b-plani-baris-pinarlari
B Planı: Barış Pınarları

B Planı: Barış Pınarları

6 Ekim 2019
Okuyucu

Bir süredir grafiklerle Suriye konusundaki gidişatı açıklamaya çalışıyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin karar süreçleri nasıl gelişiyor, şartlar ne yönde oluşuyor diye. Neticede dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Suriye Kuzeyindeki Barış Koridorunu Barış Pınarlarıyla sulamak” olarak ifade ettiği kararını açıkladı ve bir anlamda, “ABD ile sürdürülen A Planı bitmiştir, B Planımızı uyguluyoruz, harekatın adı da Barış Pınarları’dır,” demiş oldu. Şimdi konuyu toparlamakta yarar var kanısındayım. Neden? Çünkü en fazla birlik beraberlik ihtiyacına sahip olunan bir anda, savaşa giriyorken, aramızdan durumu kavrayamamışlar olabilir.

Mesele Ne?

Meselenin merkezinde yaklaşık kırk yıldır PKK terör örgütü denen bu musibeti ortadan kaldırmakla ilgilendiğimizi bilmemiz gerekiyor. Bu terör örgütü etnik temele dayanarak, bölgesel nitelikte işlev görecek biçimde İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den toprak kopararak bir Kürdistan kurma fikrine yöneltilmiş bölücü bir örgüttür. Soğuk Savaş bitince daha belirgin biçimde ortaya çıkan Vekalet Savaşı anlayışına göre süreç içinde bu bölgesel örgütün evrim geçirmesi söz konusu olmuştur. Bunun tam anlamı egemen güçlere taşeronluk yapmaya yöneltildiğidir. Bu örgütü bir süre Suriye de desteklemiş idi ta ki bebek katili Abdullah Öcalan’ın oradan kaçışına dek. Ancak iki kez binlerce askerle Irak’ta savaş gerçekleştiren ABD her nedense Kandil’deki terör yuvalarına bomalamadı, askerini buraya sokmadı ancak ajanları gidip görüşme yaptı.

Meselenin DAEŞ (IŞİD, ISIL) olduğunu düşünenler varsa bunun ABD i.in Suriye’ye girişte bir meşruiyet imkanı olduğunu da düşünmelidir. Ancak ABD bu gerekçeyle hem kendi yerini sağlamlaştırdığını düşündü hem de vekillerini eğit-donat ile Suriye’yi bölmek adına hazırlarken ortağı olarak gördü. Buradaki hatırlanması gereken konu şu, Suriye’nin Vekalet Savaşı yoluyla bölünmeye çalışılmasıdır. Türkiye başta, Rusya, İran ve ev sahibi Suriye bunu istemeyen tarafta yer almaktadır. Astana Ruhunda da bu konu, yani toprak bütünlüğü kararı vardır.

Bir diğer konu zulm gören Suriye halkı ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılardır. İnsani bu tarafı başkaları görmezden gelmiş olabilir ancak bir tek Türkiye bu konuda olması gereken yerde duruş göstermiştir.

Fırat’ın Doğusuna Müdahale Kararı

Türkiye’nin tek angajmanı ABD ile değildir, bölgesel aktörlerle de süreç devam ettirilmektedir. 2012 yılında Türkiye olası gelişmeleri hesap ederek taraflara “uçuşa yasak bölge ve tampon bölge birlikte” olacak biçimde bir güvenli bölgesi çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyu 2014 ABD ziyaretinde gerekçeleriyle ve bu kez “İnsani Güvenli Bölge” planını açıkladı. ABD ve diğer müttefikler açısından bir çok gelgitlerden söz edilebilir, güncele gelelim, sonuçta ABD ile 5-7 Ağustos 2019’da Güvenli Bölge kurulması fikri belirginleşmiş oldu. Ancak Türkiye Münbiç sürecinde görüldüğü gibi burada da oyalamaya gidip gitmeyeceğini değerlendirmekteydi. Üstelik bu yeni sürecin başından beri ABD’nin teröristler için bir kamuflaj taktiği uygulayacağını Türkiye biliyordu. Her şeye rağmen Türkiye müttefikliği ve stratejik dostluğu ile alakalı bakışla, sahadaki süper güç Amerika ile diplomatik süreci tüketmeye karar verdi. Türkiye ABD’ye defaatle “A, B ve C planlarımız var” diye hatırlattı.

Türkiye Astana süreci ile de Suriye’de inisiyatifini devam ettirdi. Bölgesel aktörler Rusya ve İran ile, ki bu ülkeleri Esad yönetimi ülkesini korumaya davet etmiş haldedir, Türkiye ortak hareket etmiştir. Suriye’de temel amaç “toprak bütünlüğünü sağlamak” olmuştur.

Türkiye Fırat’ın Batısında bundan önce Fırat Kalkanı (24 Ağustos 2016-29 Mart 2017) ve Zeytin Dalı (20 Ocak 2018) harekatlarını gerçekleştirdi. Türkiye ilk harekat ile DAEŞ’i hedef aldı ve 3.500 teröristi etkisiz kıldı, ikincisi ile de PKK terör örgütünü hedef aldı. Suriye’de gerçekten terörle mücadele eden Türk askeri oldu. Cerablus, El Bab ve Afrin’e huzur ve güveni inşa etti ve bu bölgeyi güvenli bölge haline getirdi. Halen bölgede 350 bin Suriyeli evine dönmüş ve huzur ve barışla yaşamını sürdürmektedir. Bu bölge Türkiye’nin yapabilcekleri için aynı zamanda somut bir örnek oluşturmaktadır. Fırat’ın doğusundaki bakış açısı ve nihai hedef de böyle tanımlanmaktadır.

Şimdi düne gelelim (5 Ekim) ve bu konuda işaret edebileceğimiz grafiğimizi görelim ve bu grafikte karar doğrultusunda ne noktadayız işaretleyelim:

27 Eylül’de Güvenli Bölge Kime Güvenli? başlıklı yazımda bu grafiği ve muhtemel planı göstermiştim. Şimdi varılan karar uyarınca üzerine eklemeler yaptım. Demek ki “A Planı” kısmı, ABD’ye uygulanan “samimiyet testini” geçemedi (samimiyet testi konusunu 7 Eylül tarihli Suriye Denklemi ve Çözüm Yolu başlıklı yazıda açıklamıştım) ve daha önce kendilerine “2 haftalık süre” hakkında 31 Ağustos’ta verilen Ultimatom neticesinde iptal edilmiş oldu.

Grafikte görüldüğü gibi, A Planı “PKK/YPG için ABD’ye güvenilmez” sonucu ile ortadan kalkmış oldu. Geriye grafiğin B ve C Planları kısmı kaldı. Eksik düşünülmemesi açısından işaret etmeliyim, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda 20 NM derinlikteki alanda icra edeceği planın adı Barış Pınarları şeklindedir, halbuki Suriye’nin toprak bütünlüğü hedefi için Rusya, İran, Suriye Rejimi ile halen ilk safhası Fırat’ın batısında süren ve ikinci adımda ise Fırat’ın doğusunda ve esasen ilk geneli itibarıyla gelişecek olan harekata ilişkin Türkiye’nin planının adı C Planı olmaktadır. Buna ilave, politik-diplomatik kanal devrededir ve Cenevre’de Suriye için Yeni Anayasa Yazım Komisyonu faaliyeti 30 Ekim itibarıyla başlayacağı ilan edilmiştir.

Türkiye diplomatik açıdan bütün adımları atmak durumundaydı ve attı. Bu konuda bir gecikme ve kararsızlık yoktur. Sadece uluslararası şarlar, tarihler, olaylar çerçevesinde takvimde geçecek konular hesaba katılmıştır. Sonuçta 3 Ekim’de Suriye’de Diplomatik Çözüm Arayışı Tüketildi mi? başlıklı yazıda belirttiğim gibi diplomatik listede yapılması gerekenlerin hepsi yapılmıştır. Bunu da aşağıdaki grafikteki gibi daha önce görmüştünüz.

Eğer diplomaside, ki özellikle çağımızda görüldüğü üzere herseyini Gri Bölge içinde çözülmeye çalışıldığı bir ortamdayız, bir eksik yapılır ise bu daha sonra sahada kuvvet kazanarak elde edeceklerinizin hepsini siler süpürür, boşa çıkarır. Bu arada sürdürülen bütün çabalar gerekliydi ve olaya böyle bakmak gerekir. 1974 Kıbrıs Harekatı’nı Türkiye BM yasası gereği 72 saatte sonlandırmak durumundaydı. O şartlarda konuya bakış şekli böyleydi. O günden bu yana Kıbrıs, özellikle Türk halkı için barış süreci içindeki çabalar ve değerlendirmeler sürmektedir. Bu çağda ise gri ve dinamik süreçlerle harekat yapma ve BM çerçevesinde bakış açıları da değişmiştir. Türkiye sahada Suriyeliler için nihai amaç şeklinde ortaya koyduğu Barış/Güvenlik Koridorunu inşa edip sonuçlarını alana kadar kalmak durumundadır. O halde bugünden itibaren olaya böyle bakan bir perspektifteki plan çerçevesinde düşünce üretilmeliydi ve bu yapıldı.

Kavramsal, diplomatik ve askeri açılardan her adım zamanı geldiğinde tek tek atıldı. Örneğin Suriye rejimi 15 Eylül’de Birleşmiş Milletler’e (BM) mektup yazdı, öncesinde ilişkiler olumsuzdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun temini için 27 Ağustos 2019 tarihinde Moskova’ya gitti ve Vladimir Putin ile görüşme yaptı. Bu Moskova görüşmesi önemlidir. Ben bu önemli adımı ayrıca aynı gün Türkiye ve Rusya’dan Suriye Hamlesi yazısıyla okurlar açısında pekiştirdim. Buna ilave olarak 16 Eylül’de konu Rusya ve İran ile müştereken Ankara’da Üçlü Zirve ile belirginleştirildi. Nihayetinde 74. BM Genel Kurulu 25 Eylül tarihinde gerçekleşti. Bu arada muhalif sesleri duyduk, “Astana öldü” dendi. Ben de Astana Ruhu Olmasaydı olmazdı şeklinde yazdım. Çünkü toprak bütünlüğünden tutun Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) terörist ilanına dek pek çok Türkiye’nin istediği kazanım bu sayede gerçekleşti ve gerçekleşmeye de devam etmektedir. Bir ilave daha, Cumhurbaşkanı Erdoğan Barış Pınarları ilanında Araplar ve Avrupa tarafından Türkiye’ye destek verilmesini beklediğini işaret etti.

Türkiye’nin stratejisi başından bu yana vardı. Bu stratejinin sahaya yansımasını ve gelişmeleri de grafikle anlatmaya çalıştım.

Türkiye Doğu Akdeniz’de (1. Bölge) sismik ve sondaj çalışmaları ve onları koruyan güçlerle birlikte yine enerji, terörle mücadele ve Suriye meselesiyle de doğrudan ilintili bir konuda savaş vermekteydi. Fırat’ın batısı (2. Bölge) ve Fırat’ın doğusu (3. Bölge) için farklı çalışmalar yürüttü, halen bu çabaları ifade ediyoruz. Irak’ta Pençe Harekatları (4. Bölge), kuzeyinde yurtiçi sahasında (5. Bölge) Kıran Harekatlarını gördük. Suriye coğrafyasının kuzeyindeki yurtiçi sahasında (6. Bölge) başka bir çalışma sürdürülmekteydi. Bütün bunlara var olan bir strateji doğrultusunda ve bir bütün olarak bakmak gerekir.

Türk askerinin sahadaki planı az çok tahmin edilebilir. Türkiye topçu ve Hava Kuvveti unsurları ile bölgedeki terör hedeflerini vurur, mekanize birliklerini ileri sürer, bunlar vasıtasıyla hızla stratejik değerdeki M-4 karayolu da işeride kalacak şekilde geniş alanı kontrol eder. Sonra daha dikkatli olunması gereken yerleşim yerleri içine girer ve bu süreç adım adım sürer. Amaç zaiyat vermemek ve sivil kaybın olmamasıdır. Teröristler ise çeşitli tuzaklarla (mayın, EYP dahil) ve sivilleri öne sürerek süreci geciktirmek isteyeceklerdir, ancak her şartta bunun önünce geçilecek taktik izlenecektir. Türkiye ile müştereke Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) da hazır. Bu kuvvetin esası Suriyeli ve kendi ülkelerini terörden arındırmak çabası içindeler.

ABD hata yaptı, hem de çok! Ben bu konuyu ABD’nin Suriye’deki Yanlışı başlığıyla yazdım. İki noktayı hatırlatayım: İlki, ABD Suriye halkını görmezden geldi. Kimyasal silah kullanılması ve küresel terörle mücadele ABD’nin samimiyetle ilgilendiği konular değil, adeta bahanesi oldu ve bu çok belirgin biçimde anlaşıldı. Kimyasal silahlarla varil bombalarıyla çoluk çocuk demeden katledilen, göç etmiş, başka ülkelere sığınmacı olmuş, çok sayıda kayıp vermiş, hapislerde çürümüş Suriye halkını düşüneceğine, 2011’den sonra kısa sürede zulmü sonlandırmayı düşüneceğine, ABD, zaman kazanıp eğit-donatla bölücü kuvvetleri hazırlama planını yeğledi. Başka deyişle, her ne kadar halkın üstüne bomba atan Esad rejimi suçlu ise Suriye’de sorunu çözmek yerine bölmek için zaman kazanmaya ve teröristleri aklamaya çalışan ABD de bir o kadar suçlu durumuna düştü. Tarih bunu yazacaktır. İkincisi, eğer Savunma Bürokrasisi Trump’ın söylediğini yapsalardı, talimatını yerine getirselerdi, bundan aylar öncesinde şanlı şekilde döneceklerdi evlerine, şimdi kaybetmiş olacaklar!

Suriye’nin son noktada nerelerde olduğunu arzu edenler Hangi Suriye? başlıklı yazımdan okuyabilirler. Belirli çevrelerce Esad ile görüşme bahsi çok işleniyor. Neyse ki kendi halkına zulmeden Esad Türkiye’ye “istilacı” demekten vaz geçti ve PKK terör örgütünün asıl yüzünü tarif eder oldu! Şimdi Rusya onun eksiklerini gideriyor. Önce ülkesine ve milletine sahip çıksın da sonra Türkiye’nin huzuruna insan gibi gelmeyi bilsin! Ancak şu kadarını ifade edeyim, sonuçta Türkiye hem Rusya kanalı ile istediğini Esad’a kabul ettirir oldu hem de bürokratları aracılığıyla sürekli temasta. Konuyu “tek yol budur” gibi gösterenlerin aklında ne var, onu da açıklasınlar isterim.

Cumhurbaşkanı Barış Pınarları ilanından önce Savunma Bakanı Hulusi Akar muhatabı Mark Esper’i 3 Ekim’de telefonla aradı ve adeta bir deklerasyon verdi. Sn. Akar hangi konuları dile getirdi? Terörist kim, teröriste karşı alınacak önlemler, ülkelerin üstüne düşen hususları yerine getirmesi (silahların toplanması, tahkimatların kapatılması, teröristin sahadan çekilmesi), Güvenli Bölge sahasının derinliği ve uzunluğu, nihai konu, toprak bütünlüğü ve Suriyelilerin Barış Koridoruna geri getirilmeleri. Türkiye diyor ki, tek konu Türkiye’nin sınırını korumak değil, güvenlik anlayışının kapsamlı biçimde ele alınması ve Suriyelilerin de teröristten korunması gerektiği. Ben 4 Ekim tarihinde, Savunma Bakanı muhatabına, “Türkiye Fırat’ın doğusuna giriyor, haberin olsun,” dedi şeklinde yazdım. Ertesi gün de Sn. Cumhurbaşkanı son noktayı koydu.

Çıktığım televizyon programlarında ve konferanslarda bana son cümle dediklerinde sürekli aynı şeyi söyledim: Birlik ve beraberlik zamanıdır! Çünkü başta da ifade ettiğim üzere mesele 40 yıllık bir meseledir. Aradan çok zaman, olay, girişimde bulunan yönetici geçti. Bence en önemli konu PKK terör örgütü ile ilgilidir. Kuzey Suriye’ye toplayan ABD bunu beklemiyordu herhalde! Madem ki teröristlerin önemli unsurları burada toplandı, o halde hedef daha netleşmiş görünüyor, öyle değil mi?

Türkiye Suriye’de Barış Pınarları’nın önünü açmaya çok yakındır. Belki bu gece belki yarın!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

abdnin-suriyedeki-yanlisi
ÖNCEKİ YAZI

ABD’nin Suriye’deki Yanlışı

mantik-amac-konu
DİĞER YAZI

Mantık, Amaç, Konu

Politika 'ın son yazıları

29 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
35 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
70 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
112 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
87 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme