tarih-tansiyon-ve-turkiye
Tarih

Tarih, Tansiyon ve Türkiye

16 Ekim 2015

Yaşanan gelişmeler bölgemizde önemli bir askeri yığınaklanma ve diplomatik temas trafiği yaratmıştır. Gerginlikler değişik alanlara yayılmakta ve tansiyon tırmanarak artmaktadır. Acaba bu durumu Türkiye ne denli değerlendiriyor?

Oldum olası ara-hatların ve geçiş zamanlarının zayıflığından çekinmişimdir. Çünkü buralar ve bu anlar bazı zayıflıkları işaret eder. Kendime, “Dikkat et, şeytan zayıflıkları sever!” derim.

Yaşanan gelişmelere bakıp, olup biteni fazla önemsiyor olabilirim ama, eğer olaylar düşündüğüm ölçüde gelişirse, yine tarihin bir tekrarı daha gerçekleştirme inatçılığına şahit olacağız. Bu tekrar nedir? Bu bir tarihsel “mağduriyet edebiyatının” ve “yakınmanın” tekrarı olabilir mi? Örneğin, “Her şeyin farkındaydık, sorumluluk sahipleri ellerinden geleni yaptılar, ama gücümüz yetmediğinden dolayı istemesek de bu sonuçlanan hükümlerden Türkiye zarar gördü!” diyeceğiz.

Gelişmelere kısaca göz atalım:

Halen bir seçim hükümeti işbaşındadır. “01 Kasım” seçiminin arifesindeyiz. Tek başına bu hal bile bana şeytanın etraftaki zayıflıkları arayabileceğini hatırlatıyor.

Neler görüyor, neler işitiyoruz? PKK ve IŞİD konuları başta olmak üzere güvenlik alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. PYD’nin ne olduğu hakkında bir anlaşma var mı, kamuoyunda bilinmiyor. Suriye konusu küreselleşmiş durumdadır. İşin içinde parmağı olan ülkelerin sayısı korkutucu seviyeye yükselmiştir. Konu Türkiye’yi fazlasıyla aşmış görünüyor, kontrol edilebilir ölçütleri ortadan kalkmıştır. Bunun için müttefiklerin desteği ve kontrolü önem kazanmıştır. Bugün Suriyeli mülteciler dahi konuşulmaz oldular; demek ki insanlık onuru bakımından daha güç şartların öncü seslerini duyuyoruz.

Rusya, Suriye’de varlık göstermektedir. NATO üyeleri sürekli toplantı yapıp, Rusya, Türkiye, Suriye ve IŞİD hakkında duyurularda bulunuyorlar. Türkiye, toprakları içinde normal hayatın sürdüğü ve rutinin devam ettiği izlenimini vermeye çalışıyor. Başkanlar ve Cumhurbaşkanları gizliden gizliye birbirlerine imalı sözler gönderiyorlar.

ABD Başkanı Barrack Obama, Dışişleri Bakanı John Kerry ve diğer askeri yetkililer telefonun diğer ucundalar. Bilindiği gibi yakın zaman öncesinde Türkiye-ABD arasında İncirlik mutabakatı imzalandı ve bugün TSK ile ABD, Suriye’de askeri harekat gerçekleştiriyorlar. Türk sınırında Rus ve Suriye hava vasıtaları geziniyor, önleniyor, mukabele ediliyor. Bazen karşı taraftan ateş açılıyor, askerlerimiz ve vatandaşlarımız zarar görüyorlar. Ölenlerimiz var. Yani şartlar olağan değil!

Başka neler var? Halen Türkiye’de var olan asker-sivil ABD personeli 2 bine yakın, diye biliniyor. İncirlik mutabakatının devamında 5 bine yakın asker daha gelecek deniyor. NATO hazır bir güç gönderirse, bunun da 13 bin askerden oluşacağı söyleniyor. İncirlik’te ABD’nin Patriot füze bataryaları, F-16 savaş uçakları, Predator tipi silahlı ve keşif amaçlı insansız hava araçları, özel donanımlı helikopterler ve kargo tipi uçağı var. Konu sadece İncirlik ile de sınırlı değil, uzmanlarca Diyarbakır, Batman ve Malatya’da da ABD varlığının olduğu açıklanıyor. ABD/NATO’ya bağlı stratejik havadan gözetleme, komuta kontrol ve istihbarat uçak ve uyduları sürekli bölge üzerindeler.

Hal böyle olunca da CIA, DIA, NCCIC vs hepsinin gözü-kulağı bu bölgede. Savunma ve Dışişleri Bakanları’na ve diğer yetkililere sürekli bilgiler veriyorlar. Peki ne diyorlar? Türkiye’de seçim süreci iyi gidiyor, demiyorlar herhalde!..

ABD yetkilileri her açıklamasında IŞİD vurgusu yapıyor. Bu hazırlıkların IŞİD ile süren savaş için olduğuna işaret ediliyor. Acaba öyle mi?

Şunu da söylemeliyim, eğer Rusya bölgedeki askeri varlığını artırırsa ABD bölgeye takviye kuvvet getirmelidir. Getirmezse Başkan dahil tüm yetkililer kongreye hesap verir. Güç dengeleri gereği rutin hareketler yapılır. Benim söylemeye çalıştığım Türkiye’nin güç dengesindeki konumunu daha farklı açıklamaktır. Türkiye’nin konumu küresel güç bağlamında ABD ve Rusya veya Çin seviyesinde değildir. Bazen bu gerçeği algılamadan konuşanlar çıkıyor. Örneğin Rusya’nın nükleer gücü var, BM daimi üyesi, başka memleketlerde askeri üsleri ve nüfuzu var vs. ABD ise bunun da üzerinde, karar vericidir ve kuralları koyan güç noktasındadır. Ve ABD belli düzenlerin oluşması için hiç de acele davranmak zorunda değildir. Her ne olursa olsun NATO, ABD göz kırpmadan bir adım atmaz. Bunlar bilinen gerçeklerdir.

İncirlik Üssü Soğuk Savaş döneminden beri önemini sürdüren bir askeri yerdir. Yakın zamanda uzunca süre Çekiç Güç ve diğer önemli askeri operasyonlarda kullanıldı. Taraflarca yeni gerçekleştirilen mutabakatla İncirlik’te ve Diyarbakır’da çeşitli yapısal düzenlemelere gidileceğe benziyor. Uzmanlarca, sadece İncirlik’te bütçesi 2 milyon dolara yakın yeni bir yatırım için kollar sıvandı, deniliyor. Bu açıdan bakılırsa lojistik depolama yerleri artacak, yeni tip silah sistemleri ve personel için yerleşkeler yapılıyor, denebilir.

Bütün bunlar uzun süreli bir gelişmenin habercileridir. En az 1-5 yıl sürecek bir sürecin öncesinde olduğumuzu düşünebiliriz.

Peki, bu bölgede tam olarak neler oluyor? IŞİD tehdit bakımından tek unsur mu? Açıktır ki; Suriye ile ilgili sınır dahil düzenlemeler ciddiye alınıyor, Rusya’nın tutumundan endişeler duyuluyor ve ABD ile NATO’nun burada belli beklentileri var, Rusya’nın Ukrayna ile ilişkisinde bazı gergin noktalara daha gidileceğe benziyor, hatta Ermenistan’daki Rus varlığı ve buna mukabil önlemler de işin içine sokulabilir görünüyor, yani bölgede önemli bir gerilim, çatışma potansiyeli var, Türkiye iç politika ve terörle meşgul!..

Bölgedeki gerginlik, arada Irak ile ilgili iki savaş yaşansa bile, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk defa bu denli artmış görülüyor. Peki, Türkiye bu yükü kaldırabilecek durumda mı, halk ne düşünüyor, ekonomideki gelişmeler seçimlerden sonra ne durumda olacak?

Büyük resme bakınca, işin özünde, Batı’nın Rusya ile yaşanan ve daha da tırmanabileceği türden bir gerginliği görülüyor. Bu arada küçük resimdekiler sarfı nazar edilebilir, öyle değil mi? Kime göre resim büyük, kime göre küçük?..

Örneğin Türkiye’de eylemsizken PKK’nın Suriye’de PYD’ye destek vermesi ve Esad’a karşı savaşması büyük resimden nasıl görülür, küçük resimden ne ifade eder? Derken; Rusya’nın da onayıyla Esad Batı’ya, “Gelin anlaşalım,” dediğinde Türk-Suriye sınırındaki fiili duruma ilişkin büyük ülkelerin bakış açıları nasıl olacak? Halen bölgeye askerini getiren ABD’nin asla kabul etmeyeceği şartlar nelerdir? Menfaatleri icabı (‘kırmızı çizgi’ denilen türden) isteklerini belirten Türkiye’ye, “Elimizden geleni yapacağız,” dendiği halde, “Şimdi daha önemli sorunlar var, bakın Ukrayna konusunda Putin’i tam ikna edecekken siz de biraz sesinizi çıkarmayıverin,” mi diyecekler? “Kırım ile kardeşlik bağınız var, Türkler var, burası mı, diğer bölge mi önemli,” diye sorabilirler. Bu tüp senaryolara karşı Dışişleri’nin hazırlıkları nelerdir?

Yani ara hatlarda ve geçiş zamanlarında bir seçim yapmak hazırlanmış zorluklarını da beraberinde getirir. Yetkililer doğal olarak zorlanır. Bu hallerde ben olsam, “Asla zorlanmam,” diyemem! Bu ortamda, “Şu AKP-CHP-MHP-HDP görüşmeleri yapılsa da, hükümet kurulsa da, ben de rahatlasam,” diyenler olabilir.

Peki, hükümet kurulur mu? Dostlarım bana diyorlar ki; “Kurulması istenirse neden olmasın?” Ben de, “Kim isteyecek?” diye sorarak konuyu iyice çıkmaza sokuyorum. Şimdi de size sorayım, bu işler tarihte nasıl olmuştu, diye…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

mh17-raporu-uzerine
ÖNCEKİ YAZI

MH17 Raporu Üzerine

pariste-teror
DİĞER YAZI

Paris’te Terör

Güvenlik 'ın son yazıları

Savaşta Teknoloji Kullanımı

Birincisinden dördüncüsüne kadar her nesil savaş biçiminde gördüklerimiz, sert güçten makine kullanım becerisine doğru bir değişimi gösterdi. Bugün yeni nesil savaşlar uygulanırken, artık beşinci nesil savaşlar oluyor, burada teknolojinin sahadaki taktik uygulama becerisini hesaba katmamız gerektiği açık. Konu şu, savaşta durumu değiştirme inisiyatifiyle hareket eden teknolojiyi kullanım bilinci yüksek askerleri düşünüyoruz. Bunlar bize yeni bir tariflerin yapılmasını gerektiriyor: Gelişen teknolojiye göre askerin sahadaki uygulamasını tam uyumlu hale getirmek, hatta askerin bu yeteneğine başvurarak savaşı kazanmayı bilmek.

Etki Ajanlığı Yasası

Bu çağda, etki ajanlarına karşı önlem almak ve ülke yararına çalışanların eline mücadele etmek adına imkan vermek gibi konularda aksi düşünülebilir mi? Bu gerekli, ülke güvenliği açısından yerinde bir hamle. En azında caydırıcılık çok önemli. Ajanlar ve etki ajanları öyle cirit atmasınlar... Gerekli önlemleri ve bu kapsamda belli yasal düzenleme imkanlarını yaratalım. Her türlü tehdit var. Onları caydıralım, caydırıcı nitelikte ülkenin somut eylemleri olsun. Türkiye'de istihbarat hizmetleri 2014'dan itibaren iyi bir seyirle gelişiyor. İlk olarak operasyon yapma imkanı oldu. Kötü mü? Operasyonel İstihbarat gayet başarılı. Teröristler ve bölgemizdeki hasım ülkeler bunu görüyorlar, dikkatleri çekildi. Şimdi de bu tür ilave yasalar olsun isterim. Doğru adım! Elbette ben bu konuyu istihbarat açısından ele alacağım, uzmanlığım bu yönde. Hukuk konusu ayrı.

Yeni Üstünlük Mücadelesi ve Savunma Anlayışı

Temel konumuz silahlanma ve polemoloji olacak. Bu alanda yeni anlayışları irdeleyeceğiz. Genel savunma ve silahlanma politikalarına, büyük güçlerin aldıkları pozisyonlara, örnek olarak ABD'nin savunma yöntemine ve son olarak yeni üstünlük mücadelesi kavramlarına değineceğim. Bahsedeceğim yeni üstünlük mücadelesi terimleri neler? Oyun değiştiricilik, sistemlerin sistemi mimarisi, otonom kor sistemler, tam baskılama veya üstünlük kurma (dominasyon), bütün yönleriyle nüfuz etme (penetrasyon), istihbaratın penetrasyonu ve caydırıcılık için silahlanmak, olacak. Bunları neyle yapabilirsiniz? Bu makalede size ipuçlarını vermiş olacağım.

Otonom Orduların Tartışması

Teknoloji geliştikçe otonom sistemler cephede yerlerini alıyorlar. Kara, hava, siber-uzay, deniz, derin ve geniş cepheler... Bu konu başka ülkelerde hem askeri hem sivil, çeşitli uzmanlarca tartışılıyorken, Türkiye'de henüz o noktaya gelinemedi. Savaşın bilim ve sanatı yönüyle ben size özgün bir tartışma başlatmak isterim.

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme