abdnin-terorizm-ulkeler-raporu-ve-turkiye
ABD’nin Terörizm-Ülkeler Raporu ve Türkiye

ABD’nin Terörizm-Ülkeler Raporu ve Türkiye

27 Haziran 2020
Okuyucu

ABD Karşı-Terörizm Bürosu’nun hazırladığı “2019 Yılı Terörizm Hakkında Ülkeler Raporu” (Country Reports on Terrorism 2019) önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da yayımlandı. Türkiye ile ilgili olan kısma bakalım. Aynı zamanda terör konusuna yanlı bakış açısının kökenini de değerlendirmiş olalım.

Fikrimce her ülke ve coğrafya için benzer cümleler kurulabilir, fakat konumuz bu olduğuna göre, Türkiye’nin terörle ilgili sorunu, 1) coğrafyadaki temel meselelere, 2) içerideki dinamiklere ve uygulamalara ve 3) belli ülkelerin politikalarına bağlıdır. Peki, yayımlanan raporlar (ABD, Avrupa, vs.) bu konuları kapsıyor mu? Hayır, bir kısmına değiniyor.

Bu konuda burada sayısız nedeni sıralamak mümkündür ve daha olgun bir neden-sonuç ilişkisi ile değerlendirmeler yapmak söz konusudur. Belki ABD’deki uzmanlar da bu tüp neden-sonuç analizlerini yapıyorlardır, bilemem! Ülkelerin ise analizlerinden çıkaracakları sonuçlar daha ziyade kendi çıkarlarına ve hedeflerine göre, politika yapıcılarına durumu nasıl raporlayacakları biçiminde gerçekleşir. 

Bu tip işlerin tabiatına bağlı olsa gerek, sahadaki ve diplomasideki fiili durum bu tip çalışmalara dayalı işlemektedir. Emperyalizmi tatmış, sömürgecilik yapmış, sermayenin yüklü kasası olmayı becerebilmiş ve son asrın büyük savaşlarını kazanmış ülkeler veya güçler için bir durumu rapor etmek demek insanlığa yararlı bir iş yapmak demek olmuyor! Üstelik gerçekte yaşanan çelişkilerin ve iki yüzlü davranışların kökeninde de bu husus yer almaktadır.

Örneğin raporda yazılı Türkiye bölümüne bakın, medeni, batı standında, uluslararası ilişkilerde olması gereken her norm bahsine iştirak etmiş, bu tip normların gelişmesine katkı sağlamış, hatta jeopolitik konum itibarıyla hepsinden daha fazla tecrübeye sahip bir ülke olarak, terörle mücadele gereği uluslararası sistemin inşa ettiği tüm kurum ve kuruluşlara dahildir, katkı sağlarken özveriyle gerçekleştirdiği mücadele de ortadadır.

ABD’nin, “Evet, Türkiye şu kurumlara üye ama yine de terör konusunda eksikleri ve yanlışları var,” gibisinde bir sonuç çıkarmaya elverişli dilde yazdığı bu raporunu eleştirmek bu konuların gerçek bir uzmanı olarak boynumun borcudur. İşte eleştirimin birinci konusu budur.

ABD’li uzmanların terörle ilgili mantıkla ülkeler raporlarını yazarlarken, yaşanmış yıl itibarı ile bir fotoğraf çekerek, kendi politikalarına dayalı bir açıklama yapmaları ve uluslararası ilişkilerini buna göre yönlendirmeleri, radikal teröre (buna kendileri “İslami Terör” demişlerdir) açılan küresel savaşın ilan tarihi olan 2001 yılından bu yana temel bir yöntem olmuştur. Esasında ABD’nin bu yaptığını şöyle açıklamak mümkündür, diyor ki, “Bende küresel terör üreten unsur yok, ben zaten bu yönde ülkelerin gelişmelerine destek veren hâkim ülkeyim, o halde siz de benim bu bakış açıma dayalı katkıda bulunmalısınız.”

Gerçi milat olan bir hadise var, belki 2020 yılı raporuna yazarlar! Siyahi George Floyd’un polis tarafından aşırı güç kullanılarak öldürülmesiyle başlayan protestolar sürecinde daha belirginleşen bir konu; Başkan Donald Trump, “Antifa (Anti-Faşist) bir terör örgütüdür,” demişti. ABD için bir önceki milat 11 Eylül idi, bunu da ifade etmiş olalım.

ABD terörizmle mücadele bürosunun raporunda, “Türkiye, 2019 yılında PKK ve DAEŞ (ISIS) dahil olmak üzere sınırları içinde ve dışında terör örgütlerini alt etme çabalarını sürdürdü,” diyor. Diğer yandan tafsilata giriyor ve şöyle ekliyor, “Türkiye, DAEŞ’e ve Suriye ve Irak’ta savaşan diğer terörist gruplara katılmak isteyen yabancı terörist savaşçılar için bir kaynak ve geçiş ülkesidir.”  Örneğin, Türkiye’nin DAEŞ içinde yer alan ve yakaladıktan sonra ülkesine geri gönderdiği Avrupalı yabancı savaşçı kategorisindeki teröristlerin ülkeleri bölümünde, “bu ülke kaynak ülkedir,” ifadesi görülmüyor. Ancak Türkiye’ye “kaynak” ülke diyebiliyor: Bu yazarın hatası mı, yoksa ABD politikalarının yanlı bakışı mı? Bir cevap gerekiyor!

Raporda Türkiye’nin PKK terör örgütüne karşı yurtiçi ve yurtdışı (Irak ve Suriye kuzeyindeki) operasyonlarına yer verilmiştir. Sonuçları ise Uluslararası Kriz Grubu (bir STK) sayılarına göre veriyor, Türkiye’nin resmi rakamları kullanılmıyor. Neden? Hani Türkiye her uluslararası kuruma üye idi? Samimiyet bu mu? ABD bundan böyle gitsin DAEŞ ile ilgili mücadele toplantılarını STK’larla yapsın. Sayıların önemi ne? Yok! Resmiyette bir karşı-terör uzmanı eğer bu tip betimlemelerle karşınıza çıkıyorsa bilin ki bundan hiç de masum olmayan bir başka beklentisi vardır. İşte bu bir samimiyetsizlik ürünü bakış açısıdır, bu konuyu basitleştirmektir. 

İşte bu bakış açısı Türk yetkililere güven duymamak anlamına gelir. Aynı zamanında buradan gelen başka bakış açıları daha var. Devam edelim: “Seçilmiş bazı politikacılar da dahil olmak üzere PKK’ya yardım ettiğinden veya sempati duyduğundan şüphelenilen kişilerin (HDP başta olmak üzere teröre desteği bakımından Türkiye’nin resmi bakış açısıyla ve politikacılar hakkında ifade edilmiş, mahkemelerde kayda girmiş kişiler kastediliyor,) tutuklamaları ve tutuklamaları 2019 yılında da devam etti. Hükümet, geniş bir terörle mücadele mevzuatı kapsamında ülkenin hukukun üstünlüğü sisteminin bazı özgürlüklerini ve unsurlarını kısıtlamaya devam etti. Savcılar, gazeteciler, muhalif politikacılar, aktivistler ve hükümeti eleştiren diğer kişiler de dahil olmak üzere çok çeşitli kişilere karşı suç duyurusunda bulunmak ve kovuşturmak için yurtdışında terörizm tanımını ve ulusal güvenliğe yönelik tehditleri kullandılar.” İşte size ABD’li küresel terörle mücadele uzmanlarının ve siyasal yaklaşımının bakış açısı! 

Eğer bu bir küresel terörle mücadeleyse, terörle mücadelede ederken Türkiye’nin yanında durmak gerekmiyor mu? ABD’nin politik çıkarları gereği olsa gerekir, terörle mücadelede özellikle bazı konularda kasten Türkiye’nin yanında durmamak gerektiğini iyi biliyor olmalılar. Diplomatik dil ve yöntem bundan dolayı önemlidir! ABD’nin bölgesel amaçlarını gerçekleştirirken Türkiye’ye karşı, her yönde ve seviyede eleştiride bulunmak ve politik baskı argümanı yaratmak bakımından işte bu dolaylı yöntem kullanılıyor.

Metinde dantelle işlenmiş bu hususun peşi sıra ne geliyor dersiniz? “Bu ABD ne kadar da muhteşem!” dedirtecek bir konu ekleniyor, “bana muhtaçsınız,” gibisinden bir konuya değiniliyor. Bakın şöyle: “2017 yılında Kuzey Irak’ta PKK tarafından kaçırılan iki Türk Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) memuru yıl sonunda kayıp olarak kaldı. Temmuz ayında, PKK’nın bir parçası olduğu düşünülen saldırganlar, Irak’ın Erbil kentindeki bir kafede bir Türk diplomatına suikast düzenlediler. ABD’nin terörle mücadelede ortağı olan Türkiye, 2019 yılında PKK’nın yarattığı terörist tehdide karşı ABD yardımı aldı.”

Yetmedi, FETÖ konusu var sırada. Önce rapordaki ifadeyi aynıyla yazayım: “Temmuz 2016 darbe girişiminin matematiğinden sonra, Türk hükümeti kendi sürgün ettiği Fetullah Gülen’in hareketini Fetullah Terör Örgütü (FETÖ) olarak nitelendirdi. FETÖ, ABD’de belirlenmiş bir terör örgütü değildir. Hükümet, Türk vatandaşlarının yanı sıra ABD vatandaşları ve ABD’nin Türkiye misyonunda yerel olarak istihdam edilen personel (burada Metin Topuz kastediliyor) de dahil olmak üzere, Türkiye’de ikamet eden yabancı vatandaşları FETÖ veya terörizmle ilgili bağlantılar iddiası nedeniyle tutmaya ve tutuklamaya devam etti. Hükümet (Adalet mekanizması demiyor, Hükümet diyor!) ayrıca, FETÖ ile bağlantılı oldukları iddiasıyla kendilerini evlerinde yargılamak üzere terörizmle ilgili suçlamalarla yurtdışında ikamet eden Türk vatandaşlarını düzenli olarak iadesi yönünde çalıştı. Hükümet, 2019 yılında askeri, güvenlik ve memurları kamu görevinden ihraç etmeye devam etti. 2016 darbe girişiminden başarısız olduğu için, Hükümet, 130.000’den fazla memur ve silahlı kuvvetlerin üyelerini kamu görevinden görevden aldı, tutukladı veya hapsetti 80.000’den fazla vatandaş ve FETÖ iddiaları nedeniyle 1.500’den fazla STK’yı kapattı.”

Şimdi söyleyin, ABD terörle mücadele raporunun Türkiye bölümünün başlangıcında dikkatinizden kaçmadığı gibi FETÖ terör örgütü olarak yazılmamıştı, yukarıda ifade ettiğim samimi olmayan yollarla başvurulan açıklamalar vardı, raporun sonlarına gelindiğinde durum açıklanmış oldu, sizce bunun anlamı net değil mi? Şimdi burada o yukarıdaki FETÖ ile ilgili paragraftaki yanlışları tekrarlamayayım, ama benim sorularım şunlar: 1) Acaba ABD yetkilileri Türkiye’nin Fetullah Gülen’in iadesiyle ilgili resmi müracaatına karşılık, “Bu sizin bize sürgün ettiğiniz vatandaşınız, terörist olarak değerlendirmiyoruz, Adalet Bakanlığımız iadeyi uygun bulmuyor,” şeklinde resmi bir cevap verdi mi? 2) ABD’de yargı mekanizması anayasal erkler açısından yönetimin-hükümetin fonksiyonu dışında görülüyor da Türkiye’de “yargı” neden “hükümet” olarak ifade ediliyor. Raporda geçen bu ifade yöntemi aslında Türkiye’nin anayasal sistemine karşı bir ifade değil mi?

Başka bir konu, raporda 2019’da gerçekleşen terör olaylarına yer veriliyor. Son olayın tercümesi şöyle: “Ekim ayında, Türkiye’nin YPG’ye karşı Suriye’de gerçekleştirilen Barış Pınarı Operasyonu sırasında, Suriye’den sınır ötesi roketli saldırılar nedeniyle, Türkiye’de 13 sivil öldürüldü. Türk hükümeti bunları, Türkiye bunu, PKK’nın Suriye kolu halinde belirlenmiş bir yabancı terörist olarak gördüğü YPG’ye bağladı.”

Anlatıma bakın! Elbette raporun eleştirisinin tamamını buraya yazmadım, eğer siz de okursanız görürsünüz. ABD bu raporunda Suriye’deki PKK/YPG unsurlarına zaten başından itibaren SDG diyerek konuyu kendi manzumesi içinde halletmiş görülüyor. Hani öyle, “Türkiye’nin tanımladığı YPG,” gibisinden açıklamaları bile pek önemsemiyor. Eğer yetkililerimiz raporda sadece bu paragrafa bakarak, “Evet, ABD nihayet YPG’yi PKK kolu olduğunu kabul etti,” şeklinde açıklama yapıyorlarsa bu eksik bir bakış açısı olur. Çünkü ABD raporunda kendiyle beraber DAEŞ ile mücadele koalisyonunun müttefiki ve yerel dost birim olarak SDG’yi raporun en başında tanımlamaktadır.

Çok başka bir konu daha ama raporda yer aldığında buraya kaydetmeliyim. Şöyle yazıyor: “Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam’ın ‘kapsayıcı’ bir versiyonu olarak gördüklerini teşvik ederek terörist mesajlaşmasını baltalamak için çalıştığını bildirdi. Türkiye’deki tüm Hanefi Sünni imamlar resmi olarak Diyanet çalışanları olmalıdır.” Ben bu ifadeye yorum yapmayacağım ve yetkililer ne tepki verecekler şimdilik bekleyeceğim. Kendime göre bir fikrim var ama yine de bu rapor içinde ilginç buldum, hepsi bu.

Şimdi ne diyorsunuz? ABD’nin ifade etme biçimiyle Türkiye’deki terörle ilgili durumundan memnun musunuz? Bir uzman olarak ben değilim. Hatta raporda kullanılan dili ve yöntemin küresel terörle samimi ve gerçekçi bir şekilde mücadeleyi kolaylaştırmayan bir tarz olduğunu da işaret emeliyim. Bundan dolayı ikiyüzlü bir tutum demem gerekiyor.

ABD’nin bu anti-terörizm faaliyetleri kapsamındaki uygulaması terör kavramıyla dahi çelişmektedir. Terör üzerinde ülkelere çıkarcı bir politika devşirmek yanlıştır. Terörle doğrudan ve samimiyetle mücadele edilir, işbirliği yapılır. Terör örgütleri meşrulaştırılmamalıdır.

Diğer yandan lokal terör örgütleri bir yana, değişik güçlerin (ülkeler, yasadışı aktörler, vs.) bilerek bazı bölgeler için ürettikleri terör örgütleri vardır. Bazı terör örgütlerinin isimleri değiştirilerek meşru zemine kaydırılmakta ve bir tür maşa olarak kullanılmaktadır. Diğer yandan terör örgütleri vekil (proxy) ve yabancı savaşçı konumuyla sahadaki fiili durumu manipüle etmek amacıyla kullanılmaktadır. Hatta belli dönemlerde genişleme imkânı bulan terör örgütleri küresel çapta faaliyet sürdürebilmektedir. ABD veya bir başka ülke için de (örneğin Rusya, Fransa, İngiltere, BAE, Suudi Arabistan, vs.) bu tarz küresel raporlar çıkarılmalıdır.

Hali hazırda uygulanan yöntemin sonucunda, ülkeler raporu adı altında bir dokümanla, uluslar sistemine olumlu bir katkıda bulunmak yerine, bazı ülkeleri hedef gösterir duruma düşürme yöntemi asla kabul edilemez. Hatta bu yaklaşım üzerinden masum sivillerin gördüğü zulüm düşünülürse (Yemen, Suriye, Libya, Irak, vs. canlı örneklerle dolu terörün pençesine düşürülmüş ülkelerdir), yerel güç dengesinde teröristi ön plana çıkardığından dolayı çok başka bir hata daha yapılmaktadır. Bugün bazı çarpık ekonomik, sosyal ve siyasal etkilerle yanlış bir yola düşmüş insanlara resmen diyorsunuz ki, gidin kendinizi terörle ilişkilendirerek ifade edin. Bu nasıl br akıldır, nasıl kabul edilebilir? Mücadele böyle yapılmaz!

Terör yerinde hassas ve insanlık bakımından çok zararlı bir konudur, politik bir kaldıraç olarak kullanılması ise esasında suçtur. Uluslararası sistem bu tür karmaşık bir suça nasıl bakar dersiniz? Bu noktada, parası ve gücü olan işini görür mü diyeceğiz…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

abd-heyeti-libyada
ÖNCEKİ YAZI

ABD Heyeti Libya’da

stratejik-mevki
DİĞER YAZI

Stratejik Mevki

Güvenlik 'ın son yazıları

58 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
89 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
146 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
191 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
218 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme