Osmanlı’nın Son Dönemlerinde Donanma

21 Eylül 2020
Okuyucu

İlk olarak donanma kavramını irdeleyeceğiz. Bu konuda yapılan tartışmalara ışık tutması açısından bilinenlerin yanı sıra, tarihçiler ile ilgili uzmanlara soracağımız sorular olacak. Örneğin 1911-12 döneminde 12 Adalar meselesinde Osmanlı deniz gücü nasıldı?

Donanma ve Gelişimi

En basit şekliyle donanma (deniz kuvvetleri), bir devlete ait deniz savaşı yapabilecek deniz gücü demektir. Deniz kuvvetlerinde olması gereken kapasite temelde ülkenin imkân ve kabiliyetleri ile deniz alaka ve menfaatlerine göre düzenlenir. Donanma İngilizcede “Navy veya Fleet olarak ifade edilir. 

Filo (Flotilla) bir grup gemiden oluşur. Ülkenin gücü, büyüklüğü, hükümranlığı, deniz alaka ve menfaat çerçevesinde donanma ve/veya filo birden fazla olabilir. ABD’nin, İngiltere’nin ve Rusya’nın değişik alanlarda donanması vardır. Örneğin bu tip ülkeler için; Baltık, Akdeniz, Karadeniz, Atlantik, Pasifik Donanması gibi ifadeler kullanılır. Çokça duyduğumuz gibi, ABD’nin Akdeniz’de bulundurduğu deniz görev gücünün adı 6. Filo’dur. Bunun içinde uçak gemisi de vardır. SSCB zamanında Sovmedron isimli gücün açılımı Sovyet Akdeniz Donanması idi.

Öyleyse bir ülkenin bir bölgede olan deniz gücünden bahsederken; donanma, filo, deniz görev gücü gibi askeri kapasitesini bilmek gerekir. Bugün Türkiye Donanması ile iftihar edecek seviyededir ve sürekli gelişme içindedir. Üstelik kendi gemilerini, denizaltılarını ve ilgili silah sistemlerini inşa etmektedir ve üretmektedir. Bu konuda açılan alan, ülkenin deniz alaka ve menfaatleri ufkunun sürekli ilerilere taşınması anlamına gelmektedir. Bu bir anlamda vizyon meselesidir. Donanmanın gücü arttıkça deniz alaka ve menfaatlerin elde edilmesiyle geliştirilmesi de söz konusu olmaktadır.

Kavramı incelerken bir önemli husus vardır. Donanmada gemilerin durumu, harekata hazırlıkları, lojistik ve mühimmat durumlar, personelin savaşabilip savaşamayacakları, vs. Çünkü donanma deyince kıyıya yanaşmış ama çalışmayan, hurda veya atacak mühimmatı olmayan gemilerin varlığının sayılması anlaşılmamalıdır. Donanma konusu deniz görev gücü oluşturmakla ve harbe hazır olan güçle açıklanmalıdır. 

Bu durumda var gibi görünen ama sorunları olan bir demir yığınına donanma denmesi mümkün değildir. Örneğin SSCB dağıldıktan sonra Ukrayna’da kalan Sovmedron gücünün bir kısmı çürüdü ve bu ülke onları kullanamadı. Ukrayna uzun süre, bir donanmam var, bile diyemedi. 

2018-19 yılları Türkiye’nin deniz alaka ve menfaatlerinde gelişme gösterdiği bir dönemdir. Türkiye, Libya ile anlaşmalar yapmıştır, Karadeniz’de doğalgaz keşfetmiştir, Doğu Akdeniz’de diğer ülkelerle Deniz Sınırlarının Sınırlandırılması ve Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yapmak için yoğun çaba içindedir, yeni gemiler (Milgem, Anadolu Hücum Gemisi, Milden, diğer denizaltılar, vs.) inşa etmektedir. 

Diğer yandan Türkiye küresel ölçekte derin deniz sondajı olarak 3 (Fatih ve Yavuz’dan sonra kısa süre içinde Kanuni isimli gemi de hizmete girecektir,) ve sismik araştırma yapabilecek 2 gemi (Barbaros ve Oruç Reis) ile önemli bir Deniz Araştırma Filosuna sahibidir. Bu ciddi görülmesi gereken deniz gücü ile; uzak denizlerde anlaşmalarla ikili ve çoklu ülkelerle ve uluslararası sularda kendisi ve şirketlerle birlikte çalışabileceğinden dolayı, ihtiyacı karşılamak kaydıyla deniz alaka ve menfaatlerinin korunmasına dönük deniz gücünü geliştirirken, donanma kavramının içini doldurma biçimi de değişecektir. Şu an bu gelişmelerin kavramsal tabanlı olduğu kadar inşa süreçleri de devam etmektedir.

Tartışmalar

Halen bu güncel konuları tartışırken geçmişten verilen örneklerde bazı hatalar veya yanlış anlaşılmalar olmaktadır. Bu kritik gelişme evresinde neyin, ne maksatla söylendiği iyi anlaşılmalıdır. 

Örneğin bu konuda dile getirilen bir ifade var. Şöyle: “1876-1909 yılları arasında (II. Abdülhamit Dönemi) Donanma Haliç’e hapsedildi ve kurumsal kültürü ile birlikte zayıflatıldı.[1]

Bu ifadeye dayanarak, “1911-12 yıllarında İtalya-Osmanlı Savaşı zamanında İtalyanlar 12 Adaları alırken Osmanlı’nın donanması yoktu,” açıklamasına karşılık, “Donanma vardı,” denmekte; “Peki donanma nerede?”diye sorulduğunda ise “Haliç’teydi,” şeklinde cevap alınmaktadır.[2] Yani akıllarda kalan o Haliç meselesidir.

Tarihçilerin araştırması gereken konular var. Bunlar:

  • Bir kere tarihte bu şekilde bilinen bir vakıa olduğuna göre, bu 33 yıl Haliç’te bekletilebilecek bir donanma olamaz, süre daha kısa olmalıdır. Bu konuyu tarihçilerin açıklaması gerekir. Haliç meselesi ne kadar zaman tutmuş idi ve o donanmadan kasıt neydi? 
  • Bilinenlerin ötesinde, belirtilen dönemlere ilişkin Osmanlı donanmasının detaylı olarak açıklanması gerekir. Yani gemilerin harbe hazırlıkları, lojistiği, vs. 
  • Bir üçüncü soru da deniz savaşlarıyla ilgili tarihi detaylar olmalıdır. Osmanlı Devleti’nin geniş deniz harekât alanlarındaki her bir detay bilinmelidir. Tarihçiler kara savaşlarını detaylandırıyorlar, buna ait yazılan eser çok, ancak bunun gibi deniz savaşları da detaylandırılmalıdır.

Bahsettiğimiz dönem Osmanlı tarihinin sonlandığı periyota rasgelir. Bu dönem aynı zamanda fazlasıyla tartışmaların olduğu sıkıntılı dönemdir. Hatta I. Dünya Savaşı’na girilirken hangi şartlarda bu savaşın içinde olduğumuzu bilmemiz açısından da önemli bir dönemdir. Balkan Savaşı fazlaca irdelendiği halde deniz gücü durumu aynı kapsamda ele alınmamıştır.

Biraz tarihi geriden ele alalım, 20 Ekim 1827 tarihimizde Navarin baskını olarak net bir biçimde bilinmektedir. Fransız, İngiliz ve Rus ortak donanması, Osmanlı-Mısır ortak donanmasını Navarin’de yakmıştır. Bu hadiseden tam 3 yıl sonra Yunanistan devleti kurulmuştur. Balkanlarda çözülme süreci hızlanmış ve süreç Balkan Savaşı’na kadar sürmüştür. 

Benzer şekilde 30 Kasım 1853 tarihinde bu kez Rusların Sinop baskını vardır. İngiliz Amiral Cochrane danışmanlığındaki Rus Filosu Osmanlı Karadeniz Filosunu yakmıştır. Bu olay Kırım Savaşı’nı tetiklemiştir ve Osmanlı bu dönemden sonra aşırı borç yükü altına girmiş, bir türlü belini doğrultamamıştır. Düyunu Umumiye’nin kurulması süreci bile Kırım Savaşı ile ilgilidir. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı Rus ordularının Yeşilköy’e kadar gelmesiyle neticelenmiştir. İstanbul’u işgalden Marmara’ya giren İngilizlerin Akdeniz Donanması kurtarmıştır.

Benim burada netleştirilmesinde yarar gördüğüm 1876-1909 dönemidir. Emekli Amiral Cem Gürdeniz bu dönemin etkisi açıklar biçimde, “Böylece Türkler 20. YY’a donanmasız girdi. Sonuç: 1878 yılında Kıbrıs, Teselya, Romanya, Karadağ ve Doğu Rumeli, 1881 yılında Tunus, 1882 yılında Mısır, 1897 yılında Girit, 1908 yılında Bulgaristan ve Bosna Hersek tamamen kaybedildi. Ardından yaşanan 1911 Libya ve 1912-13 Balkan Savaşları sonunda da Libya ve Yunanistan’ın tamamı ile Ege adaları donanmasızlık nedeniyle kaybedildi,” demektedir.[3]

Bakın burada “donanmasızlık” ifadesi açıkça sarf edilmiştir. Aslında var olan durum budur, tam açıklaması böyledir!

I. Dünya Savaşı ve dolayısıyla Çanakkale Savaşı tarihimizde iyi bildiğimiz bir dönemdir. İtilaf devletlerinin ortak donanması Akdeniz ve Ege’de hiçbir engelle karşılaşmadan Çanakkale’ye kadar gelebilmişlerdir ve sonra da asker çıkarabilmişlerdir. Milletimiz Dünya Savaşı’nda Çanakkale cephesi gibi kaybı çok olmasına rağmen birkaç cephede de direndi; ancak sonuçta mağlup devletler arasında idi. Sevr Antlaşması kaçınılmaz oldu.

Siyasi Tarihçi Dr. Rifat Uçarol’un Cemal Tukin’in Osmanlı Ansiklopedisi’ne dayanarak verdiği bilgilere bakılırsa 1911-12 tarihlerini şöyle anlatıyor: … Bunun üzerine üstünlüğü bulunduğu denizlerde (İtalya) baskısını çoğalttı. Birçok Türk gemisini batırdı, limanları bombaladı, 23 Nisan-17 Mayıs 1912 tarihleri arasında 12 Adayı işgal etti ve Çanakkale Boğazı’na hücum etmek istedi, fakat sonuç alamadı.[4]

Akdeniz’de Osmanlı’nın çok az sayıda gemisi vardı ve bunlar kıyı/bölge savunması yapmaya dönük görevlere göre konuşlanmıştı. Dolayısıyla yukarıdaki açıklamanın karşılığı olan durumun daha net açıklanması ihtiyacı bulunmaktadır. Akdeniz’de kaç gemi vardı ve İtalyanlar tarafından kaçı batırıldı sorusu açıktır. Bilinen, Akdeniz’de (İzmir ve kuzeyi hariç) açık deniz görevinde harekât yapabilecek nitelikte Süveyş’te 1 adet kruvazör mevcuttu, buna donanma demek doğru değildi. Ayrıca yine bilinene göre Beyrut saldırısında 2 adet geminin battığıydı, ki batan gemiler Süveyş’e aitti.

Başka bilinenler de var. Osmanlı donanmasından bazı gemilerin topları I. Dünya Savaşı’nda (özellikle Çanakkale Savaşı öncesi) sökülmüş ve kara topu şeklinde kullanılmak zorunda kalınmıştır. 

Hatta Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girilmesine sebep olan o hadise çok ilginçtir. Goben ve Breslav isimli daha sonra Yavuz ve Midilli olarak isimlendirdiğimiz 2 adet Alman zırhlısı Odesa Limanı’nı topa tutması sonunda savaş ilanı hadisesi gerçekleşmişti. Peki onun öncesinde ne olmuştu? Osmanlı İngiltere’ye parasını ödediği halde sipariş verdiği 2 adet zırhlıyı alamamıştı.

Olay şöyle gelişti, Yunanlılar 1911’de Birleşik Amerika ile İtalya’ya 3 adet savaş gemisi siparişi vermişti. Bunun üzerine Osmanlı da İngiltere’ye 2 adet gemi sipariş etti. King George V sınıfı olan ve isimleri “Sultan Osman-ı Evvel” ve “Reşadiye” olarak belirlenen savaş gemileri 1914 yazında teslim edilecekti. 1909’da kurulmuş olan “Donanma Cemiyeti” vasıtasıyla Osmanlı Devleti halktan para topluyordu. Toplanan paralar bu alınacak gemiler için İngilizlere verildi. Bakın, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı döneminde, yani bu yazıda konu edilen tarihlerde Osmanlı’nın deniz savaş gücü gerçekten kötüydü, hatta yok sayılacak haldeydi. Bu gemilerin sipariş edilmesi de çok önemliydi. Ancak İngilizler bunu biliyordu, bu 2 adet gemiyi bile vermemişti.

Benzer bir olay daha var ve bu konu pek dile getirilmez, Osmanlı’nın İtalya’ya daha önce sipariş verdiği Drama kruvazörüne Trablusgarp Savaşı başladığında (1911) bu ülke tarafından el kondu ve teslim edilmedi.

1911-12 Dönemi Osmanlı Donanması

Osmanlı Devleti’nin 1911-12’de sadece az sayıdaki gemiden oluşan deniz gücü (kitabi olarak bir donanması vardı diyenler çıkabilir ama denizciler bunun tersini düşünüyor) esasen Boğazları ve payitahtı koruyabilecek kapasitedeydi. Bu donanmadan çeşitli bölgelere gruplar halinde deniz görev gücü göndermek veya ayırmak söz konusu değil idi. Uzak denizlerdeki savunmayı yapmak amaçlı gönderilen gemilerin başka alanlardaki operasyonlara katılması mümkün değildi. Bu gemilerin lojistik ve harekât müessiriyeti uygun değildi.

Osmanlı-İtalya Deniz Savaşlarında (1911-12) Trablusgarp harekâtı dışında İtalyan donanması aynı anda 3 saldırı yaptı. 1) Beyrut limanına taarruz. Osmanlı donanması burada yenildi. Osmanlı donanmasının 2 adet savaş gemisi burada battı. 2) Çanakkale Boğazı saldırısı. Bu saldırı aldatma amaçlı mıydı, yoksa iki deniz görev gücü karşı karşıya kaldı mı, netleştirilmelidir. 3) Menteşe Adaları (Oniki Ada) işgal saldırısı. Osmanlı donanması, Anadolu ve Balkan kıyılarının saldırıya uğramaması için Selanik ile İzmir limanlarının önlerini mayınladı. Fakat bu bir yan etkiye yol açtı, 29 Nisan 1912 tarihinde İzmir’den Selanik’e doğru yol alan Teksas adlı Amerikan gemisi mayına çarptı ve battı. Osmanlı gemileri Ege’de adalar işgal edilirken İtalyan donanması ile çatışmaya girmedi. 

Bu mayına çarpan ABD gemisi olayı bize başka bir durumu da hatırlatıyor. ABD gemileri veya başkaları (veya Fransız, İngiliz…) İzmir yakınlarına gelebildiği gibi, başka kıyılara da yaklaşabiliyordu ve kıyı savunması bunun bilgisine bile sahip olamıyordu. Düşman gemilerine gözle teşhiste bulunulsa bile önlem olarak yapılabilecek işler mayın dökmek veya kara topçusu ile atış yapmaktı. Nitekim Antalya kıyılarında, Kaş karşısı Meis (Kızılhisar) önünde ve Ağva koyunda 1916-18’de Topçu Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul, İngiliz Benami Krea ile Fransız Paris II ve Aleksandra’yı bu şekilde dağ topu kullanarak batırmayı başarmıştı.[5]

Yeri gelmişken şunu da hatırlayalım. Çanakkale Deniz Savaşı’nın sonucu, Nusret Mayın Gemisi ile karadan atılan topçuların başarısına dayanmaktadır.

Bu saldırılardan başka İtalya Trablusgarp önlerinde savaş gemisi bulunduruyordu. Uşi Antlaşması ile savaş sona erdi. Öncesinde deniz savaşında Osmanlı donanmasının aldığı tedbirler (1912) şöyleydi: 1) İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını savunmak için kuvvet bulundurmak. 2) Selanik ve İzmir’i korumak amaçlı mayın dökmek. 3) Süveyş ve Preveze’deki gemilerle bölge dışında görev yapmak mümkün değildi.

İtalya ile savaş sürerken 1912’de Balkan Savaşları başladı. Balkan Birliği’nin deniz gücü şöyleydi: Yunanistan; Averof kruvazörü moderndi. Yunan Donanmasında Fransız ve İngiliz subaylar mevcuttu. Savaş gemisi alımı devam ediyordu. Bulgaristan; savunma amaçlı küçük bir güce sahipti, kıyı mayın birliği vardı. 

Osmanlı Deniz Gücü dağılımı: Bilindiği kadarıyla Osmanlı’da açık denizde seyir yapabilecek 16 adet savaş gemisi vardı ve bunların 13 adedi Çanakkale ve İstanbul’da idi. Kıyı görevleri için 23 savaş gemisi ve botu vardı. Bu gücün geniş sahalarda görev yapmaya yeterli olmadığı aşikardı, üstelik Osmanlı denizlerine kadar gelen İtalya, İngiltere veya Fransa donanmaları ile boy ölçüşmesi mümkün değildi. Nitekim Süveyş’ten Beyrut’a kaydırılan gemilerden 2 adedinin İtalyanlar tarafından batırıldığı biliniyor.

Gemilerin durumu pek iyi değildi. Bazılarını hatırlayalım:

  • Barbaros Hayrettin: Alman, 1891’de denize indi, Osmanlı Devleti 1910’da aldı, İngilizler 1915’te batırdı.
  • Muaveneti Milliye: Alman, 1909’de denize indi, 1918’de hizmetten çıktı.
  • Mesudiye: İngiliz, 1874’te denize indi, 1914’te İngilizler batırdı. Osmanlı’nın en modern gemilerinden biri olarak biliniyordu.
  • Hamidiye: Osmanlı’nın en modern gemilerinden biri olarak biliniyordu.
  • Zuhaf: Alman, 1896, karakol görevi yaptı.

Mukayese olması açısından ifade edelim bugün kabaca Türk donanma gücü yaklaşık 200 adet savaş gemisinden oluşur ve lojistiği çok ileri düzeydedir. Sahil Güvenlik’te yeterince bot vardır. Ayrıca Türkiye’nin güçlü bir çıkarma görev gücü vardır. Bunlarla Türkiye Akdeniz’de NATO’nun üstün gücüne sahip donanmalarından biridir.

1911-12’de Osmanlı savaş gemilerinin dağılımı ve İtalya’nın saldırıları haritada görülmektedir.

Osmanlı İtalya’nın Menteşe Adalarına (12 Ada) saldırısını beklemiyordu. Üstelik Osmanlı Devleti’nin burada deniz gücü yoktu. İtalya’nın bu bölgeye harekâtı başladığında bölgeye hızla sevk edeceği gemisi de yoktu. İtalya’nın bu bölgeye harekâtına karşılık verebilmesi açısından Osmanlı’nın en az burada 6-8 adet üstün güce sahip savaş gemisine, ilave olarak birkaç denizaltı ve birkaç mayın gemisine ihtiyacı olacaktı ve bu zaten mevcut değildi. 

Sonuç

  1. Donanma kavramı savaşamayacak bir gemi topluluğunu kapsamaz.
  2. 1911-12’de Osmanlı savaş gemileri 12 Adayı savunacak durumda değildi.
  3. Bugün Türk donanması bölgesinde önemli bir güçtür.
  4. Denizlerine hâkim olamayan ülkelerin gelişmesi söz konusu olamaz.

[1] https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/tarihimizdeki-donanma-baskinlari-ve-sonuclari

[2] https://www.youtube.com/watch?v=X80bz5j-JR8&feature=youtu.be

[3] https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/tarihimizdeki-donanma-baskinlari-ve-sonuclari

[4]  Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, Ankara, 1979, S. 328.

[5] Bkz. Mustafa Aydemir, Belgesel, Batıktan Çıkan Kahraman Topçu Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul, Ben Bir Türk Zabitiyim, Şubat 2017, 6. Baskı.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Yeni Küresel Güvenlik Anlayışı

DİĞER YAZI

Denizaltındaki Nükleer Güç

Güvenlik 'ın son yazıları

51 views

Yeni Üstünlük Mücadelesi ve Savunma Anlayışı

Temel konumuz silahlanma ve polemoloji olacak. Bu alanda yeni anlayışları irdeleyeceğiz. Genel savunma ve silahlanma politikalarına, büyük güçlerin aldıkları pozisyonlara, örnek olarak ABD'nin savunma yöntemine ve son olarak yeni üstünlük mücadelesi kavramlarına değineceğim. Bahsedeceğim yeni üstünlük mücadelesi terimleri neler? Oyun değiştiricilik, sistemlerin sistemi mimarisi, otonom kor sistemler, tam baskılama veya üstünlük kurma (dominasyon), bütün yönleriyle nüfuz etme (penetrasyon), istihbaratın penetrasyonu ve caydırıcılık için silahlanmak, olacak. Bunları neyle yapabilirsiniz? Bu makalede size ipuçlarını vermiş olacağım.
47 views

Otonom Orduların Tartışması

Teknoloji geliştikçe otonom sistemler cephede yerlerini alıyorlar. Kara, hava, siber-uzay, deniz, derin ve geniş cepheler... Bu konu başka ülkelerde hem askeri hem sivil, çeşitli uzmanlarca tartışılıyorken, Türkiye'de henüz o noktaya gelinemedi. Savaşın bilim ve sanatı yönüyle ben size özgün bir tartışma başlatmak isterim.
88 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
124 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
175 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme