı konusunda eksikliği gösteriyor,” dedi. Bu açıklama Trump’ın da ne denli ciddi olduğunu göstermiş oldu. Yeni Amerikan yönetiminin bu yaklaşımıyla küresel savunma konusundaki oyunu ne, kısaca bakalım.
Yeni bir yıla girdik!.. 2016 yılında en çok sorulan soru, “Biz bir savaşta mıyız da bütün bunlar oluyor, bu bir dünya savaşı mı?” idi. Dilimin döndüğünce bunun adının Dünya Savaşı değil ama Uzun Savaş olduğunu, tüm dünyada radikal terör örgütlerinin devletlere ve milletlere açtığı bir savaş olması sebebiyle Dünya Savaşı denmesinde de bir mahsur olmadığını işaret ettim. Sanırım Reina saldırısı ile girdiğimiz 2017 sabahında bu hususu bir kez daha teyit etmiş olduk.
ABD Başkanı Barack Obama’dan sonra dünyada neler yaşayacağız? Gelişmelere bakılırsa Donald Trump kazanır mı? Eğer böyle olursa dünyada ve Türkiye’de neler olur? Bu yazıda ABD Başkanlık seçimlerini bir yönü ile irdeleyeceğiz: Silahlanma. Ayrıntıya girmeyeceğiz, yazıyı rakamlara boğmayacağız. Genel gidişata bakarak bir değerlendirme yapacağız.
Immanuel Wallerstein’in “zaman ve mekan sıkışması” kavramını önemseyenlerdenim, bu kavramı çok kullandığımı da söylemeliyim. Hatta zamanı ve mekanı sıkıştırma evrenini felsefi boyutta çok farklı açılardan esneterek farklı düşünceler üretmeye çaba gösterdiğimi okurlarım hatırlayacaklardır. Şimdi burada kısa denebilecek politik süreçlerle ilgili bir saptama ve değerlendirme yapmak istiyorum. Teorik, kısa ve düşündüren bir yazı okuyacaksınız, sonuçta da bir öneri bulacaksınız, hepimiz için gerekli olan, doğal, insani ve çok basit!..