Kontrol Edilebilir Küresel Gelişme

12 Eylül 2023
Okuyucu

Grilikler içinde yeni güçleri, uluslararası sistem içindeki aktörlerin rekabetini, ikisi arasında gelişen küresel güçlerin ne tür bir etki yarattığını kapsamlı bir biçimde analiz edeceğiz. Analizimizde bugünün temel güçlerin gruplaşma biçimlerini netleştireceğiz ve bunlara ilişkin belirgin özelliklerin tespitini yapacağız. Araştırdığımız konu geleceğe nasıl gideceğimizle ilgili olacaktır. İşte bu rekabetçi yapı içinde ilgili aktörler tarafından tercihler nasıl yapılacacak ve küresel gelişim kontrol edilebilecek mi?

Bu gibi güçlü bir konuyu yazanlar, “sürdürülebilirlik” gibi sözcükleri içeren cümleler kurmak isterlerse de ben “kontrol” sözcüğünü tercih ettim, dikkatinize sunmak isterim. Ayrıca gelişmenin küresel olmasını küreselleşmeci politikalarla karıştırmamanızı beklerim. Buradaki “küresel” sözcüğünün içerdiği anlam, dünyayı kapsayan bütün dinamik ve güçleri içermesindendir.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslar sistemi kurulurken dünyaya yeni aktör olarak ABD girdi ve bu aktör para birimi dolarından tutunuz, her kurum ve kuruluşuyla, bir anlamda dünyada yaşamın da belirleyicisi oldu. Peki bugüne bakalım, karşımızdakinin ne olduğunu tanımlayabiliyor muyuz? Yeni bir aktör görebiliyor muyuz? Uluslararası sistemin “ulus” tabanlı güçlü aktörü halinde ABD’yi görmekteyiz. Bu ve diğer ülkeler birer “ulusal güç” oldular; ancak bunların bazıları “başat güç” konumundadır.

Ulus (Millet) kavramı güçlüdür, doğaldır. Uluslararası sistem bir zorlamayla kurulmadı, insanlık tarihi içinde bu hiyerarşik yapı ve ilişkiler ağı gelişti, aksayan ve çatışmacı tarafaları çok olsa da. Bu sistem veya seviye var olduğu sürece bir başka güç ve onun sistemiyle uluslar kendilerini sınayacak görünüyor. Mesele ulus sistemlerin olup olmamasından ziyade, bu sistemin içinde yaşanan kargaşaya sebep olan politik bakış açılarındaki farklılıklar. Her dönem yeni bir sınama öznesi ortaya çıkıyor. Başka değişle uluslar rekabet içindeler, tıpkı bireysel rekabette olduğu gibi. bugün uluslar politik ve ekonomik farklar ile çıkarlar açısından mevcutla yetinmeyip, sürekli kendilerini yukarılara taşımak istiyor. Ama bu arada küresel serbesti içinde hareket etmek isteyen başka bir güç unsuru daha oluştu, küresel güç! Küresel güçler ulusların yerini alacak değil, yaşam biçimlerini değiştirecek, değiştiriyor da. Burada aktörlerin esneme payları ve hızları üzerine başka bir tartışma başladı, kim hangisinden daha fazla faydalanacak, bunun yarışı içinde. Bu yeni mücadele biçimi hem teknolojideki koşuşturmayı kızıştırdı hem getirisi olabilcek geliri. Bütün değerler gelişmeyi beklemekte…

Küresel bir sistem var mı veya olacak mı, bu husus tartışılır. Ulus sistemini etkileyecek bir küresel güç etkisi var ve bunun değiştirebildiği alanlara bir tür sistem gözüyle bakılabilir, hepsi o kadar.

İfade ettiğim gibi, küresel sistemin aktörü “küresel güç” olarak gösterilmektedir. Bu küresel güç tanımı çerçevesindeki belli kesimler, kesif biçimde oluşan küresel sistemler için de etki üreten aktörlerdir, bunlar oldukça dinamiklerdir. Hatta ulusal güçler ile bu tür küresel güçler çeşitli biçimlerde ilişkidedirler. O halde bugünün ve yapılabilecek bir projeksiyonla yarının aktörlerini ve dinamiklerini, bu gelişmelerin içinde ve ağırlıklarıyla beraber konumlandırmak gerekecektir. Bugün durum ne? Hepsi var; mevcut uluslar, küresel kurumlar, yeni oluşumlar, küresel şirketler ile küresel elitler.

Aşağıdaki grafiğin ilk kısmı bize uluslararası sistemden bahsettiğim türden bir küresel sisteme geçişle birlikte dünyada olup bitenlerin durumunu yansıtırken, ikinci kısmında (gri) bir arayış, geçiş, belirgin farklılıktaki gelişmeler, şeklinde özetlenebilecek bir dönemi göstermektedir. Eğer geçmişin doğurduklarını ve bugünün gri yapısını iyi analiz edebilirsek, gelecekte bizi bekleyenlerin neler olacağını da anlamamız mümkün olacaktır.

Küresel Gelişme

Buna neden Küresel Gelişme adını verdim. Çünkü buradaki güç unsurları ile mevcut ve rekabet halindeki ulularası sistemin içinde bir itici güç oluşturmaktadır. Bu itici güç yeni bir gelişim atmosferini yaratan süreci açıklar ki ben burada olanlara Küresel Gelişme demekteyim.

Burada sorduğum şu, Küresel Gelişme kontrol edilebilir mi, edilmeli mi?

Mevcut Güçler

  • Amerika Birleşik Devletleri (ABD)

Otuz Yıl Savaşı’nın asıl galibi ABD oldu. Sıcak savaşın bitiminden bir adım sonra Soğuk Savaş başladı. ABD, uluslararası sistemi, kurumlarını, kurallarını kurdu ve yönetmeye başladı. Sonra Soğuk Savaş’ın da galibi ABD oldu. ABD yeni güçlerin en başındaki aktördür.

1990 başlarındayız ve elimizde ne var? ABD’nin gücü, her bakımdan küreselleşmeye başlamış aktörler, dünyada yaklaşık 50 trilyon dolarlık büyüklük…

Ne gerekli olabilir? Yaşamın kendisi; dinamizm, düşman, Ar-Ge ve teknolojik yenilik, üretim-tüketim, eldeki sermaye gücünün gelişmesine elverişli yeni alanlar, coğrafyalar, hatta yeni varlık imkanları, belki balonlar…

Sonuçta, örneğin 50 trilyon dolarlık hacmi bu şekliyle tutmayacaksınız, daha da büyüteceksiniz, belki kısa sürede iki katına çıkarmak isteyeceksiniz! Bu sadece konuyu ABD’den de almakla olur, her alan ve aktör zorlanmalıdır, yönlendirilmelidir ve kontrol edilmelidir.

Grilik şeklinde ifade ettiğim süreçte, ABD, dünyada mevcut ve yeni oluşacak bütün ipleri elinde tutan güç konumunda kalmayı istemektedir. Bu onun sonuna kadar savunacağı bir argüman! Eğer dünyada bir değişim olacaksa bunun kurallarını koyanın kendisi olması gerektiğini savunmaktadır.

  • Birleşmiş Milletler (BM)

Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin kullanabileceği bir araç olarak kurulan Cemiyet-i Akvam, 1945’ten sonra ABD başta olmak üzere, savaşı kazanan güçlerin yeni dünya düzeninin bir çatı kurumu halinde Birleşmiş Milletler meydana getirildi.

Ancak kritik edilmesi gereken bir husus var, İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan ve BM kurulduğundan beri Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesi, veto yetkisine sahip ülkeler, halen daha barışı temin ve tesis edemiyorlar. Bu ülkeler ABD, RF (SSCB), İngiltere, Fransa ve Çin. 

Buna bakarak BM ile sağlıklı bir düzen beklemek de yanlıştır. Bugün Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) gelişmek istemektedir. Bir kısım ülke, G7 ile “liberal demokrasi” fikrine dayalı sistemin liderliğini sürdürmenin peşinde hareket etmektedir. Belki büyük savaşın galibi ve G7 içerisinde olan Fransa az da olsa bundan ayrı tutulabilir, zira Avrupa Birliği ülkesi bu ülke, Çin ile daha sıcak ilişkiler kurmanın peşinde olabilir. ABD ve İngiltere ise bazı hallerde Fransa’yı, Rusya’yı ve ÇHC’ni cezalandırır veya dışlar türden hamleler yapmaktadır. 

Gri süreçte, BM, yararlı olabileceğini ve sürdürülebilirlik ve insanlığa çare üretilebilecek kapsamındaki her projede merkez kurum konumda kalabileceğini düşünmektedir. Ancak sermaye gücü uluslarda ve küresel aktörlerde olduğu sürece aktif bir otorite olma hüviyetini kazanamadan mevcut yolunda yürümektedir.

  • Küresel Güçler

Bu arada aklımızda kalsın, Küreselleşme 1986 yılı itibariyle sistemli olarak gelişen bir konu haline geldi. Küreselleşme bitti, bitmedi, türü tartışmaları incelemiyorum. Hatta düşüncesi yukarıda açıkladım, bunun çerçevesini çizdim. Daha çok üzerinde durduğum bir dönem ulus-ötesi olarak da işaret edilebilen kurumların, şirketlerin ve oluşumların (aktörlerin), halen küresel nitelikte varlığı ve gelişim içinde olmalarıdır. Örneğin küresel şirketler her geçen gün sayıca artmakta ve güçlenmektedir. Bunlar kendilerine göre daha yarayışlı, hatta çoğu yenilikçi olan yatırımları öne çıkarmaktadır, kendilerine uygun yeni kurallarla veya mevcutlara göre kuraldışı hareket alanları yaratmakla ilgilenmektedir. Küresel güçler, mevcut her yapıyı zorlayacak potansiyeldedir.

Gri süreçte, küresel güçler, her türlü kurala yeni bir tarif getirilmesini, çoğunlukla da kural dışı kalınmasını, bu konuda her aktörün özgün modelliyle, serbestçe hareket edebileceğini, buna uygun esnek gelişme ortamlarının yaratılmasını, sermayenin, ulusların kural baskısından kurtulması gerektiğini istemektedir. Küresel güçlerin asıl talebi, uluslar sistemi tarafından, kendilerine çok hızlı genişleyebilme imkânının yaratılmasıdır. Buna karşılık uluslar, paranın merkez bankaları tarafından basıldığı noktada, küresel aktörlerin sürekli yeni değer birimlerini işaret ederek ortamın istikrarsızlaşmasına sebep olmalarından şikayetçiler. Ancak her türlü yeni teknolojinin yarattığı sosyo-ekonomik sinerjiden de yararlanmanın yollarını arayan ulusların, halen küresel aktörleri kontrol etmeyi istemeleri sürmektedir. İşte bu duruma, zorlu bir geçiş süreci, denebilir. 

  • Rusya Federasyonu (RF)

Sovyetler Birliği dağıldı, sonrasında Rusya Federasyonu ismi kabul edildi. Sovyetler Birliği’nden ayrılan devletler artık birer bağımsız ülkedir. Rusya ise bir süre kendini bulmakla ilgilendi. Özellikle 2012’den sonra politikasını daha belirginleştirdi ve tekrar başat aktör ve jeopolitik güç olarak davranması gerektiği yöne döndü.

RF, Atlantik’ten Pasifik’e ve Kuzey Kutbu’ndan Akdeniz’e uzanan jeostratejik konumuyla, zengin yeraltı kaynaklarıyla, SSCB’den miras aldığı kapasiteyle, dünya politikasında güçlü aktör olabilme iddiasını sürdürmek istemektedir. Burada, doğal temas halindeki Avrupa’yı, SSCB’den ayrılan ülkeleri, bir dönem komünizmle yönetilen ve SSCB’nin nüfuz alanındaki ülkeleri ve toplulukları, ÇHC’ni ve Kuzey Kore’yi, Orta Doğu’da İran gibi ülkeleri etkisi altında tutmak istemektedir. RF, ABD ve İngiltere’yi ve NATO’nun genişleme stratejisini kendine tehdit olarak görmektedir. RF, “devlet kapitalizmi” denebilecek ekonomik yapısını muhafaza etmekten yanadır. ABD başta olmak üzere G7 ülkeleri, RF’yi bir “otokrasi” olarak nitelemektedir. RF, yine aynı grup tarafından ve aynı biçimde eleştirilen ÇHC ve benzer durumdaki ülkelerle birlikte hareket etmek ve pozisyonunu güçlendirmek istemektedir.

Şöyle ifade edeyim, ABD, o savaşları kazandı ve durumu diğerlerini baskılayabilecek haldeyken, RF, tekrar kendini bulmaya ve pozisyonunu güçlendirmeye çalıştı.

Eğer gri süreçte, bir ulus devlet olan RF, kendine bir rol biçiyor ise nasıl tarif edilmelidir? RF, uluslararası sistemi, kurumları kullanmaya devam eder, diğer ulus devletlerle ortaklıklarını pekiştirmek ister. Emperyalizm ve Globalizm karşıtı fikirleri savunur. RF, dünyada çıkabilecek yeni sorunların uluslararası nitelikte olmasını, daha ziyade sert güç kullanılarak çözüm arayışlarına müracaat edilmesini, çözüm (veya çözümsüzlük) açılarından uluslararası kurumların ve bilinen kuralların kullanılması gerektiğini savunur.

Bakın bu önemli, gelecekte küresel ajitasyonu başarabilecek birkaç güç var ve bunlar hangileri diye soracak olursanız, başta Rusya’yı işaret ederim. 

O halde buradan şu sonucu da çıkarmak gerekebilir, eğer gelecekte bir küresel kuzey-güney çatışması ileri sürülüyorsa, kuzeyden güneye yönelik akıl verenlerin ve onları hedeflerine taşıyanların başında Ruslar olabilir.

  • Avrupa Birliği (AB)

Savaşın mağlubu, Varşova Paktı üyesi Doğu ve NATO üyesi Batı şeklinde, iki kesimli bir Almanya, ancak 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla bütünleşebildi. Daha sonra ekonomik potansiyeli güçlü olan Almanya, Fransa ile birlikte hareket ederek Avrupa’ya önderlik etmeye başladı. Bununla birlikte Avrupa Birliği (AB) kuruldu. İçindeki ülkeler bir yana AB, kurumsal yapı olarak, bir güç hüviyetinde görüldü. Sonra Avrupa bütünüyle birleşti; Avrupa Para Birliği (Eurozone) kuruldu. Bir yerde Euro, küreselleşmeye karşı dayanışma anlamı taşımaktaydı. AB, genişlemeyi düşünse de asıl amacı, “Avrupa bölgesinde yeni bir savaş görmeden yaşayabilmek, mümkün mertebe her bakımdan steril ve tasadan uzak kalmak,” şeklindedir. 

2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle başlayan süreçte AB, NATO genişleme stratejisine imkân vermekte, Rusya’nın kendini tehdit etmesinin önüne geçilmesi gerektiğini düşünmekte, caydırıcılık ve silahlanmayı tekrar gündemine almakta, ancak ABD ve İngiltere’nin kendi çıkarlarına dönük hamlelerinden ayrı şekilde kalarak, küresel çapta işbirliklerini ve nüfuzunu geliştirmek istemektedir.

Bu itibarla gri dönemde, AB, Rusya’nın başını Pasifik’e çevirmesini, topraklarında nükleer bir savaşın asla olmaması için caydırıcı stratejinin tatbikini istemektedir. Diğer taraftan temkinli biçimde ÇHC ve Hindistan ile ekonomik açılımını sürdürmek temel hedeflerindendir. Özellikle G7 ile “liberal demokrasi”konusunda temel duruşunu gösterirken, bunun küresel bir çatışmaya dönüşmeye neden olmamasını da istemektedir.

  • İngiltere

İngiliz Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth of Nations) hakimi Birleşik Krallık, (veya Britanya, kısaca İngiltere diyoruz) küresel yapılanmada önemli bir aktördür. İngiltere, bu Milletler Topluluğu’na, aralarında Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın da bulunduğu dünyada toplam 12 noktaya vali atamaktadır.

Bir dönem İngiltere önce AB’ye yaklaştı, ama Brexit ile birlikten ayrılma kararı aldı. Böylece özgün küresel politikalarına, kıta Avrupa’sına bağlı olmaktan geri döndü, denebilir.

İngiltere’nin Aglo-Amerikan bağı daha önceliklidir. Özellikle eski sömürgelerini gözönüne alırsak, bugün gelişmekte olan ülkelerin, hatta küreselleşme adına güçlü aktörlüğü elinde bulunduran Çin ve Hindistan gibi başat aktörlerin, İngiltere ile ilişkilerini iyi açıklamak gerekmektedir. Bu itibarla İngiltere’nin geçiş döneminde, restore edilmiş haldeki köklü politik uygulamalarını görüyor olmamız, hiç şaşırtıcı değildir.

Gri süreçte İngiltere, köklü avantajının getirisine dayanarak ve kendi çıkarını öncelik vermek suretiyle, yerkürenin her noktasında, ABD ile müşterek hareket edecek, çatışmaların ve caydırıcılığın her türünde ortak girişimlerde bulunacaktır. Bu durumda, RF, ÇHC, Hong Kong, Hindistan, Singapur, Tayvan, Kore, Japonya, Orta Doğu, Afrika, Kuzey Kutbu, gibi pek çok kritik noktada İngiltere’nin bir stratejik hamlesini görmek mümkündür. Ama asıl olarak İngiltere’nin ekonomik alanda ve bununla ilgili liberal demokratik politikalarda taviz vermez biçimde kendi çıkarını gözeten türden bir tutumda olduğunu görmeye devam edeceğiz. Bu şu demek oluyor; İngiltere, liberal demokrasi çizgisindeki bir küresel sistemin kurallarını koyabilmek adına, gerektiğinde ABD, ÇHC ve Hindistan ile ilişkisini kullanabilir vaziyettedir. Sonuçta İngiltere, küresel çapta, pivot roldeki her aktörü en önce görerek, onunla ilişkisini bir temele bağlayan başat aktör olmak isteyebilecek deneyimdedir.

  • Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)

ÇHC, ekonomik açıdan çok gelişti. Denebilir ki, 1970’lerin sonlarından bugüne, GSYİH’sı (GDP), küresel ekonomiye olan etkisi, üretim kapasitesi ve teknoloji üretmesi, bilinen konulardır. Asıl olarak, ÇHC’nin bu kapasitesini kullanmak istemesi, kendine göre bir stratejik kararlılıkla hareket etmesi söz konusudur. ÇHC, Hint-Pasifik bölgesinde “egemenliğin kendi elinde olması” şeklinde hareket etmek istemektedir. Küresel ticaret yollarını ve ulaştırma ana merkezlerini kontrol etmek istemektedir. Çinli halkları, iddia ettiği toprakları ve denizleri kendi şemsiyesi altında gördüğü konuları bir “egemenlik hakkı” olarak tanımlamaktadır. Bu bakımdan Tayvan ve Güney Çin Denizi gibi konular, ABD (ve İngiltere) ile en belirgin sıcak meselelerdir. Güçlendikçe ÇHC’nin hedefleri Pasifik, Kuzey Kutbu, Afrika ve Avrasya bölgelerine kadar genişlemektedir.

ABD, ÇHC’yi hedef göstermektedir. ABD, “eğer bugün gerekenler yapılmaz ise ÇHC’nin kendilerini 2035 yılında tamamen geride bırakacağını hesapladığını” iddia etmektedir. Bu durum ABD ulusal stratejisinde bir biçimde belirtilmektedir. ÇHC, rakip de olsa ABD için bir hedef güç olarak gösterilmektedir. ABD ve İngiltere, Avustralya’yı da yanlarına alarak, belli planlar içerisindedir. Rusya, sürekli olarak, ÇHC’nin kendi yanında olduğunu gösterecek kampanyaları yürütmektedir. Bugün ÇHC, Ukrayna’daki savaşta Rusya’yı örtülü de olsa desteklemektedir. Bunun karşılığında Rusya’dan uygun bedelle tedarik edilen mallar vardır. Öte yandan Japonya bölgedeki gelişmelerden etkilenmektedir. AB’den Fransa ve Almanya’nın, ÇHC ile ilişkileri devam etmektedir.

ABD ve İngiltere, Komünist Partisi Genel Sekreterliği’nin egemen olduğu ÇHC’nin “devlet kapitalizmi” konusunu işaret ederek, tıpkı RF gibi, bu ülkeyi de “otoriter” ve “illiberal” olarak tarif etmektedir. Diğer taraftan ÇHC, uluslararası sistem ile küresel sistem arasında bir yerde konumlanan ilginç bir “ideolojik merkez” niteliği taşımaktadır.

Bir dönem SSCB’nin ve sosyalistlerin, “enternasyonalizm” şeklinde temel bir amacı vardı ve Soğuk Savaş ile bu fikir bir anlamda unutulmaya yüztuttu. Ancak bugün küreselleşen dünyanın, ÇHC’nin gelişimine bağlı bir “küresel yapıyı zorlayıcı temel etken” olup olmayacağını tartışması da ilginç gelişen bir hadisedir.

Devlet Başkanı Xi Jinping, ÇHC Komünist Partisi (ÇKP) ideolojisini savunur ve ÇKP’nin Genel Sekreteridir. Küresel sermayenin klasik devlet kontrolünde gelişmesini ister. Siber-uzay ve kitle imha silahları dahil silahlanma (güç politikaları) programlarını yürütür. Bilindiği gibi Sun Tzu, “Asıl savaş psikolojik olacaktır!” der.  ÇHC bugün de bu fikre göre hareket eder. “Sonsuz Diyalog” şeklinde ifade edilen bir felsefe tatbik edilmektedir. ABD bu felsefenin kendisini küresel mücadelede geri bırakacağını öngörüyor. ÇHC, “Sonsuz Diyalog” ile beraber “Varoluşsal Rekabet” ve “Revizyonizm” programlarından söz etmektedir. Bu yöntem dünyada ülkeler içerisinde içten içe ilerleme yolu olarak görülmektedir.

Gri dönemde, ÇHC kendi “net” projelerini tamamlamaya çalışacaktır. Bunları sıralayalım: Ulusal Kalkınma ve Reform Komitesi (NDRC), Kuşak Yol Girişimi (BRI). İkili Dolaşım Stratejisi. XIV. Beş Yıllık Planı (2021-2025). “Made in China 2025” (MIC 2025) Projesi. Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB). AB-ÇHC Kapsamlı Yatırım Anlaşması (CAI). Asya-Pasifik’te Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP). Güney-doğu Asya’da ASEAN. Çin’in gelişme takvimini buraya not edelim, her bir konu için zaman 2049’dur. Zaten Xi, bunun için 2050 yılını işaret etmektedir.

Xi, 2012’de Küresel Politikalar konusunu işledi ve şöyle söyledi: “2050’ye kadar Ülke dünya ulusları arasında gurur duyacağı bir yer edinecek.” 

Diyelim ÇHC bu projelerini tamamlayacak; peki sonraki hedefi ne? Eğer ABD (ve temsil ettiği güç) belirtilen şekilde, ÇHC’ni kendi yönüne çeviremeyecekse, uluslar sisteminin en önemli güç merkezi Fed ve en önemli silahı dolar yerine başka değer sistemleri geçerli olmaya başlayacak gibi görünüyor. Bu da küreselleşme açısından önemli bir değişim hususudur.

Bir aşama daha ilerleyelim, soralım; peki bu arada bir zamanda büyük savaşı olur mu? Doğal olarak bu sorunun cevaplanması için Rusya’nın ne şartlarda olacağına bakmamız gerekmektedir.

İşte şimdi bir konuyu daha gözden geçirelim, dünyada Otuz Yıl Savaşları döneminden önce yaşananlar nelerdi? O dönemde Uzak Doğu’da politikalar önce Batılı devletler tarafından karıştırıldı, bloklaşmalar hızlandı, endüstri devrimleri her yönde değişimi zorladı, teknoloji sürecin içindeydi ve sermaye hareketleri gelişmek için büyük bir hareketin içindeydi.

  • Japonya

Yaklaşık aynı ölçekteki, İmparatorluk mücadelesi içinde olmuş, denizciliği iyi bilen, iki ada devleti, Atlantik’teki İngiltere’nin simetrisi olarak, Pasifik’teki Japonya’yı, birlikte tarif etmek doğru bir yaklaşımdır. ABD, İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’yı nükleer silahla durdurabildi. Daha sonra gelişimini sağladı, ilk bakışta teknolojik ve ekonomik açıdan önemli bir güç. Yakın zamanda Japonya’nın milliyetçiliği tekrar öne çıktı. NATO, G7 ülkesi Japonya’da bir ofis açmayı planladı ve Japonya bunu istiyor. 

Gri dönemde Japonya silahlanmaya, ekonomik ve teknolojik açıdan daha fazla gelişmeye önem verecektir. Japonya’nın güç dengeleri içindeki konumlanması, Pasifik bölgesinde Rusya, Kuzey Kore ve Çin’e karşı, en başta ekonomik ve askeri yönlerden Batı ile birliktelik şeklindedir.

  • Hindistan

Yeni Delhi’deki 2023 yılı G20 zirvesinde ülke ismi plaketinde Bharat yazdı. Bugün Hindistan dünyanın dördüncü büyük gücü halinde ve hatta göstergelere bakılırsa Avrupa Birliği’nden daha güçlü bir yapıya kavuştu. Bu ekonomik gelişmesiyle, teknolojisiyle, potansiyeliyle, nüfusuyla ve politikasıyla dünyada parlayan bir yıldız oldu. Hindistan’ın yaklaşık Çin kadar nüfusu var, kritik yazılımları yapmak üzere temel bir üs konumunda, jeopolitik açıdan Hint-Pasifik’te çok önemli bir mevkide ve yeraltı kaynakları önemsenecek düzeyde bir güç, dinamik bir ülke, her geçen gün her bakımdan daha da güçlenmekte ve buna bir de (nükleer silahları dahil) askeri kapasitesini eklemeniz gerekmektedir.

Öyle zannedildi ki Hindistan, Rusya ile birlikte hareket edecek bir ülke. Hayır, öyle olmadı, değildi de. Elbette Soğuk Savaş dönemi farklı hesaplar vardı. Ama sonraki zamanda herkes kendini daha açık ifade edebilir oldu. Hindistan güçlendikçe kendini gösterebildi ve bugün Batı dünyasına daha yakın politikaları gütmekte. Ama aslında Batı’nın iki yüzlülüğünün de farkında. Bu bir çelişki değil, insanlığa daha güçlü bir bilinçle yararlı olmayı amaçlamakta. Hindistan çok yönden dünya politikalarında ülkelere bir denge oluşturacak durumda. 

Hindistan’ın temel olarak Çin ile Tibet sınır sorunu devam ediyor. Ancak aynı Hindistan, BRICS içinde Çin ile aynı masada oturabiliyor. Bir taraftan Çin’in Hint Okyanusu’ndan geçen deniz yolundaki projelerde köprü olmaya itiraz etmezken, diğer taraftan ABD ve AB ile Hindistan’dan Akdeniz’e deniz ve demir yolu projesinde yer almayı kabul etti. ABD, Çin yerine tedarik edilecek mal ve hizmetler listesini Hindistan’a verdi ve bu yönde ikili anlaşmalar yapıldı.

Hindistan hem uzay çalışmalarında hem de nükleer silah sahibi olarak belirgin bir güce sahip ülkedir. Buna siber alanı da ekleyecek olursak, Hindistan’ın üç yönden daha da gelişme gösterebileceği değerlendirilmektedir.

Grilikte, Hindistan çok noktada görülebilecek biçimde ve isteklilikle, ekonomiye, teknolojik gelişmelere, politik alanlara katkı sağlayabilecek bir ülkedir. 

  • Gelişmiş-7 (G7)

G7 ülkeleri (ABD, Kanada, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya) “liberal demokrasi” için birlikte hareket etmektedir. G7, özellikle ÇHC, RF, İran, Kuzey Kore’ye karşıdır. Bugün G7 ülkeleri Ukrayna’yı işgal girişiminden dolayı RF’ye yaptırım uygulamaktadır. Buradaki asıl politik argüman, “otokrasilerle ve illiberalizm karşıtı ülkelerle mücadele” şeklinde tarif edilmektedir. Şimdi G7 ile BRICS karşılaştırılır olmaya başladı.

Gri süreçte G7 ülkeleri, ekonomik konumun ve gücünü kaybetmek istemeyecektir. Kendi içinde ve ortaklıklarıyla bu ülkeler hızla gerekli değişimlerini tamamlamanın gayreti içine gireceklerdir. Şu saptama yapılabilir, küresel değişim sürecinde statükocu hükümetler bu ülkelerin temsilcileridir.

  • BRICS

ABD dolarına karşı henüz ekonomik sayılabilecek bir oluşum kendini göstermeye başladı. Bu Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan kurulu BRICS idi. 2023’te BRICS’e 6 ülke daha (Arjantin, Etiyopya, İran, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri) dahil oldu. Henüz BRICS üyesi 11 ülkedir ancak bu gruba katılmak isteyen çok sayıda ülke bulunmaktadır.

Gri süreçte, BRICS ülkeleri, daha da gelişerek, Fed’e ve dolara karşı argümanlarla küresel yeni güç ve imkanların yaratılmasında alternatif olabilirler mi, göreceğiz. Belki, G7’nin statükoyu koruma arzusuna karşı, küresel değişimi hızlandırmak isteyenler için BRICS seslerin yükseldiği bir grup olabilir, belki de ileride alternatif bir kutup yaratabilir.

  • Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO)

Soğuk Savaş bitimiyle birlikte Varşova Paktı dağıldıktan sonra, NATO gezegenin tek güvenlik paktı halinde kaldı. Genişlemesini ve güçlenmesini sürdürmektedir. Atlantik gücü, bu güvenlik paktını iyi kullanarak geleceğin tehditlerine karşı da stratejik caydırıcılık sağlamak istemektedir. NATO bir güvenlik teşkilatıdır, “güvenlik politikaları” veya tam ifadeyle “politik misyonu” yönüne bakılırsa, küreselleşme açısından tarifi şöyle, liberal demokrasilerin gelişmesine ve kuvvetlenmesine odaklanan ittifaktır. 

Bu ittifakın bugün Otuz Yıl Savaşları ve Soğuk Savaş döneminde farkı, savaşmadan kazanmayı hedefleyen stratejilere daha fazla önem vermesidir, bu karmaşık stratejiyi çok başarılı şekilde sürdürebilecek her türlü teknolojiye ve donanıma sahip olmasıdır.

NATO’da en büyük güç ve pay sahibi ABD olmak kaydıyla, güçlü Batılı ülkeler, son olarak; Baltık, Doğu Avrupa, Rusya, Kuzey Kutbu, Karadeniz, Uzay, derken, Çin’i de içine alacak bir küresel ilgi alanı belirledi. En son genişlemesine İsveç ve Finlandiya’yı katmayı hedefledi, ayrıca Rusya’nın işgal girişimine karşı savaş halinde olan Ukrayna da bu genişleme perspektifinin içindedir. Gürcistan’ı da buna kattığımızda, RF’nin güneyi olan Kafkasya bölgesine, başka ifadeyle Hazar Denizi sahasına kadar bir genişleme durumu söz konusudur. Japonya da NATO şemsiyesi altına girmekle ilgilenmektedir. NATO, hibrit teknikleri, teknolojik Ar-Ge’yi, siber-uzay savaşını ve kitle imha silahlarını kurumsal bünyesinde tutan kapsamlı ve güçlü bir kurumdur.

Gri dönemde NATO, küresel misyonla ve stratejik caydırıcılık yoluyla müttefik ülkelerin hedeflerine ulaşmalarına imkân ve destek sağlayacak yapıdadır. Bu bir savaş aracı olarak görülebilir ama tersi de doğrudur, NATO aynı zamanda küreselleşme yolunda krizleri yöneterek ve acele etmeksizin, bir plan dahilinde, gerekli dengeleri sağlamakla ve olması gereken değişimi teminat altına almakla ilgilenmektedir. 

Temel Gruplar ve Ortak Özellikleri

Yarayışlı bir muhakeme yapmak adına bu noktada asıl soru ne olmalıdır? Örneğin, bu gri dönemdeyken saydığımız güçlerin ortak özelliklerinden hangileri insanlığın gelişiminde taşıyıcı rol oynayabilir, sorusu sorulabilir mi?

Önce çıkarımlarımızı gözden geçirelim:

  • Liberal Demokratik Blok (ABD, İngiltere, AB, G7, NATO)

Bu blok dünyada mevcut ve yeni oluşacak bütün ipleri elinde tutan güç konumunda kalmayı isterler. Eğer dünyada bir değişim olacaksa bunun kurallarını koyanın kendisi olması gerektiğini savunmaktadır. Çatışmaların ve stratejik caydırıcılığın her tür alanında ortak girişimlerde bulunurlar. Kendi topraklarında nükleer bir savaşın asla olmaması için her tedbiri alırlar. Hindistan’ı kendilerine çekmek isterler. Silahlanmaya, ekonomik ve teknolojik açıdan daha fazla gelişmeye önem verirler. Mevcut ekonomik güçlerini artırmak, asla kaybetmemek isterler. Kendi içlerinde ve ortaklıklarıyla bu grup hızla gerekli değişimlerini tamamlamanın gayreti içinde olurlar. Küresel değişim sürecini yönetirler. Bu grup güvenlik politikasında, küresel misyonla ve stratejik caydırıcılık yoluyla ittifakla hareket ederler. Küreselleşme yolunda krizleri yöneterek ve acele etmeksizin, bir plan dahilinde, gerekli dengeleri sağlamakla ve olması gereken değişimi teminat altına almakla ilgilenirler. 

  • Otokratik Blok (RF, ÇHC)

Uluslararası sistemi ve kurumları kullanmaya devam ederler, diğer ulus devletlerle ortaklıklarını pekiştirmek isterler. Emperyalizm ve Globalizm karşıtı fikirleri savunurlar. Dünyada uluslararası sorunların çıkmasını kendi amaçları açısından fırsat görürler, uluslararası kurumların ve kuralların kullanılması için ısrarcı olurlar. Eğer gelecekte bir küresel kuzey-güney çatışması ileri sürülürse, kuzeyden güneye yönelik akıl verenlerin ve onları hedeflerine taşıyanların başında bu gruptakiler olabilir. imkan buldukça somut projelere yönelirler, bu projeler sayesinde yerel ve bölgesel avantajlar elde etmeyi hedeflerler. Yerleşik gücün (statükonun) karşısında ekonomik ve finans yönleriyle alternatif yaratacak her tedbiri alırlar. Bu yaklaşımlarıyla küresel güçler için cazibe yaratan politikaları önerirler.

  • Ortadakiler (Hindistan, BM, Küresel Güçler)

Bu gruptakiler ekonomide hızla ve serbestçe güçlenmeye, teknolojik gelişmeye, sosyo-kültürel değişime ve insanlık konularında destek vermeye odaklanırlar. Burada bahsettiğim üç fiil, güçlenmek, gelişmek ve değişmek, şeklindedir. Bir tarafta statüko, diğer tarafta belirsizlik olduğundan, bu ortada olan grubun her fırsatı kollayacağını, boşluklardan yararlanarak kendi güçlerini geliştirmek isteyeceklerini söylemek mümkündür. Dünya ve insanlık sorunları veya çözüm bekleyen hususlar, yeniliklerin somutlaşması ve yeni-normallerin tüm kesimlerce kabul edilmesini sağlamak için, her fırsatta yeni kurallar ve tarifler geliştirirler. Temel motivasyonları; mevcut bağlayıcı kurallardan hızla kurtulmak, her aktörün karakterine uygun bir modelin yaşamasına imkan sağlamak, serbestçe hareket edecek ve olabildiğince esneklik gösterecek ortamlara kavuşmak, asıl olarak, kürsel sermayenin ve ileri teknolojinin sağlayacağı yeniliklerin hızla ve katlanarak büyümesinin önündeki engelleri kaldırmaktır.

Sonuç

Bir tarafta her yönüyle bilinen, yapısı sağlam, kontrolu nasıl elinde tutacağını bilen ama yorgun bir statüko var, diğer tarafta ise ne yapacağını netleştirememiş, sertliğe daha yakın, protest anlayışa sahip, anti-kolonyalizmi vaat eden grup var. Bunların arasında ise kaybetmeyen ve fakat güçlenen fırsatçı bir yapının varlığından söz etmek mümkündür.

Açıklanan ortak noktalardan hareketle, “hangi grup taşıyıcı özelliklere sahip,” diye durumu netleştirmemiz gerekmektedir. İşte bu noktada düşüncem şöyle, kontrollü geçiş süreci daha güvenli yol olacağından, süreci belirsizliklere sürüklemek isteyeceklere karşı avantajlıdır. O halde bu fikir, temkinli olmanın yararına inananlar tarafından satın alınacaktır.

Esasında gelişmelerin üç ayaklı olmasını insanlık için yararlı görmekteyim. Bir tarafın baskın olması dünyayı büyük bir yanlışa da sürükleyebilir, bu nedenle denge ve çok seslilik daima daha tercih edilen gelişmedir.

Politika 'ın son yazıları

29 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
39 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
51 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
56 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
85 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme