Batı’nın “Türkiye İkilemi”

21 Ocak 2023
Okuyucu

Bugünlerde Batı basınında fazlaca yer alıyor, Batılı politikacılar bu konuya ayrıca yer veriyor, nedir bu Batı’nın “Türkiye İkilemi” dediği konu?

16 Aralık 2020’de bugünleri işaret eder mahiyetteki ABD’nin Stratejik Hatası ve hemen iki gün sonra da (18 Aralık 2020) Batı’nın Stratejik Hatası başlıklı makalelerimde ayrıntısıyla tarifler yaptım. ABD açısından yaptığım değerlendirmenin Türkiye ile ilgili kısmında S-400 konusunu işaret ettim. ABD’nin müttefiki Türkiye’ye “Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası” (CAATSA) çerçevesinde yaptırım kararı almasını eleştirdim. Çünkü bu uygulamalar sadece Türkiye açısından değil, ABD’nin stratejisinde bir gedik açmaktaydı. Bütün bunların ABD’nin değil rakiplerinin işine yarayacağını açıkladım.

İkilemdeki Batı, ama bunun içinde Avrupa bağlamı daha fazla açıklama getirmekteydi. Şöyle ifade etmiştim: “ABD ve AB, Türkiye’ye bu tarz (ötekileştirir mahiyette) yaklaşarak, kendi basit çıkarları için uygulamaya dönük dolaylı bir yöntemi (operatif) kazanım olarak görmektedir. Atlantik ittifakı içinde Türkiye karşıtlığına dayalı kazanım elde etme yaklaşımı NATO’nun itirazlarına sebep olmaktadır. Özellikle Genel Sekreter Jean Stoltenberg sürekli bu hususu dile getiren kişidir. Çelişkiyi görüyor musunuz? Bu durumda Türkiye, ittifak içinde ötekileştirilmekte, dolaylı yöntemlerle tehdit gösterilmektedir.”

“ABD ve AB’nin asıl tehdit gördüğü eğer Rusya ise, ki ABD ve AB kendi strateji dokümanlarına bu tehdidi yazıyorlar, beraberinde Türkiye ve Yunanistan düşmanlığını körüklerlerse ve Türkiye’ye “sorunlu müttefik” gibi oksimoron tanımlamalarla yaklaşırlarsa, ötekileştiren politikalar uygularlarsa, sonuçta Türkiye gider Rusya ile ortaklıklarını artırırsa, burada stratejik kazanım nerede olur? Demek ki politikadaki operatif seviyeli yaklaşımlar stratejik zarar üretiyor ve hem ABD hem de AB burada kaybeden taraf oluyor. Bunu ne zaman fark ederler? Çok uzun yıllar içinde, zira stratejik seviyenin kapsamı yarım asrı geçer!”  

“Türkiye’ye ABD Patriot füze sistemi satmasın, Fransa SAM-T vermesin (veya teknolojisini vermem, eğer kabul edersem fahiş fiyattan vermeyi kabul ederim veya Suriye’yi bölmeme göz yummalısın, desin), Almanya gönderdiği silahları geri çeksin, ambargolar, yaptırımlar, (bir de 2017’de çıkartılan CAATSA) derken bu ülkeler Yunanistan’a hedef olarak Türkiye gösterilsin…” 

Evet, henüz 2020 yılı sonlarındaki durum buydu, geldik 2023’e, aslen Batı’nın bu yanlış stratejisini konuşmak yerine, onların “Türkiye ikilem içinde” şeklinde uydurdukları bir konuyu yine kendi kamuoylarına tartıştırıyorlar. Ülkemizdeki bazı kesimler de bunlara katılmıyor değil.

Yunanistan için şunları ifade ettim: “Bu genç adam (Miçotakis) Türkiye’yi hedef görüyor ve bunun için silah satın almak istiyor. Buna silahı Amerika, Fransa ve Almanya vermeyi kabul ediyor. Durumu anlamak ve açıklamak kolay! Ama stratejik bakışla bunlar gerçekten sonucu komik olan işler, ki şimdiden görünen bir sonuç olduğunu bugün söylüyorum. Hiç aklıselim yok mu oralarda?..”

Bu makalede vurgulamak istediğim konu “ikilem” olduğuna göre, daha yolun başında Batı dünyası bile isteye bu şartları oluşturan politikalarla bugünlere geldi ve bugün dönüp Türkiye’yi eleştiriyorlarsa, bunun sorumlusu Türkiye değildir, Batılı kamuoyunun bu gelişmeleri görmesi gerekmektedir.

Değerlendirmeme göre 2004 yılında AB, tek yanlı ve biraz da kurnazlıkla aldığı kararla GKRY’yi bünyesine katarak büyük ikilemin kapısını da açtı. Peşinden, 2010’dan itibaren Doğu Akdeniz çerçeveli “Arap Baharı” süreci, Yunanistan ve GKRY bağlamında somut gelişmelerin yaşandığı 2019’da ABD bu konuyu baskılayan şartları oluşturdu, Doğu Akdeniz Enerji ve İşbirliği Kanunu’nu çıkardı. Hedef elbette Doğu Akdeniz’de çıkarların geliştirilmesi, jeostratejik genişleme arayışına yönelinmesiydi. Bu konuda Doğu Akdeniz’de Jeostratejik Genişleme Sorunu başlıklı (13 Aralık 2021) makalemi okuyabilirsiniz. Burada “3+1” formulüyle (Yunanistan, GKRY, İsrail ve ABD) işletilen süreç var ve Doğu Akdeniz meselesinin içinde İsrail büyük oranda söz sahibidir. En son Jeo Biden’ın İsrail ve Suudi Arabistan seyahatini hatırlayın, Kudüs Deklerasyonu’nun özüne bakın isterim (Bkz: 7 Ağustos 2022, Biden’ın MENA Konsolidasyonu).

Aslında ikilemin tarifi şöyle: Batı dünyası 2000’li yılların başlangıcından bu yana enerji yönüyle bakir kabul edilebilecek deniz sahasında ve çevresindeki ülkelerde, yani Doğu Akdeniz’de, Türkiye yerine İsrail-Yunanistan işbirliğini esas alarak bir politika değişikliğine yöneldi, bu kapsamda Batı çıkarlarının geliştirilmesinde Türkiye’nin bir engel ülke olabileceği değerlendirildi ve buna dayalı olarak bugünlere gelindi.

Bu süreçte Türkiye neler yaşamadı ki? Suriye ve PKK terörü meselesinden tutunuz, (15 Temmuz 2016) hain FETÖ darbe girişimine kadar, gerisinde Batı’nın olduğu pek çok uygulamanın olumsuz etkisini yaşadı. İkilem nerede? Bugüne gelindi ve sanki stratejik değerde önemliymişçesine, Batı’da Türkiye’nin NATO’daki müttefiklik yeri tartıştırılmak isteniyor. Belki bu konu en çok Batı’da yaşayan, siyasi ve ekonomik güçleri olan Ermeni ve Rum kamplarının işine yarar, ne dersiniz?

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine engel olan yok ki! Bu iki ülke terör kaynaklı sorunlarda imza attıkları muhtıranın gereğinin yerine getirsinler. Ama diğer yandan, kendi ülkeleri içindeki Türkiye aleyhtarlarını ve sanki Türkiye kaynaklı bir ikilem varmışçasına durumu provoke etmek isteyen kesimlerin oyunlarına, propaganda ve ajitasyonuna imkan vermesinler. Bu onların sorunu.

Türkiye bir NATO ülkesidir, bunda farklı bir durum yok. Hatta F-35 ortaklığından Türkiye’yi ABD tarafı çıkardı, bu açık. Bugün F-16 almak isteyen bir Türkiye’nin yolunu tıkamak isteyenlere bir bakın siz, kimler, hangi senatörler bunlar, neyin sözcülüğünü yapıyorlar, bu mudur demokratik ve özgür ABD politikasının güçlü tarafı, müttefikini ötekileştirme girişimlerine göz yumarak mı “düşmanım” dedikleri Rusya ve Çin’e başarı sağlayacak? Türkiye’yi kolay lokma mı görüyorlar? Kolay lokma olduğu için mi iç siyasete dahi birtakım olumsuz girişimler eklemeye çalışıyorlar? Türkiye’nin (özellikle PKK ve FETÖ) terör hassasiyetine neden destek vermek istemiyorlar?

Bu planın geliştirilmesinde Türkiye’de yer alan çeşitli politikacılar ve diğer çıkarcılar, bir tür etki ajanı gibi, aslında Batı’nın ekmeğine yağ süren tarzda faaliyetlere yeltendiler. Bunlar diğer taraftan, o fırsatını bekledikleri Rusya ve Çin ile ideolojik-ticari kökenli bağlarını geliştirecek türden propagandaya katkı sağladılar. Bütün bunlar geniş çaplı denebilecek istismar alanının doğması anlamında değerlendirilmelidir.

Karışıklıkları ve karıştıranları bir tarafa bırakırsanız, bu içinde bulunulan durum bütün netliğiyle size diyecektir ki, ikilem Batı kaynaklıdır, bunun etkisiyle hareket edenlere pek bakmayın. Aklıselim olmak gerekir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Jeopolitik Köprü

DİĞER YAZI

Pivot Türkiye

Politika 'ın son yazıları

31 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
42 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
46 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
79 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
124 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme