Jeopolitik Köprü

13 Ocak 2023
Okuyucu

Bu makale bir Almanya Şansölyesi Olaf Scholz eleştirisidir. Karizmatik lider Angela Merkel’den sonra kendinden belli oranda beklentileri olanlara aslında Scholz bizzat cevap verdi. Geçtiğimiz gün Foreign Affairs’te yayımlanan Küresel Dönüm Noktası, Çok Kutuplu Bir Çağda Yeni Bir Soğuk Savaştan Nasıl Kaçınılır?[1] başlıklı makalesi yayımlandı. Bu makaleyi okurken Avrupa’nın güvenliğiyle ilgili kritik edilmesi gereken birtakım noktaların olduğunu gördüm, sizlere açıklayacağım. Bununla beraber bir Türkiye analizini de yapmaktayım.

YENİ ÇOK KUTUPLULUK SİNYALLERİ

Elimizdeki temel hususlar; Rusya’nın saldırısı üzerine tüm boyutlarıyla beraber devam eden Ukrayna’daki savaş, Çin’in güçlü ekonomisi ve politik iddialarıyla beraber önem çıkmak istemesi, mevcut gelişmelerin giderek “yeni çok kutuplu dünya” sinyalleri vermesi ve burada farklı rekabet politikalarının sahnelenmesidir.

Ülkelerin politika yapma biçimlerinde çıkara dayalı gelişmelerin tezahürünü görmezden gelemeyiz. Hemen her ülke bir diğeriyle ortaklıklar kurmaktadır, burada da amaç yine çıkardır, bunun adına ortak çıkar demekteyiz. O halde çıkarlarını birleştiren ülkeler ortaklarıyla beraber belli kurallar üzerinde birlikte hareket ederler.

Hemen her ülkenin politikacısı ve entelektüeli gayet iyi bilir ki, insanın olduğu yerde çeşitli dönemlerde jeopolitik çatlaklar oluşur ve bunlara ilişkin doğru politikalarla karşılık verilmesi, sorunların çözülmesi icap eder. Sorun sahaları temel olarak yerel, bölgesel ve küreseldir. Yerel sorunlarını büyük ölçüde çözmüş olduklarından dolayı büyük güçler, politikada daha çok bölgesel ve küresel ölçekteki gayretlere yoğunlaşırlar. O halde her ülke, kendine düşen sorumluluklar içerisinde, ortaklarıyla vardığı kurallar çerçevesi içinde, sorunlara adil ve kalıcı çözüm bulmak amacıyla, politika yapmak durumundadır. 

KÖPRÜ ÜLKELER

Hal böyle olduğu halde kendi jeopolitik gerekçelerinden dolayı bazı kritik konumdaki ülkeler diğerlerine göre sorunları çözmek adına, ortaya çıkan jeopolitik çatlaklar üzerinde bir köprü kurmakla ilgili ilave bir yükü daha omuzlarlar. Diğer ülkeler ve güçler bu tür jeopolitik durumları istismar eden değil, yükü paylaşmak adına destek olan yaklaşımları ve politikaları esirgememelidirler. Bana göre Türkiye tam da böyle bir ülkedir, köprüdür. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’a göre Avrupa Birliği’nin güçlü ülkesi Almanya da böyledir.

Uzun zamandır işaret ettiğim gibi, bugün Ukrayna’daki savaş bölgesel güvenliğin sorunlarını aşacak türden özelliklere ve potansiyele sahip olmasıyla politikacıların daha dikkatli yaklaşmalarını gerektirir mahiyettedir. Eğer dikkatli olunmaz ise bir de bakılır ki cephe birden yeni bir dünya savaşına evrilebilir. Hatta yukarıda bahsettiğim gibi, gelişmelerin yeni bir çok kutuplu dünya sinyalleri vermesi üzerine, bağımsız politikalar üretilmesine ve uygulanmasına ihtiyaç duyar nitelik taşıması hususu da dikkat edilecek noktalardandır. Sanırım Şansölye Scholz’un makalesinde işaret ettiği nokta da böyledir.

Böyle bir ortamda ülkeler gerçekçi yaklaşımlarla, kural esaslı ve çözüm odaklı bağımsız ve uluslararası düzeni öncelikleyen politikalar ile ortaya çıkarlar ise işte o zaman dünya sivri kutup uçlarının oluşturabileceği tehlikelerden korunmuş olabilir. 

Bu sivri uçları tarif ederken, çıkarların bugüne yansıması hususu dikkate alınacaktır. Bunun yanı sıra, tarihten alınan derslerle çeşitli ideolojik, hegemonik, otoriterlik bağlamındaki tezahürlerin de dikkatlerden uzak tutulmaması gereklidir. Bugün görüldüğü gibi Ukrayna’da ve Rusya’da karşılıklı kullanılan bir “Nazi” söylemi var ki, bunun temelleri Avrupa’nın güvenliği kadar faşizmin tarifiyle tüm ülkeleri ilgilendiren haldedir. Başka bir örnek, kutuplaşmadan söz ettiğimize göre yine önemli görülecek bir husus olması bakımından, bütünüyle Çin’de Komünist Parti’nin politikalarının esas alınması belirgin bir tartışma konusudur. Zira Çin içerisinde Parti’nin kendi halkına karşı bile baskıcı uygulamalarda bulunması, bunun teknolojiyle eşleştirilerek genişletilmesi, insanın doğasına ters yaptırımların temel hak ve özgürlükleri hiçe sayması ciddi sonuçları doğuracak bir konudur. “Size ne bundan, ben halkıma istediğimi yaparım…” “ABD emperyalizmine karşı Rusya ve Çin müşterek karşı koyma çabası içerisindedir, buna siz de katılın…” gibi yaklaşımların olduğunu düşünün, dünyayı o bahsettiğim yeni ve sonu felaketlere yol açabilecek kutuplaşmaya doğru sürüklemesi karşısında ne yapılması gerekiyor, kime, ne tür sorumluluklar düşüyor? Demek ki “köprü ülkeler” bu bakımdan önemsenmek durumundadır.

SOĞUK SAVAŞ

Sıcak çatışma şurada dursun, bir süreliğine soğuk savaş meselesine bakalım. Bu bile ideolojilerin öne çıktığı, tıpkı çıkarlar gibi sorumsuz politikaların ittifak halinde birleştiği, yoğun silahlanmanın çözüm olarak görüldüğü, güven ikliminin ortadan kalktığı, her ülkenin bir diğerini izlediği ve bazen de tahrik ettiği, jeopolitik fayları derinleştiren politikaların popülizmle birleştiği bir çerçeveyi işaret eder ki, işte bu şartlarda kolaylıkla yeni bir soğuk savaştan söz edilmesi mümkün olabilir. Peki bu riskli değil mi? Soğuk savaşa girilmemesi açısından küresel ve bölgesel sorunların halli yönünde jeopolitik köprülere ihtiyaç yok mu?

AB VE TÜRKİYE

Tarihte Avrupa kıtasının güvenliği ile Anadolu coğrafyasının güvenliği bazen birbirinden ayrı karakterler göstererek seyretti, bazen de birbirine bağlantılı açıklandı, hatta savaşlarda bile seçilen stratejiler buna göre oluşturuldu. Örneğin Dünya Savaşları, Türkiye ve sahip olduğu Boğazlar ile birlikte ele alındı. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya Osmanlı’yı kendine müttefik yaptı, İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye için aynı isteklilik içinde oldu. Bugün Almanya, dayanışmadan memnun olduğu NATO’yu öne çıkartırken, Avrupa’nın kendi güvenlik sistemine de ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Bu noktada Almanya, Soğuk Savaş’tan bu yana ittifakın üyesi Türkiye’nin terörle ve göçle mücadelesinde tam olarak yanında duramadı ve Avrupa Birliği’ne alınmaması yönünde Hristiyan Demokratlar’ın yanlı görüşlerine bel bağladı ise Şansölye Scholz bunun açıklamasını yapabilmelidir. Almanya bölgesinde ve küresel çapta sorun çıkaran mı olmak istiyor, çözüm bulan mı? Almanya stratejik öngörüyle hareket eden bir ülke mi, dönemsel ihtiyaçlara bakarak operatif yaklaşım sergileyen bir ülke mi?

NATO GÖREVLERİ

Elbette Almanya’nın birleşmesinde, Berlin Duvarı’nın ortadan kaldırılmasında ABD ile NATO’nun aktif politikaları etkili oldu ve bugün buna müteşekkir olmaktan söz edebilir. Scholz’un ifadelerine bakarak söylüyorum, hatta Almanya küresel köprü rolünü de üstlenebilir. Ancak bunu hak etmek adına stratejik öngörü şarttır ve bu olmadan jeopolitik faylardan söz etmek biraz erkendir.

NATO ile birlikte Türkiye hemen her olması gereken yerde aktif biçimde yer aldı; Afganistan, Irak, Balkanlar… Belki de bu tür NATO görevlerinde Türkiye’nin Almanya’dan daha fazla görev üstlendiğini söylemek mümkündür. Şimdi konu ne? Avrupa coğrafyasında Rusya tehdidinin ortaya çıkması mı, küresel çapta Çin ile ticari ilişkilerin hassasiyet içermesi mi? Bu nedir? Refah ve güvenlik eksenlerinde Almanya’nın çıkarları mı konuşacak, yoksa elini taşın altın koymak pahasına küresel fay hatlarında köprü olabilmek mi? Bence Scholz çıkarcılık ile samimiyet konularını yeterince çözmeden, küresel meselelerde adil ve kalıcı adımları atabileceklerini tam hazırlık yapmadan söylemese iyi olur. Aksi halde bir küresel arayış içinde olduğu izlemini verir ki bu da onların zayıflığını gösteren noktadır. 

KÜRESEL KAPAN

Küresel mali kriz (2008), iklim değişikliği (2015 Paris Antlaşması), Covid-19 ve Şubat 2022’de Rusya’nın işgal hareketiyle başlayan Ukrayna’daki savaş üst üste geldi. Almanya güçlü ekonomik ve teknolojik performansı ile kendine bir misyon yüklüyor ve bu ağır şartlarda Scholz bunun altyapısını inşa etmeye çalışıyor. Olabilir, bu Almanlar açısından kabul edilebilir bir taleptir. Ancak yenilenebilir enerji konusunda söz sahibi olmak, bu açıdan Çin ile Almanya’nın yarışının çıktığı noktada kendine sağlam ortaklar yaratmak gibi fazladan kolaycı bir yol izleniyor ise bu yakışık almaz. 

Rusya ile Kuzey Akım 1 ve 2 projeleri ortadayken, Ukrayna’daki savaş ile birlikte enerjide alternatif kaynaklar aranıyorken, hatta Baltık’ta sabotaj yapılan Kuzey Akım 2 boru hattı dahi zorlayıcı bir hususken, şimdi Almanya daha samimi olmak zorunda, değil mi? 

Hatta ekleyeyim, Arktik bölgedeki küresel ulaşımı fazlasıyla etkileyecek yeni denizyolu (kuzey İpek Yolu diyebiliriz) hattında Almanlar bir adım geride kalacaklar. Rusya ve Çin bir yana, Batı bloğundan ortakları olan Kuzey Ülkeleri, İngiltere, ABD, Kanada gibi Kuzey Atlantik ülkeleri daha avantajlı olurlarken, Almanlar bunu kendi çıkarları ölçüsünde küresel politik bir çaba ile mi kapatacaklarını düşünüyorlar, bunun için mi hem NATO hem de Avrupa diyorlar?

Elbette ikinci bir soğuk savaş veya üçüncü bir dünya savaşı çıkarsa bu en çok Almanya’nın çıkarlarını daraltacak konudur. Bunu görmeyen bir Amerikalı, Çinli veya Rus yok, dahası bir Türk de yok. Türkiye ne diyor? AB üyeliği sürecini tekrar masaya koyalım ve çözelim. Çünkü Türkiye tarihte olduğu gibi Almanya açısından hep bir nefes borusu hüviyetindedir. Asıl ve değişmez “jeopolitik köprü” Türkiye’dir.

Almanya, Avrupa Birliği içinde Fransa’nın ve öte yandan NATO’nun daha aktif olabildiği konularda bir adım geride kalarak kendince avantajlı mı oldu? Şimdi sesini mi yükseltmek istiyor? Yunanistan ve Kıbrıs, Suriye, Libya konularında Doğu Akdeniz’de Fransa, tıpkı ABD gibi, cirit atıyorken, NATO ise ikiyüzlülükle yaklaşımlar sergiliyorken, Almanya bugüne dek kendiyle övünebileceği hangi girişimini öne çıkarabilir? Bir tek Berlin Konferansı ile mi küresel amaçlarını yerine getirebilecek? 

Buna karşılık Türkiye sürekli bu mevkilerde, daha doğrusu Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) fay hattında elini taşın altına koydu, terörle mücadele etti, istikrar kurabilmek adına dengeli politikalar üretti… Bugün Almanya’nın önerdiği stratejik yol ABD ve İngiltere politikalarına tam paralellik göstermek mi? O zaman Scholz’un uzun uzun makale yazmasına ne gerek var?

Ukrayna’daki savaşın etkisiyle Doğu Avrupa’ya, Rusya ile arasındaki Polonya’ya, NATO’nun nükleer dahil asker ve silah yığması Almanya için bir güvence olabilir, bunu anlamak için stratejist olmaya bile gerek yoktur. Kaliningrad’da Rus füzeleri dururken Litvanya’ya destek vermek elbette gerekir, askeri ve politik uzmanlar bunu bilirler. Bölgede her ülke F-35 savaş uçağı aldı ise Almanya da almak durumundadır, zira ağ sistemine dayalı savunma ve caydırma anlayışı halen stratejik geçerliliği olan bir tedbirdir. Bugün savaşın özellikle tarihte olduğu gibi Avrupa’da genişlememesi gerektiği düşünülerek yoğun diplomatik çaba içine girilmesi, NATO yanında durarak güçlü bir caydırıcılık yaratılması ve G7 ülkeleri olarak Moskova’nın elinin daraltılması gerektiği de açıktır. Ancak Almanya hangi konuda belirleyici stratejik inisiyatifi kullanıyor, bunu Scholz’a önce Alman vatandaşları sormalıdır. İnisiyatif almak deyince, Ukrayna’ya destek amaçlı Leopard tanklarından, birtakım mühimmat cinslerinden göndermek, siber destek vermek veya askerler için eğitici rolü üstlenmek değildir, bunu kastetmiyorum. Bu türden askeri desteği Türkiye de yapıyor, başkaları da.

Uzunca süre refah-güvenlik dengesinde ekonomik büyümeyi hedef aldığından askeri harcamaları asgaride tutan politikaları uygulayan Almanya’yı ben dahil birçok uzman sürekli kritik ettik. NATO’da Türkiye dahil birçok ülke savunmaya daha fazla yatırım yapmak zorunda olduğu noktada, Almanya güya çok akıllı hareket etti ve teknolojik ürünlere yatırımı öne çıkardı. Ne oldu? Almanya Rusya’dan bolca miktarda gaz alıyorken, Rusya Ukrayna’ya saldırıverdi. İşler kızışınca Almanya kendi güvenliği için acilen yüz milyar dolarlık askeri harcama kararı aldı. Peki tamam, oldu işte… Bu tür fırsatçı ve son dakikacı politikalarla küresel çapta fay hatlarında köprü olma konusu anlatılamaz. Şansölye Scholz bunu bir daha gözden geçirmelidir. Eğer Foreign Affairs’teki makale Almanya üzerinde etkisi olanlara ve Alman halkına yönelik yazıldı ise bu Scholz için daha küçültücü bir sonuç olur.

NÜKLEER TEHDİT

Tıpkı Türkiye gibi Almanya’nın da nükleer silahı yoktur. Örneğin bölgede hemen etkili olabilecek Rusya’nın, ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın nükleer silahı var, ama Almanya’nın yok. O halde nükleer savaş olmaması adına yapılacak tüm mücadele için Almanya belirgin bir tavır almalıdır, hatta NATO şemsiyesi altında nükleer tehditlerden kendini korumak zorundadır, bunu anlamayacak yoktur herhalde. 

Ancak işler giderek karmaşıklaşıyor; saydığımız ülkelere ek olarak, Çin, Kuzey Kore, İsrail, İran, Pakistan, Hindistan ve maalesef terör örgütleri ve çıkarcı gruplar bu konuları fırsat çıktığında istismar edebilir, bu yönde Hint-Pasifik bölgesinde yeni alevlenen büyük rekabet koşullarında nükleer argümanların da devrede olduğu bir ortamda Almanya oyun dışında kalabilir, bu büyük iddiaları olan ülkelerin yarıştan kopması demek olur. Scholz bunun yeni mi farkına varıyor?

ALTERNATİF ENERJİ

Almanya enerji tüketen bir ülkedir. Güçlü ekonomisini ve refah içindeki toplumunu enerji olmadan ayakta tutamaz. Ukrayna’daki savaşın Almanya için acil çıkmazı enerji oldu. Alternatif yollar aranırken Almanya’nın şimdi mi aklına geldi? Mademki Rusya bir tarafa kondu, artık alternatifler düşünülmektedir. ABD’den LNG, İngiltere’nin de işin içinde olduğu Hazar bölgesinden gaz tedarik etmek, ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya şirketlerinin aktif olduğu MENA bölgesinden makul enerji güzergahları oluşturmak veya hepsi bir yana yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak… Bütün bu alternatifler için zaman gereklidir. Peki bugün için nasıl çare üretilecek? Almanya için kömür ve nükleer santraller bir ölçüde de olsa çare mi?

Türkiye doğal olarak bir köprüdür, enerji konusunda da. Özellikle bugün için Türkiye’nin doğu ve güney coğrafyalarından toplanacak gazın Avrupa’ya ulaşımı için halen bir altyapı mevcut ve hızlıca ilave düzenlemelerle Almanya bile bundan yararlanabilir.

İPEK YOLU

Scholz makalesinde Çin’in imkanlarını anlatırken “hiçbir ülke diğerinin arka bahçesi değildir” diyor. Bunu sevdim! Ama mesele bu değil mi? Bir dönem sömürgecilik yapan Almanya bu durumu sanırım İkinci Otuz Yıllık Savaş (1914-1945) ile kavradı ve şimdi olası sömürge anlayışları için kendince ilkesel yaklaşım sergiliyor. Ama ortaklık yaptığı Batılı ülkelerde filozoflar neo-kolonyal sistemin gelişmesini tartışıyorlar! Her neyse….

Çin, başta Asya ve Hint-Pasifik bölgelerinde, yatırımları dolayısıyla nüfusunu ve gücünü taşıyabildiği Afrika gibi çeşitli coğrafyalarda etkilidir, yayılmaktadır. Bu durum kaçınılmaz bir aşırı rekabet ve hatta sorun yaratacak konudur, artık bilmeyen kalmadı. ABD, Çin’in düşmanı olduğunu ilan ediyorken, NATO hedeflerine eklediği siber-uzay, Arktik bölge ve Çin varken; Scholz, gelişen durumun görünürlüğü noktasında bir vurgu yapıyor ise bu Almanlara yakışır bir şey mi, yoksa mesaj başka türlü mü açıklanmalıdır? Neticede İpek Yolu (Kuşak Yol Projesi – BRI) Frankfurt’a bağlanacak ise Almanya burada hem aktif rol almak hem de güvenlik yönüyle söz sahibi olmak ister. Hint-Pasifik’te varlık gösterirken Anglo-Sakson ortaklarından ve hatta Fransızlardan daha gerilerde kalan Almanya için henüz fırsat varken Orta Asya’yı kat eden İpek Yolu bir faaliyet alanı olabilir. İşte bu durumu Scholz nasıl çözecek, merak konusudur. Belki de Rusya’ya karşı sert, Çin’e karşı ılımlı bir yol izleyecektir. Covid-19 süreci ile birlikte Çin’den itibaren tedarik zincirlerinde sorun oluşunca Alman şirketler bundan olumsuz etkilendiler. Bu örneğin otomobil üreticisi bir ülke için ciddi bir sorun anlamındaydı. 

ABD, bu yönde belli konularda stratejik bakımdan önemli hamleler yaptı. Örneğin Tayvan Boğazı politikası, Japonya’nın bölge politikalarına tekrar dönmesi, Güney Kore ve Singapur ile işbirliği, AUKUS’un aktivasyonu… Eğer konu mikroçip ise son olarak Joe Biden’ın aldığı tedbirlerle, ABD’nin içinde ve ABD’li şirketlerin Uzak Doğu’da yatırımları hızla arttı.

SONUÇ

Sonuçta Olaf Scholz’un üzerinde durduğu ana konular, kurallara bağlılık, çok kutupluluk, diyalog, işbirliği, pragmatizm, daha sonra demokrasidir. Örneğin, Rusya ve Çin bir yana, ABD’nin uluslararası hukuk açısından uygulamasına bakalım: Scholz, başat-küresel güç ABD’nin, “ben yaparım, siz bunun hukukunu sonra yazarsınız, dolayısıyla benim kurallarıma uyarsınız…” yaklaşımını görmezden geliyor gibi. Asıl sorun bu değil mi? Almanya bu yaklaşımla ABD’nin gösterdiği bahçede oynayacak ise Scholz neyi açıklıyor? Hatırlayın, 2019 öncesinde Angela Merkel’in Donald Trump’a çıkışındaki üslubu… Bugün Olaf Scholz, Joe Biden’a benzer tepkiyi vermekten çok çok geridedir ve bunun tek nedeni Ukrayna’daki savaş da değildir.

Türkiye jeopolitik açıdan önemli bir mevkidedir. Ancak bu yetmez, stratejik yönden daha fazla gayret içine girmelidir. En az kırk-elli yıl sonrasının refah ve güvenlik küresel ve bölgesel ekosistemine tam uyumlu ve heybesinde bugün tamamlanan pragmatik çözümleri olmalıdır. Ayrıca şartların gereğini yapan değil, şartları hazırlayanlarla beraber güçlenenlerden olmalıdır.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu


[1] Olaf Scholz, Küresel Dönüm Noktası, Çok Kutuplu Bir Çağda Yeni Bir Soğuk Savaştan Nasıl Kaçınılır?, Foreign Affairs, Ocak/Şubat 2023. https://www.foreignaffairs.com/germany/olaf-scholz-global-zeitenwende-how-avoid-new-cold-war

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Çağımızda Liderlik

DİĞER YAZI

Batı’nın “Türkiye İkilemi”

Politika 'ın son yazıları

54 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
98 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
73 views

Modern Rekabet

Burada modern rekabetin küreselleşmesi öyküsünü kendi içindeki kavramlarını tartışarak, Rusya ve Çin örnekleri üzerinden otoriter yönetimlerin eleştirisini yaparak açıklayacağım. Kavramsal olarak "modern rekabet" anlayışını bu şekilde açıklama imkanı bulacağım. Sonlara doğru kapitalizmin yozlaşmasını açıklayacağım. Bu kısımda da Anglo-Sakson yapıyı ve Kıta Avrupa'sını işaret edeceğim. Burada anlaşılması gereken şu olacak: Demokrasi ve insanlığın gelişimi kimsenin insafına kalmamalı, rekabetin yapılma amacı değer üretmek esaslı olmalı.
68 views

Seçimler ve Beka

31 Mart Yerel Seçimleri gerçekleştirildi ve Türk demokrasisi kazandı diyoruz. Ben ise size bu seçimleri örnekleyerek bir "beka seçimi" ne demek oluyor, bunu açıklayacağım. Buradan hareketle yapılması gerekenleri de gözden geçirmiş olacağım.
92 views

Politikada Gri Kavramlar

Size politika amaçlı yapılan propaganda konusu içinde yer alan kavramsal bir temayı sunuyorum, grilik. Gri kavramların dış ve iç politika yansımalarına bakacağım. Özellikle ABD dış politikasında kendi çıkarına yaklaşımlar sergilemesi neticesinde görülen gri kavramlar konusunu işleyeceğim. Buna örnek olarak Filistin-İsrail, terörle mücadele, sözde soykırım tasarısı gibi konular da yer alacak.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme