jeopolitigin-onemi
Jeopolitiğin Önemi

Jeopolitiğin Önemi

30 Mayıs 2019
Okuyucu

Türkiye’de siyaset yapmak kolay mı, zor mu? Ortaya çıkan tablo göstermektedir ki, toplumda siyaset oldukça yaygındır. Ancak siyaset yapmak istediği halde dünyadan bihaber olan kesimler de var. Otuz yıldır dünya bir köy halindedir. Bir mevkide düşünülen veya olan, hemen diğer noktada etkisini gösterebilmektedir. Öyleyse politika ile ilgilenenlerin önce jeopolitik konular hakkında bilgi sahibi olması gerekmez mi?

Dünyada insanlık bıkmadan usanmadan bir güç mücadelesi vermektedir. Bunu jeopolitik esaslarla yapmaktadır. Temelde daha az güçlü olanlar veya zamanında tedbirlerini alamayanlar yarışta geride kalmaktadır, onun boşalttığı alanlara yerleşir. Fırsatçılar önüne çıkanı kendi bünyesine alarak daha da kuvvetlenmek için politika yaparlar. Ancak unutulmamalıdır, bu fırsatçılar aynı zamanda iyi birer jeo-politikacıdır, stratejisttir.

Türkler çağlar boyu medeniyet yarışında geride kalmamayı başarmış, hatta ileri gitmiş bir millettir. Mukayese yapın isterseniz, Yunanlılara, İranlılara, Mısırlılara, vs. bakın. Buna karşılık İngilizlerle, Ruslarla, Çinlilerle de mukayese edin. İnişlere ve çıkışlara dikkatlice bakın. Birinci Dünya Savaşı’nda yenik çıktığı halde bir Kurtuluş Savaşı verip yeni bir Cumhuriyet kuran bu millet halen G20 ülkeleri içinde, kim ne derse desin, itibarlı bir konumdadır. Daha da gelişmiş olmak için çabalarını sürdürmektedir. Örneğin Akdeniz’de daha sağlam yer tutmak ve mevcut enerji sorununu çözmek istemektedir. Suriye ve Irak’ta toprak bütünlüğünden yanadır. Bugün dünyanın en fazla sığınmacı barındıran ülkesidir. Bunun övünülecek bir şey olmadığını iddia edenler dahi var. Ama asıl bakış açısı açıktır, insanlığa örnek davranışlar sergilenmekte ve Türkler özveride bulunmaktan kaçmayan bir millet olduğunu gösterebilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti örneğin Okyanusya’da bir ada devleti değil, bu kadim toprakları vatan yapmış bir devlettir.

Bu noktada yaşananları özümseyemeyenlere ve salt politik ilgileriyle kolaycı yaklaşım içinde kalmayı yeğleyen sığ düşüncedekilere rehber olması adına temel bir tarif yapmak yararlı olabilir. Söylenmek istenen nedir? “Jeopolitik konularda derinleşmeden siyasette büyük laf etmeyin ve hatta keskin şekilde bir taraftar olmayın!” Aslında vermek istediğim mesaj ve yapmak istediğim kritik bundan ibarettir. Ancak, ne demek istediğimi soranlara aşağıda güncel bazı temel bilgileri işaret etmek isterim. Bu bir jeopolitik bakış açısının örneği olacaktır.

Aşağıda Batılı güç merkezlerinin (örneğin ABD ve Avrupa’nın), Batı karakterli İsrail’in ve Rusya’nın amaçları ve hedefleri yer almaktadır. Detayı bu şekilde ifade etmenin sebebi, Türkiye’ye olan pratik jeopolitik yansımaları gösterebilmektir. Sığ politik yaklaşanlar için bu bilgiler bir rehber niteliğinde olacaktır.

Hatırlatmakta yarar var, aşağıdaki hususlar belirgin biçimde Soğuk Savaş sonrası konjonktürde geçerli hale gelmiştir. Bunlar halen geçerlidir, hatta gelişmiş biçimde sürdürülmektedir.

Batı’nın ve buna bağlı İsrail ve Rusya güç merkezlerinin amaçları ve çok genel bakışla bunlara ulaşma hedefleri aşağıdaki gibidir:

Amerika Birleşik Devletleri’nin geneldeki ve coğrafyamızdaki amaçları ve hedefleri:

Amaçlar nelerdir? Uluslararası sistemi (politika, kurumlar, rezerv döviz kullanımı, silahlanma…) kendi liderliğinde yürütmeyi sürdürmek. Uzayda üstünlüğü elde tutmak. Kitle İmha Silahları yönüyle dünyadaki statükoyu kontrol etmek. Ortadoğu’da enerji kaynaklarını ve yollarını kontrol etmek. Çin’in gelişmesini yavaşlatmak, Avrupa’ya uzanan kollarını kesmek.

Bu amaçlara bağlı temel hedefler nelerdir? Başka güçlerin (Çin, Hindistan, Rusya…) önünü kesmek. Küreselcilerin karşısında ABD ulusalcılığı ile uluslararası sistemin devamını sağlamak. OPEC ülkelerini yönetmek ve enerji piyasasında söz sahibi olmak. Ortadoğu’da mezhep savaşlarını körüklemek. Bu periyodda özel olarak, 2017 Ulusal Güvenlik Strateji Dokümanında yer alan şekilde, İran’da rejimi değiştirmek.

Ortadoğu coğrafyasında hedefler nelerdir? Müslüman Kardeşler’in ve Sünni-Siyasal İslam’ın önünü kesmek. Diğer Sünni toplumların (özellikle Körfez Ülkelerinin ve Mısır’ın) Şii toplumların (özellikle İran’ın) karşısında durmalarını sağlamak.

Bir alt basamaktaki hedeflerini de sıralayalım: Vekalet savaşı yapan kesimleri desteklemek. Radikal cihatçı terör örgütlerinin mezhep savaşındaki taşeron rolünden yararlanmak.

İsrail’in geneldeki ve coğrafyamızdaki amaçları ve hedefleri:

Amaçlar nelerdir? İsrail ülkesinin sınırlarını genişletmek. Müslümanlara karşı üstünlük kurmak. Doğu Akdeniz enerji kaynaklarını yönetmek. Küreselleşmeyi kullanarak Yahudilerin dünyayı (ABD dahil) yönetmesini sağlamak.

Bu amaçlara bağlı temel hedefler nelerdir? Ortadoğu’da mezhep ve etnik temelli ayrılıkları körüklemek, buradaki ülkelerin bölünmelerini ve rejimlerin yönetilebilir olmalarını sağlamak. Avrupa ve Çin ile ilişkileri köklendirmek. Dünyadaki (özellikle Çin’deki) serbest piyasa şartlarını kullanmak. ABD’nin el attığı her yerden kendileri için bir çıkar elde etmek.

Ortadoğu coğrafyasında hedefler nelerdir? Müslüman Kardeşler’in ve Sünni-Siyasal İslam’ın önünü kesmek. Diğer Sünni toplumların (özellikle Körfez Ülkelerinin ve Mısır’ın) Şii toplumların karşısında durmalarını sağlamak. Özellikle İran’ın Şii-Siyasal hareketi ve buna dayalı sahada öne sürdüğü milis kuvvetlerini etkisiz kılmak, yok etmek. İran sınırından Doğu Akdeniz’e uzanan bir Kürt tampon devleti kurulmasını desteklemek. Doğu Akdeniz’de Suriye, Lübnan ve Filistin sınırlarını tedricen ortadan kaldırmak.

Bir alt basamaktaki hedeflerini de sıralayalım: Vekalet savaşı yapan kesimleri gizlice desteklemek. Radikal cihatçı ve etnik temelli terör örgütlerin ülkeler arasındaki ve kendi ülkelerinin içindeki savaşını körüklemek, parçalanmalarını, zayıflamalarını ve dünya kamuoyu önünde bir şekilde istenmeyen ve korkulan (İslamofobi) olmalarını sağlamak.

Avrupa’nın geneldeki ve coğrafyamızdaki amaçları ve hedefleri:

Amaçlar nelerdir? Birlik halinde hareket etmek. Avro kullanımını yaygınlaştırmak. Uluslararası ve küresel sistemde güç unsuru olmak. Akdeniz’deki tüm kaynakları yönetmek. Avrupa’ya Avrasya’dan, Ortadoğu’dan ve Afrika’dan gelebilecek tehditlere karşı önlem almak.

Bu amaçlara bağlı temel hedefler nelerdir? ABD ve Çin ile iyi ilişkiler içinde olmak. Atlantik’te güvenliği sağlamak. Avrupa’da öz savunma imkanlarını artırmak. Ortadoğu’da mezhep ve etnik temelli ayrılıkları körüklemek, buradaki ülkelerin bölünmelerini ve rejimlerin yönetilebilir olmalarını sağlamak. Akdeniz’deki enerjinin ve ulaşımın kontrolünü sağlamak. Türkiye ile ilişkileri temkinli yürütmek.

Ortadoğu coğrafyasında hedefler nelerdir? ABD’nin el attığı her alanda varlık göstermek ve bir pay almayı sağlamak. Rusya’nın nüfuz yayılmacılığının önüne geçmek. Enerjide Rus bağımlısı olmamak için alternatifler üretmek. Mısır gibi bölgede köşe taşı vazifesi oluşturan ülkelerin kontrolünü sağlamak, zayıflamaları için içlerinde çaba sarf eden etnik ve dini temelli unsurları desteklemek. Çin’in Avrupa’ya uzanan imkanlarının İsrail üzerinden ulaşmasını sağlamak.

Bir alt basamaktaki hedeflerini de sıralayalım: Vekalet savaşı yapan kesimleri gizlice desteklemek. Radikal cihatçı ve etnik temelli terör örgütlerin ülkeler arasındaki ve kendi ülkelerinin içindeki savaşını körüklemek, parçalanmalarını, zayıflamalarını ve dünya kamuoyu önünde bir şekilde istenmeyen ve korkulan olmalarını sağlamak.

Rusya Federasyonu’nun geneldeki ve coğrafyamızdaki amaçları ve hedefleri:

Öncelikle şunu açıklayayım, Avrasya’daki konumu, kültürü, sosyo-ekonomik açılımları ile Rusya’yı Batı ülkeleri sınıfına koymasak bile yakın ilişkili göstermek durumundayız. Türkiye’nin bölgesindeki faaliyetlerine de doğrudan etki göstermektedir. Rusya, Türkiye’nin yakın komşusudur.

Rusya Amaçlar nelerdir? Rusya’nın coğrafi avantajlarını ve enerji imkanlarını kullanmak. Avrasya’da temel güç merkezi olmak. Uzayda üstünlük mücadelesinde var olmak. Kitle İmha Silahları yönüyle dünyadaki statükoyu kontrol etmek. Silahlanmada söz sahibi olmak.

Bu amaçlara bağlı temel hedefler nelerdir? Karadeniz, Baltık, Kuzey Denizi bölgelerinde gücü elde tutmak. Akdeniz’deki kaynaklardan yararlanmak. ABD ve Çin arasındaki çatışmalar için dengeleyici olmak. Avrupa’yı kontrol etmek. Ortadoğu’da var olan kazanımları elde tutmak, enerji ve geçiş yollarının güvenliğinde söz sahibi olmak.

Ortadoğu coğrafyasında hedefler nelerdir? Mevcut yönetimlerle işbirliği yapmak. Bölgede fiili olarak kuvvet bulundurmak. İsrail’in adımlarını izlemek. Bir alt basamaktaki hedeflerini de sıralayalım: Suriye’deki üslerini korumak. Küresel enerji piyasasından pay almak.

Batı’nın (ve İsrail’in) Türkiye’ye Bakışı ve Uygulamaları:

Bu ülkeler Türkiye’nin imkân bulduğunda güç mücadelesi içinde varlık göstermek isteyecek potansiyelde bir ülke olduğunu değerlendirmektedir. Bu nedenle güç mücadelesinde izlenen bir ülkedir. Batı, Avrupa, Ortadoğu ve Akdeniz coğrafyalarında, Türkiye’nin avantajlı olabileceği konular üzerinde, kontrol sağlamak istemektedirler.

Neticede Türkiye, imparatorluk geleneğinden gelen, demokratik, sosyal yapı olarak Müslüman ekseriyete sahip, geniş bir kültürel birikime sahip ülkedir. Türkiye’nin coğrafyası üç kıtanın kesişimde, doğu-batı ve kuzey-güney eksenlerinde kilit konumdadır. Bu coğrafya ilk çağdan bu yana bazı güçlüklerle karşı karşıya kaldıysa da avantajları da olmuştur. Önemli olan bu avantajları kullanmak için güç mücadelesi içinde kararlı bir şekilde politika yapabilmektir. Bu ülkede yaşayan hemen herkesin bilmesi gereken asıl konu budur: Güç mücadelesinde kararlılık göstermek! Batılı kültürler bu durumu iyi bilmektedirler ve doğal olarak kendi çıkarlarına göre hareket etmeyi seçmektedirler. Türkiye tarafından yüksek sesle dile getirilen her bir konu üzerine engelleyici bazı faktörler ileri sürmektedirler. Bu bazen enerji veya finans oluyor ise, bazen de sosyo-politik konular olmaktadır.

Uygulamaya bakarak söyleyelim, günümüzde Türkiye, Batı’nın Yumuşak Güç yöntemlerinin (hukuk, politika, ekonomi, caydırıcı etkiler, propaganda, medya, vs.) baskısına maruz bir ülkedir. ABD, İsrail, Avrupa veya diğerleri Türkiye’nin ebedi ve değişmez dostu değildir. Bunlar gerçektir. Politik söylem ve diplomatik dil başka bir şeydir. Ülkelerin çıkarları vardır. Bu ülkeler işlerine geldikçe Türkiye’yi rekabette geri bırakmak ve düşman unsurları üzerine musallat etmek için her şeyi yapabilirler ve yapmaktadırlar da. Örneğin Türkiye, Avrupa Birliği’nin kalkınmasına ve güvenliğine katkı sağlayacağını müteaddit defalar açıklamışsa da Avrupa, özellikle içindeki muhafazakârlar sebebiyle, oyalayıcı politikaları sürdürmektedir. İsrail, ABD’nin gücünü kullanarak, İran’dan Doğu Akdeniz’e uzanan bir uydu devletçik kurdurup Türkiye’nin kültürel bağları olan Ortadoğu’daki zengin bölgelerde önünü kesmek istemektedir. Bu iki ülke açıkça din ve mezhep üstünden politikaları ileri sürerek bölgeyi kontrol etmek istemektedir. Formül budur: Hedef ülkeyi din ve mezhep sorunları içine çek ve sonra orada kontrolünü sağla… Rusya, Suriye’deki ve Doğu Akdeniz’deki pozisyonunu kuvvetli tutmak niyetindedir.

Türkiye, AB’ye girmek istemiş ama yıllardır kapıda tutulmaktadır. Soğuk Savaş’tan beri etnik bölücü terörle mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. Haklı olduğu halde ve Birleşmiş Milletler’e rağmen, Kıbrıs’ta ve Ege’de sorunların çözülmesini sağlayamamıştır. Doğu Akdeniz’de doğal hakları gereği Türkiye, enerji alanında somut açılımlara girişmekte, ancak çeşitli engellerle mücadele etmeye zorlanmaktadır. Örneğin bugün Doğu Akdeniz’de sondaj yapma imkanlarına dahi karşı engellemelerle karşılaşmaktadır. Doğal kaynakların bir nevi oldubittilerle çıkartılıp alternatif boru hatlarıyla Avrupa’ya taşınması sürecinde İsrail, Avrupa, ABD ve bunlarla çalışan küresel enerji şirketleri vardır. NATO müttefiki ABD’nin ve bölge ülkesi İsrail’in ortak oldubittilerine maruzdur. Örneğin Filistin konusu insanlık dışı bir yöne saptırılmış haldedir. Neredeyse Filistinliler kendi topraklarında mülteci konumuna dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Ancak İsrail’in çıkarına göre, Filistin demek İsrail’in Doğu Akdeniz’deki kıyısını daraltmak demek oluyor. Bu jeopolitik bakış açısı anlaşılmasın diye terör ve mezhep konuları ileri sürülmektedir. Son olarak Türkiye, sapkın dini unsurlar üzerinden oluşturulan bir Paralel Devlet Yapısı (PDY) ile mücadele etmek durumunda kalmıştır. Bugün Türkiye’nin gündemine konan terör odakları şunlardır: FETÖ/PDY, PKK/KCK terör örgütü, DHKP-C gibi aşırı sol terör örgütleri, IŞİD gibi radikal cihatçı terör örgütleri.

Son kertede FETÖ’ye ev sahipliği yapan ve Fırat’ın doğusunda PYD/YPG/PKK terör grupları (buna SDG dediler,) üzerinden Suriye’de bir fiili durum oluşturma çabasında olan ABD, Türkiye’yi satın alınan Rus S-400 füze sistemi konusundan ötürü, NATO dahil Batı sistemi içinde sıkıştırmak ve tartışılır kılmak istiyor. Türkiye’nin de içinde olduğu üretim hakları varken ve parası tıkır tıkır ödendiği halde F-35 müşterek taarruz uçaklarının tesliminde zorluk çıkarmak istemektedir. Hiç değilse ABD, Türkiye ile kendince bir pazarlık konusu yaratmıştır. Neyin pazarlığı? İma edilenler şunlar: “Rusya ile ilişkini kes. Akkuyu nükleer güç santrali projesini iptal et. Boru hatları konularını (örneğin Türk Akımı,) bana sormadan yapma. SDG’nin mevcudiyetini kabul et. Suriye’de Rusya ve İran ile işbirliği yapma. Astana sürecini bitir. Müslüman Kardeşler’e sempati duyma. Mısır, BAE ve Suudi Arabistan gibi Sünni İslam çizgisine gel. İslam İşbirliği Teşkilatı’nı aleyhime toplama. İsrail’in yapmak istediklerine itiraz etme, İran’a cesaret verme. Şiilere karşı duruş göster. Irak’ta IKYB’ye sorun çıkarma… Bak, eğer bu dediklerimi yapmazsan önce seni kendi içindeki siyasi ve ideolojik sorunlarına çekerim ve sonra dışarıda her konuda önünü keserim.” İşte bunlar uzun vadeli ve jeopolitik açıklamaları olan konulardır. Yukarıda sıraladığımız ülkelerin amaçları ve hedefleri çerçevesinde yarattıkları güç mücadelesi içinde gerçekleşen şartlar bunlardır. Bu tür örtülü veya açık talepler ve tehditvari tutumlar Türkiye’ye diplomatik güçlük, ekonomik ve diğer şekillerle yaptırım şeklinde dönmektedir.

Hatta iç siyasetin belli bir şekilde baskı unsuru oluşturması dahi bu tarz dolaylı etkilerin bir tezahürüdür. Normal bir siyasi çekişmenin ötesinde gerçekleşen durumun başka türlü izahını yapmak mümkün değildir. Türkiye’deki iç siyasal gelgitlerin sebeplerini Atatürk’ün vefatından sonra ve somut şekilde İkinci Dünya Savaşı konjonktüründen itibaren ele alıp incelemek gerekir. Ancak bu konuyu şimdi bir tarafa koyalım. Sonuçlara bakalım, her bir iç siyasi müdahale sonrasında ABD, “Bizim çocuklar!” benzetmesi yaptı ise bunun mutlaka bir anlamı olmalıdır. Bu aziz milletin egemenlik kavramı için ödediği bedel bellidir. Diğer bir örnek, kırk yıldır Kuzey Irak’ta barınmasına müsaade edilen PKK terör örgütü ile kanla canla mücadele edilmesi uzun bir hikayedir. Burada iki kez ABD’nin güçlü ordusuyla işgali altında bulunan bir Irak’tan bahsettiğimizi unutmayalım. Son olarak, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrası da başka bir merhaledir.

Hatalardan ve zaaflardan dolayı kendi açımızdan verdiğimiz kayıpları elbette unutmayacağız. Ama bunlar aile içindeki meselelerdir. Türkiye ileri bakmak zorundadır, birkaç noktaya takılıp kalmamalıdır. Mevcudu iyi analiz ederek, ilerisi için sağlam bir planın olması gerekir.

Sonuç

Uzun süreyi ve geniş coğrafyaların kompleks ilişkilerini kapsayan bütün bu olup biteni birleştirerek değerlendirme yapmak demek, jeopolitik bakış sahibi olmak demektir. Ancak her bir birey, kendi seçimini nasıl yaparsa yapsın bu kimseyi ilgilendirmez, ancak başka birinin düşüncesine karşı eleştiride bulunuyorken belli ölçüde jeopolitik bakış açısıyla düşünen olmalıdır. Bireyler sinsice hazırlanan bir propagandaya alet olmadığından emin olmak zorundadır. Trollerle manipüle edilen sosyal medyayı sığ siyasi görüşler için bir mecra yapmamalıdır. Unutulmasın, Arap Baharı sürecinde sosyal medyanın işlevi en bilinen örnektir. Ders almak gerekir. Belli kesimlerin bakış açılarındaki farklar başkaları tarafından ülkenin istismarına açık hale getiriliyor ise, yani uygulanan Yumuşak Gücün kolaylıkla etkisiyle baskı altına alınabiliyor ise, bu husus sığ politik bakış alışkanlığından kaynaklanır. Sorun jeopolitik bakışla ilgili bir noktaya gelir dayanır. Sığ düşünmeyi akıllılık zannetmek nasıl haklı bir çıkış yolu olabilir ki? Kültürel değerleri, başka deyişle bu milletin harsını, sahiplenmek gerektiği hususunu, kimse aklından çıkarmamalıdır.

Benim politikayla ilgim sadece jeopolitik açılardan ileri gelir. Ya sizinki?..

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

abdnin-irana-bakarak-irakta-yapabilecekleri
ÖNCEKİ YAZI

ABD’nin İran’a Bakarak Irak’ta Yapabilecekleri

simarik-yunanliya-hatirlatma
DİĞER YAZI

Şımarık Yunanlıya Hatırlatma!

Politika 'ın son yazıları

22 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
35 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
46 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
48 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
80 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme