Tarihin Farkında Olmak

12 Eylül 2023
Okuyucu

Burada sadece 19. YY ila 20 YY. arası dönemi bir tarihsel örnekleme olması açısından ana hatlarıyla masaya yatırmaktayım. Bu dönemde yaşananları ve tespit edilenler çerçevesinde belirtebileceğim öne çıkan konuları size bir mantık çerçevesinde sundum. Hepsini sonuçları itibariyle değerlendirdim. Ortaya çıkan şu oldu, insanoğlunun durumsal farkındalığına dair daha fazla yatırım yapmak gerekmektedir.

Tarihsel açıdan bir dönemi gözden geçirelim, 19 YY’ın hemen başlangıcından ve Otuz Yıl Savaşı’nı (1914-45) kapsayan biçimde. Bu dönem yeni dünya olan tarif edilen Amerika’nın dünya siyasetine girmesiyle güç dengelerinde nelerin değiştişinden tutunuz, Avrupa’nın, elbette Rusya dahil, Atlantik’ten Pasifik’e olan stratejik hamlelerine, buradan, endüstri devriminin dünyayı ve güç sistemlerini değiştirmesinden, sermayenin gelişmesine ve kendisine bir yön vermek istemesine kadar gelişmeleri içermektedir. ben bu döneme “imparatorluklardan küreselleşemeye” kadar olan dönem demekteyim.

İnsanlık bu her şeyin birden değiştiği, zaman ve mekanın sıkıştığı, acımasızlığın, şiddetin ve sömürünün alabildiğine arttığı bu imparatorluklardan küreselleşmeye kadarki dönemde milyonlarını kaybetti.

Yeni Dünya

Dünyada güç merkezi 19. YY’a kadar Avrupa merkezliydi. 20. YY’da Amerika ve Uzak Doğu güç merkezlerine ortak oldu. Alaska 18. YY’ın ikinci yarısında Rusya’ya aitti. Kanada’da hakimiyet İngilizler’de iken Ruslar ile İngilizler, Amerika kıtasında komşuydular. Osmanlı ile Rusya, Kırım Savaşı’na (1853-56) giriştiklerinde İngilizler Osmanlı’yı desteklediler. Rusya, Amerika’da İngiltere’ye karşı durmak adına Alaska’yı 1867’de Amerikalılara 7.2 milyon dolara sattılar ve bu kıtayı terk ettiler. Amerika, Meksika’dan Sibirya sınırına kadar genişledi. 1822’den itibaren bağımsızlıklarını ilan eden Latin Amerika’da Monroe Doktrini etkili oldu, bunun yanında ABD’nin artık Avrupalılar’ı Yeni Dünya’da görmek istemedikleri de ortaya çıktı. ABD, Monroe Doktrini geçerli olmakla beraber, denizaşırı politikalara başladı. Diğer taraftan Avrupa giderek kendi içindeki sorunlara odaklanmak durumunda olduğundan, Latin Amerika’daki sömürgelerle uğraşmamayı seçtiler, buradaki bağımsızlık hareketlerini giderek tanımak zorunda kaldılar. ABD için artık “dolar diplomasisi” olayının önü açılmış oldu. ABD, Orta ve Güney Amerika’yı nüfuzuna almaya başladı ve giderek güçlendi. Bu bölgede Nisan 1898’de Amerika, İspanya ile savaştı. Bu savaşta Fransa araya girdi ve Aralık 1989’da Paris Anlaşması yapıldı. Bu Anlaşma gereğince; Küba bağımsız oldu, bazı adalar savaş tazminatı olarak Amerika’ya bırakıldı, Filipinler 20 milyon dolara Amerika’ya satıldı. Bu tarihlerde Amerika, Uzak Doğu’da yer bulmuş oldu.

Uzak Doğu

19. YY’ın ortalarına kadar, Kuzey Asya’da güç merkezi Rusya idi; Güney Asya’daki güç merkezi ise İngiltere. Ruslar, Kırım Savaşı ile Avrupa merkezli coğrafyada aradığını bulamayınca Uzak Doğu’ya, Çin’e yöneldi. Rusya’nın 1860’ta Çin’de bazı toprak kazanımları oldu ve Vladivostok kentini kurdu. Rusya, Orta Asya hattında ilerleyerek 1885’te Hindistan bölgesine kadar genişledi. Diğer taraftan Rusya, Hazar Denizi’ni kontrol ediyordu. Rusya, Hazar’da ve Hindistan sınırında karşılarında İngilizler’i buldular. Demek ki Ruslar’ın genişlemek istediği bölgelerde, Uzak Doğu’dan başlayarak, Güney Asya’ya kadar çepeçevre coğrafyada İngilizler rakipti.

Çin ile İngiltere arasındaki 1839 yılı Afyon Savaşı sonrasında 1842’de Nankin Anlaşması yapıldı. Bundan böyle dünyaya kapalı olan Çin, İngilizler’e açılmış oldu. Hong Kong bu Anlaşma ile İngiltere’ye geçti. ABD ve Fransa ise bunu fırsat bilerek, Çin’e dedi ki (burada anlamını söylüyorum): “Bu bir dünya ticareti konusu, İngilizler’e olduğu gibi bize de bazı ticari haklar ver ve sen de dünya siyasetinde denge sağlamış ol!”

Uzak Doğu’da Çin’den alınacak taviz konuları üzerine konuşmalar yapılıyorken, aynı tarihlerde Kırım Savaşı’nın başladığını da hatırlatırım.

Japonlar kendi adasından çıktı ve önce Çin’e saldırıya geçti. Bunula beraber Rusya, hemen Çin ile anlaşmaya geçti ve Japonya’ya karşı Çin’i savunmak amaçlı bazı haklar istedi. 1896’da Mançurya’da demiryolu, madencilik faaliyetlerine başladı ve burada asker bulundurdu. Ayrıca Çin’den Port Arthur limanını kiraladı.

Almanlar da Uzak Doğu politikasına girme kararı aldı. Çin’den Kiaochow deniz üssünü kiraladı ve demiryolu yapma hakkı aldı.

Çin’de yabancıların artmasına karşı 1898’den başlayarak gelişen bir hareket üzerine Boxer ayaklanması oldu. Batılı ülkeler bunu fırsat bildiler, ayaklananlara karşı Çin İmparatoru’na destek kararı aldılar ve ortak ordu kurdular. Ayaklanma bastırıldı, 1901’de Pekin Anlaşması yapıldı. Anlaşmaya göre Avrupalılar fazladan haklar aldılar. Rusya ise Mançurya’yı kendi topraklarına kattı. Rusya, Mançurya’yı alınca Japonya ile araları iyiden iyiye bozuldu.

Mart 1854’te ABD ve Japonya anlaştı. Bunun üzerine ABD, Japonya’dan bazı tavizler koparmış oldu. Bu Japonya’nın dışa açılması sürecinde önemliydi. Bunun üzerine Hollanda ve Rusya da benzer haklar istedi. 1867’den sonra Meiji Restorasyonu süreci başladı, feodal sistem yıkıldı, anayasal haklar geldi, ülkede demiryolu yapımına başlandı, sanayide gelişmeler oldu. 19. YY’ın sonlarında Japonya güçlü bir ülkeydi, güçlenince ilk Çin’e saldırdı. Amacı ise Ada’dan çıkmak ve Asya’da bir toprak parçası kazanmaktı. Japonya, Kore Yarımadası’nın geçiş güzergahı olarak kullanmak istedi. Burada işler yolunda gitmedi. Üstelik Çin, 1894’te Japonya’ya savaş açtı. Japonlar Mançurya kuzeyine asker çıkardı. ABD araya girdi ve 1895’te Shimonoseki Anlaşması yapıldı. Kore bağımsız devlet oldu ve Çin bazı adaları Japonya’ya verdi. 

Mançurya’daki konumunu güçlendiren Japonya’ya karşı Rusya rahatsız oldu. Avrupa ise Rusya’nın Uzak Doğu’da meşgul olmasından memnundu. Almanya ve Fransa, Japonya’ya karşı duruşundan ötürü Rusya’ya destek kararı verdi. İngiltere buna destek vermediyse de arka planda Rus tarafında olduğunu hissettirdi. Bunun üzerine Japonya geri adım attı. Daha sonra Mançurya konusu yine gündeme geldi. Bu kez Japonya’ya karşı İngiltere ile Rusya bir ittifak anlaşması yaptı. 1903’lerde Mançurya hakkında gerginlikler arttı. Rusya bölgeye ilave asker gönderdi ve Japonya bunun kabul edilemez olduğunu bildirdi. Japonya, 1904’te Port Arthur’daki Rus donanmasına saldırdı ve savaş ilan etti. Japon donanması her noktada Rus donanmasını yendi, ağır kayıplar verdirdi. Rusya, Karadeniz’deki donanmasını çıkarıp Pasifik’e göndermek istedi. İngiltere, Osmanlı’ya, Rus Karadeniz donanması için Boğaz geçişi vermemesini bildirdi. Rusya, Japonya’ya karada ve denizde yenildi. ABD, 1905’te savaşan taraflara Potsmouth Barış Anlaşması’nı imzalattı. 

Bloklaşma

Avrupa’da “silahlı barış” dönemi bir hayli yorucuydu ve gidişat karanlığa doğru bir yoldu. Bu sürede Avrupa bir askeri kamp gibiydi. Büyük savaşların habercisi bu durum, o zaman içindekiler tarafından ne kadar anlaşılabiliyordu?

Almanya’da milli birliği “kan ve demir” ile kuran Bismark dönemi vardı ve bu dönemde Üçlü İttifak kuruldu. Buna gelmeden önce 1872’de Almanya önderliğinde geliştirilen ve Avusturya-Macaristan ile Rusya’nın da bulunduğu “Birinci Üç İmparator Ligi” anlaşması var. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Berlin Konferansı yapıldı. İngiltere’nin de devreye girmesiyle şartlar tekrar gözden geçirildi ve bu kez “İkinci Üç İmparator Ligi” kuruldu. Burada Osmanlı ile ilgili olan kısım, Boğazlar’ın kapatılması üzerine varılan anlaşma maddesiydi. Diğer yandan Berlin Konferansı gereği 1878’de İngilizler Kıbrıs’a yerleşti. Taviz verilmesi şeklinde gelişen bir konu oldu, Fransa, Tunus’u aldı. Bu durum İtalya’yı kızdırdı. Bu gelişmeler üzerine 1882’de Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya arasında Üçlü İttifak kuruldu. Hal böyle olunca Almanya artık Afrika’da sömürgecilik yapmak için faaliyetlerine başlayabilirdi. Sonra, II. Wilhelm başka bir yöne doğru bakmaya başladı, doğrudan Osmanlı topraklarına. Fransız-Rus (1894), İngiliz-Fransız (1904), İngiliz-Rus (1907) anlaşmaları ayrı ayrı yapılmış olsa da sonuçta burada adı geçen İngiltere, Fransa ve Rusya, bir blok haline geldi. Bu 1882’deki “Üçlü İttifak” bloğunun karşısında, 20. YY’ın başlarında yapılan anlaşmalarla bir “Üçlü İtilaf” bloğu demek oldu. Tabii bu arada özellikle Afrika’daki sömürgecilik konularının da hesaba katılması gerekiyordu. Avrupalılar birbirleriyle yarış halinde Afrika’yı talan ediyordu. Çıkarlar hat safhaya geldi ve bloklar arasında gerginlikler (1907-14) artmaya başladı. Bu gergin dönem Birinci Dünya Savaşı’nın sebeplerini pekiştirdi.

Buhar ve Elektrik

Avrupa, Sanayi Devrimi’ni başlattı, buhar gücü 1763’te, elektrik motoru 1821’de, tren 1825’te icat edildi. Bu çok büyük değişimdi ve başka bütün her şeyi de dönüştürecek kapasiteyi yarattı. Örneğin bu devrim ve endüstrileşmenin gücü, emperyalizmi ve sömürgeciliği, kapitalizmi ve sosyalizmi yarattı. Kentleşme, modernleşme, sendikalaşma gibi gelişmeler oldu. Paranın ve buna eşitlenen değer araçlarının hepsi, finans ile ticaret gelişti. Jeopolitik bakış buna göre gelişti ve stratejide yeni kuramlar ve yöntemler ortaya çıktı. 

Birinci Dünya Savaşı 1914’te başladı. Eğer Sanayi Devrimleri olmasaydı, bazı savaşlar mutlaka olabilirdi, ama büyük ihtimalle bir dünya savaşı şeklinde gerçekleşmezdi. Dünya savaşlarının asıl nedeninde insanlığın bu büyük devrimleri, başka ifadeyle Sanayi Devrimleri vardı. 

Bugün Dördüncü Sanayi Devrimi başladı, bakın şimdiden neler yaşanıyor? Bırakın yapay zekâ, robotlar, internet, uzaydaki network, uzayda koloni açma gayreti, gibi konular; nispeten basit noktalara bakın, yeni-sömürgecilik, yeni-emperyalizm, post-kapitalizm

Dünya Savaşı’na kadar olan süreci bu bakış açısıyla özetlemek isterim. Ama okurdan istediğim şu, işaret ettiklerim noktaları zihninizden bugünün konularıyla sürekli mukayese edin. Eğer bir Üçüncü Dünya Savaşı olacak ise bunun değişmez gerçekliklerini muhakeme etmeye, yollara konan o mecburi istikamet oklarını okumaya çalışın.

Şöyle başlayayım, yukarıda Uzak Doğu’yu açıkladım, öyleyse o noktadan devam edeyim, eğer (örneğin) İngilizler Birinci ve İkinci Sanayi Devrimi’nde ileri olmasalardı, o devasa zırhlı gemileri inşa etmezlerdi, Çin İmparatorluğu’nun önlerinde etkili olamazlardı, onlara ateş kusacak güçleri olmazdı, imtiyazları alır almaz oralardan hangi malları üreteceklerini bilemezlerdi, tren hatlarını döşeyemezlerdi, limanlardan ticaret gemileri o kadar çok miktarlarda gidip gelmezdi…

Avrupa’nın mucizesi Sanayi Devrimi idi. Dünya’da dengeler artık eskisi gibi olmayacaktı. Makineler tarımı değiştirdi. Çok çeşitli maden endüstride yerini aldı. İlk olarak kömür bir kral oldu. Sonra petrol altın oldu. İşgücü ve verimlilik para eder oldu. Köprüler derin vadileri birleştirdi. Ulaşmak ve ulaştırmak kolaylaştı, sistematikleşti. Otomobil yollara düşünce yolların asfaltlanması gerektiği de anlaşıldı. İnsan yaşamına zaman anlayışı daha doğru düzgün halde yerleşti. Bilgiyi iletmek mümkün oldu. Tavuk ve yumurta misali, sermaye icat ve keşif, icat ve keşif sermaye haline geldi. Ölçü ve tartı için kriterler ve bunların karşılığındakilerin bedeli daha belirgin hale geldi. Haritacılık detaylı oldu ve imar düzenlemeleri gerekli yönde gelişti. İdareler için dikey hiyerarşilere yatay teşkillerin eklenmesi sayesinde bir boyut daha eklendi. Dernekler kuruldu. Siyasal partiler projelerle konuşur oldu. İnsanlar daha çok yazdı, daha çok okudu. İnsanlar daha çok tartıştı, daha çok soruya cevap aradı. İnsanların fotoğrafları belgelerine eklendi. Hukuk daha belirgin şekilde sözleşme yapmayı gerektirdi. Tekeller, tröstler, karteller, vs. bunların hepsi birer hikâye yazmaya başladı. Piyasaların dinamikleri, kuralları ve değerleri değişti. İç pazar, dış pazar, derken uluslararası vergilendirme, muafiyet, sigorta, hepsiyle ilgili daha büyük düşünme gereği duyuldu. Toplumsal sınıflar belirginleşti, eğitim öğretim hedefleri detaylandırıldı, teknik her alana yayıldı. Pazarlama ve algıda değişiklik, psikoloji ve sosyoloji temel konular oldu. Eğlence alanları gelişti ve insanların eğlenmesi gerektiği bir usul halinde anlaşıldı. Felsefe yeni akımları geliştirdi. Üniversitelerde kürsüler arttı. Modernizasyon her kapıdan içerilere kapıyı çalmadan girebildi. Moda ve estetik önemli hale geldi. Endüstri merkezleri kuruldu. Kentleşme artık temel bir konuydu. Kentlerde yeni sınıflar doğdu. İlaç endüstrisi ve sağlık sistemleri gelişti. Silahlar, patlayıcılar, silah taşıyan platformlar, hız, kapsam, baskılama biçimleri, güçlü ile güçsüzü daha belirgin tarif etti. Ülkeler için detaylı biçimde seferberlik planları yapılabilir oldu. Güç, savaş meydanlarındaki kahramanlıklardan başka alanlara taşındı. Sonra stratejiyle ve jeopolitikle bunların hepsi bir okunmaya başlandı. 

Güç yerinde durmuyor! 

David Ricardo, Siyasal İktisadın İlkeleri‘ni 1817’de yazdı. Friedrich List, 1841 yılında, Siyasi İktisadın Ulusal Sistemi, adlı eserini yayımladı. 1900’lerde Almanya, Batı’nın sanayisi ve ticaretteki büyük desteğin Doğu ekonomisindeki egemen rolünü birleştirerek, gelişmeyi başardı. Ama artık cin şişeden çıkmış oldu, dünya, Marksist, Milliyetçi ve Liberal görüşle ilgili sistemlerini tahkim etmenin yollarını keşfetmeye koyuldu. 

1875’i izleyen 20 yıl içinde yeryüzü kara parçalarının dörtte birinden fazlası Avrupalılar tarafından gasp edildi. Sömürgecilik ve Avrupa Emperyalizmi fikri somutlaştı. Arayışın adı, hammadde, yarı mamul madde ve ucuz işgücü oldu. Lenin, 1916’da, Kapitalizmin En Üst Aşaması Emperyalizm kitabını yazdı. “Avrupalılaşma” fikri her yeri kapladı.

Albert Einstein’in klasik fiziğin yıkıldığı ve nükleer çağın temellerinin atıldığı, “Bir Gövdenin Ataleti Enerji İçeriğine mi Bağlıdır?” isimli makalesi (meşhur e=mc2 denklemi) 1905 tarihlidir.

Sermaye

Sermayenin Yeni Dünya’ya gelmesiyle birlikte yeni uygulamalar geliştiriliyor. Londra Borsası 3 Mart 1801’de kuruldu ve dünyadaki finans ve sermaye piyasalarının hareketlerinin takibinin merkezi oldu. ABD’de New York Borsası kuruluşu 8 Mart 1817 tarihidir. Ayrıca 1913 yılında ABD Merkez Bankası Federal Reserve (Fed) kuruldu. Bu yapı daha sonraları dünya değer sistemini yönetmeye yöneldi. Londra merkezli sermaye Avrupa’daki ve dünyadaki gelişmeleri değerlendirmekte, buna göre sermaye gücünü dağıtmaya karar vermektedir. Başka ifadeyle, ABD’nin sermaye gücü sadece kendi kaynaklarıyla güçlenmemekte, Londra sermayesinin buraya yüklü miktarda aktarım yapmasıyla da desteklenmektedir. O dönem ABD’ye akan İngiliz özel sektör sermayesi dünya sermaye stokunun çeyreği kadardır. Fed bu sermaye gücüyle ABD’de güçlü yatırımları desteklemektedir. Hatta bir sonraki adıma bakalım, 1914’te Dünya Savaşı çıktığında Avrupa’da sermayenin Yeni Dünya’daki daha güvenli bir limana yerleştiğini de söylemek mümkündür.

Sermaye büyümek ister. Adı uluslararası güç de küresel güç de olsa sonuçta sermaye sahipleri merkez bankalarının piyasaya daha fazla para sürmesini ve piyasalarda daha fazla varlık aracı ve değer üretilmesine yarayan hareketlerin olmasını, başka deyişle dinamizm ister. Dinamizm, hız, oyun alanın genişlemesi, oyuncunun artması, gibi faktörler büyümenin temel kaynağıdır. En dinamik şartlar o zamanın konjonktürüne bağlı gelişir, bunu bir az da olsa hareket ettirmek gerekebilir!

Otuz Yıl Savaşı

Bu Otuz Yıl Savaşı, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı (1914-45) dönemidir. Önce Birinci Dünya Savaşı’ndan söz edelim.

Yaklaşık bir asırdan az fazla, 19. YY ve 20. YY’ın başlarında yaşananlar Dünya Savaşı’nın hazırlayıcısı oldu. Dünya Savaşı’nı hazırlayan etkenlerden ilk akla gelenler şunlar: 1815 Viyana Anlaşması ile yeni bir statünün ve güçler dengesinin meydana gelmesi, 1870 Sedan Savaşı ile Alman-İtalya birliğinin oluşumu, peşinden “bloklaşmalar” ve “silahlı barış dönemi”, ekonomilerin gelişmesi, Avrupalıların pazar paylarının artması ve bunun için aşırı rekabet ile potansiyel çatışmaların artması, sömürgelerin, bakir alanların ve imparatorluklardan dağılan toprakların paylaşımı için kıyasıya bir yarışın başlaması, Afrika ve Uzak Doğu’da nüfuz alanlarının hızlıca kontrol edebilmek istenmesi, ülkelerin değişik coğrafyalardan kendilerine rakiplerinden daha fazla miktarda imtiyaz alabilmeleri için değişik politik ve askeri manevralara girişmeleri, enerji, maden ve ulaştırma hattı (liman ve demiryolları başta) üzerine saldırgan politikaların uygulanması, büyük devletlerin kendi ülkelerinin ve nüfuz alanlarının güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak üzere aldıkları katı tedbirler ve aşırı silahlanma gayreti, silahlanmak için daha fazla kaynak bulma yönündeki çabalar, Avrupa’da var olan köklü anlaşmazlıkların gün yüzüne çıkarılmaları, toprak anlaşmazlıkları, aile anlaşmazlıkları, ideolojik tartışmalar, keşiflerin, jeoloji, metalürji, kimya, gibi bilim alanlarındaki ve elektrometalürji, gibi yöntemlerdeki gelişmeler, teknolojinin her alana dahil olması, dünya çapında genişleyen ticaret, bununla birlikte gelen haklar ve menfaatler, yeni ekonomik genişlemelerin meydana getirdiği finansa ilişkin beklentilerdeki artışlar…

Birinci Dünya Savaşı’nın sorunları çözmeden bırakması İkinci Dünya Savaşı’nı başlattı. Versay Barış Anlaşması’na tepkiler hat safhadaydı. 1930’lardan itibaren Avrupa’da güçler dengesi değişmekteydi. Statükocu Devletler ve Statükoya Karşı Devletler bloklaşmaya başladılar, aralarında politik, askeri ve ekonomik sorunlar hat safhada görüldü.

Savaştaki aktörlerde Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Faşist Hitler Almanya’sı, Komünist Sovyetler Birliği gayet dikkat çekiciydi. Savaştan sonra ABD yeni dünya düzenini kurdu, kurum, kuruluş ve usulleriyle birlikte. Faşist Hitler intihar etti ve Almanya yenildi, bölündü. Sovyetler Birliği galip devletlerdendi ama o da ABD ile (NATO ile) Soğuk Savaş’a başladı.

Sonuçlar

  1. Güç merkezleri belirginleşti ve değişme parametreleri öğrenildi.
  2. “Vahşi” Kapitalizm güçlendi.
  3. Dünya “görece” gelişmeleri yaşadı; teknoloji, sosyo-kültürel, politika, ekonomi gibi her alanda.
  4. Coğrafyalar kolay aşılabildi, kaynaklar aşırı tüketildi, bu yolun üzerinden daha fazla ilerlenebileceği (!) anlaşıldı. Jeo-politik kendinden söz ettirdi.
  5. Stratejik gelişmeler ile askeri yöntemlerin gelişmesi paralel ilerledi.
  6. Kitle İmha Silahları’nın (KİS) kullanılmasına kadar ileri gidildi.
  7. İdeolojiler gelişti ve kullanıldı.
  8. Sanayi Devrimleri’nin dünyayı değiştiren asıl devrimler olduğu anlaşıldı.
  9. Sanayi Devrimleri ekonomi ile politika konularını birleştirdi, politik ekonomi (veya ekonomi politikası) stratejik değere kavuştu.
  10. Büyük sermaye hareketlerinin yönünü takibinin, dünyada büyük savaşların ipuçlarını gösteren en belirgin işaret olduğu (bir kez daha) anlaşıldı.
  11. Eğer savaşlardan sonra anlaşmalar doğru temellendirilemez ise bunun bir sonraki savaşların da nedeni olacağı teyid edildi.
  12. Uluslararası sistem kuruldu. Ancak bu uluslararası sistem kuruluşunun başka gelişmeler için sadece bir basamak olduğu da anlaşıldı.
  13. Bir uluslararası sitemde, politik çatının, askeri güçlerin, ekonomik kurumların bulunması demenin başka Sanayi Devrimleri’nin olmasına katkı sağlayacağı ve bu nedenle yeni sistemlerin kurulmasının da zorlanacağı hesap edilemedi.
  14. İnsanlığın bu gelişme biçimi aynı zamanında çevre felaketlerinin de basamağı oldu. Ancak bu felaketin yolu yeterince dikkate alınmadı. Bu da insanın “insan” özelliğini gösteren bir “gerçek” olmasından başka bir şey değildi.

Bu çıkardığım bu sonuçlara sizler ilaveler yapabilirsiniz.

Hepsinin sonucunda şunu işaret etmem gerekmektedir, incele döneminden çıkarılan dersler ortadadır, benzer biçimde, 21. YY’da (başka ifadeyle bugün) yaşananlar, 22. YY’da yüzleşeceğimiz yeni durumları işaret etmektedir. Öyleyse bu durumun fazlasıyla “farkında olunması” gerekmektedir. İnsanın durumsal farkındalığı (situation awareness) en başta olması ve geliştirilmesi gereken bir özelliktir. Filozoflar bu açılardan çalışmaktadır. İnsanoğlunun durumsal farkındalığına dair daha fazla yatırım yapmak gerekmektedir. Olması gereken yatırım, bu incelediğimiz dönemde bizlere ezberletilen yatırım biçiminin (az da olsa) yönünü değiştirmek demektir.

Politika 'ın son yazıları

23 views

Amerika’da Gazze Protestoları

Gazze'deki yaşanan zalimce olayların gerçekliği ve Batılı politikacıların ikiyüzlü uygulamaları bugün Amerika'da tartışılıyor ve protesto ediliyor. Yarın bu protestolar Avrupa'da da yaygınlaşabilir. Öyleyse diyebiliriz: Gazze sınırlarını aştı!
36 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
48 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
50 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
80 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme