Ukrayna, Hegemonya Savaşı ve Toplam Kazanç Stratejisi

4 Şubat 2022
Okuyucu

Size çağımızın savaş veya üstünlük mücadelesi biçimini ve burada kullanılan tabirleri bir bütün halinde Ukrayna örneğinden hareketle açıklayacağım. Akademik açıdan not edilmesi gereken bir yazıdır. Küresel çapta olup biteni bir bütün halinde anlamaya ışık tutar. Eğer böyle bir bakış açısına sahip olunur ise gelecekte olacaklar hakkında da sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir. Zira şu an çok kişi (bunların içinde kendine uzman diyenler de var), Birinci ve İkinci Dünya Savaşları aklıyla hareket etmektedir. Abartmıyorum, bazı uzmanlar Napolyon döneminin fikirlerine göre beklenti içindeler. Ancak Dördüncü Sanayi Devrimi oldu, her şey, hegemonik bakış açıları bile farklılaştı, Soğuk Savaş’ın rakipleri SSCB ve ABD vardı, sonra Tek Kutuplu Dünya dönemi yaşadık ve bunların üstüne bugün Çin bütün dengeleri altüst etti. Nitekim NATO 2030 yayımlandı, ABD 2040 vizyonunu açıkladı… Arktik bölge ticarete açıldı, siber-uzay her türlü kullanıma açıldı… Bu taktide bugünün başat güçleri için asıl sorun Ukrayna mı, yoksa Suriye mi? Çağımıza uygun ve küresel bakış açısıyla şimdi kutuplaşmalar nasıl bir pratiğe sahip? Açıklayayım.

Tarih savaşları yazdı çoğu kere. Savaşlar bitmedi bütünüyle. Bir savaş bitti, diğeri başladı. Savaş denen mücadele biçimi peşi sıra üstün olma ve bir tür büyüme yolu olsa gerek. Elbette bütünüyle savaş bitmeyecek, insanlık var olduğunca. Barışı istemek bir ülkü sadece. Bilindiği gibi, savaşlara ara verme zamanına barış denmektedir.

Soğuk Savaş zamanı bir barış atmosferi değildi. Sürekli diken üstünde bir sürtüşme ve silahlı-yarış haliydi. Casuslar cirit atıyordu. Küba krizi, Çekoslovakya işgali, gibi pek çok olay var Soğuk Savaş’ın içinde. Soğuk Savaş için büyük başlık şu olmalı; nükleer hesaplar bir canlı katliamıydı, herhalde bunu görmezden gelmememiz gerekir.

Rusya Federasyonu yakın zamanda, ki ben buna 2014’ler demekteyim, değerlendirdi, sonuçta Kırım’ı Ukraynalılara vermenin doğru olmadığına karar verdi. Çin yükselince, dünyada acaba ABD düşüşe geçti mi, türünde sorular artınca, Rusya Avrupa’yı enerjide kendine bağlamanın yolunu yöntemini bütün çıplaklığıyla görünce, bir fırsatını bulduğunu düşündü ve Kırım’ı işgal etti. Bugün gizliden gizliye ABD ve Rusya nüfuz alanları konusunu tartışıyor. Orası senin, burası benim, itilaflı yerler şuraları, vs.

Çokça soruluyor: Rusya ne zaman girer Ukrayna’ya, bu savaş ne zaman olur? Diyorum ki, bu zaten savaş! Müteakip soru: Bildiğimiz savaşı diyorum… Ben de diyorum ki, Rusya girdi Kırım’a, Donbass’ta türlü baskı hali söz konusu, Rus tarafından ABD yanlısı diye fişlenen Başkan Zelensky’nin iktidardan düşürülmesi açısından çeşitli girişimler var; bunlar zaten savaş demek. Hayır, insanlar bilinen savaşı bekliyorlar. Ama öyle bir savaşa gerek yok, bunu bir türlü anlamak istemiyorlar. Bu savaşın adına ister Tam Spektrumlu Savaş deyin, isterseniz Hibrit Savaş, ama böyle oluyor güç mücadelesi, her şey var içinde, stratejik ve uzun soluklu. Bu savaşta elde edilen nüfuz alanları toplamı asıl kazananı belirliyor.

İşte size bir sonuç ifadesi; savaşı önlemek, yani barış çabaları da bu şekilde düşünülür ise başka bir anlam ifade eder. Eğer, sizi barıştırayım, aracı olayım, derseniz bu önemlidir kuşkusuz. Ama kimi kimle barıştırıyorsunuz? ABD ile Rusya’yı mı? Yoksa Ukrayna ile Rusya’yı mı? Rusya Kırım’dan vaz geçmeyeceğine göre, masaya konacak pazarlık konusu ne olacak? Şu bir ihtimal olabilir: Ukrayna ve Rusya bir şekilde anlaşırlarsa da peşinden asıl savaş bitmeyecektir, zira gerçek taraflar ABD ve Rusya’dır. Rusya, Ukrayna ile masaya oturur, Kırım’a özerk bir statü verilir, Ruslar burada kendi nüfusunu ve askeri varlığını tutma garantisi alır… Tamam mı? Bu türden bir bölgesel yaklaşıma aracılık etmek mümkündür. Ama küresel çözüm gelmiş olmaz. Doğu Avrupa’daki birçok konu bitecek mi? Küresel hedefler belirleyen NATO’nun genişlemesi, nükleer silah ve atma vasıtalarındaki gelişmeler, başka ülkelerin nüfuz alanında değerlendirmeleri, İpek Yolu ve Arktik bölge egemenlik hakları…

Başka türlü ifade edeyim. Şunu hatırlatarak başlayayım: Cenevre’de Sergey Lavrov ve Antony Blinken görüşmesinde ifade edildi, bir nüfuz alanları meselesi var. Peki, bugün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping yüz yüze görüştüler, ne dedi Putin? Rusya, Tayvan itilafı konusunda Çin’in arkasındadır. Yani Pasifik’te ABD’nin karşısında oluyor, değil mi? Tıpkı bir öncesinde Xi’nin, Atlantik alanındaki, Ukrayna meselesinde Rusya’nın arkasındayız, dediği gibi. O zaman bugün Rusya kesin bir durumu açıklıyor: Rusya ve Çin ABD’nin hegemonik yaklaşımlarının karşısındadır. Rusya ve Çin bu hegemonya savaşında birlikteler. Başka bir cümle, bu ikili ve onlara açık veya gizli katılan nüfuz alanı ülkeleri olarak, ABD hegemonyasını bitireceğiz, diyorlar.

Mesele nüfuz alanlarıdır. Bu kimler için pazarlık konusu olur? Büyük güçler. Nereler bir tartışma konusudur? Örneğin, Ukrayna ve Tayvan. Başka? Başka çok coğrafya var. Siz düşünün…

Bir de Bitik Ülke tanımını hatırlatayım sizlere. Bunu Gri Bölge Operasyonları bahsini anlatırken çok kullanmıştım. Burada bir cümleyle tarif edeyim. Bitik ülkeler (veya bitirilmiş ülkeler), şu bildiğimiz Suriye, Libya, Yemen gibi ülkeler, başat güçlerin tarifiyle bitik ülke statüsündedir, bunlar nüfuz bakımından üzerinde yeni taksimatın yapıldığı coğrafyalardır veya bu coğrafyalara yakın alanlardaki nüfuz alanı bulma veya yaratma çabalarını belirginleştiren operasyon ülkeleridir. 

Örneğin, yaklaşık Soğuk Savaş başlangıcından bu yana Pasifik bölgesindeki Kuzey Kore, Çin, Rusya ve ABD açısında bir şekilde kullanılan bir operasyon ülkesidir. Her iki taraf kendine meşru gerekçe yaratmak için bu (garip) ülkeye bel bağlamaktadır, hem bu asırda! Nükleer silah ve füze teknolojileri ona verilmektedir, ilk başlangıcı Sovyetlere dayanır ve halen sürmektedir.

Üzerinde pazarlık süren ve bir şekilde bitik ülkelerin de kullanıldığı coğrafyalara yakın ülkelerde hesabın doğru yapılması ve çok dikkatli olunması gerekmektedir. Bu hesabı yaparken Tam Spektrumlu Savaşın ve Hibrit Savaşın sürdüğünü kabul eder isek doğru sonuçlar çıkartabiliriz. Çağımızda Hegemonik Savaşın doğru anlaşılmasında bu tabirler çok önemlidir. Zira Birinci Dünya Savaşı öncesi çağdaki Hegemonik Savaş yöntemleri Soğuk Savaş sonrası zamanda terk edildi, bugün her şey çok daha farklı sürdürülmektedir. Önce politik liderler bu değişimi ve yeni üstünlük mücadele biçiminin özelliklerini bilmelidirler.

Zaten tam hegemon güç (ülke) kavramı pratikte görülmesi bakımından pek mümkün değildir. Bu ütopik bir taleptir. Ama tanım nüfuz alanlarını artırma hedefinde çabalayan başat güçler (başat ülkeler) için bir anlam taşır. Örneğin bugün için ABD, Rusya ve Çin toplam kazanç stratejisiyle hareket eder. Birleşik Krallık’ı da dahil ederek söylüyorum, Avrupa içinde bir bölünme vardır.

Nüfuz alanı yaratmak ve buralarda nüfuzu artırmak esastır. Çin için bakın Afrika kıtasına. Neredeyse yüzde 40’tan fazla Afrika bölgesinde Çin hakimdir (hükümrandır). Bankalar (sermaye), iş çözümlemeleri, alınan ihaleler, yönetimler, politik beklentiler, vs.

Bu hakimiyet esaslı savaşın bildik tabirle karşılığı hegemonik savaş oluyor. Burada alt alta sıralayayım:

  • Asıl savaşın adı: Hegemonik savaş.
  • Belli ağırlıkta küresel hegemonya için avantajlı olma kabiliyetini elde ederken girişilen stratejik ve uzun süreli mücadelenin isimleri: Tam Spektrumlu Savaş, Hibrit Savaş, Doğrusal Olmayan Savaş…
  • Kullanılan güç yönteminin adı: Akıllı güç.
  • Beklenen sonuç: Toplamda nüfuz alanlarının küresel ağırlığı (tabii etkinliği açısından).
  • Nüfuz alanlarında sürdürülen mücadelenin adı: Gri bölge operasyonları.
  • Operasyonların meşruiyeti için kullanılan bitik ülkelerin adı: Operasyon ülkesi.
  • Nüfuz alanlarındaki stratejinin adı: Toplam kazanç stratejisi.

Çin 2017’lerde Tayvan!a her yönüyle baskı yapacak kabiliyetlerini kazanacak, 2040’larda ise ABD’ye resmen meydan okur hale gelecek. Ne dersiniz? Savaş bitirilebilir mi? Asıl mesele ne, rakipler kimler, bunlar neyin ön hazırlığı içindeler, hedefleri neler?

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Güvenlik 'ın son yazıları

12 views

İsrail’in İran Saldırısı ve Polemolojik Analizi

19 Nisan gecesi İsrail, İran-İsfahan'daki bir askeri hedefi vurdu. Önce alınan bilgiler ve geliş yöntemleri doğru mu yanlış mı tartışıldı. Ancak, olağanüstü denebilecek türden yeni bir süreçle ilgilendiğimiz gayet açıktı. Ben sizlere bir askeri analiz yaparak, eldeki bilgileri de kullanmak suretiyle, bazı poüemolojik sonuçlar çıkarıp sunmak istiyorum.
70 views

İran Yine İsrail’e mi Çalıştı?

1 Nisan'da İsrail, İran'ın Şam elçiliğine saldırdı. 13 Nisan'da İran, İsrail'e günü-saati belli bir misilleme operasyonu yaptı, adı: Operation True Promise! 15 Nisan itibariyle durumu gözden geçirelim.
122 views

Birisi

Moskova’daki Crocus City Hall terör saldırısı konusunu analiz edelim. Ama önce bugünlere nasıl geldik, bir bakalım. Sonuçta aradığımız birisi var! Kim bu birisi? Hani öndekileri görüyoruz, yakalandılar da. Ama bu tür küresel etkisi olan ciddi konularda, Rusya gibi bir ülkeye terör saldırısı yapılarak, asıl ne amaç güdülüyor olabilir, bunu anlamaya çalışalım.
175 views

Küresel Silahlanma Tartışmaları

Her ülke silahlanıyor? Bu silahlanmanın caydırıcılık amacıyla yapılıyor olması bize neyi açıklar? Asıl konu egemenlik mi, küresel mücadele içinde daha fazla güçlü olabilmek mi? Bilinmedik şeylerden mi bahsediliyor? Bu soruları cevaplandıracağız. Ayrıca Macron ve Putin neler söyledi, değerlendireceğiz. Bu şekilde, asıl ilgilendiğimiz olgular ve temel düşünceler olacaktır.
186 views

Milli Güvenlik Siyaseti

Türkiye daima kazanan ve gelişen olmak zorundadır, başka türlü düşünülemez! Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) gibi dokümanların kendi gücü için geri planda çok çalışılmalı, fikri altyapısı ve anlayışı özgün ve tutarlı olmalıdır. Ama önemlisi; bunun uygulanmasında herkesin, her kurumun, her şirketin, inanarak, gösterilen hedefleri elde etmek amacıyla, bütünlük halinde ve bu bağlamda tek yolda yürümesi gerekmektedir. Bu, "devlet disiplini" konu ve kapsamını aşan bir yaklaşımdır, ülkece disiplinli olmayı gerektirmektedir. Eğer ülkece disiplinliysek hak edilen gelişmenin yolunda oluruz! Siyasetin kendisi, entelektüel yaklaşımlar veya iş dünyası bizi yolumuzdan alıkoymamalıdır. Bu çok hassas bir konudur.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme