Yarın (29 Ekim) öğlen 12’de Suriye’de Güvenli Bölge konusunda Rusya ile Soçi’de varılan kısaca 150 saatlik olarak anılan mutabakatın ilk safhasının dolacak. Akşam saatlerinde ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin Suriye’de izleyeceği yeni adımlarına dair ipuçları verecek. Şimdiden kamuoyu neyi beklemeli, seçenek ne, inceleyelim.
Dün (17 Ekim 2019, Barış Pınarları Harekâtı 9. Günü) Cumhurbaşkanlığı’nda Türk tarafı ABD’nin Başkan Yardımcısı Mike Pence, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’brien’dan oluşan heyeti kabul etti. Dört saat yirmi dakika süren görüşmelerden sonra bir anlaşmaya varıldığı açıklandı. Ortak bildiri yayımlandı. Sonuçta Güvenli Bölge konusunda bir anlaşma sağlandı, bunun için ABD’ye 120 saat (5 gün) bir süre verildi. Akla gelen soruları cevaplayalım.
Bugün Suriye, terörle mücadele, Güvenli Bölge, vs. konuları konuşuyoruz, öyle mi? Bunlar sıcak ve önemli konular. Elbette konuşulacak. Ancak Batı medyasından ve politikacılarından gelen karşı ifadelerin içinde gizli şekilde derinliği tarihsel ve jeopolitik olan başka hususlar var. Bu durumda biz ne anlamalıyız ve ne yapmalıyız?
Bir süredir grafiklerle Suriye konusundaki gidişatı açıklamaya çalışıyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin karar süreçleri nasıl gelişiyor, şartlar ne yönde oluşuyor diye. Neticede dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Suriye Kuzeyindeki Barış Koridorunu Barış Pınarlarıyla sulamak” olarak ifade ettiği kararını açıkladı ve bir anlamda, “ABD ile sürdürülen A Planı bitmiştir, B Planımızı uyguluyoruz, harekatın adı da Barış Pınarları’dır,” demiş oldu. Şimdi konuyu toparlamakta yarar var kanısındayım. Neden? Çünkü en fazla birlik beraberlik ihtiyacına sahip olunan bir anda, savaşa giriyorken, aramızdan durumu kavrayamamışlar olabilir.
ABD Suriye’de başından beri yanlış içinde. Önceki Başkan Barack Obama döneminde başlayan yanlışlar silsilesi halen devam ediyor. Başkan Donald Trump biraz olsun bu yanlıştan dönmek için gayret ettiyse de başaramadı. Nedir ABD’nin yanlışı?
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK, UNGA) 24 Eylül’de gerçekleşti. İnsanlık tarihi ve gelecek arayışı açısından bu tür toplantıların doğrudan bir çözüm getirmesini bekleyen yok. Diplomatik gösteri amacı güden temsilciler olabilir. Bu zirveyi bir fırsat görüp insanlığa saygı ve yaşanabilir bir dünya ülküsüyle hareket eden ve bu amaçları ön planda tutarak ciddi biçimde görüşlerini ortaya koyan liderler de var. Peki, dile getirilen meselelerle ilgili olarak genel ve özel olarak değişik kurum ve devletlerce odaklanılması gereken kritik noktalar belirginleşiyor mu? Yine aynı konu, derin fikir ayrılıkları var, çünkü çıkarlar değişik ve karar verilse bile bu çabaların gereğini yapmak demek bütçe demek oluyor,
Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Güvenli Bölge konusunda ABD’yi hedef alarak, Ankara’da varılan mutabakat çerçevesinde sonuç alınması yönünde ültimatom niteliğinde bir açıklama yaptı ve iki-üç hafta süre verdiğini net bir şekilde ifade etti. Bu son durumun ne anlam taşıdığını inceleyelim.
Asıl soru, Türkiye’nin Suriye’de zamana oynama şansının olup olmadığıdır. Bilindiği gibi Türkiye dışında hemen her ülke veya güç Suriye’de zaman oynuyor. Sonuçta Türkiye yalnızdır ve kendi politikalarına göre adımını atacaktır. Neden mi?
ABD ile Türk heyetleri 5-7 Ağustos 2019’da Ankara’da görüştüler ve Güvenli Bölge konusunda anlaşmaya vardırlar. 12 Ağustos günü 6 kişilik öncü ABD personeli Şanlı Urfa’ya kurulacak Güvenli Bölge’nin Müşterek Harekât Merkezi için geldi. 13 Ağustos günü ise ABD’li heyet sınır bölgesinde incelemeler ve TSK personeliyle ise toplantılar yaptı. Bu andan sonra neler beklenmeli, gelişmeler nasıl olacak?
Hemen herkes ekonomide yeni bir sistem arayışı olduğu noktasında mutabık. Ancak bu konunun raydan çıkmayı gerektirmeden, rekabetçi ortamın dünyaya başka yükler getirmeden ve yara almadan gerçekleşmesi asıl istenen konu. Haliyle ABD ipleri elinde tutmak istiyor. Belki Çin gibi yeni sayılabilecek ekonomide güçlü aktörler bu durumu fiili güç kullanımıyla zorlayarak değiştirebilir. Elbette küreselci kesimin de planları var. Hatta bunlar ABD iç siyasetine bile etki etmekteler. Bu konuda söylenecek çok şey var. Hayat bütün etkilerini göstererek sürüyor. Teori, pratik, güç odaklarının beklentileri, liderlerin hırsları, karakterleri… Öyleyse konu çok karmaşık, ama böyle! Konuyu sadeleştirebilir miyiz? Güncel konulara bakarak bu arayışın neresindeyiz, bir tespit