pedagojik-formasyon-degismeli-mi
Pedagojik Formasyon Değişmeli mi?

Pedagojik Formasyon Değişmeli mi?

21 Haziran 2016
Okuyucu

Memleket meselelerini konuşuyoruz ve her bir sonuç ifadesinde “Eğitim şart!” diyoruz. Eğitim programları var, kurumlar da var, eğitmenler-öğretmenler de tamam, sürekli kitap basılıyor, en büyük işveren MEB, ama yıllardır bitmeyen temel bir sorun var ki bir eksikliği kritik konusu diyoruz. Henüz bir sistemde mutabık kalamadığımızdan dolayı kendimizi rahat hissedemiyoruz. Bir savruluş içinde yetişen çocuklarımız üniversiteler bitiriyor, iş güç sahibi oluyor, hatta kendileri ana baba olup sorumluluk noktasına geliyor; bakıldığında ne trafik içinde düzgün hareket edilebiliyor, ne sosyal ortamlarda kendini ifadede rahatlık oluyor, ne sporda başarı var, ne sıradan bir insanın ilgileneceği kadar müzikte faaliyet söz konusu, ne kitap okunuyor, ne de dillerini iyi bilen birey olunabiliyor. Toplumsal düzeyde iletişim giderek kopuyor, insanların birbirleriyle anlaşmaları güçleşiyor. Bu tür hayati ifadeleri çoğaltabiliriz. Soru şu: Eğitimle ilgili teknik düzenlemelere nereden başlamalı? Bana göre işe pedagojik formasyondan başlanmalıdır. Bu yazıda bu teknik gerekliliğin üzerinden bir kez daha geçmek istiyorum.

En temel şekliyle eğitim ailede başlar, eğitim kurumlarında devam eder. Ailede çocuğa eğitimle ilgili işlenenlerin temelinde sevgi ve koruma vardır. Aile bireyleri bir eğitimden geçmese bile doğal analık-babalık güdüleri ile akıllarının erdiğince ve çevresinden öğrendikleriyle bildiklerini sahip oldukları bebeklerine ve yetiştirdikleri çocuklarına vermeye çalışırlar.

Örneğin çalışan aileler kreşe varana dek uygun gördükleri yerlere bebeklerini bırakmak ihtiyacı duymaktalar. Bu bir komşu, korsan çalışan mahalledeki bayan olabilir. Bunları bir yere bırakalım, resmi işle meşgul olanları dikkate alıyorum. Bu türden işletmeleri MEB bir vesika vererek onaylar. Sertifikayı vermek için başlıca yeter şart ise pedagojik formasyonu olan bir öğretmenin diplomasıdır. Böylelikle bu işletme bir eğitim kurumu sıfatını kazanmış olur.

Eğitim kurumlarında eğitim-öğretim kreşte başlıyor, ilk ve orta öğretimde devam ediyor. Bu durum hemen bütün gelişmiş ülkelerde de aynıdır. Bu süreçlerin ilk kısmında, yani kreş ve ilkokulun en az üç yılında, daha çok birey ve toplum içinde normal bir fert olmak, dengeli bir yaşam için gerekli sorumlulukları ve yükümlülükleri öğrenmek gibi temel kazanımlar yer alır. Eğitim kurumlarının ana aktörü eğitmenler ve öğretmenlerdir ki bunlar pedagojik sertifika sahibi kişilerdir. Önceleri eğitim kurumlarının idarecileri de öğretmen idi, yani belli ölçüde pedagojiden anlarlardı, ama daha sonra bunda değişiklikler yapıldı. Her ne ise…

Kreşlerde ve ilkokullarda basit gibi görülen bazı temel yöntemlerin içine daha hassas girmek gerekiyor. İçine girince göreceğiz ki; yüksek derecede ve güncellenmiş bilimsel dayanağı belli bir disiplinin hassas ve yansız çizgileriyle belirginleştirilmiş bir formasyon düzenlemesi gereklidir. Bilindiği gibi insan beyninin gelişmesi doğal ortamlarında ve önemlisi eğitim ortamlarında meydana geliyor. Bugün gelişen insanın beyni daha da dikkatle geliştirilmelidir; burada son nörolojik edinimlerden yararlanmak şarttır. Konuya sadece “eğitim bilimi” mantığı içinde bakılır ise bu mümkün olabilir mi? Nerede eğitimcinin insanda meydana gelen nörolojik gelişimin gerektiği uygulanması mecburi olan metotlar? Bunun için çocuğun kendinde var olan ama işlenmesi gereken duyu, duygu, akıl, mantık gibi çok temel melekelerini kontrol edebilir olması şarttır. Bir çocuğun kendinde var olanları doğru şekilde ve yerinde dışa vurarak toplumda dengeli ve yararlı birey olmasına ve başarıya yürüyebilmenin yolunu bulmasına eğitmenin eksiksiz gerekmektedir.

Bazı temel konularda hatalıyız: Ahlak, vicdan vs. Bu konular sözle öğretilemez. Örnek vermekle, öykü anlatmakla ahlakın kazandırılması mümkün müdür? Nesiller arası farkın sorunlarını dikkate almadan, klasik düşünceli bir büyüğün dijital çağın ortamında doğan küçük olana verdiği örneklerin o çocukta değişmeyecek bir alışkanlık halinde kazanılmış olmasını sağlayabilir mi? Kazanılmış davranışların bireyde karakter haline gelmesi rasgele yöntemlerle değil, bilimsel bir metoda bağlanması halinde yararlı olacaktır. Unutulmamalıdır ki bugün nöroloji bize beyindeki yeniden yapılanmaların kontrol edilebildiğini ve karakterdeki tutum ve davranışların istenirse değiştirilebileceğini söylemektedir.

Benim için resmi kurumsal yeterlilikler önemli değildir, bunlar prosedürlerdir. Önemli gördüğüm bir işletmede veya kurumda (sayısı bir de olabilir, bin de) bebeğe veya çocuğa insan olmayı öğretecek olan eğitmenler ve öğretmenler neyi ön planda tutacaklar, verdikleri her ne ise bundan eminler mi, emin olabilecekleri eksiksiz yöntem nedir? Bireysel çabaların başarısı bir yana, sistem ölçeğinde bu işe titizlikle bakmak gerekir. Eğer tüm süreçler düşünülürse ve verilenler yeterli görülüyorsa bir test yapmak gerekir, Türkiye’deki bireyler ve gelişmiş başka memleketlerdekiler kıyaslanmalıdır, hangi taraf daha ağır basıyorsa farkı yaratan noktalar işaretlenmelidir?

Öğretmenler Talim ve Terbiye’nin öngördüğü çerçevede bazı üniversitelerde verilen sertifika programlarına katılır ve eğitim-öğretim için bir yeterliliklerini daha tamamlamış olurlar. Burada ne öğretilir? Bir kere bu formasyon eğitimine tersten bakılmış durumdadır. Pedagojik derinlik esas olmalıyken, programlar öğretmenin vereceği eğitim-öğretim için eksiklerinin giderilmesi yönüne kaydırılmıştır. Zorunlu derslerin içeriğine bakıldığında görülecek ki; öğretim yöntemleri, teknolojileri ve materyalleri konu edilmektedir. Seçmeli derslerin birinci seçeneğinde gelişim, sosyoloji ve psikoloji ki bunlar da genel ifadeler ve tanımlarla doludur; ikinci seçeneğinde ise Türk kültürüne bağlı dersler vardır ki bunlar eğitmenin formatlanması dışında bir işe yaramamaktadır. Bu halde adını değiştirmek gerekmez mi? Buna “pedagojik formasyon” değil, “öğretmen yetiştirme programı” dense daha yararlı olmaz mı? Aslında öyleydi. Eğitim Enstitüleri devrinde verilenler bunlardı.

Değişmesi gereken husus şu; eğitmen-öğretmen odaklı değil, eğitilen çocuk odaklı pedagojik formasyon şarttır. Eğitmenler-öğretmenler için gerekli olan pedagojik formasyon program ve içeriklerinin, klasik ahlak hocaları değil, insan beyninin gelişimini en iyi bilenler, nörologlar, psikiyatrlar ve sosyal psikologlar tarafından tekrar hazırlanması ve sürekli yenilenmesi gerekmektedir. Hiç değilse bu bilim alanlarında uzman olanların hazırlayacakları bölüm, eğitim programının büyük kısmında yer almalıdır.

Pedagojinin “çocuklara yönelik eğitim bilimi ve teorisi” olarak tanımlanması da masaya yatırılması gerekmektedir. Belki sözcükler amacı karşılar görülebilir ama olan farklıdır. Verilen teknoloji, psikoloji ve sosyoloji tamam da nerede o işin içinde olmayan nöroloji? İnsan beynindeki gelişiminden ve buna ait yeni öğrendiklerimizden çok, öğretmenin derste kullanacağı akıllı bir gerecin yeni versiyonunun kullanılması daha mı önemli görülmektedir? Burada eğiticiye öğretilmesi gereken nedir? Bebek ve çocuk nasıl öğrenir? Bebek yaştakilerin psikolojisi mi önemli yoksa başka gelişimleri mi? Bunun için son yöntemler nelerdir? Eğer yanlış yöntemle eğitim veriliyor ise ileriki dönemlerde çocuklarda ne gibi farklı davranış ve tutumlar meydana gelebilir? Ama bütün bunlardan önce, her temel gelişim safhasında beynin normal yapılanması ve gelişimi için neler gereklidir, buna eğilmek gerekir. Bunu bilenlerin ortak-bilimsel bulguları ile insanlık idealini buluşturacak temel yöntemler, önemli deneylerin de sonucunu alarak, temel metotlar olarak belirlenir. Bunu verecek olan eğitmenlerin işleri resmi prosedürlere bağlı yürütme hedefinden çok, bilimsel metodun gerektirdiği çerçevede çocukları geliştirme hedefine odaklanmalıdır.

Milli Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye bunu temin ve tesis etmelidir. Talim ve Terbiye, mevcutla ne fark var, diye soracaktır. Bir etüt hazırlatsın görsün derim.

(Görsel: Flickr, Leonid Mamchenkov)

Kültür 'ın son yazıları

378 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
376 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
573 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
523 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.1K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme