Çağımızın önemli siyasi kavramlarından popülizmi inceleyeceğiz. Popülizm, sağ ile sol, liberalizm ile anti-liberalizm, demokrasi ile otokrasi arasında konu edilen bir kavramdır. Çıkarımım şudur: Popülist, bu kavramı görmezden gelebilmekte, kendi siyasetinin peşinde koşabilmekte, ama sonuçta halk zarar görebilmektedir; aynı zamanda, popülizme karşı olduğunu söyleyen siyasetçiler, dünya ve demokrasi yararına savunularıyla ortaya çıkabilmekte, popülistleri daha da belirginleştirebilmekte, bu sayede kendi politik yaşamlarında başarılı olabileceklerinin kurgusunu yapabilmektedir.
Dugin’in propagandist yaklaşımı açıkça görülüyor, stratejilerine göre tamamlayıcı bir karakter olma görevini üstleniyor. Bu Rusya’da böyle işliyor, başka ülkelerde örneğin Amerika’da başka türlü yöntemlerle ve kurumlarla. Çin, Hindistan veya Türkiye de kendi bakışına göre belli amaçlarla dünya ailesi içinde bir politika içerisinde.
Keşifler, sanayi devrimleri, Aydınlanma, Rönesans ve Reform Hareketleri, Fransız İhtilali, ulus devletler ve derken hızla bugünlere gelen insanın serüvenine çok farklı yaklaşımlarda bulunanlar var. Bugünden Sömürgeciliği, Emperyalizmi ve Orta Çağı yeniden hatırlatan yazarlar var. Her şey bir yana, her yaşanan gün, hatta saniye, 8 milyarlık dünya için çok değerli!
Grilikler içinde yeni güçleri, uluslararası sistem içindeki aktörlerin rekabetini, ikisi arasında gelişen küresel güçlerin ne tür bir etki yarattığını kapsamlı bir biçimde analiz edeceğiz. Analizimizde bugünün temel güçlerin gruplaşma biçimlerini netleştireceğiz ve bunlara ilişkin belirgin özelliklerin tespitini yapacağız. Araştırdığımız konu geleceğe nasıl gideceğimizle ilgili olacaktır. İşte bu rekabetçi yapı içinde ilgili aktörler tarafından tercihler nasıl yapılacacak ve küresel gelişim kontrol edilebilecek mi?
Siyaseti, stratejiyi, yaşanan dünya meselelerini ve liderlik bahsini açıklamak bazıları için kolaydır, bazıları içinse zor. Bunun nedeni sadece konu ve kapsamlarını çok fazla olmasından kaynaklanmaz, zamanın gelişimi içinde şartların henüz tam tarif edilemediği ve olgunlaşmanın tamamlanmadığı noktadayken bunun üzerine akılları çeldirenlerin fazla olması da kaynaklık eder. Bu makalemde hem kapsamı gereği çok fazla tartışmanın yapılabileceği başlıkları ele alacağım hem de Henry Kissinger’ın tarif ettiği liderliğin eleştirisini yapacağım. Böyle yapmamın nedeniyse, bu zorluk derecesi yüksek konulara daha üst perdeden bakarak sizlere bir açıklama getirebilmenin pratiğini göstermek olacaktır. Ama sonuçta sizler kendi düşünceleriniz ölçüsünde bir gelecek öngöreceksiniz, benim burada bir yönlendirmem olmayacaktır.
Bugün Ukrayna konusunu konuşmaya devam ettik, yarın da konuşacağız. Cari konular bunlar… Asıl akılda kalması gereken husus ise "büyük kırılma" ile ilgilidir. Bu büyük kırılmayı görmeden, büyük resme iyi bakmadan 2040’lara gelinirse, o vakit bir hayli zorluk çekilir. 2040 yılı nereden çıktı diyeceksiniz. ABD’nin ve Çin’in planları bu zamana karşılık geliyor, dolayısıyla Rusya da buna ayak uydurmak durumundadır. Peki ya Türkiye neyi düşünmeli? Bakın, bu yazı size post-modern savaş yöntemini, kazanan ve kaybeden tarafını çok net açıklayacak, büyük mücadele içinde yaşananlara böyle bakmayanlar küçük düşünenlerdir, hesap bilmeyenlerdir!..
Eğer işimiz politika ve uluslararası ilişkiler ise değil başat güç olan Amerika’yı, hiçbir ülkeyi ve gücü hatalı değerlendirmememiz gerekiyor. Amerika’yı çok iyi analiz etmek, tanımlamak ve ona göre politika yapmak, özellikle Amerika’nın kendi içindeki mücadelesini ve dışa yansıyan taraflarını çok iyi okumak gerekiyor. Ezbere sarf edilen sözler işimizin ilerlemesine yetmiyor. Özellikle diplomasi gerçekçi yöntemleri tanır. Duygusallık pek işe yaramaz. Şimdi gelin şu Amerika konusunu bir daha irdeleyelim. Çünkü eksiklikler ve saplantılar var. Bu paradigma hataları sadece yeni yetme akademisyenlere değil, aynı zamanda halka ve siyasetçilere de hata yaptırıyor.